MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 16,868
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 18,266

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)



   

Allah ile kul arasına girilmez mi?

Allah ile kul arasına girilmez mi?

Sual: Günahların zararlarından ve kâfirlerin Cehenneme gireceklerinden bahsedilince (Allah ile kul arasına girilmez, Allah adına karar veremezsin) diye tepki gösteriyorlar. Dinin emrini bildirmek Allah adına karar vermek midir?
CEVAP
Az da olsa, iyi niyetli bazı kimseler, Allah ile kul arasına girilmez sözünü, (Müslümanlıkta, Hristiyanlıkta olduğu gibi, din adamlarının günah affetme yetkisi yoktur) anlamında kullanıyorlar. Ancak dinsizlerin ve fâsıkların söylediği anlamda, yani dinin emirlerini bildirmeyin, bize hatırlatmayın anlamında kullanmak dinimize aykırıdır. Öyle olsaydı, Allahü teâlâ, insanlara dinin emrini tebliğ edici Peygamberler ve kitaplar göndermezdi. Namaz kılmayan, içki içen, hırsızlık eden ve her türlü kötülüğü işleyenler, kendilerini temize çıkarmak için (Allah ile kul arasına kimse giremez) sözüne sığınıyorlar. Allah ile kul arasına girilmesini bizzat Allahü teâlâ kendisi istemektedir.

Kul diye başlayan bir çok âyet vardır. Kul kelimesi, de ki, söyle ki demektir. Mesela, (içki içmeyin, namaz kılın, kumar oynamayın) gibi birçok emir vardır. Bir tanesinin meali şöyledir:
(İnanan kullarıma söyle, namaz kılsınlar!) [İbrahim 31]

Peygamber efendimiz de, (Şu günahları işleyen Cehenneme gider) ve (Namaz kılmayanın ibadetlerine sevap verilmez) buyuruyor. (Ebu Nuaym)

Kimi de, (Namaz kılmadığım ve çeşitli günahlar işlediğim için beni Cehenneme atamazsınız) diyor. Evet atamayız. Ama Allahü teâlâ, (Şu günahları işleyenleri Cehenneme atarım. Kullarıma söyle, böyle günahlardan sakınsınlar) buyuruyor. Dinimizin böyle emirlerini söylemekle suçluyu Cehenneme atmış mı oluyoruz? Dinin emrini bildirmek din adamlarının görevidir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Erkek ve kadın bütün müminler, birbirlerinin velisidir [dost ve yardımcısıdır]; iyiliği emreder kötülükten alıkoyar; namaz kılar, zekat verir, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet eder.) [Tevbe 71]

(Oğlum, namazı doğru kıl, emr-i maruf ve nehy-i münker yap! Bunları yaparken gelecek sıkıntılara katlan, çünkü bunlar, azmi gerektiren [kesin farz olan] işlerdendir.) [Lokman 17]

(Onların çoğu, günah, düşmanlık ve haram olan şeyleri yiyip içmekte yarışıyorlar. Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözlerinden ve haram olan şeyleri yiyip içmekten vazgeçirmeye çalışmaları gerekmez miydi? Ne kötü iş bu!) [Maide 62, 63]

Demek ki Allahü teâlâ, dinin emirlerini tebliğ için din adamlarını, âlimleri mesul tutmaktadır. Namaz kılmayan ve her türlü kötülüğü işleyene, (Allah’tan kork, namaz kılmamak büyük günahtır) dense, tepkisi artar ve daha fazla günah işler. Konu ile ilgili birkaç âyet meali:
(Ona [günahkâra] “Allah’tan kork” denilince gururu ona daha çok günah işletir. [Ceza ve azap olarak] Cehennem ona yetişir.) [Bekara 206]

(Rabbine suçlu olarak gelen, Cehenneme gider. Orada ne ölür, ne de yaşar.) [Taha 74]

(Gizli açık her günahtan sakının. Çünkü günahkâr, cezasını mutlaka çeker.) [Enam 120]

(Suçlulara, niye ateştesiniz denilince, “Namaz kılmazdık” derler.) [Müddessir 41-43]

Allah ile kul arasına girmek
Sual: Bir arkadaş, "Hristiyanlıkta Allah ile kul arasına papazlar giriyor. Müslümanlıkta Allah ile kul arasına kimse giremez. Benim içkime, zinama, hırsızlığıma kimse karışamaz" diyor. Bu arkadaşa nasıl bir cevap vermek gerekir?
CEVAP
Dinimizde kul ile Allah arasına girilmez diye bir kural yoktur. Papazlar günah affetmede Allah adına hareket ediyorlar. Dinimizde böyle bir şey yoktur. Allah adına günah affetmek yok. Yoksa Allah'ın emrini kullarına tebliğ etmek vardır. Suç işleyenleri cezalandırmak vardır. Kur'an-ı kerimde bir çok âyet var. Şu suçu işleyene şu cezayı verin diye. Eğer bu Allah ile kul arasına girmekse evet dinimizde kul ile Allah arasına girilir. Girilmesini Allah emrediyor.

Din adamı sınıfı
Sual: İslamda din adamı sınıfı var mıdır?
CEVAP
Din adamı sınıfından kasıt ne? Doktorlar, avukatlar, ilahiyatçılar gibi bir sınıftan mı bahsediliyor? Öyle ise elbette ilahiyatçılar diye bir sınıf vardır. Ama bunların Hristiyanlıkta olduğu gibi günah affetme yetkisi yoktur. Sadece dini tebliğ ederler o kadar. Gerçek âlim olanları da Resulullahın vârisleridir

Sual: Din adamlarının Allah ile kul arasına girmesi, Mekke müşriklerinin, lat, menat ve uzzaya bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye tapmalarından farksız değil mi?
CEVAP
Müslüman din adamı, müftüsü vaizi, imamı, Allah ile kul arasına girip de ne yapıyor? Namaz şöyle kılınır, oruç şöyle tutulur diyor. Bu Allah ile kul arasına girmek mi? Allah ile kul arasına girmek ise bunun ne mahzuru vardır? Allahü teâlâ, Peygamberini dini tebliğ etmek ile görevlendirmedi mi? Âlimler Resulullahın vârisleri değil mi? Dini tebliğ etmek emr-i maruf nehy-i münker yapmak Allah ile kul arasına girmek mi? Sonra Allah ile kul arasına girip de ne yapılıyor? Namaz anlatılıyor, hac anlatılıyor, hepsi bu. Bunda gocunulacak taraf ne? Müslüman din adamlarını müşriklere benzetmek, din düşmanlığından başka nedir? Din adamı dini öğretiyor, Allah’a yaklaştırmak için kendine mi taptırıyor? Müslümana müşrik yani puta tapan kâfir diyen, eğer kendisi Müslüman ise kâfir olur.

Emr-i maruf yapmak
Sual: Maide suresinin, (Ey iman eden kullarım! Kendinize bakın. Kendiniz doğru yolda oldukça, başkalarının yoldan çıkması size zarar vermez!) mealindeki 105. âyeti, emr-i maruf yapmamak, kimseye karışmamak ve sadece kendimizi kurtarmak gerektiğini bildirmiyor mu?
CEVAP
Aksine emri maruf yapmayı emretmektedir, tefsirlerde, bu âyetin (Ey mümin kullarım! Emir ettiğim işleri, ibadetleri yapar ve emri maruf ve nehyi münker ederseniz, başkalarının yoldan çıkması, size zarar vermez) anlamında olduğu bildiriliyor. Kur’an-ı kerim Peygamber efendimize gelmiştir, muhatabı Odur. Dolayısı ile, Kur’an-ı kerimi tam ve doğru olarak sadece Peygamber efendimiz anlamış ve hadis-i şerifleri ile açıklamıştır. Bu âyet-i kerimeyi açıklayan hadis-i şerif şu mealdedir:

(İslamiyet'in emir ve yasaklarını anlatın! Bir kimse ucb eder [kendini beğenir], sizi dinlemezse, kendi halinizi ıslah edin.) [Berika]

Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmanın en güzel yolu, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarının yayılmasına maddi ve manevi şekilde yardımcı olmaktır. Hiç değilse, bu kitapları komşuya, arkadaşa hediye etmelidir.


Allah Gözle Görülebilir mi? - Kalp Gözüyle Allah'ın Görülmesi - Ru'yetullah

Ve yine şöyle nakletmekte: “Nebi(sallallahu aleyhi ve alih) bir yerden geçerken bir kişinin ellerini göğe doğru kaldırıp dua ettiğini gördü. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle buyurdu: “ellerini indir, çünkü asla ona eremezsin.[1]”

****

Yakub b. İshak şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Muhammed’e (İmam Hasan b. Ali el-Askerî aleyhi selâm) bir mektup yazarak şu soruyu sordum: "Kul, Rabbini görmeden ona nasıl ibadet edebilir?"

Mektubuma şu cevabı verdi: “Ey Ebu Yusuf! Bana ve atalarıma nimetler bahşeden Efendim, Mevlâ’m görülmekten münezzehtir.”

Ona bir de şu soruyu sordum: Resûlullah Rabbini gördü mü?

Bana şu cevabı gönderdi: “Allah Tebareke ve Teâlâ, peygamberinin kalbine azametinin nurundan istediğini göstermiştir.”

****

Asım b. Humeyd şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah  (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) ile Allah'ı görme meselesiyle ilgili olarak aktarılan rivayetleri müzakere ediyorduk.

Buyurdu ki: “Güneş, "kürsü"nün nurunun yetmiş cüzünden bir cüzdür. Kürsü; "arş"ın nurunun yetmiş cüzünden bir cüzdür. Arş; "hicab"ın nurunun yetmiş cüzünden bir cüzdür. Hicab; "setr"in nurunun yetmiş cüzünden bir tanesidir. Eğer doğru söylüyorlarsa bulutsuz bir günde (çıplak) gözleriyle güneşe baksınlar![2]”

****

İbn Ebu Nasr, Ebu'l Hasan er-Rıza’dan (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm)şöyle rivayet etmiştir:

“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlih) buyurdu ki:

“Beni bir gece göğe (miraca) götürdükleri zaman Cebrail beni bir yere ulaştırdı ki; oraya hiç adım atmamıştı. O anda önümdeki (perde) kaldırıldı ve Aziz ve celil olan Allah büyüklüğünün nurundan istediğini bana gösterdi.”

****

Abdullah b. Sinan, babasından şöyle rivayet etmiştir:

Bir gün Ebu Cafer’in (İmam Muhammed Bakır aleyhi selâm) huzuruna gittim. O sırada haricîlerden biri içeri girdi ve şöyle dedi: "Ey Ebu Cafer! Neye tapıyorsun?"

—Allah’a dedi.

—Peki, O’nu gördün mü?" diye sordu.

—O’nu yalın gözle görmek mümkün değildir; fakat kalpler O’nu iman hakikatleriyle görür. Mukayeseyle bilinmez, duyularla algılanmaz, insanlara benzemez. Ayetlerle vasfedilir, alâmetlerle bilinir. Hükmederken zulmetmez. İşte Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur.” Adam çıkıp gitti bir yandan da şöyle diyordu:

Allah risâletini, temsil yetkisini kime vereceğini herkesten daha iyi bilir.

****

Ebu'l Hasan el-Mevsilî şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) dedi ki: “Yahudi din bilginlerinden biri, Emirü’l Mü'minin (Ali b. Ebu Talib salavatullahi aleyh)yanına geldi ve dedi ki: "Ey Müminlerin Emiri! Rabbine ibadet ederken O’nu gördün mü?"

Dedi ki: “Yazıklar olsun sana! Ben görmediğim rabbe ibadet etmem.”

—Peki, O’nu nasıl gördün?"

Dedi ki: “Yazıklar olsun sana! Çıplak gözler, O’nu algılayıp göremez; ancak kalpler iman gerçekleriyle O’nu görür.[3]”

****

Ahmed b. İshak şöyle rivayet etmiştir:

Üçüncü Ebu'l Hasan’a (İmam Ali b. Muhammed Hadi aleyhi selâm) bir mektup yazarak (Aziz ve celil olan Allah'ı) görme meselesi ve bu meseleyle ilgili olarak insanlar arasındaki görüşü sordum. Bana şu cevabı yazdı:

“Gören ile görülen arasında görmenin aştığı bir hava boşluğu olmadığı sürece görme eylemi gerçekleşemez. Gören ile görülen arasında bu boşluk ortadan kalktığı ve ışık olmadığı vakit görme gerçekleşemez. Bu da gören ile görülen arasında bir benzerliğin olduğu anlamına gelir. Çünkü gören, aralarındaki gerektirici sebep açısından görülenle eşit olduğu zaman bu, benzeşmeyi kaçınılmaz kılar. Bu da teşbihin ta kendisidir. Çünkü sebeplerle müsebbipler arasında kaçınılmaz bir bağlantı vardır.”

****

Muhammed b. Ubeyde şöyle rivayet etmiştir:

Ebu'l Hasan er-Rıza’ya (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) Allah'ın görülmesi meselesi ve bu hususta amme (Sünnî) ve hassa (Şii)'lerin aktardığı rivayetlerle ilgili soru içeren bir mektup yazdım ve bu konuyu bana açmasını istedim.

Bana kendi el yazısıyla şöyle yazdı: “Herkes, görme aracılığıyla tanımanın, bilmenin zorunlu olacağı hususunda görüş birliği içindedir ve buna karşı çıkan yoktur. Allah'ın gözle görülmesi caiz olursa zorunlu olarak O’nu tanımak da gerçekleşir. Bu tanıma da ya imandır ya da iman değildir. Eğer görme yoluyla gerçekleşen bu tanıma iman sayılırsa dünya yurdunda kanıtlar aracılığıyla gerçekleşen tanımanın iman sayılmaması gerekir; çünkü kanıt aracılığıyla tanıma, görme aracılığıyla gerçekleşen tanımanın karşıtıdır. O zaman da dünyada bir tek mümin olmazdı; çünkü hiçbiri yüce Allah'ı görmüş değildir. Eğer görme aracılığıyla gerçekleşen görme iman sayılmıyorsa o zaman kanıt yoluyla gerçekleşen tanıma, ahirette ya yok olacak veya olmayacak. Bu da gösteriyor ki Aziz ve celil olan Allah gözle görülmez; çünkü gözle görme bizim az önce tanımladığımız sonucu doğurur.”

****

Safvan b. Yahya şöyle rivayet etmiştir:

Muhaddis Ebu Karra, kendisini Ebul-Hasan er-Rıza’nın (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) huzuruna götürmemi istedi. Ben de onun için izin istedim, İmam bana izin verdi. Ebu Karra İmam'ın huzuruna girdi, ona helâl, haram ve çeşitli hükümlerle ilgili bir takım sorular sordu. Derken sorular tevhidle ilgili olmaya başladı. Ebu Karra dedi ki:

“Biz, Allah'ın görünmesini ve konuşmasını peygamberler arasında taksim ettiğini, konuşmayı Musa'ya ve görünmeyi de Muhammed'e ayırdığını rivayet ediyoruz.”

Ebu'l-Hasan (Ali b. Musa aleyhi selâm) dedi ki: “Gözler O’nu göremez.(Enam, 103)", "Bilgice O’nu kuşatamazlar. (Ta-ha, 110)" "O’nun gibi hiçbir şey yoktur. (Şura, 11)" diye Allah adına insanlara ve cinlere duyuran kimdir? Muhammed değil midir?”

Dedi ki: Evet, odur. “Nasıl olur da bir adam, bütün insanlara gelir ve onlara Allah tarafından gönderildiğini, onları Allah'ın emriyle Allah'a ibadet etmeye davet ettiğini bildirir. "Gözler O’nu göremez." "Bilgice O’nu kuşatamazlar." "O’nun gibi hiçbir şey yoktur." der, ardından ben, O’nu gözümle gördüm, bilgice algıladım ve O, beşer suretindedir, iddiasında bulunur.

Böyle bir iddiayı ileri sürmekten utanmıyor musunuz? Dinsizler bile O’nu bu şekilde itham etmemişlerdi: Allah, katından bir şey getiriyor sonra bu getirdiğinin aksini söylüyor diye suçlamamışlardı!”

Ebu Karra dedi ki: Ama O, şöyle de diyor: "Andolsun ki onu, inerken bir kere daha gördü. (Necm, 13)"

Ebu'l-Hasan  (aleyhi selâm) dedi ki: “Aynı surede onun neyi gördüğünü gösteren bir ayet vardır: "Gönlü gördüğünü yalanlamadı. (Necm, 11)" Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve âlih) kalbi, onun gözlerinin gördüğünü yalanlamadı. Sonra gözlerinin neyi gördüğünü haber veriyor ve diyor ki:"Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.(Necm, 18)" Allah'ın ayetleri Allah değildir. Çünkü Allah: "Bilgice O’nu kuşatamazlar." buyurmuştur. Gözler O’nu gördüğü zaman bilgice de kuşatılmış, algılanmış, tanımlanmış olur.”

Bunun üzerine Ebu Karra dedi ki: “Sen, rivayetleri yalanlıyor musun?”

Ebu'l-Hasan (İmam Rıza aleyhi selâm) dedi ki: “Rivayetler Kur'ân ile çeliştiği zaman onları yalanlarım. Müslümanlar şu hususta ittifak etmişlerdir:

"Allah, bilgice kuşatılmaz, gözler Onu görmez ve Onun gibi bir şey yoktur."

****

Abdullah b. Sinan, Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm)"Gözler Onu göremez." ifadesinin anlamıyla ilgili olarak şöyle rivayet etmiştir:

“Burada kastedilen zihinlerin, tasavvurların O’nu kuşatamayacağı, kapsayamayacağıdır. "Doğrusu size Rabbinizden basiretler geldi[4]." (En'am, 104) Ayetinde gözle görmenin kastedilmediğini bilmez misiniz?

Yine: "Kim can gözünü açıp görürse faydası kendisine..." (En'am, 104) buyrulmuştur. Bundan maksat da insanın gözleriyle görmesi değildir.

Ayrıca: "Kim de kör olursa zararı kendinedir." ifadesi, gözlerin kör olması anlamında değil, zihnin kuşatamaması anlamında kullanılmıştır. Örneğin: Falan şiiri görür (şiirden anlar). Falan fıkhı görür, falan dirhemleri görür (paradan anlar), Falan giysileri görür derler. Allah, gözlerle görülmekten yücedir, münezzehtir,”

****

Ebu Haşim el-Caferî, Ebu'l Hasan er-Rıza’dan  (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

İmam'a: "Aziz ve celil olan Allah vasfedilir mi?" diye sordum:

—Kur’ân okumaz mısın? dedi.

—Okuyorum" dedim.

—Peki, "Gözler Onu göremez; hâlbuki O, gözleri görür." ayetini okumadın mı?” diye sordu.

—Evet, okudum." dedim.

—Peki, basiretlerin ne olduğunu biliyor musunuz?” dedi…

—Evet" dedim.

   —Nedir?” dedi.

—Gözlerin görmesi" dedim.

Buyurdu ki: “Kalplerin tasavvuru gözlerin görmesinden daha çoktur. Buna rağmen kalplerin tasavvur kapasiteleri Allah'ı kavrayamaz; ama o tasavvurları görür.”

****

Ebu Haşim el-Caferî şöyle rivayet etmiştir:

Ebu Cafer b. Rıza’ya  (aleyhi selâm) dedim ki: "Gözler O’nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür." ayeti ne anlama gelir?

Buyurdu ki: “Ey Ebu Haşim! Kalplerin görmesi gözlerin görmesinden daha duyarlı ve kapsamlıdır. Sen zihinsel algılamanla Sind'i, Hindistan'ı ve gidemediğin daha birçok memleketi algılayıp tasavvur edebilirsin; ama onları gözlerinle göremezsin. Buna rağmen kalplerin tasavvur kapasiteleri Allah'ı kavrayamazlar, nerede kaldı gözler!”

****

İbrahim b. Muhammed el Hazzar ve Muhammed b. Hüseyin şöyle rivayet etmiştir:

Biz, Ebu'l Hasan Rıza’nın (İmam Ali b. Musa aleyhi selâm) huzuruna girdik ve dedik ki: Söylentilerde Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve âlih) Rabbi’ni "her bakımdan mükemmel, olgun, otuz yaşlarında ayakları yeşillikte bir genç şeklinde gördüğünü belirtiyor." buna ne dersin? Ayrıca dedim ki: Hişam b. Salim, Sahibut-Tak[5], el-Meysemî diyorlar ki: "Allah, göbeğine kadar boştur, bundan aşağısı doludur.[6]" Bu sözleri duyar duymaz derhal secdeye kapandı. Sonra dedi ki: “Seni tenzih ederim. Seni gereği gibi tanımadılar ve hak ettiğin şekilde birlemediler. Bu yüzden seni nitelemeye kalkıştılar. Seni tenzih ederim. Eğer seni bilselerdi; senin kendini vasfettiğin gibi vasfederlerdi. Seni tenzih ederim. Seni başkasına benzetmeye nasıl gönülleri elverdi?

Allah'ım seni; ancak senin kendini vasfettiğin sıfatlarla vasfederim. Seni yarattıklarına benzetmem. Sen, her türlü iyiliğe lâyıksın. Beni zalimlerden kılma.” Sonra bize döndü ve şunları söyledi:

“Zihninizde neyi tasavvur ederseniz Allah'ın ondan başka olduğunu bilin.”[7]Ardından şunları ekledi: “Biz Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve âlih) Ehl-i Beyt'i, orta yoldayız. Aşırılar bize yetişemez ve geride kalanlar da bizi geçemezler. Ey Muhammed! Şüphesiz Resûlullah, Rabbinin azametine baktığı zaman kendisi her bakımdan mükemmel, olgun, otuz yaşlarında bir genç suretindeydi. Ey Muhammed! Benim Rabbim yaratılmışların niteliklerine sahip olmaktan yücedir.”

Dedim ki: “Sana feda olayım! İki ayağı yeşillikler içinde olan kimdi?” Buyurdu ki: “O, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlih) idi. Kalbiyle Rabbine baktığı zaman Rabbi onu, hicablar nuruna benzer bir nurun içine koydu ki hicapların gerisinde olan şeyler onun için açıklığa kavuşsun. Çünkü Allah'ın nurunun bir kısmı yeşil mi yeşil, bir kısmı kırmızı mı kırmızı, bir kısmı beyaz mı beyazdır. Ey Muhammed! Kitap ve sünnet neye şahitlik ediyorsa biz de onu söylüyoruz.”

****

Abdullah b. Sinan Ebu Abdullah’tan  (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle rivayet etmiştir:

“Allah büyüktür, yücedir. Kullar Onu vasfetmeye güç yetiremezler, büyüklüğünün derinliğini kavrayamazlar. "Gözler Onu göremez. O gözleri görür. O lâtiftir, her şeyden haberdardır." O, nasıl, nerede ve bağlam (yön) ile nitelendirilemez.

Onu "nasıl" ile nasıl vasfederim? Nasıla nasıllık verip nasıl olmasını sağlayan O'dur? Keyfiyeti bizim için şekillendirmesi sonucu bildim.

Onu nasıl "nerede?" ile vasfederim ki? O, neredeyi mekân bağlamında var etmiştir? Mekânı bu şekilde belirlemesi sayesinde nerede kavramını bildim.

Onu nasıl bir "bağlam (heys=yön)" ile ilintili olarak vasfedebilirim ki? Bağlamı (yönü) bağlam yapan o'dur. Böylece bağlam (yön) olmuştur da bizim için var etmesi sayesinde bağlamı bildim. Allah Tebareke ve Teâlâ, her mekândadır ve her şeyin dışındadır. "Gözler O’nu göremez; ama O, gözleri görür. (Enam, 103)” o'ndan başka ilâh yoktur. Yücedir, büyüktür. “O, lâtiftir[8], her şeyden haberdardır.[9]”

****

Ubeyd b. Zurare babasından şöyle rivayet eder:

Ebu Abdullah’a (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) size feda olayım, Allah Resulünün (sallallahu aleyhi ve alih) vahiy aldığı sırada geçirdiği baygınlık nedir? diye sordum.

Buyurdu ki: “Allah’ın ona tecelli ettiği, onunla Allah arasında kimsenin olmadığı andaki hâlettir.” Sonra şöyle buyurdu: “İşte o nübüvvettir. Ey Zurare! Alçak gönüllülükle Allah’a yöneldi.”

****

Murazim Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) şöyle duyduğunu rivayet eder:

“Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve alih) Rabbi Azze ve Celle’yi görüyordu.” Yani kalbiyle gördü. (bundan sonraki hadis bunu teyit etmektedir.)    

****

Muhammed b. El- Fuzeyl, Ebu’l Hasan’a (imam Musa Kazım aleyhi selâm)“Acaba Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve alih) Rabbi Azze ve Celle’yi gördü mü?” diye sorduğunu ve İmamın şu cevabı verdiğini rivayet eder:

“Evet, kalbiyle O’nu gördü. Aziz ve celil olan Allah’ın şu sözünü duymadın mı? “Gönlü gördüğünü yalanlamadı. (Necm, 11)” Yani gözüyle Onu görmedi belki gönlüyle gördü.”

****

Hafs b. Gıyas veya başkaları Aziz ve celil olan Allah’ın bu ayeti: “Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” Hakkında sorduğunu İmamın (aleyhi selâm) şu cevabını verdiğini rivayet eder:

“Gökle yeryüzünün arasını altı yüz kanadıyla doldurmuş Cebrail’i (aleyhi selâm) yeşillik üzerindeki bir damla gibi ayağının üzerinde inciyle gördü.[10]”

****

İbrahim b. Ebu Mahmud şöyle rivayet eder:

Ali b. Musa Rıza’nın (aleyhi selâm) Aziz ve celil olan Allah’ın “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır. (Kıyamet, 22-23)” ayetinin açıklamasını şu şekilde yaptı: “Yani, parlayacak yüzler rablerinin onlara sevap vermesini bekleyecek.”

****

Ebu Basir, Ebu Abdullah’a (imam Cafer Sadık aleyhi selâm) “Allah” Azze ve Celle hakkında bana bilgi verir misiniz? Acaba Müminler kıyamet günü Onu görecekler mi? diye sorduğunu ve imamın (aleyhi selâm) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

“Evet, kıyamet gününden öncede Onu gördüler.” Dedim ki ne zaman? Dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet… (Araf, 172)” dediklerinde. Sonra bir müddet sessizce kaldıktan sonra şöyle buyurdu: “Kuşkusuz Müminler kıyamet gününden önce rablerini göreceklerdir. Acaba şu anda Rabbini görmüyor musun? Dedim ki: “Size kurban olayım sizden bu sözü rivayet edebilir miyim?” Dedi ki: “Hayır, eğer sen bu sözü rivayet edersen, senin dediklerinin anlamını bilmeyen cahil ve inkârcı kişi onu inkâr ederek teşbih eder ve kâfir olur. Kalple görmek gözle görmek gibi değildir. Allah teşbihçi ve inançsızların vasfedişlerinden münezzehtir.”  

****

Abdusselam b. Salih el-Herevî Ali b. Musa Rıza’dan (aleyhi selâm) şöyle rivayet eder:

Dedim ki: “Ey Resulullah’ın oğlu! Hadis ehlinin naklettiği “Müminler cennetteki makamlarından Allah’ı ziyaret edecekler” hadisi hakkındaki görüşünüz nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Ey Ebu Salt! Allah Tebareke ve Teâlâ, elçisi Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve alih) peygamberler ve melekleri de dâhil bütün yaratıklarından üstün kılmıştır. Ona yapılan itaati kendine itaat, ona uymayı kendine uymak bilmiş, dünya ve ahirette onu ziyaret etmeyi kendi ziyareti saymıştır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiştir. (Nisa, 80)” ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler. Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. (Feth, 10)” Ayrıca Resulü Ekrem’de şöyle buyurmuştur: “Kim beni sağken veya ölümümden sonra ziyaret ederse Allah’ı ziyaret etmiştir.” Peygamberin(sallallahu aleyhi ve alih) cennetteki derecesi herkesin derecesinden daha üstündür. Kim cennette bulunduğu derecesiyle kendi evinden Peygamberi(sallallahu aleyhi ve alih) ziyaret ederse Allah Tebareke ve Teâlâ’yı ziyaret etmiştir.”  

Dedim ki: “Ey Allah resulünün oğlu! “Lâ ilâhe illâllah” demenin sevabı Allah’ın yüzüne bakmaktır” diye nakledilen rivayet ne anlama geliyor?”

Dedi ki: “Ey Ebu Salt! Kim Allah’ı diğer yüzler gibi yüzle vasfederse kâfir olmuştur. Allah’ın yüzü, onun enbiyaları, resulleri ve hüccetleridir (aleyhi selâm). Onlar o kimselerdir ki onların sayesinde Allah’a, dinine ve O’nu tanımaya yönelinilir. Aziz ve celil olan Allah buyuruyor: “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak Rabbinin zâtı bâki kalacak… (Rahman, 26-27)” Ve yine Aziz ve celil olan Allah şöyle buyuruyor: “O’nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur. (Kasas, 88)” Müminlerin Kıyamet günü dereceleri için Allah'ın Enbiyaları, Resulleri ve hüccetlerine bakmaları, büyük bir sevaptır. Nebi (sallallahu aleyhi ve alih)şöyle buyuruyor: “Kim benim Ehl-i Beyt ve itretime kin güderse, kıyamet gününde ne o beni görecektir, ne de ben onu.” Yine buyurmuştur ki: “Sizin aranızda bazıları benden ayrıldıktan sonra, bir daha beni göremeyecektir.” Ey Ebu Salt! Allah Tebareke ve Teâlâ mekânla vasfedilmez, gözler ve vehimler O’nu kavrayamaz.”

Dedim ki: “Ey Allah resulünün oğlu!  Bana cennet ve cehennemle ilgili haber veriniz, acaba onlar şu anda yaratılmış mıdır?”

Dedi ki: “Evet, Allah Resulü göğe çıkarıldığı zaman cennete girdi, cehennemi de gördü.”

Dedim ki: “Bir grup, onların şu anda yaratılmayıp takdir edildiğini söylemekte.”

Dedi ki: “Ne onlar bizdendir, ne de biz onlardanız. Kim cennet ve cehennemin yaratıldığını inkâr ederse, şüphesiz Peygamber’i  (sallallahu aleyhi ve alih) ve bizi yalanlamış ve bizim velâyetimizden bir şey elde etmemiştir bu kişi ebedi olarak cehennem ateşinde kalacaktır. Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İşte bu, suçluların yalanladıkları cehennemdir. Onlar, cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar. (Rahman, 43–44)” Nebi (sallallahu aleyhi ve alih) şöyle buyurmuştur: “Miraç’a çıkarıldığım zaman, Cebrail elimi tutarak beni cennete dâhil ederek bana oranın hurmasından verdi, bende onu yedim. Daha sonra o sulbümde sperme dönüştü. Yeryüzüne döndükten sonra Hatice’yle yakınlaşmamdan sonra Fatıma’ya (selamullahi aleyha) hamile kaldı. Böylelikle Fatıma (selamullahi aleyha) beşeri bir huridir. Ben her ne zaman cennettin kokusuna özlem duyarsam kızım Fatıma’yı(selamullahi aleyha) koklarım.”

****

Abdullah b. Abbas Aziz ve celil olan Allah’ın “Ayılıp kendine gelince dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim. (Araf, 143)” ayeti hakkında şöyle diyor: “Seni görmeyi talep ettiğimden dolayı seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim, senin görülmeyeceğine inananların ilkiyim.”[11]

****

Hafs b. Kıyas en- Nehai el- Gazi şöyle rivayet eder:

Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhi selâm) Aziz ve celil olan Allah’ın:“ Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça etti. (A’raf, 143)” bu ayetinin açıklamasını sordum.

Şöyle buyurdu: “Dağ denize battı ve kıyamet gününe kadar hareket halinde olacak.”

****

Muhammed b. El- Cehm şöyle rivayet ediyor:

Me’mun’un meclisinde idim, yanında Rıza Ali b. Musa’da (aleyhi selâm)bulunmaktaydı. Me’mun İmam Rıza’ya (aleyhi selâm) yönelerek şöyle sordu:

— Ey Allah Resulünün oğlu! Siz peygamberlerin (aleyhi selâm) masum olduklarını söylemiyor musunuz?

Buyurdu: Evet.

Sonra Kur’an ayetlerinden bazıları hakkında sorular sorduktan sonra sorusu buraya geldi: “Peki, o halde Aziz ve celil olan Allah’ın şu ayetleri hakkında ne diyorsunuz:

“Musa tayin ettiğimiz vakitte (Tûr'a) gelip de Rabbi onunla konuşunca “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” Dedi. (Rabbi): “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” Buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim. Ben inananların ilkiyim. (Araf, 143)” Nasıl mümkün olabilir Kelimullah Musa b. İmran (aleyhi selâm) zikri yüce Allah’ın görülemeyeceğini bilmiyor ve ondan böyle bir istekte bulunuyor?

Dedi ki: “Kuşkusuz Kelimullah Musa b. İmran (aleyhi selâm) Allah Teâlâ’nın gözle görülmekten yüce olduğunu biliyordu. Fakat aziz ve celil olan Allah Musa ile konuşup onu, fısıldaşan kimse kadar kendisine yaklaştırdıktan sonra kavmine dönerek onlara aziz ve celil olan Allah’ın kendisiyle konuştuğunu, kendisine yakınlaştırdığını ve münacat ettiğini haber verdi. Dediler ki: “Senin duyduğun gibi biz de onun sesini duymadıkça sana inanmayacağız.” Musa’nın kavminin sayısı yedi yüz bin kişiydi. Onlardan yetmiş bin kişiyi seçti, sonra onların arasından yedi bin kişiyi seçti, sonra onların arasından yedi yüz kişiyi seçti ve son olarak onların arasından da yetmiş kişiyi rabbinin tayin ettiği vakit için seçerek Sîna Dağı’na doğru hareket ettiler. Onları dağın eteğinde bekleterek kendisi yalnız başına dağa çıktı. Allah Tebareke ve Teâlâ’dan kendisiyle konuşmasını ve onlara sesini duyurmasını istedi. Zikri yüce Allah onunla konuştu ve topluluk Allah’ın konuşmasını yukarıdan, aşağıdan, sağdan, soldan, önden ve arkadan duydular. Çünkü Aziz ve celil olan Allah ağaçtan ses oluşturmuş ve o sesi her taraftan duyacakları şekilde yaymıştı. Ama onlar dediler ki: “Allah’ı apaçık görmedikçe duyduğumuz sesin Allah’ın sesi olduğuna inanmayacağız.” Tekebbür ve azgınlık halinde Böylesine ağır bir lâf ettiklerinde, Aziz ve celil olan Allah onlara bir yıldırım gönderdi de zulümleri sebebiyle yakalayıp öldürdü. Musa (aleyhi selâm) dedi ki: Ey rabbim! İsrail Oğulları’nın yanına döndüğümde onlar: “Allah ile münacat etme iddian gerçek dışı olduğundan onları götürüp öldürdün dediklerinde, onlara ne diyeyim?” Allah onları diriltip Musa ile gönderdikten sonra onlar yine dediler ki: “Gerçekten eğer sen Allah’tan ona bakman için kendisini göstermesini istersen, O senin isteğini kabul eder ve sen de Onun nasıl olduğunu bize haber verirsin; biz de Allah’ı gerektiği gibi tanırız.” Musa (aleyhi selâm) dedi ki: “Ey kavmim! Allah gözle görülmez, onun niteliği yoktur; ancak ayet ve nişaneleri ile tanınır.” Onlarda dediler ki: Allah’tan bu isteğimizi istemezsen sana asla inanmayız.” Musa (aleyhi selâm): “Ey Rabbim! İsrail Oğulları’nın ne dediklerini duydun. Sen onların yararına olanı daha iyi bilirsin.” Dediğinde Ulu ve Yüce Allah, Musa’ya (aleyhi selâm) şöyle vahyetti: “Ey Musa! Onların istediklerini benden iste, seni onların cehaletinden dolayı sorgulamayacağım.” O vakit Musa (aleyhi selâm) dedi ki: ““Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!” Dedi. (Rabbi): “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” Buyurdu. Rabbi o dağa (nişanelerinin biriyle) tecelli edince onu paramparça etti, Musa da baygın düştü. Ayılınca dedi ki: Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim.” (kavmimin bilgisizliğinden tam bir bilgi ve marifetle sana dönüyor ve Kavmim içinde senin görülmediğine) inananların ilkiyim.[12]”

Me’mun: “Başarın Allah’tandır, bravo ey Ebul Hasan!

[1] — Elbette bu iki hadiste o kişilerin Allah’ı görme düşüncesi vardı yoksa elleri yukarı kaldırıp dua etmenin bir sakıncası yoktur tam tersi rivayetlerde bu şekilde dua edilmesi gelmiştir.

[2] — Çıplak gözle güneşe direkt olarak bakamayan insan nasıl olurda Allah’ı görebilme iddiasında bulunmaktadır.

[3] — Bu rivayetten anlaşılıyor ki, burada kastedilen görme, somut gözle görme olmadığı gibi, delil aracılığı ile elde edilen kalbî bir inanç da değildir.

  "Musa belirlediğimiz vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca, "Rabbim, kendini bana göster de sana bakayım." dedi. (Allah,) "Sen beni asla görmeyeceksin; ama şu dağa bak, eğer o yerinde kalırsa, sen de beni göreceksin." dedi." (Araf, 143) Ayette geçen "tecella" fiili "celâ" kökünden gelir görünme, ortaya çıkma anlamına gelir. Ayette geçen "dekken", "medkuken" anlamında kullanılmış ve un ufak edilmiş, yerle bir edilmiş demektir. "Harre" fiilinin kökü olan "hurûr," düşmek; "sa'ka," ölmek veya duyu organlarının donması ve algılama yeteneklerini yitirmeleri yolu ile bayılmak; "efâka" fiilinin kökü olan "ifâkat" ise, akıl ve duyu organlarının tekrar sağlıklı durumlarına dönmeleri demektir.

Ayetten çıkan anlam şudur: "Musa (kendisi için) belirlediğimiz vakitte (buluşma vaktinde) gelip de Rabbi (kendi kelâmı ile) onunla konuşunca, (Musa) dedi ki: Rabbim bana kendini göster de sana bakayım." Yani beni sana bakmaya muktedir kıl ki, sana bakıp seni göreyim. Çünkü görmek, bakmanın ve bakmak da imkânına kavuşturulmanın ve bu imkânı bulmanın sonucudur. "(Allah) dedi ki: Sen beni asla görmeyeceksin; ama şu dağa bak. "Musa Peygamber'in yakınında olan ve görebildiği bir dağa işaret ediliyor, "eğer o yerinde kalırsa, beni göreceksin." Yani sen beni görmeye dayanamazsın. O hâlde şu dağa bak. Ben ona tecelli edeceğim. Eğer o yerinde kalır ve beni görmeye dayanırsa, bil ki, bana bakmaya, beni görmeye dayanabilirsin. "Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça etti." Yani onu havaya dağıttı veya onu yerinden koparıp yürüttü. "Musa kendinden geçerek yere düştü." Gördüğü manzaranın dehşetinden ölü veya baygın durumda yere düştü. "Aydınca, 'Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin. Tevbe edip sana döndüm...' dedi." Yani yaptığım teklifi geri alarak sana döndüm. "Ben, inananların ilkiyim." Yani ben, senin görülmeyeceğine inananların başında gelirim. Ayetin zahirî anlamı budur.

  Eğer ayette sözü edilen görme ve bakma olayını normal avamca anlayışa göre değerlendirirsek, bunu gözle görme ve bakma anlamına algılarız. Hiç şüphesiz görme olayının gerçekleşebilmesi için görülen cismin şekil ve renk bakımından benzerinin taslak hâlinde görme cihazında oluşması gerekir.

  Kısacası, maddî görme olayının gerçekleşebilmesi için hem görülenin, hem de görenin maddî bir cisme ihtiyacı vardır. Oysa Kur'ân bize Allah'ın hiçbir bakımdan hiçbir şeye benzemediğini kesin bir dille öğretiyor. Allah, cisim veya cisim benzeri bir şey değildir; zaman, mekân ve yön kapsamına girmez. Ne dış dünyada ve ne zihinde hiçbir şey hiçbir bakımdan O'nun benzeri veya yaklaşığı değildir.

  Açıktır ki, böylesine yüce bir varlık, bildiğimiz anlamda bir görme olayının konusu olamaz, ne dünyada ve ne ahirette hiçbir taslakla (zihnî suretle) örtüşmesi düşünülemez. Peygamberlerin efendileri olan beş ulülazm peygamberden biri olan Musa gibi yüce bir peygamberin bu gerçeği bilmeyeceği düşünülemez. Ayrıca onun insan gözüne bağışlanacak olağan dışı bir güç sayesinde Allah'ı hareketten, zamandan, yönden ve mekândan, maddeden ve maddî niteliklerden münezzeh olarak görmeyi temenni edeceğini de varsayamayız. Çünkü böyle bir söz, ciddiyetten son derece uzak bir söz olur. Allah, maddî bir sebebe (meselâ göze) öyle bir güç verebilir ki, bu sebep özünü ve niteliğini kaybetmeyerek madde dışı, miktarla ve zamanla sınırlanamayan yüce bir varlıkla fonksiyonel ilişki kurabilir sözünün ne anlamı olabilir?! Bizim bildiğimiz ve maddî bir fonksiyon olan bu görme olayının maddeden hiçbir iz taşımayan bir varlıkla bağlantı kurması imkânsızdır. Buna göre eğer Musa Peygamber görme isteğinde bulunuyorsa, onun istediği görme şu bildiğimiz gözle görme değildir. Bunun gerektirdiği bir sonuç olarak Allah'ın Musa'nın cevabında imkânsız olduğunu bildirdiği görme de şu gözle görme değildir. Çünkü gözle görmenin imkânsızlığı, soru ve cevap konusu olmayacak derecede apaçık bir gerçektir.

Yüce Allah, bazı ayetlerde görmekten ve ona yakın anlamdaki olaydan söz ediyor ve bunun sabit olduğunu bildiriyor. Şu ayetlerde buyrulduğu gibi: "O gün bazı yüzler, parlar güzelleşir ve Rablerine bakar." (Kıyamet, 22-23), "Gönül gördüğünü yalanlamadı." (Necm, 11), "Kim Allah'la kavuşmayı özlüyorsa, (bilsin ki,) Allah'ın (bu buluşma için) belirlediği vakit kesinlikle gelecektir." (Ankebût, 5), "Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? İyi bil ki onlar, Rableri ile buluşmaktan şüphededirler. İyi bil ki O, her şeyi kuşatmıştır." (Fussilet, 54), "Kim Rabbi ile buluşmayı özlüyorsa, iyi ameller işlesin ve kulluk görevlerinde hiç kimseyi Rabbine ortak koşmasın." (Kehf, 110)

  Bunlara karşılık görmenin imkânsız olduğunu bildiren ayetler de vardır. Şu ayetler gibi: "Sen beni asla görmeyeceksin." (Â'râf, 143), "Gözler O'nu görmez, O gözleri görür." (En'âm, 103)

  Acaba bazılarının söyledikleri gibi ayetlerde sözü edilen görmekten maksat, kesin bilgidir de bu bilginin kesinliğini vurgulamak için mi görme kavramı kullanılmıştır?

  Hiç şüphesiz bu ayetlerde kesin olan bir bilginin varlığı kanıtlanıyor. Fakat mesele bu kesin bilginin mahiyetini belirlemektedir. Çünkü biz her kesim bilgiyi, görme ve buluşma gibi görmeye yakın anlam taşıyan kavramlarla tanımlamıyoruz. Nitekim geçmişte İbrahim Peygamber'in, İskender'in ve Kisra'nın yaşadığını onları görmediğimiz hâlde biliyoruz. Yine Londra, Şikago ve Moskova adlı şehirlerin var olduklarını kesin olarak biliyoruz, ama onları görmüş değiliz. Fakat ne kadar vurgulamalı bir ifade kullanmak istersek isteyelim bu bilgiye görme demiyoruz. Meselâ sen, "Ben İbrahim Peygamber'in, İskender'in ve Kisra'nın var olduklarını onları görmüş gibi biliyorum." dersin; fakat "Onları gördüm" veya "görüyorum" demezsin. Bunların yanı sıra "Londra'nın, Şikago'nun ve Moskova'nın var olduklarını biliyorum." dersin; ama "Bu şehirleri gördüm" veya "görüyorum" demezsin.

  Bundan daha açığı temel aksiyomlar ve postulatlarla ilgili kesin bilgimizdir ki, bunlar genelleme niteliğinde olduğu için somut ve algılanabilir şeyler değildirler. "Bir, ikinin yarısıdır.", "Dört, çift sayıdır." ve "Tamlama, iki ayaktan oluşur." şeklindeki sözlerimiz gibi. Bunlar, bilgi diye tanımlamaları uygun olduğu hâlde asla görme diye adlandırmaları uygun olmayan kesin bilgilerdir.

  Akıl ve düşünce veya vehim ürünü bütün tasdiki hükümlerde de durum aynıdır. Husulî ilimler diye adlandırdığımız zihnî bulgular da böyledir. Bunlara bilgi adını veririz, fakat onları görme kavramı ile ifade etmeyiz. Onlardan "Onları biliyoruz" diye söz ederiz; ama "Onları görüyoruz" demeyiz. Eğer onlarla ilgili olarak görme kavramını kullanırsak, onu gözlemlemek ve bulmak anlamında değil, hüküm vermek ve kabul etmek anlamında kullanırız. ["Böyle görüyorum" ifadesini, "Böyle hüküm veriyorum" anlamında kullandığımız gibi.]

  Fakat bilgilerimiz arasında öyleleri var ki, onlar hakkında hiç tereddüt etmeden görme kavramını kullanırız. Meselâ, "Benim ben olduğumu görüyorum" ve "Şunu istediğimi, şundan hoşlanmadığımı, şunu sevdiğimi, şundan nefret ettiğimi, şunu arzu ettiğimi, şunu temenni ettiğimi görüyorum" deriz.

  Yani, "Kendimi buluyor ve doğrudan doğruya gözlemliyorum. Onunla aramda herhangi bir engel yok-tur", "Algılanabilir olmadığı gibi düşünce ürünü de olmayan iç isteğimi buluyor ve gözlüyorum", "İç dünyamda hoşlanmama, sevgi, nefret, arzu ve temenni buluyorum."

  Bu sözler,"Senin şunu sevdiğini ve şundan nefret ettiğini görüyorum" şeklindeki sözlerden farklıdırlar. Çünkü bu sözün anlamı, "Seni bir şekilde gördüm ki, bundan sende sevgi veya nefret olduğu sonucuna vardım" şeklindedir. Oysa insanın kendisinin bir şeyi istediği, bir şeyden hoşlanmadığı, bir şeyi sevdiği veya bir şeyden nefret ettiği şeklinde kendini gördüğünden söz etmesine gelince; o bu sözleri ile bu hâlleri vakıa olarak kendinde bulduğunu kastediyor, yoksa birtakım deliller aracılığı ile bu sonuçlara vardığını, akıl yürütme yolu ile varlıklarına hükmettiğini söylemek istemiyor. Tersine, insan bu hâlleri dolaysız olarak ve ip ucu niteliğindeki bir aracın kanıtlamasına başvurmaksızın kendi içinde bulmaktadır.

  İnsanın, bilinenleri objektif varoluşları ile bulması şeklinde tanımlayabileceğimiz bu tür bilgiler hakkında görme kavramı yaygın olarak kullanılır. Bunlar insanın kendi kişiliği, iç güçleri, kişilik nitelikleri ve psikolojik sıfatları ile ilgili bilgilerdir. Bunlar üzerinde herhangi bir yönün, zamanın, mekânın veya kendi dışında başka bir cismanî durumun müdahalesi yoktur. Bu gerçekleri iyi kavramak gerekir.

  Yüce Allah, görmekten söz ettiği her ayette bu görme ile birlikte bazı özelliklerden de söz ediyor, bu görmeye bazı nitelikler ekliyor. Bu durum bize gösteriyor ki, bu görme ile bizim de kendi aramızda görme diye adlandırdığımız bu bilgi türü kastediliyor. Şu ayette buyrulduğu gibi: "Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? İyi bilin ki onlar, Rableri ile buluşmaktan şüphededirler. İyi bilin ki O, her şeyi kuşatmıştır." (Fussilet, 54)

  Burada ilk olarak şu gerçek vurgulanıyor: Allah, her şeyde hazırdır veya her şeyde görülmektedir. O herhangi bir yöne, herhangi bir mekâna veya herhangi bir şeye mahsus değildir. Tersine her şeye şahittir, her şeyi kuşatmaktadır. Eğer bir şey Onu bulsa, Onu her şeyin zahirinde ve batınında, kendi vic-danında ve nefsinde bulur. Eğer Onunla bir buluşma olursa, bu nitelikte olur. Bu buluşma yön, zaman ve mekânın belirleyici olduğu cismanî bir buluşma tarzında olmaz. "Gönül gördüğünü yalanlamadı." (Necm,11) ayetinde görme olayının gönle izafe edilmesinde de bu yönde bir işaret vardır. Buradaki gönülden maksat, insanın algılayan nefsidir; yoksa göğüs boşluğunun solunda asılı duran et parçası değildir.

  Bunun bir başka benzeri, "Hayır, aslında onların işledikleri günahlar kalplerini paslandırmıştır. Hayır, o gün onlarla Rableri arasında perde çekilecektir." (Mutafifîn, 15) ayetleridir. Bu a-yet, onlar ile Allah arasında perde olan şeyin işledikleri günahların pası olduğunu kanıtlıyor. Bu pas onların kalpleri ile, yani kendileri ile Rableri arasına girerek onları Rablerini görme şerefinden alıkoymuştur. Eğer Rablerini görebilseler onu gözleri ile değil, kalpleri ile yani kendi benlikleri ile göreceklerdir.

  Allah, bazı ayetlerde gözlerle görmenin ötesindeki bir başka görme türünün varlığından söz ediyor. Şu ayetlerde buyurduğu gibi: "Hayır, eğer kesin bilgi ile bilseniz, cehennemi kesinlikle görürsünüz. Sonra da onu yakin gözüyle göreceksiniz." (Tekâsür, 7), "Böylece İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (Allah'ın onlar üzerindeki mutlak egemenlik ve saltanatını) gösteriyorduk ki (müşriklerle tartışırken kanıt getirebilsin) ve kesin inananlardan olsun." (En'âm, 75) Ayette geçen "melekut" kavramının nesnelerin iç yüzü olduğu, duyumsanabilen görünür tarafları olmadığı belirtilmişti.

  Bu gerekçeler şunu ortaya koyuyor: Yüce Allah, bazı ayetlerde göz aracılığı ile gerçekleşen duygusal görmenin ötesinde başka bir görme türünün varlığını açıklıyor. Bu, insanda var olan bir şuur türüdür. İnsan bu şuur aracılığı ile duyumsama ve düşünme aracı kullanmaksızın nefsi ile bir şeyin bilincine varır. İnsanın Rabbi ile ilgili bir şuuru vardır. Bu şuur düşünce ve delil kullanma yolu ile sağlanmış bir inançtan başka bir şuurdur. İnsan bu şuuru doğal olarak gönlünde bulur. İnsan ile bu şuur arasına hiçbir engel girmez. İnsanı bu şuurdan gaflete düşüren tek şey, nefsi ile ve işlediği günahlarla meşgul olmasıdır. Bununla birlikte bu gaflet, görülen ve var olan bir şeyden gafil olmaktır. Yoksa bilginin bütünü ile ve kökten kaybolması söz konusu değildir. Ayetlerde asla böyle bir şey yoktur. Ayetlerde bu bilgisizlikten gaflet diye söz edilir. Gaflet, bilginin bilgi ile kaybolmasıdır, yoksa bilginin kökten yok olması değildir. Ayetlerin açıkladığı ve akim açık delillerle doğruladığı gerçek budur. Ehl-i Beyt İmamları'ndan gelen rivayetler de bu gerçeği teyit etmektedir.

  Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, görme ve buluşma diye adlandırılan bu bilgi türü, "O gün bazı yüzler taravetli, parlak olacaklar ve Rablerine bakacaklar." (Kıyamet, 22-23) ayetlerinde görüldüğü gibi, kıyamet günü salih kullar için gerçekleşir. Bu şerefe ermenin yeri orasıdır. Dünyada ise insan bedeni ile meşguldür, doğal ihtiyaçlarına dalmıştır, Rabbinin ayetleri aracılığı ile buluşma ve kesin bilgi yolunda yürümektedir, "Ey insanoğlu, sen Rabbine varan yolda didinip duruyorsun, sonunda O'na kavuşacaksın." (İnşikak, 6) ayetinde vurgulandığı gibi Rabbi ile buluşmaya varan yolda didinip durmaktadır. Rabbi ile buluşmadan bu bilgiye ulaşamaz. Dönülecek son merciin, varılacak son noktanın Allah olduğunu vurgulayan başka ayetler de vardır.

  Bu bilgi türü, yüce Allah'ın kendisi hakkında var olduğunu bildirdiği ve görme ve kavuşma diye adlandırdığı özel zarurî ilimdir. Bu adlandırmanın hakikat tarzında mı, yoksa mecaz tarzında olduğunun araştırması bizim için önemli değildir. Çünkü bilindiği gibi karineler maksadın bu yolda olduğunu gösteriyor. Eğer tabir hakikat nitelikli ise, bu karineler belirleyici karinelerdir. Eğer tabir mecaz nitelikli ise, karineler caydırıcı karinelerdir. Bu gerçeği böylesine orijinal bir şekilde açıklayan ilk kitap, Kur'ân'dır. Elimizdeki içerikleri ile daha önceki semavî kitaplar, Allah ile ilgili bu tür bir bilginin varlığından söz etmemektedir. Bu tür meseleleri ele alan felsefecilerin bize ulaşan incelemelerinde de bu tür bilgiye yer verilmiyor. Çünkü onlara göre huzurî bilgi, sadece bir şeyin kendisini bilmesidir. Bu bilgi türünü ilk kez İslâm bahsetmiştir. Dolayısıyla ilâhî bilgilerin netleşmesinde Kur'ân'a çok şey borçluyuz.

  Şimdi incelediğimiz ayete dönelim: "Musa belirlediğimiz vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca, 'Rabbim, kendini bana göster de sana bakayım.' dedi." ifadesi, Musa Peygamber'den (aleyhi selâm) gelen ve az önce açıkladığımız gibi zarurî ilim anlamı taşıyan bir görme isteğidir. Bilindiği gibi yüce Allah, Musa Peygamber'i, O'nun ayetlerini gözleyerek elde edilen bilgiyle özel olarak donattı. Sonra buna ek olarak onu peygamber seçmekle, arkasından kendisi ile konuşmakla onurlandırdı ki bu konuşma, ona işitme yolu ile Allah'a ilişkin bilgi kazandırdı. Bu ayrıcalıklar üzerine kendisine ek olarak görme yolu ile de bilgi bağışlanmasını istedi ki, bu bilgi türü, Allah'a ilişkin zarurî bilginin kemal derecesidir. Allah, isteklerin ve arzuların en hayırlı muhatabıdır.

Musa Peygamber'in (aleyhi selâm) istediği, bu tür görmedir; gözle görme anlamındaki görme değildir. Musa gibi büyük bir peygamber, her türlü eksiklikten münezzeh olan Allah'ı bu şekilde görmenin imkânsız olduğunu bilmemekten yücedir. O Musa Peygamber ki, bu buluşma için seçtiği heyetin Allah'ı görmeyi istemeleri üzerine, "Hani siz, 'Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görmedikçe sana inanmayız.' demiştiniz. Bunun üzerine, sizi yıldırım kapıverdi ve siz bakıyordunuz..." (Bakara, 55) "Aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mi edeceksin?" (Â'râf, 155) diyerek bu kimseleri beyinsizlikle nitelemişti. Öyleyken kendisi beyinsizlikten kaynaklandığını söylediği bir istekte bulunmaya nasıl yeltenebilir? [el-Mîzan, c.8, s.370, 334-341-361]

[4] — Aslında bu kelimenin kökeninde yatan anlam, objeler dünyasında gözlemlenen şeyin zihne yansıması ve gerçeğine ulaşılması için algılayıcı güçlerin en güçlülerinden sayılan görme duyusu ile algılayıştır. Ayette geçen görme ve körlük, bilgi ve cehalet veya iman ve küfürdür. [el-Mîzan, c.7, s,434]

[5] — Ebu Cafer Muhammed b. Numan el-Ahvel

[6] — Hadis: Zayıf. [Allâme Meclisi, Mir'at'u'l-Ukul, c.l, s.347]

     [7] —  el-İhticac adlı eserde Hz. Ali'nin (a.s) bir hutbesinde şöyle buyurduğu kaydedilir. “Delili ayetleridir. Varlığı ispatıdır... Tasavvur edilen her şey O'nun tersinedir... Zatı ve özü bilinen, ilâh olamaz. O, delil ile kendine delâlet eden, bilgi ile kendine ulaştıran ilâhtır.» Bu hutbedeki en latif konulardan biri, şu güzel cümlede ifade edilmiştir: "Varlığı ispatıdır." Bu sözle şunu kastediyor: O'nu ispat edecek kanıt, bizzat O'nun dıştaki varlığıdır. Yani O, zihne girmez, akla sığmaz.

  "Tasavvur edilen her şey O'nun tersinedir." ifadesiyle kastedilen, O'nun zihinsel biçimden başka olduğu değildir. Çünkü bütün dış (objektif) varlıklar böyledir. Tam tersine maksat şudur:

  Yüce Allah, ne olursa olsun zihinsel tasavvurun hikâye ettiği, anlattığı şeyin tersinedir, o değildir. Dolayısıyla hiçbir zihinsel biçim O'nu kuşatamaz. Hatta O'nun kutsal katının bu tasavvurdan, yani" O her tasavvurun tersinedir" tasavvurundan da münezzeh olduğundan gaflet etmemelisin.

  "Zatı ve özü bilinen, ilâh olamaz."ifadesi, yüce Allah'ın herhangi bir bilgiye konu olmaktan, herhangi bir anlama ve algılamaya yenik düşmekten çok daha yüce olduğunu beyan etmek için serdedilmiştir. Çünkü zatı ve özüyle bizim bilgi ve tanımamıza konu olan her şey, bizden ve bilgimizden başka bir şeydir ki, bilgimize konu olabiliyor. Fakat Allah bizi de, bilgimizi de kuşatıcıdır: bizi de, bilgimizi de var edici, ayakta tutucudur. Böylece hiçbir şekilde kendimizi ve bilgimizi O'nun zatının kuşatmasından ve egemenliğinin kapsamında olmaktan kurtaramayız. Kurtaramayınca da O'nun hakkında, ayrı bir şeyin ayrı bir şeye olan bilgisi gibi bir bilgimizin olması mümkün değildir. Ali (a.s) bu gerçeği, "O, delil ile kendine delâlet eden, bilgi ile kendine ulaştıran ilâhtır." sözüyle beyan etmiştir.

  Yani, kendisine delâlet edecek delili, kendisine doğru kılavuzlayacak kılavuzu var edip kendisine delâlet etmesini, kılavuzlamasını sağlayan delil ve kılavuz, yine yüce Allah'ın kendisidir. Aynı şekilde bilginin kendisine ulaşmasını, kendisiyle bir tür ilintili olmasını sağlayan, yine yüce Allah'ın kendisidir. Bunun sırrı şudur: Her şey, ama bütün her şey, O'nun kuşatması ve hegemonyası altındadır. O hâlde bir şeyin O'na yol bularak O'nu kuşatması nasıl mümkün olabilir?! Oysa O, onun kendisini de, yol bulmasını da kuşatmış bulunmaktadır. [el-Mîzan, c.6, s. 135-137]

[8] — Latif: Bir şeyin içine sızabilen, nüfuz eden ince varlık demektir. [el-Mizan, c.7, s.419]

[9] — Enam, 103

[10] — Bu tür tabirler birçok rivayette yer almıştır. Eğer hadislerin, Masumlardan (aleyhimu’s selâm) naklolduğuna yakin edersek bu şekilde söylemek zorundayız: bu büyük zatlar yüce marifetleri açıklamak için kelime ve tabirlerin yetersizliğinden dolayı o zamanın insanlarının daha iyi anlayabileceği temsil, tabir ve kelimeleri kullanmak zorunda kalıyorlardı. Bundan dolayı mücerret ve manevî tabirleri maddi ve hissel kalıplarda dile getirmekteydiler. (mütercim)  

[11] - Ünlü Şii Alimi Şeyh Saduk (r.a) bu konu hakkında şöyle söylüyor: Şüphesiz Hz. Musa (aleyhi selâm) Allah azze ve celle’nin görülmesinin mümkün olmadığını biliyordu. Buna rağmen aziz ve celil Allah’tan kendisini ona göstermesini istemesi kavminin ısrarından dolayı idi. Bundan dolayı Hz. Musa (aleyhi selâm) rabbinden izin almadan kendisine ona göstermesini istedi ve dedi ki: “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim!”  Rabbi dedi ki: “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak, eğer o hareket halinde yerinde durabilirse sen de beni göreceksin!” Sözünün anlamı yani sen beni asla beni göremezsin. Çünkü dağ asla aynı anda hem sakin hem de hareket halinde olamaz. Bu Allah azze ve celle’nin şu sözü gibidir: “Deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. (A’raf, 40)” Yani, devenin iğnenin deliğinden hiçbir zaman geçmeyeceği gibi onlarda hiçbir zaman cennete giremeyeceklerdir. “Rabbi o dağa tecelli edince” yani Allah ayetlerinden bir ayetle dağa zahir oldu. O ayet ise yarattığı nurlardan bir nurdu. O nurdan o dağa attığında Hz. Musa dağın o azamet ve görkemine rağmen sallanıp parçalanmasını görünce bayılarak yere yığıldı. Kendine gelip ayılınca: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tevbe ettim” dedi. Yani senin marifetine geri döndüm ve kavmimin beni seni görmeye zorlamalarından tövbe ediyorum. Bu tövbe günahtan kaynaklanan bir tövbe değildi. Çünkü enbiyalar küçük ve büyük günahlar işlemez ve ayrıca görme iznini almadan önce istekte bulunmaması farz değildi. Ancak istekte bulunmadan önce izin alması edeptendi. Bazıları Hz. Musa’nın izin aldığını ve Allah’ın da izin verdiğini rivayet etmişlerdir. Böylelikle Hz. Musa’nın kavmi Allah’ın görülemeyeceğini anlamış olacaklardı. “Ben tövbe edenlerin ilkiyim” sözünden amaçta Hz. Musa’yla birlikte olup da Hz. Musa’dan rablerini kendilerine gösterme isteğinde bulunanların arasından Allah’ın görülemeyeceğini anlayan ilk müminim demektir.    

Bu doğrultuda rivayet edilen ve şeyhlerimizin (rahmetullahi aleyhim) kitaplarında getirdikleri hadisler bana göre doğru hadislerdir. Bazılarının anlamını bilmeden okuyup onu yalanlayarak bilmeden küfre düşeceklerden korktuğumdan bu babda bu hadisleri getirmeyi uygun görmedim.

Ahmed b. Muhammed b. İsa kitabının nadirler kısmında ve Muhammed b. Ahmed b. Yahya’nın camii’sinde “ruyet”in anlamında kısmında getirdiği hadisler sahih hadislerdir. Hakkı yalanlayanlardan ve anlamına cahil olanların dışında kimse onları reddetmez. Kelimeleri Kur’an’ın kelimeleridir. Hadislerin her birinde teşbih ve tatil ekolü nefyedilerek tevhit ispat edilmektedir. Ancak İmamlarımız (salavatullahi aleyhim) bize insanların akılları ölçüsünde onlarla konuşmamızı emretmiştir.

Rivayetlerde gelen “ruyet” kelimesi ilim anlamındadır. Çünkü dünya şek, tereddüt ve düşünce yurdudur. Kıyamet günü olduğunda Allah’ın ayetleri ve sevap ve azap işleri kulları için belli olacak, tereddütler kalkarak Allah azze ve celle’nin kudretinin hakikati bilinecektir. Bunun tasdiki Allah azze ve celle’in kitabındadır. Allah bu konuda şöyle buyurmuştur: “Andolsun sen bundan gaflette idin; derhal biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denir). (Kaf, 22)” Hadiste ‘Allah azze ve celle görülecektir’ gelmesinin anlamı yani yakini bir ilimle bilinecektir. Aziz ve celil Allah şöyle buyurmuştur: “Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? (Furkan, 45)” ve Allah’ın bu buyruğu: “Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! (Bakara, 258)” ve şu buyruğu: “Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? (Bakara, 243)” ve keza şu buyruğu: “Rabbin fil sahiplerine neler etti, görmedin mi? (Fil, 1)” Bu ayetler ve benzerlerinde geçen görmekten maksat kalp gözüyle görmektir, normal gözle değil. Allah azze ve celle’nin bu sözüne gelince ki şöyle buyurmuştur: “Rabbi o dağa tecelli edince” anlamı şudur: Allah azze ve celle dağın onunla seraba döndüğü, dağın un ufak olduğu ve parçalanarak toprağa dönüşmesini sağladığı ayetleriyle o dağa zahir oldu. Çünkü dağlar o ayetlerin ağırlığına tahammül edemediklerinden bu duruma düştüler. Denilmiştir ki o dağa ilahi Arş yansımıştır.

[12] - Araf, 143


İNSAN İLE ALLAH (C.C) ARASINDAKİ PERDELER

Hikem-i Atâiyye isimli kitaptan bazı sohbetlerimizde bazı maddeleri açıklamaya çalışmıştık. Şimdi yine aynı kitaba devam ediyoruz inşallah.

“Allah’ın “Kahhar” sıfatının bir delili de beraberinde olmayan bir şeyle seni perdelemesidir”

Allah (c.c) kadîmdir. O’nun dışındaki her şey, mevcudât hadîstir (sonradan yaratılmadır) O varken başka bir şey yoktur. Aslen mevcut olmayan bu şeylerin sana hakikî ve tek mevcut olan Allah’ı (c.c) perdelemesi O’nun “Kahhar” sıfatını gösterir. Fâni şeyin bâki olanı perdelemesi Kahr alametidir.

Muhterem kardeşlerim!

Meselâ size dedim ki burada ışık var. Fakat önüne bir perde çektiğimiz zaman ışığı göremiyoruz. Bu burada ışık yok demek değildir. Var fakat perdeli olduğu için göremiyoruz.

Aziz kardeşlerim, Allah’ın (c.c) varlığı zâtî’dir. Ezelî’dir, Kadîm’dir. Allah Teâlâ’dan başka bütün eşyaların varlığı, zâtî değildir, yani kendisinden değil de Allah’ın (c.c) yaratması iledir. Zâtî demek, Allah’ın (c.c) varlığı kendisinden olup, başka bir şeye ihtiyacı olmaması demektir. Oysaki, Allah Teâlâ’dan başka bütün eşyaların varlığı ise, Allah’ın (c.c) yaratması iledir. Yani Allah (c.c) yaratmasaydı, onlar olmazdı.

Muhterem kardeşlerim!

Her şeyin ayakta durması, Allah (c.c) ile olup, hiçbir şeyin müstakil varlığı yoktur. Yani şöyle bir misâl vereyim:

Eğer Allah (c.c) yedi kudretini bir saniye olsun kâinattan çekmiş olsa, bütün eşyalar altüst olur. Ne yer kalır, ne gök kalır, ne de dağ kalır. Hiçbir şey kalmaz. Bütün bunları tutan sadece ve sadece Allah’ın (c.c) yed-i kudretidir.

Bunun için, mademki bütün mevcudât, Allah’ın (c.c) varlığı ile var, o halde hiçbir şeyin Allah ile kul arasında perde olmaması gerekir. Fakat bununla beraber, çok kişiler ya mala veya evlada vs.ye takılarak Allah’ı (c.c) görmemezlikten geliyorlar.

İşte bunlarAllah’ın (c.c) “kahhar” vasfıdır. Allah (c.c) bizi muhafaza eylesin.

İnsan bir takım günahlar işliyor, hatta büyük günahlar işliyor. O günahlar kalbe perde oluyor. O zaman da insan Allah’ın (c.c) bu kudretini ve azâmetini unutuyor ve başka şeylere, mala, evlada vs. bağlı kalıyor. O ilahi nuru artık göremez oluyor ve Allah’a (c.c) karşı mahcub kalıyor.

Bütün bunlara sebep olan insanın isyanıdır. İnsan âsi olmaz ise, kalb temiz olursa, mutlaka Allah’ın (c.c) kudretini, azâmetini görecektir. Ancak, günah işleyince, bütün bunlardan mahrum kalıyor. Burada bir şeyi daha belirtmek istiyorum: Sadece günahlar kalbe perde olmuyor, günah ile birlikte, kalpte kibir, gurur, kendini beğenme gibi şeyler olursa, o zaman hicab devam ediyor ve Allah’a (c.c) dönmesi de çok zor oluyor.

Değerli kardeşlerim, işlenen günah ne kadar büyük olursa olsun, eğer işin içinde kibir ve nefis olmazsa, inşaallah en sonunda kişi tevbeye muvaffak oluyor. Hatta işlenen o günah çoğu kere, kişinin kendisini, hakir ve fakir görmesine sebep oluyor, ancak kibir olursa, dönmesi çok zor oluyor.

Meselâ ilk günah işleyen şeytan aleyhillâne, o işlediği günah, kibirden dolayı olduğu için hiç dönmedi. Âdem (a.s) ise, evet Allah’ın (c.c) emrine muhalefet etti ama kibirden dolayı etmediği için, O döndü ve tevbe etti.

“Her şeyi ortaya çıkaran O (c.c) iken bir şeyin O’nu perdelemesi nasıl tasavvur edilebilir?”

Allah (c.c) aslında “zahir”dir. Basiret ile (kalp gözüyle) her şeyde görülebilir. Perde O’nda değil, görmeyenin gözlerindedir. Evet, daha önce de belirtmiştik ki, hiçbir şeyin varlığı müstakil değildir, bütün her şeyin varlığı Allah’ın (c.c) yaratması iledir. Hiçbir şey yok iken, onu var eden, ortaya çıkaran Allah (c.c) iken, Allah’ın yarattığı bir şeyi nasıl olur da Allah’a (c.c) perde olabilir?

Ancak daha önce söylediğimiz o günahlar ve kibir vs.den dolayı kalpte oluşan perdeler müstesna. Allah (c.c) aslında “zâhir”dir dedik, evet yaratılmış olan her şey Allah’ın (c.c) bir sıfatının tecellisidir. Allah (c.c) her şeyi yarattığı gibi, her şeyin devamı da Allah (c.c) iledir.

Meselâ, bir insan bir kâğıda bir şeyler yazar ve o yazı da öyle kalır. Ancak, Allah’ınki (c.c) öyle değil. O bu kâinatı yaratmış, yarattığı gibi de bu kâinatı ayakta tutuyor. Yani, kâinatın yaratılması Allah’ın (c.c) varlığına delil olduğu gibi, kâinatın ayakta duruyor olması da yine Allah’ın (c.c) varlığına delildir.

Meselâ, güneşin ve ayın bu şekilde durması, bu toprak ve üzerindeki bitkilerin bitmesi, yerin altındaki ve üstündeki suların akması hep Allah’ın (c.c) sayesindedir.

“Her şey için zâhir iken bir şeyin O’nu perdelemesi nasıl düşünülebilir”

Allah(c.c) her şey için “zâhir”dir. Her şey O’nu tanıyor ve hâl lisanıyla O’nu tesbih ediyor. Ama bunu ancak ârifler anlayabiliyor.



“Yedi gök, yer ve içindekiler O’nu tesbih ederler. Hiçbir şey yok ki O’nu tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsra-44)

Muhterem kardeşlerim, birincide, her şeyi izhar eden Allah’tır (c.c) dedik, ikincide, her şeyi ayakta tutan Allah (c.c) dedik. Şimdi ise üçüncü yani Allah’ın (c.c) her şeyde görünmesini açıklayacağız inşaallah.

Meselâ âsi bir insan görürsünüz. Bu insan da bile Allah’ın (c.c) bir vasfı vardır. Nedir o? O vasıf, Allah’ın vasıflarından “şedidül ikab”dır. Bir insan görürsünüz ki bu ise “mûti”dir. Onda Allah’ın “Rahîm” ve “Rahman” sıfatı vardır. Bir insan görürsünüz, tevbe ediyor. Onda Allah’ın (c.c) “Gafur” sıfatı var. Yani her şeyde Allah’ın sıfatlarından birisi vardır. Birisine baktığınız zaman Allah’ın (c.c) “Cemâl” sıfatını, ateşe baktığınız zaman “Celâl” sıfatını görürsünüz. Her neye bakarsanız bakın, her şeyde Allah’ın (c.c) sıfatlarından birini mutlaka görürsünüz. Yani bütün gördüğümüz eşya, güzelliği ve içindeki hikmetiyle, bize Allah’ın (c.c) sıfatlarını andırır. Bu duruma göre biz diyoruz ki:

“Allah her şey için zâhirken bir şeyin, O’nu perdelemesi nasıl düşünülebilir?”

Elbette düşünülemez.

Muhterem kardeşlerim, bütün ins, cin ve melekler, akıllarıyla daima Allah’ın (c.c) adaletini ve kudretini görürler. Bunlar gördükleri gibi, bunlardan başka her şeyde Allah’ı (c.c) tesbih ve takdis ederler. Burada, Ataullah İskenderî (k.s) diyor ki:

“Yalnız cin, ins ve melekler değil, Allah (c.c) bütün mahlukât için “zâhir”dir. Bütün mahlukât, Allah’ı (c.c) bilir ve tesbih eder.”

Demek ki, canlı, cansız her şey Allah’ı biliyor ve tesbih ediyor. Evet bizler işitmesek de onlar ve bütün mahlukât, Allah’ı (c.c) tesbih ediyorlar. Ancak evliyaullahtan bazı kişiler, bu tesbihleri işitebiliyorlar. Muhammed Emin Hoca adında bir meczub vardı. Dediğimiz gibi “meczub”tu ve hâl ehliydi. Bu meczup bazen yatağında yatarken, birden yatağından fırlar ve:

“Vay Emin vay! Yorgan ‘Allah’ diyor, yastık ‘Allah’ diyor, yatak ‘Allah’ diyor, sen nasıl yatağa girip mahrum kalırsın!”diye söylenirdi.

Sahabe-i Kirâm anlatıyor:

“Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mescid-i Nebevî’de hutbe verirken, bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe irad ederdi. Daha sonra birisi, Resûlullah Efendimiz’e (s.a.v) bir minber yaptı ve hutbe irad etmek üzere Resûlullah Efendimiz (s.a.v) yeni yapılan minbere çıktığı zaman tıpkı develerin sesine benzer bir ses duyuldu. Mescid ağzına kadar dolu olduğu halde hepimiz bu sesi işittik. Hepimiz çok şaşırmıştık, çünkü, Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v) daha önceleri üzerine çıkıp hutbe okuduğu bu hurma kütüğü ağlıyor ve inliyordu. Daha sonra Resûlullah Efendimiz (s.a.v) minberden inerek hurma kütüğüne yaklaştı ve bir babanın evladına sarılması gibi onu kollarıyla sararak;

– İstersen hayatta kaldığım sürece, minbere çıkmayıp, senin üzerinde hutbe okuyayım, istersen de seni şu bulunduğun yere gömeyim kıyamette beraber olalım, dedi.

Hurma kütüğü bu iki tercihten ikincisini yani cennette Resûlullah (s.a.v) ile beraber olmak üzere bulunduğu yere gömülmeyi tercih etti.

Muhterem kardeşlerim, hurma kütüğü doğru tercihte bulundu. Kıyamette, Resûlullah (s.a.v) ile beraber olmayı tercih etmek büyük bir akıllılıktır.

Demek ki, Allah’ı (c.c) tanımayan hiçbir şey yok, ancak biz bilmiyoruz.

Şöyle bir kıssa daha anlatayım: Fil hadisesinde, Ebrehe Mekke-i Mükerreme’ye saldırmak istedi. Kâbe’yi yıkmak üzere gelirken Müzdelife ile Mina arasında konakladılar. Sabahleyin ordu harekete geçmek üzere kalktığında, ordunun en önündeki “Mahmud” isimli fil yürümedi, bu fil ne yöne çevrilirse gidiyor hatta koşuyor, ancak Kâbe tarafına döndürüldüğünde bir adım bile atmıyordu. Demek ki, o fil hidayet oldu ve o anda helak olmadı ama diğerleri hep helak oldu.

Demek ki, muhterem kardeşlerim, sadece insan, cin, melek değil, her şey Allah’ı biliyor.

“Hiçbir şey yok iken O zâhir idi. O halde bir şeyin O’nu perdelemesi nasıl tasavvur edilebilir?”

O (c.c) ezelde binefsihi zâhirdi. Mahlukâtın zuhuru O’nun yaratmasıyladır. O aslında başkasıyla zahir olmaktan ve başkasının O’nu tanımasından da müstağnidir (bunlara muhtaç değildir). Hâl böyleyken başkası O’nu (c.c) perdeleyemez.

“O, her şeyden daha zâhir iken başkasının O’nu perdelemesi tasavvur edilebilir mi?”

Allah’ın (c.c) hâfi (gizli, görünmez) olması çok fazla zahir olduğu içindir. “Kibriya”sı (yüceliği) sebebiyle görünmezdir. O kadar zâhir ve yakındır ki zatı görülemez.



“İnsanı Biz yarattık, onun için, nefsinin kendisine neler fısıldadığını, neler telkin ettiğini de Biz pekiyi biliriz. Çünkü biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kaf-16)

Allah’ın (c.c) yakınlığı mesafe cihetinden değil, ilim ve ihâta (kuşatma) cihetindendir.

Muhterem kardeşlerim! Bir insan gelip bize dese ki:

-Ben şu ışığı görüyorum ama Allah’ı (c.c) göremiyorum.

Biz ona deriz ki:

– Peki kardeşim sen o ışığı ne ile görüyorsun?

– Gözümüz ile,

– Peki bu gözü bize kim verdi?

– Allah (c.c),

Yine aynı yere geldik. Demek ki, Allah (c.c) her şeyde zâhirdir. Her şeyi Allah’ın (c.c) bize verdiği duyu organları ile hissederiz. Gözümüz ile görür, kulağımız ile işitir, burnumuz ile koku alır, elimiz ile tutar hisseder ve dilimizle tad alırız.

Ancak, Allah’ın (c.c) varlığını kalpteki “nur” ile idrak ederiz. Duyu organları ile değil.

“O (c.c) bir iken, başka hiçbir şey yok iken, bir şey O’nu (c.c) nasıl perdelesin?”

Allah (c.c) vacibul-vücut’tur. Ezelî ve ebedîdir ve bizatihi kâimdir. Başkaları ise caizul-vücuttur ve varlığı Allah’ın (c.c) iradesiyledir. Vücudiyyeti vacip olmayan şeyler hakîkatte “adem” (yok) hükmündedir. Olmayan bir şey O’nu (c.c) perdeleyemez.

Muhterem kardeşlerim!

Bunu sizlere daha önceleri de söyledim, bazı tasavvuf kitaplarında “vahdet-i-vücud” derken, Allah’tan (c.c) başka bir şeyin olmadığını söylüyorlar, ancak Hikem-i Atâiyye böyle söylemiyor. Yani, Allah’tan (c.c) başka bir şey yok demiyor. Allah (c.c) ile beraber başka hiçbir şey yok diyor.

Daha önce söylediğimiz gibi Allah’ın (c.c) varlığı zâti’dir. Ancak diğer varlıkların varlığı ise, Allah (c.c) iledir.

Biz her gün okuduğumuz Âyet-el Kürsî’de “Allah’tan (c.c) başka ilah olmadığını, O’nun (c.c) sağ olduğunu ve her şeyi ayakta tutanın Allah (c.c) olduğunu” söyleyerek bunu vurgulamış oluruz.

-Havadaki uçağı kim tutuyor?

-Denizdeki vapuru kim tutuyor? Her şeyi tutan Allah’tır (c.c).

Meselâ bir de şöyle misal verelim: Bir kişi yanındaki küçük çocuğunun elinden tutmuş yolda gidiyor. Burada çocuk elinden tutan kişinin tutması ile ayakta duruyor, yoksa onun tek başına ayakta durması mümkün değildir. Eli bırakılsa duramayacak ve düşecektir. İşte bütün kâinat ve mahlukât Allah (c.c) ile beraber değil, Allah’ın (c.c) tutması ile ayakta duruyor.

“O (c.c) sana her şeyden daha yakınken başka bir şeyin O’nu (c.c) perdelemesi nasıl düşünülebilir?”

Az önce zikredildiği gibi, O’nun (c.c) yakınlığı ilim ve ihata cihetindendir. Mesafe cihetinden değil. Çünkü Allah (c.c) mekân ve mesafeden münezzehtir. Allah (c.c) her şeyi görür, gizliyi de açığı da bilir. Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerîm’de bize şah damarından daha yakın olduğunu bildiriyor. Biz de aklımız ile fikrimiz ile Allah’ı (c.c) düşünmeliyiz ve hiçbir şeyin O’nu (c.c) perdeleyemeyeceğini bilmeliyiz. Allah (c.c) her şeye her şeyden daha yakındır, ama ne ile yakın? İlmi ile, kudreti, iradesi ile yakındır.

Muhterem kardeşlerim!

Bir Arabî’ye “Allah’ın (c.c) varlığını ne ile biliyorsun?” diye sormuşlar. Buna cevap olarak Arabî şöyle demiş “Yolda giderken bir iz gördüğüm zaman biliyorum ki oradan bir adam geçmiştir. Bir deve pisliği görsem bilirim ki oradan bir deve geçmiştir. Peki bu kâinat, denizler ve ırmaklar Allah’ın (c.c) varlığına delalet etmez mi?” diye cevap vermiş.

“Allah’ın (c.c) o anda vermiş olduğu hâlin dışında bir hâli isteyen, cahillikten hiçbir şeyi terk etmemiş demektir”.

Kudret-i ilahî neyi takdir edip ortaya çıkarmış ise kişi en güzel ve en kâmil olarak onu bilmelidir. Allah (c.c) kişiyi bir halde bırakmışsa rıza göstermelidir. O (c.c) ne yapmışsa en güzel ve en kâmil olan odur. Ârife lazım olan edep, Allah’ın (c.c) yaptığına “keşke şöyle olsaydı” veya “olmasaydı” dememektir. Ârif, bir şeyin olmasını ister ve gayretini sarf eder ama istediğinin olmadığını gördüğünde kadere razı olur ve Allah’ın (c.c) takdirine saygılı olur. Bir hadîs-i kudsîde Mevlâ (c.c) şöyle buyurur:

“Kim kazama (hükmüme) razı olmaz ve belâma sabretmezse benden başka Rabb arasın” (Beyheki)

Abdullah b. Abbas (r.a) ve Abdullah b. Mesud (r.a) demişlerdir ki:

“Benim, bir ateşin korunu dilimle yalayıp yakacağı kadar yakıp, yakmayacağı yeri bırakması benim için, olan bir şey hakkında “keşke olmasaydı” veya olmayan bir şey hakkında “keşke olsaydı” dememden daha hoştur”.

Muhterem kardeşlerim!

Bizler Allah’ın (c.c) yeryüzündeki halifesiyiz, sorumluluk ve yükümlülüklerimiz var. Onun için bazı vakitlerde kendi işimizi-gücümüzü, bazı vakitlerde istirahatimizi, bazı vakitlerde ise yapmakla yükümlü olduğumuz ibadetlerimizi yapmalıyız. Meselâ; ezan okundu diyelim ne yapacağız? Hemen abdest alıp namazımızı kılacağız. Her şeyi uygun olan vaktinde yapmalıyız. Çalışmak zamanı çalışmak, istirahat zamanı istirahat, ibadet zamanı da ibadet etmeliyiz. Hatta zaman zaman da Nâfile ibadetlerimiz için zaman ayırmayı da unutmamalıyız. Meselâ hatme ve sohbet… vs. gibi.

Bütün zamanımızı dünyaya verip ahiretimizi unutmayacağız, bütün zamanımızı âhirete verip dünyamızı da unutmayacağız. Peygamber Efendimiz (s.a.v) zamanında, sahabe-i kiram namaz vakti mescidi nebeviye gelip Resûlullah’ın (s.a.v) arkasında namaz kılar, Kur’ân okur, çalışır, cihat zamanı da cihat ederlerdi.

Demek ki, biz de her şeyin zamanı ne ise, zamanında o işi yapmalıyız. Meselâ sabah namazından sonra mutlaka bir miktar tesbih çekmek vs. gibi bir virdimiz olmalı çünkü bu da bizim bir ihtiyacımızdır.

“Amelleri boş vakitlere havale etmek nefsin bilgisizliğindendir”.

Tamamen boş kalıncaya ve iş kolaylaşıncaya dek amelleri geciktirmek büyük bir zaafiyettir. Çünkü vaktin idrak edilip edilmeyeceği meçhuldür.

Resûlullah (s.a.v) buyuruyor ki:

“Yarıncılar helak olmuştur”.

“Akıllı kişi; nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için amel edendir. Aciz kişi ise, nefsini hevasına tâbi kılan ve Allah’tan (c.c) boş temennide bulunandır. Allah (c.c) affeder deyip kendini avutandır.” (Tirmizî)

Muhterem kardeşlerim!

Namaz kılmayan birisine soruyoruz, “Niçin namaz kılmıyorsun?” diyor ki; “hele bir emekli olayım, ondan sonra hep taat ve ibadet edeceğim”.

Hacca gitmeyen zengin birisine “Niçin hacca gitmiyorsun?” diye soruyoruz, o da bize “Ben daha gencim şimdi hacca gidersem, geldiğim zaman sorumluluklarımı yerine getiremem” diyor. Birisine soruyoruz “Sen neden tevbe almıyorsun?” o da bize “Ben şimdi tevbe alırsam yerine getiremem, hele bir yaşlanayım o zaman tevbe alırım” diyor.

İşte burada, Hikem-i Atâiyye diyor ki; “Amelleri geciktirme”. Yani, sen nasıl yemeğini geciktirmiyorsun, nasıl ki, bir dünyevî ihtiyacını geciktirmiyorsun, o halde ahiretlik amelini de geciktirme. Çünkü, ahiretlik amelini geciktirmek nefsin cehaletindendir. Acaba sen tehir ettiğin zaman kadar yaşayacak mısın? Allah (c.c) sana mal ve imkân vermiş o halde hemen hac vazifeni yerine getir. Tevbe alma fırsatını bulduğun zaman hemen tevbeni al. Taat ve ibadet vakti geldiği zaman, hemen namazını kıl. Allah (c.c) Kur’ân-ı Kerim’de “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” buyuruyor. O halde her şeyi vaktinde yap ve tehir etme.

Muhterem kardeşlerim!

Allah’ın (c.c) verdiği nimetlere gark olup, Allah’ı (c.c) unutmamak gerekir. Nimetlere dalıp vazifeleri ihmâl etmemek lazımdır. Çünkü ecelin ne zaman geleceği belli olmaz.
   

Selamün aleyküm arkadaşlar

Kirmiziisik-2

Peygamberimiz Buyurdularki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin.

Temiz agiz nedir: Müslüman kardeşinin diger kardeşine ettigi duadir yani onun agzi senin için bir günah işlememişdir senin agzindanda onun için günah işlenmemişdir.
işde Bu sebebten vakti olan kardeşlerimiz foruma girdiklerinde diger kardeşlerine Temiz ağız ile Dua ederse, dua edenin belki en fazla beş
dakikasini alir amma onun okudugu bu ayetler ve ettigi dua belki diger kardeşini bir beladan kurtarcak, yahut bir kazadan, yahut imani felfellediyse, onun imanina yeniden can gelcek, yahut onun annesi babasigecmişleri azapta ise, onlarin azabi haffileycek, belkide az bir günahlari kaldiysa, affedilip cennet bahcesine alincaklar.
Bunun için
Bu etkinligimiz Sayfayaya ve ve bu bölüme giren arkadaş biliyor ise yasin yahut yasinden bir parca veya 3 kulhu bir fatiha onuda bilmiyor ise bir fatiha onuda bilmiyor ise salavat onuda bilmiyor ise 3 ,5 besmele veya tekbir kelimei şehadet okuyup benden sonra Bu gün Bu Sayfaya veya buraya bu bölüme girenlerin Kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna hediye ettim diycek.ve ve her hafta hediye edersek,her ziyarette hediye edersek, bir gün burada 100 yasin veya hatim, yarin 200 yasin veya hatim olur, ve bir diger girdigimizde 250 yasin  veya hatim sevabina hergiren nail olur, ve bu bir sevap artiran kar ortakligi şirketi gibi olur.

Kirmiziisik-2

Bunun için ben bu hafta başlayip


Ben karoglan Hoca Benim ve S. T. nin ortak okudugumuz ve ve Kadir Gecesinden önce Bitirdigimiz HATMi ŞERiFDEN hasil olan sevabi
Rasulallah S.A.V efendimizin ve ehli ve ashabinin ruhuna hediye etim, Sonrada bütün Gelmiş Gecmişlerimizin Ruhuna ve Kendilerimizin Ruhaniyetine ve Ayrıca Mehdi ve cemaatinin kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.
sonrada Buraya şu andan sonra giren Ehli iman kimselerin her girişinde Kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.

Kabul Eyle,Vasil Eyle Ya Rabbi.

Kirmiziisik-2


Ben i.N. T. Sene icinde Başlayıp 2014 senesi Kadir Gecesi bitirdiğim HATMi ŞERiFDEN hasil olan sevabi
Rasulallah S.A.V efendimizin ve ehli ve ashabinin ruhuna hediye etim, Sonrada bütün Gelmiş Gecmişlerimizin Ruhuna hediye etim ve Ailemiz ve Kendilerimizin Ruhaniyetine hediye etim ve Ayrice Mehdi ve cematinin kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.
sonrada Buraya şu andan sonra giren Ehli iman kimselerin her girişinde Kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.

Kabul Eyle,Vasil Eyle Ya Rabbi.

Kirmiziisik-2


Ben Ben Karoglan Hoca Sene icinde Başlayıp 2014 senesi Ramazan Boyu okuduğum ve Kadir Gecesi bitirdiğim HATMi ŞERiFDEN hasil olan sevabi
Rasulallah S.A.V efendimizin ve ehli ve ashabinin ruhuna hediye ettim, Sonrada bütün Gelmiş Gecmişlerimizin Ruhuna hediye ettim ve Ailemiz ve Kendilerimizin Ruhaniyetine hediye ettim ve Ayrice Mehdi ve cematinin kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.
sonrada Buraya şu andan sonra giren Ehli iman kimselerin her girişinde Kendilerinin Ruhaniyetine Gecmişlerinin Ruhuna hediye ettim.

Kabul Eyle,Vasil Eyle Ya Rabbi.

Amiyn.

Kirmiziisik-2

<<<<<<<<<<<<< KAROGLAN >>>>>>>>>>>>>

Kirmiziisik-2
Eger Kalpler ancak zikir ile tatmin oluyorsa o zaman mutmain  nefis makaminada, ancak allahi zikir ile cikabilir insan demekdir

(Kar©glanin 30 Aralık 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

"أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوب

ela bizikrillahi tatmeinnül kulüp

Kalpler ancak ALLAH’ı zikir ile mutmâin olur"

Sadakallahul Aziym RA'D Suresi 28. ayetten pasaj


---oOo---

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

ela bizikrillahi tatmeinnül kulüp - Kalpler ancak ALLAH’ı zikir ile mutmâin olur"

Eger Kalpler ancak zikir ile tatmin oluyorsa o zaman mutmain tatmin olmus doygun nefis makaminada, ancak zikir ile, allahi zikir ile cikabilir insan demekdir.

Muhammed kelimesinde ses yükseltilmez.yükseltilemez.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ

Ya eyyuhâllezîne âmenû lâ terfeû asvâtekum fevka savtin nebiyyi ve lâ techerû lehu bil kavli ke cehri ba’dıkum li ba’dın en tahbeta a’mâlukum ve entum lâ teş’urûn.
Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.

Sadakallahul Aziym HUCURAT Suresi 2. ayet
Allah muhammed kelimesini öyle bir SIR koymuş ki Muuuuuuuu diye okusan sesi yükseltemezsin muhaaaaaaa diye okusan yine olmaz yükselmez muhammmmmmmm desen yine yükselmez ve muhammeeeeee desen yine olmaz muhammedddddddddd desen yine yükselmez ve piramitteki üst alt ilişkisi ile Allah en üst, muhammed ondan altta ve o herzaman bir alt perdeden okunur, öyle olunca bizler muhammed ümmeti ise, onunda altinda olanlariz ve bizlerin bu muhammedin tonunu gecmemiz yasaklanmiş, nerede muhammedin oldugu yerde. peki bu bir ayet ise, bu sadece onun vaktindeki insanlar için olan bir ayet olamaz, ayetler globaldir, öyle olunca muhammed kelimesi gecen yerlerde onun tonunun üstüne cikmak yasakdir gibi bir durum olur yani, yani perde farki, onun perdesini koyup gecmemek, aynen  Pascalsche Pyramide de oldugu gibi


Bugün inernetin alti yaşindaki cocugun eline kadaer düşdügü bir cagda resim ararken bilmem şarki ararken komik video ararken birden ciplak bir resime ve sonra onu
acinca binlerce ciplak resime videoya varan bir sistem var iken, ve dün playboy dergisini alipda, bir kadinin mayolu resimine bakmak bile bir bütce gerektirirken bugün
cogunun elindeki cep intenetinde bile her an bedava hizmet halinde duruyor bunlar, ve buna rastlamamak mümkin degilken, ve herkesin s e x fimi veya s e x resimleri gördügü ve
a.. nedir s.. nedir tikismek nedir canli canli gördügü bir cagda haala millelti leylek masallari ile kandirmak ahmaklikdir. ve evet edep, edep biraz amma, aliminden cahiline herkesin evine giren bu internette s e x filmi seyretmeyen kalmamişken beni bunlara bakmiş diye günah kecisi ilan eden dangilin taa  .....
Daha dün alimin diyen biri vaaz ediyordu nakşi bir alim biri, rüyasinda gördüklerine inanipda, ben gazete okudumda, bilmem hergün girdigim kaplicam var idi, gazete okumam yüzünden, bugün yok diye, rüyasindaki kapilcasina inanan alimlerin babalari, tv kanali, intenet sayfasi acmişken, dün tv gazete memnu yasak derken, bugün bu mecraya şeyhleri babalari bile  girmişken, bu kanlain ve safalarin admini olan bu adamlar hicmi googlede resim aramadi, resim sayfasinda ilgi cekici bir s e x videso veya resimi hep cikiyor, öyle olunca şeytanda dürterse fisteklerse, ordan oraya, ordan binlercesinin oldugu sayfaya varmak mümkin, dün parali aç aça dansöz karilarin göbek dansina gitmek için para ödeyen, hemde ne için kadin mayolo dans etcekde, ona bakacagiz diye para öderken, asker olupda ac aca bakmayan varmi, yine dün para ile iken, hem bedava hemde bugün sadece baldirina bacagina degil girip cikişina bakabiliyon kardeşim.

öyle olunca herkes bu boka belenmişken, beni günah kecisi ilan etcek ve eden alimin aklina s i c a n ben. Tamam siz gözlernizi yumun, kafanitz kuma gömün, onlari görmemek için kardeşim, ben yummuyon, görünce, ihtiyac olunca, bazen acip bakiyon bile .
Herkes bamya, sümüklü bamya sevecek diye birşey yok, bazisi sevmeyebilir, sen sevmiyon diye, sümüklü bamyayi inkar edemezsin, anladinimi dangil, sen seyretmiyon diye bu filimleri internete silemezsin,ve hatta ben, şu, bu, o, biz  sadece seyrederken, bazilari bunlari, bu fiilleri yapiyor, ve filmini ceken yapan birlieri bile var. Bir dükkanda markettene olmazki, herşey vardir amma, sen senin ihtiyacin olani alirsin, ve parana göre alirsin, ve bu dükkan, ahir zaman dükkaninda, da iyide var, senin kötü sandiklarinda var, istersen alirsin, istemezsen gözünü yumarsin, kafani kuma gömmekle birşey olma sorun cözülmez, sadece sen görmezsin etrafini, halbuki alti yaşindaki cocukda gördü bunlari artik anladinmi a h m a k.

Allah elmayi bir kere  de yaratmiş yani vay yanliş olmuş, silende kanadini düzelten, bilmem sapi olmamiş yeniden düzelten diye birşey yok, yani keci bir kerede, koyun öyle, armut öyle, dünya öyle, jüpitrer öyle, amma angutlar diyorki "anonakiler" denen tanrilar uzaydan dünyaaya geldiler ve insani yaratmadan önce geni hayvanla kariştirmişlarda, atinsan balik insan, falan filan meydan gelmiş, ve en son denemede insani bulup, ademi onlar yaratmiş diye, şeytan akliyla, fikir üretiyorlar.Lan dangil atinsani insanla kariştirdi diyleim yani bir ata varmiş birde insan varmişda, bu ahmaklarbu ipneler kariştirip genle oynamiş demek olur o sadece, o yüzdende helak olmuşlar demek olur, o mu kitasinin helak oluşu yani, kariştirdi derken, ati yaratan kim, at orjinal degilmi angut, ati kim yaratti, elmayi kim yaratti, elmada bir yanlişlik varmi, sapi eksik cükü eksik diye birşey varmi? deneme yanilma varmi, yine atin yaratilişinda bir bozukluk varmi, bir eksiklik varmi d a ngil t ro t tel ,zaten o batan ümmetlerin batma sebeblerinden biride bu sapitmalar işte, Allahdan başkalarina tapinma ve,o dangillerin tanrilik ve Allahlik idiialari yüzünden. Herhalde bu yüzyilda yine başmiza gelecekler var ki, yine bu dangil cinler, bazilarina  g ö t lerinden  böyle fistekler sokuyor, tanri icad ettiriyor bunlara dangil köpeklere.

NOEL KUTLAMAK CAiZMiDiR

Noel meselesi, lan dangil, noel kutlanmaz diyen cahil dinci, cahil sofu, sen muhammedin dogum gününü kutluyon oluyorda isa da bunlarin peygamberi onlarda noelde o nun dogum gününü kutlarlar, onlarin bayrami Araligin 24 veya 27 sidir iki ayri görüşe göre,kadinlar günü, köpekler, günü sakatlar günü varda,  bugün Hz Ademin dogumunu bilsek, onuda kutlariz , bilmem ne günlari kutlaniyorda Hz. Adem inkini Hz. isa ninkini niye kutlamayalim degilmi, cahil sofi, işde bilgisiz a h mak bunu bilmediginden, gavurlara uymak olmaz diye fetva verir. isa kim? ulul azim peygamber degilmi, niye kutlanmasin onun dogumu  lan, gavur kim? isa nin dogum gününü bilipde onu kutlayanmi gavur oldu, bizler ise bizim görüşlerimize göre ise, isa nin dogumu yine 1 ocakdir, miladi takvimin başi isa nin dogumunu ele almiş diye biliriz hepimiz, o rivayet isavilerde zayif kalmis, amma haala yine silvester diye kutlarlar, sen bilmiyorsan onlar biliyorsa  kutlamak nasil caiz olmaz ahmak cahil. bizler ise yeni yil diye kutlariz, halbuki aynen yahudilerin cumartesiyi tatil etmeyi becerememelerine ragmen, musadan binler sene sonra, cumarteside dogal tatil, pazarda tatil yapildi, başardilarmi artik onlarda tatil yapmayi? başardilar hemde Allah sadece onlara yasak koymamiş bizlerede tatil vermiş, ve yeni yilda isain dogumu da dogal seleksiyonla herkese kutlatilir, cünkü Allah  onu kutluyor kuranda da o bunu söylüyor ve o kutlayinca herkesde kutlamiş oluyor

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالسَّلَامُ عَلَيَّ يَوْمَ وُلِدتُّ وَيَوْمَ أَمُوتُ وَيَوْمَ أُبْعَثُ حَيًّا

Ves selâmu aleyye yevme vulidtu ve yevme emûtu ve yevme ub’asu hayyâ.

isa dediki “Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltileceğim gün bana selâm Kutlama (esenlik verilmiştir).”
MERYEM Suresi 33. ayet

Lan dangil, cumartesim yasagi  ile sana, 5 gün caliş iki günde de tatil yap dinlen diyor Allah, kötümü diyor, bunu o gün anlamadilar, bugün hafta sonu dört gözle bekleniyormu bekleniyor, allahin muradi buydu zaten, bunu yapsinlar istedi, amma o gün bu tam manasi ile anlaşilmadi, bugün mehdi vakti, ve herşey artik kazanilmiş vaziyette, yine zekat nedir? zekat demek ile devlete vergilendirme yasasinin konulmasini istedi Allah, yoksa bunun başka bir manasi yok, o gün bunu başaramayan salebeden muhammed ne istedi, gidin öşür alin gelin dedi, yani vergi vergi, vergi kardeşim. ve bu gün bu zekat bütün dünyaca işletilen bir sistem yani vergilendirme sistemi, peki bu kötümü yani, allah bunu murad etti yoksa zenginin fakirin sirtina yük yüklemek degil ve zekat ve vergi ile işde o gün  Hz ömerin maaaşi,bugün bütün devletlerde evela o devletin yönetimideki meclisin maaşi cikiyor, yine o para yeri geliyor yol oluyor o para, yeri geliyor köprü oluyor, yani vergilendirmenin faydasi bunlar. yani zekat işde bu, bundan başka zekat arayan ahmakdir zaten, daha ne? amma işde devletin o vergiler ile yine fakiri fukarayida gözetmesi şarttir, o verginin nerelerde harcanacagi kuranda bildirilmiş,
------
Çam agacina gelince, Noel baba hikayesi, o noel baba falan degildir, asli ise :  sen isa şama inecek diye rivayet duymuşsun, onlarda bunu sagir anlamaz yakiştirir hesabi ile, şami Çam sanmişlar, ve isa Çama incek diye, evlerine Çam agaci diker olmuşlar, isa incekdir halbuki, bunun ege bük,e kulakdan kulaga oyunu gibi, buradan kalem deyip sinifin sonunda elma cikdigi gibi, onlardaki riavayetde öyle olmuş, ve isa yerine, hediye getiren noel baba olmuş, halbuki onlar yillardir isa yi beklerler,  incek olan, gökten inecek olan isa dir. Noel Baba neden bacadan iner? bunu bizim uydurma hadislerle dini bozmak isteyen şeytan uşaklari gbi, onlarinkinide bozan şeytan, böyle işde bacadan noel baba incek, hediye getircek diye bozmuş, halkbuki yillardir "isa gökden inecek" diye bizde onlarda inaniriz, o yüzden noel baba kapidan degilde gökten geyiklerle gelip bacadan iner, halbuki o isa olcakdi işde, yani inecek bir tek kimse var, oda isa, yillardir beklenen isa, o da işde yine cok bozulmuş Noel Baba olmuş, O zeytin dalina veya zeytin dagina incek diye rivayet varken, cünkü nuhun gemisne ucarak gökden inip binen bir tek zeytin var ve zeytin isa yi ölümsüzlügü temsil eder, ve ömrü uzun tek agacdir, öyley,se isa zeytin olurda dünya inerken, bunu alip egip büküp , zeytin agac ve israildeki agac, orda cam yokki fazla, onu avrupaya ihrac edince, amerikaya ihrac edince olmuşmu sana Çam agaci ve Türklerde yine sagir anlamaz yolu ile Çami  şam yapmişlar, halbuki işde zeytini yiyince bizlerde isa tecelli eder, yani omega gezegeninden olan isa, bizdede ondan bir parca meydan gelir, yani onun ana maddesi omega vitamini ve isa icimizde olmuş olur, ve ondan meydana gelen can isa olur, o hep icimizde aramizdadir zaten, ölümsüzlük gezegenin padişahi omeganin padişahi.

----
BAZEN SÖZÜNDEN CAYMAKDA iBADETTiR
Bir nükte ile anlatalim olayi : Sen bir bilet aldin, ve bir sözleşmen var ona yetişceksin ve mesela viyanada buluşacaksin birileri ile, ve seni bekliyorlar, amma tam ucaga binmeden haber aldin, ucak kacirilcak, yada ucak düşürülcek, haala benim sözüm var, ben bu ucaga binecen diye diretipde, binip gebermek mi  istersin, yoksa ölümden kil payi kurtulmak için, akillilik edip, o bileti iptal mi edersin,sözünden cayarmisin, orda bekleyenlere ben gelemiyecen mi dersin, yine atam ceddim Hz Hüseyine yapilanlar varken, yani hem cagirip hemde ona ip ne lik kah pe lik eden kah pe düşman varken, yigitlik sökmez.
" düşman (:::) ve kancik ise, senin yigitligin mertligin sökmez, hz hüseyin gibi seni öldürü gecerler azizim," yine hz muhammed tam 70 tane  yetişmiş ögretmen askeri, istek üzerine yolladigi bir memleketin yolunda, pusuya düşürüp öldürdüler. muhammed haberini alsaydi bu suikastin, yollarmiydi onlari ölüme ha, ne sözü, ne sözünden dönen ip nedir kan cikdir laflari!!!!!! sik mi şim ben öyle sözü.


" düşman (:::) ve kancik ise senin yigitligin mertligin sökmez, hz Hüseyin gibi seni öldürür gecerler azizim,"
soğuga, ateşe birde (:::) düşmana  yigitlik mertlik sökmez.

Atam ceddim Hüseyin sözünde dönmedide ne oldu, kendinin şehit oldugu yetmedi, kendi ile birlikde neredeyse muhammedin tüm soyunu kurutturcakdi, muhammed soyu diye bir soy kalmayacakdi, neden, mertlik taslamakdan. yani tarih ders almamiz için ibretlikler verir, sen ibret almaz isen, elini elli kere sobaya degdiren, yakan anlamayan, ders almayan ahmak cocuk olursun. ve muhammed dedi "müslüman bir delikden iki kere sokulmaz" yani bazen caymakda ibadettir azzim.
Allah kanununda ateşe yakar kurali koymuş, fakat ibrahimin inadi yüzünden ne yapmiş sözünden caymiş "ey ateş ibarahimi yakma" demiş, sözünden caymiş işde lan, ateş yakarmi yakar, elini sok baken ateşe, amma işde Allah ibrahimi için sözünden caymak durumunda kalmiş mi kalmiş. Buna senelerdir mucize diyen ahmak, meselyi anlamazda anlatir durur, lan dangíl uyanik ol sende, Allaha yardimci ol, başini belaya sokupda, sonra yetiş rabbim deyip, mucize bekleme, ileriye bak cukurmu var, tuzakmi var, suikastmi var, tedbirni al dengil trottel.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular:

“İlk peygamberlerden itibâren halkın hatırında kalan bir söz vardır:
Hayâ etmedikten sonra istediğini yap!”

( Buhârî, Enbiyâ 54, Edeb 78 )



m....  hocaaa dur orda biraz!  muhammed ne dedi utanmiyorsan istedigini yap dedi ve bu s.. filmi videoso cekenler utanmiyor, resmen teşhir ediyor, bizde bakiyorsak ve yaziyorsak, bu utanc meselesi ile degil be azizim. o zaman "utanmiyorsan" bu kelime öyle alalede secilmiş bir kelime degil azizim, onlar utanmadigi için yapabiliyor, utanan birisi yapabilirmi, ve kendi arzu istegi ile veriyorsa, "ikrami geri cevirmeyin" dedi muhammed. cam sakizi coban armagini, buda s  e  x yildizi armagini, ben aldim azizim utanmadim, vede yazdim, sen utaaaaan dur daha anladinmi. ömere birisi zehir ikram etmiş, oda bile bile yutmuş azzim, neden kapi gibi muhammedin hadisi var önünde, biliyor cünkü, ikramain iyisi kötüsüü haa ha ha. ve egeer bir hirsiziin sofrasina rastgeldinse, ve bilmiyorsan onun hirsiz oldugunu, hatta bilsen bile, sana ikram ede ede, caldigindan ikram edecekdir azizim, sen bu FIKHI bir daha gözden gecir baken, az calişmişsin dersine, uyanik bir tilki aslanin etrafinda dolaşirsa, hic katil olmadan, hazir öldürülmüş aslan artiklarini, katil siafatina girmeden yer beslenir, yani nemalanmak usta, kimin etrafindasin dikkat et, aslan payimi tilki payimi, kurt payimi, sen düşün, yoksa akbaba leşimi. nice lokma yiyen cibilliyatlar var, akbaba,  leş yiyor leş, oda canli o´da ruh taşir, o nuda yaratan Allah, unutma hoş karşila bizide azizim hoş karşila
Birisi  demişki
Sen gidersin , ben giderim, makam gider, ün gider; geriye hatırda bırakılan intiba kalır. Kaç gönül kazandıysan ,o kadar ağlayanın kalır.
O sebepledir ki , Gösterdiğin nezaket kadar itibarın, Kazandığın gönül kadar insanlığın vardır.

Katilmiyorum sana bazen kirdiklarin, bagirdiklarin, sövdüklerin, dövdüklerin, daha cok senindir, onlar birde kinli kişilerse seni asla unutmazlar, ve hep senindir onlar. sen unutsan bile onlar seni unutmazlar ha ha ha.


Dur orda her halin bir kehr werti, gecenin gündüzü, akin karasi vardir. sen daha bu ayetinkini bilememişsin hoca, isayi dogurtan kim, ve meryemin kocasi degil, babasi degil kim ,nikahlisi degil, ona bir ruh üfledi diyor, o zaman isa pic kurusumu lan, zina cocugumu anguuuut, isa nasil dogdu bilmeyen ahmak, zina nedir ne manadadir o ayeti anlamaz, ahmak hangi zina, kime göre zina, lan dangil, banami bu lafin, angut köpek, isa ruhullah diyonda o nasil dogdu bilmiyonmu dangil

EYYUBUN KARISINA YÜZ BUGDAY SAPI VURMASININ SEBEBI NE, KIM ÖGRETTi ONA BE ADAM, neden YÜZ?  CÜNKÜ BiR ŞEYTAN VEYA ŞEYTAN ASKERi iLE ZiNA ETDiDE ONDAN BE ADAM,  AMMA, Allah günahindan dönenleri sever, Allah Tevvabdir cünkü be azzim, senin onu yüz degnekle ödürmene isterse müsade etmez Eyyubun karisinda oldugu gibi yani.


Ey Ademoglu, Tuvalatte kabeye ve güneşe dogru, aya dogru dönmek günah. Yönünü Allah dogru tutulmayan yerlerin başinda gelir, bazende Allaha dogru dönmemek lazimmiş degilmi güzel kardeşim, bazi işerini kendin yap, hep Allahdan mucize bekleme azizim, bazilarinida yapan birilerine birak, onlar senin için yapsinlar. Berbere o yüzden gideriz, herkes kendi kafasini traş edemez degilmi azizim , Allah onlardada tecelli eder zaten, sen bilmezsin sadaece, onlari icindede Allah oldugunu anladinmi güzel kardeşim

Biriside diyorki


Lan dangil kö p e k, apandist olunca kendini kendin mi ameliyat etcen, inşalah olursunda aman dokdur canim dokdur, bu tükürdügünü yalayip yutarsin, başkasindan meded umulurmu, umumulmazmi canli canli yaşarsin ahmak köpek, dah kendi başini traş edemezsin, bir  berbere muhtacsin ahmak köpek, bebere birde para verirsin aman traş et diye.


ALLAH iLE ARAMIZDA ARACILAR OLURMU  - ARACISIZ ALLAH BiLMEK OLURMU ? MEHMET HOCAYA ATFEN

Elektrik kablosunu pensesiz izolesiz tutta ben baken bir sana M.... Hoca, kizarmiş tavuk olacakmisin, yoksa aracisiz allah bilmek varmidir anlayacagiz, hadi gel birlikte televizyonda deneyelim, sen ciplak elektrik kablosu elinle tutacaksin, ben ise elekrik pensesi ile tutacan,bakalim oluyormu. Benim Pense Kullanmam Elektriogi elleyecek  yüzümün olmadigindanmi yoksa akilli oldugumdanmi, ve senin pense kulanmaman senin yüzünün oldgundanmi a h ma k likdanmi, haydi herkesin önünde ölcelim. Sen Muhammedsiz Allahi kimden duyacakdin , gavurun birisi olurdun be adam, Allah ile aramizdaki araci degilmi muhammed onu bilmemizde , dün o idi, bu gün bazen sen, bazen ben, bazen o araci, O nu tam manasi ile bilemeyen bazilari için degilmi.

Her yildiz bir baska yidizin cekimindedir Hz Adem müstesna, ibahimde ondan önceki peygamberin ümmetiydi zaten, o cünkü bir tohumdu, amma allah bugday tanesine harman, çam kozalagina orman saklamiş, ve ibrahimin icinden cikan ismail ve ishak ümmetinide, ibrahimin icine dürmüşde saklamiş, oda tek başina bir ümmetti, evet yanilgi degil bu,  yalanda degil ,hakdir o söz, hem icde ümmet, hemde dişda bir ümmet.

O nun hürmetine yartildi da benim hürmetime yaratilmadimi peki, ya senin hürmetine yaratilmadimi, kosakaca güneş, dün yada bugün, bir senin için, birde benim için dogdu, yarinda öyle, mesela farzi mahal , manavgatta senin için iki kilo mandaline yaratti Allah, peki kimin için yaratildi bu alem, hadi sor bakalim kendine, onun icinmi, bunun icinmi, benim icinmi, senin icinmi, yoksa bizim icinmi.


Hz. Ali den sonrasi degişdi be usta, bizler görüpte sevenler olduk, artik görücü usulu ile görmeden evlilik bitti artik, cünkü Ali görmedigim Allaha tapman veya secde etmen  dediydiya, unutunmu görmedigine tapmayanlar bile var artik


çay şekerli güzelki, Allah çayi şekere aşik etmiş, ve onu buluşturmak da bize kaliyor. Yine biber, domates, yumurta birbirine nede yakışıyor, ve seven sevenle birleşince, ne güzel menemen olur degilmi? o zaman sevdiklerinle beraber olunca, biraz senden birazda benden menemen oluruz be azzim, neden isa ümmeti isa nin yaninda olmasin. Biber, o tadi bilenlerin evinde, her bahar, her yaz menemen olurken, isa ümmeti mi sevipde garip kalacak, onlarin yaradani kim ki? onlara isa sevgisi koymuş, sana çay şeker aşkı, ban kahve aşkı koyan Allah, onlarada isa aşkı koymuş, sen cay aşkindan her sabah cay ile şekeri buluştururken, yüce yaradanmi isa ile ümmetini birleştiremeyecek ,dangil olmamak lazim be usta

Birisi diyorki :

ciblliyat diye bişey duydunmu sen azizim, at teper, güvercin ucar, ördek yüzer, eşşekde anirir, sen hangisini sorduydun ben unutum , ha ucaninimi? sen düşün kim ucuyor kim ucmuyor, miracda göklere ucan babanmiydi, muhammedmiydi, sevrdeki güvercinmiydi acaba, cibilli cbilliyat anladinmi azizim, güvercinden anirmasini beklemek tabiki ahmaklikdir.


Biriside diyorki Kulhu yasin okuyup kuran sevabi bagişlama Hurafesi cikdi, bagişliyackasan  malindan bagişla , yazan ... E...

E......  tüm T..... mali emanet edildi yetmedi de, daha M....  elindekinidemi istiyorsunuz dan gil kö pek, evet istedi marklari dolarlari bozdurun dedi elindeki dövizleride aldi enayilerin elinden, şimdi sap gibi kaldi enayiler, bişey olsa rayic fiyattan bozduracaksiniz artik  o dolari euroyu
mal bagişlamanin sevap oldugu şefat artircagi nerden cikdi be adam, öyle olsa agaclar ucar melek olurdu, o sizlerin yediginiz icdiginiz meyvalari, meyva sularini, agaclar hersene malindan bagişliyor, amma ne melek oldular nede zengin, nede altina su döküldü, belki su döken bile yok, e hani maldan vermek iyiydi, lan sen o meyvalari sattinda o paran oldu, zekat verecek paraya ulaşdin, peki agac ne oldu, kişin yaprak dökdü en fakir oldu. yine kuran okumak sevapmidira gelince Gülben ergen şarki okudu  zengin oldu, demet akalin okudu zengin olduda, şarki bile adami zengin ederken, ve hatta dediki biri "bu şarki teyzeme gelsin, bu şarki amcama gelsin" dedi, radyodan amcada duydu, hem sevdi hem dinledi olduda, peki kuranmi okununca zengin etmedi, sevap olmadi lan, Gülben şarki okumakla vergi verecek zenginlige ulaşdimi? peki o zaman Allahin kitabi niye adami zengin etmesin dangil, niye ölünün ruhuna okunmasin, tabi olmaz memnuuu, ölüünün ruhuna şarap icelim oziman kuran okumayalim degilmi, sen söyle ölünün ruhunada yada sövelimmi, ne yapalim hangisi sevap oziman?

Mutmainne nefse zikirle cikilir konusuna gelince, ayette "kalpler ancak zikir ile doyar tatmin olur" demiyormu o zaman daha ne? hani zikir okumak, kuran okumak önemli degil, hatta ibadet bile degildi, sen kuranimi yalanliyon dangil, eger kalpler zikir ile doyuyorsa, o zaman mutmain nefis demek, doymuş nefis demekdir. Demekki mutmain nefs makamina cikmanin tek yoluda ancak kalbini doyurmakla mümkin, o da ancak zikirle. ve biz boşuna Raşidi Tarikini yolunu cizmedi, yani sebebi işde insanlar doymuş nefs makamina ulaşabilsin diye, ve ondaki zikirler uyduruk degil, bizatihi Rabbimizin ögrettigi zikirlerden müteşekkil, anlayan alir, bize yoldaş olur, dangiller anlamaz zaten, bizim öyle dangillerede ihtiyacvimiz yok zaten

Rabbim, Ahirzman ümmeti, Mehdi sevenlerine, Zikirin kiymetini bilmeyi nesip etsin
--oOo---



أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Başağaçlı Raşit Tunca
Schrems, 30 Aralık 2016 Cuma

Original Kar © glan

Türkün Akli Neden Ya Kaçarken, Ya da ... Gelir

(Kar©glanin 20 Aralık 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ الَّذِينَ يُبَايِعُونَكَ إِنَّمَا يُبَايِعُونَ اللَّهَ يَدُ اللَّهِ فَوْقَ أَيْدِيهِمْ فَمَن نَّكَثَ فَإِنَّمَا يَنكُثُ عَلَى نَفْسِهِ وَمَنْ أَوْفَى بِمَا عَاهَدَ عَلَيْهُ اللَّهَ فَسَيُؤْتِيهِ أَجْرًا عَظِيمًا

İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsihî, ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecran azîmâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah’a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah’ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah’a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah’a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).

Sadakallahul Aziym FETİH Suresi 10. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

بَلْ ظَنَنتُمْ أَن لَّن يَنقَلِبَ الرَّسُولُ وَالْمُؤْمِنُونَ إِلَى أَهْلِيهِمْ أَبَدًا وَزُيِّنَ ذَلِكَ فِي قُلُوبِكُمْ وَظَنَنتُمْ ظَنَّ السَّوْءِ وَكُنتُمْ قَوْمًا بُورًا

Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mu’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

(Ey münafıklar!) Siz aslında, Peygamberin ve inananların bir daha ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, sizin gönüllerinize güzel gösterildi de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak eden bir kavim oldunuz.

Sadakallahul Aziym FETİH Suresi 12. ayet


---oOo---
Ebu Sa’îdi ‘l-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor:

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Biriniz namazında, iki mi kıldım, üç’mü kıldım diye şekke düşerse, şekki atsın, yakîn kesbettiği hususu esas alsın,sonra da selam vermezden önce iki secdede bulunsun. Eğer (bu kıldığı ile) beş rekat kılmışsa namazını onunla (sehiv secdesiyle) çift yapmış olur. Dördü tam kılmış idiyse, o iki secdesi, şeytanın burnunu sürtme olur.”

|Müslim,Mesâcid 88, (571);Muvatta, Salât 62,(1, 95); Ebu Dâvud, Salât 197, (1024,1026, l027, l029); Tirmizî, Salât 291., (396); Nesâî, Sehv 24, (3, 27); İbnu Mâce, İkâmet 132, (1210); 133, (1212).


Abdullah İbnu Mâlik İbnu Büheyne (radıyallahu anh) anlatıyor:


“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazının ilk iki rekatini tamamlamıştı (oturması gerektiği halde oturmadan) kalktı. Namazı bitirince iki (ziyade) secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi.”

(Buharî, Sehv 1, 5 ; Ezân 145,147, Eymân 15 ; Müslim, Mesacid 85, (570) ; Muvatta, Salât 65, ( 1, 96) ; Ebu Dâvud, Salât 200, (1034,1035); Tirmizî, Salât 288, (391); Nesâî, Sehv 21, (3,19, 20), 28, (3, 34), İftitâh 196, (2, 244) ; İbnu Mâce, İkâmet 131, ( 1206).


"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Cennet Kime göre Cennet, Cehennem kime göre cehennem
Cennetlik Kime göre cennetlik,Cehennemlik kime göre cehennemlik, iyi kime göre iyi, kötü  kime göre kötü ,kötü nedir? iyi nedir?
mesala biz aslan kaplan olarak dogsaydik, yaşamak için öldürecekdik, ve biz öldürünce, kimse bize katil aslan sifati yüklmeyecekdi,  ve yaşamak için öldürmesi şart diyecekdi. o zaman bize göre öldürmek helal olacakdi, yeteri kadar öldürüp beslenmek helal olackadi. o zaman öldürmek sana göre haram olabilir, amma aslana kaplana helal kardeşim, öyleyse kime göre iyi kime göre kötü, aslan kime göre iyi, aslan geyige göre kötü, zalim bir hayvan, cünkü yakalaninca onu öldürcek, oysaki yukardan bakan insan biliyorki, onun yaşamak için avlanmasi lazim degilmi. o zaman iyi kim, kötü kim?  cehennemlik amel ne? kötü amel ne? kim cehennemlik? kim cennetlik? cennet neresi? cehennem neresi?

Türkün Akli Neden Ya Kaçarken, Ya da

Sicarken akli başina gelen Türk, neden sicarken akli başina gelir, ceddimiz, siçarken bile abdest alipda siçan Abdülhamit varken, barsaklarda son düüzeler vardir, son kalinti iyileri kontrol eden, yani  Türk demek işde onlardan biri, son kalan iyiilerden veya o iyileri kontrol edenlerden,  yani Türkün akli ya kacarken yada sicarken gelir kurali. Yani onlarin babasi "Ra" dan kalma firavunun babasi kim ögrenmiş olduk. kim peki? kim olcak lan Abdülhamithan tabiki, firavun iki bin veya  ücbin  sene önce yaşadi, hadi lan dangil diyeceksiniz, firavunun babasi abdülhamit. oysa Abdülhamit daha dün yaşadi o. Yani akli sicarken başina gelen, denizlerin başina göcecegini görünce, ben inandim diyen Firavun, yani akli sicarken gelen dan gil, Hz Musa ise kacarken akli başina gelen, nereye kaciyon önünde deniz var, nereye kacdiginida bilmiyor garibim,

Haydi insan tesadüfen olduysa, ve evrim ile gelişdiyse, onun barsaklarina, bu son kontrol memurlarini koyan kim? yani Türkiye Cumhuriyeti niye 2000 sene önce kurulmadida, ahir zamanda,  sondan bir önce, kiyametten az önce kuruldu, daha 1920 lerde kuruldu. yani işde son iyileri kontrol edecek, onlari kurtaracak olan grup demek, Türk demek yani ,son iyilerin kurtaricisi olan grup, barsak düüzeleri gibi, kiyametten önceki, bok yoluna gitmeden önceki son durak, TC son iyilierin toplandigi yer.

haydi insan evrim ile oldu ve tesedüf eseri bir varlik diyelim, peki insanin ihtiyaci olan C vitaminini winter kiş vakti almasi için, o portakal, mandalina, limon denen agaci yaratip, onun meyvalarinida, Wintere  kişa yakin hazirlayan Allah da mi tesadüf, bunlardami tesadüf eseri varoldu, ve hemde kiş vakti yememiz için, hasta olmamamiz için ayarlandi, haydi turunc denen meyvayi bozdularda , mandalin oldu der isek bile, onun babasi turun ca bu özelligi ve vakti kim verdi?  neden c vitamini  koydu onun icine ve neden winter hic düşünmek yokmu
----
iMAN GÜCÜ NEDiR ?
Gecen haftalarda anlattik , "sözün gücü" var diye ve japon bilim adaminin su deneyinden bahsettik, ve bunun ispati oldugunu, ve bu yüzden zikirin büyük  bir gücü oldugundan bahsettik.
Bu hafta ise yine başka bir gücden bahsedecegiz  o ise "iman gücü" yani şeksiz şüphesiz inanmanin gücü, hani matrixde kaşigi bükmek için ona yolu gösteren çinli çocuk ne diyor "bükülen kaşik degil, sensin" diye ögretiyor ya, yani o (Neo da) o na inaninca kaşigi büküyor, yoksa daha önce kaşigin, inanmak ile büküldügünün farkinda degil. halbuki ona inandi ve yine  var sage kadin yani falci veya kader okuyucu kadin  Neo ya diyorki  dah vazo kirilmadan "üzülme vazo kirildi diye, cocuklar tamir eder." diyor ve Neo vazoya carpip kiriyor, ve sonra diyorki : "sana bunu demeseydimde kiracakmiydin." diyor yine bir üst boyut daha bu, ne peki kader nedir, kader elimizdemi acaba, yoksa birileri bizim kaderimizlemi oynuyor, yani dedikya aslan avlanmak zorundaki yaşasin, amma geyikde avlanmamak için ugraşacak, "Tavşana kaç, Tazıya tut" diyen kim o zaman,


işde yine iman gücünün tibdaki ismine "plasebeo etkisi" demiş bilim adamlari, ve insan hasta iken, eger  ona bir sandoz yada pudra şekerini hap diye verseler, ve "bu senin hastalagi iyi ediyor" deseler, amma  ona demesinlerki "bu pudra şekeri diye, ve o hasta "Bu hap iyi gelecek" diye düşündükce, o pudra şekeri hap, hastalikla alakasi bile olmayan, bu ilac, onu tedavi eder.Buna beyinin kendisini iyi olacagiona inandiripda  vücudun iyi olmasina "Plesebo Etkisi" Demiş bilim admlari işde. Halbuki o ilac bile degil, onun kendi inanci safca, körü körüne inanmasi, o yüzden dindede şirk haramdir. yani inandin ise, icine şek şüphe sokmayacan, nitekin şüphe abdesti bile bozar.

Hanefi’de ve Maliki'de abdesti bozan şüphe nedir?

Hanefi’de, abdest aldığını bilip, sonra bozulduğunda şüphe ederse, abdesti var kabul edilir. Abdesti bozulduğunu bilip, sonra abdest aldığında şüphe ederse, abdest alması gerekir.

Maliki’de, abdest alıp almadığını hatırlamazsa, abdesti yok kabul edilir. Daha sonra abdesti olduğunu hatırlarsa yine abdesti var demektir. Yani abdestli olduğunu unutmak abdesti bozmuş olmaz. Yine Maliki’de abdestini bozup bozmadığını kesin olarak bilemiyorsa, şüphe içinde ise yeniden abdest alması gerekir.

Abdestli olduğunu unutmak
Abdestli olduğumuzu hep hatırda tutmak mı gerekir? Bir işle meşgul olunca abdestli olduğumuzu da unutuyoruz. Unutunca abdestimiz bozulmuş mu olur?

Hayır, unutmakla abdest bozulmuş olmaz. Zaten hep hatırda tutmak imkânsızdır.

Bir kimse, abdest aldığını bilip, sonra bozulduğunda şüphe ederse, abdesti var kabul edilir. Abdestini bozduktan sonra abdest aldığını hatırlamasa, abdest alması gerekir.

öyleki bir kimsede abdestini bozsa fakat bozmadim diye bilse, bozmamiş gibi namaz kilsa ve vakit ciksa sonra hatirlasaki abdesti bozmuşdum diye, ilk görüş ele alinir ve absdetli oldgu kanaati kabul edilir, ve namaz iade edilmez ve hatta bir kimse onun bozdugunu görse amma o kendisi bozdugunu hatirlamasa ve namaz kilsa onun namazi sahihdir, yani sadece şeksiz iman meselesi kardeşim şek ve şüphe ettin acabaaaa dedin bozuldu, yok biliyorum dedin bozulmadi, nitekim namazdada vesevese gelince, ikimi kildim ücmü diye, ne dedi muhammed ne hatirliyorsaniz onu kabul edip tamam edin, ve sonra iki secde daha yapiverin yani sehiv secdesi yapin dedi.

Bir kimse abdest aldığını biliyor. Aradan saatler geçiyor. Sonra diyor ki ben abdestimi unuttum. Hanefi ve Maliki’de bu kimsenin abdesti var mıdır?

Abdestli olduğunu unutmak her iki mezhepte de abdesti bozmaz. Yani o kimse abdest aldığını hatırlıyorsa ve abdestini bozmadığını biliyorsa, abdestli olduğunu unutmuş olması Hanefi’de de, Maliki’de de abdestine zarar vermez.

Yine namazda
Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh) anlatıyor:

“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Biriniz namazıda yanılır da bir mi iki mi kıldığını bilemezse, namazını bir üzerine bina etsin; iki mi üç mü kıldığını bilmezse iki üzerine bina etsin; üç mü dört mü kıldığını bilmezse üç üzerine bina etsin, sonra da selam vermezden önce iki (ziyâde) secde yapsın..”

(Tirmizî, Salât 291, (398 ).)

Abdullah İbnu Mâlik İbnu Büheyne (radıyallahu anh) anlatıyor:

“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) öğle namazının ilk iki rekatini tamamlamıştı (oturması gerektiği halde oturmadan) kalktı.Namazı bitirince iki (ziyade) secde daha yaptı, ondan sonra selam verdi.”

(Buharî, Sehv 1, 5 ; Ezân 145,147, Eymân 15 ; Müslim, Mesacid 85, (570) ; Muvatta, Salât 65, ( 1, 96) ; Ebu Dâvud, Salât 200, (1034,1035); Tirmizî, Salât 288, (391); Nesâî, Sehv 21, (3,19, 20), 28, (3, 34), İftitâh 196, (2, 244) ; İbnu Mâce, İkâmet 131, ( 1206).


Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor:

“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazın ikinci rekatında selam verip bitirdi. Zülyedeyn (radıyallahu anh) kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü, namaz kısaldı mı yoksa unuttunuz mu? ” diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: “Zülyedeyn doğru mu söylüyor? ” diye sordu. Herkes: “Evet!” diye cevap verdi. Resul-i Ekrem (aleyhissalatu vesselâm) de iki  rek ‘at daha kıldı, sonra selam verdi, sonra tekbir getirip iki secde daha yaptı. Bu iki secde diğer secdelerinin uzunluğunda idi veya biraz daha uzundu. Sonra namazdan kalktı. ”

(Buharî, Sehv, 3,4,5, Mesâcid 88, Cemâ’at 69, Edeb 45, Haberu’l-Vâhid 1; Müslim, Mesâcid 97, (573); Muvatta, Salât 58, (1, 93); Ebu Dâvud,Salât 195, (1008, 1009, 1010, 1011, 1012); Tirmizî, Salât 289, (394), 292, (399); Nesâî, Sehv 22-23, . (3, 20, 26).

Muğîre İbnu Şu ‘be (radıyallahu anh) anlatıyor:

“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: “İmam, (yanılarak ikinci rek’atte oturacağı yerde müteakip) rek’ate kalkmaya teşebbüs eder ve tam doğrulmadan hatırlarsa, hemen otursun. Tam kalkıp doğrulmuşsa artık (geri dönüp) oturmasın, namazın sonunda sehiv secdesi yapsın:”

(Ebu Dâvud, Salât 2Ol, (1036);Tirmizî, Salât 269, (365).


İmam Mâlik (rahimehullah)’a ulaştığına göre, Resulullalh (aleyhissalâtu vesselâm):

“Ben de unuturum veya sünnet koymak için unutturulurum” buyurmuştur. ”

(Muvatta, Sehv 2, (1, 100).

Yani öyle olunca işde inanmak şeksiz şüphesiz inanmak hastaligi bile iyi ediyor, yine kanser hastalarini cogunun uzun yaşamalarinin  tek sebebi iyi düşünmeleri, ne zman bunu kaybettiler umutlarini kaybettiler, hastayin ustayin dediler, yikilip ölüyorlar. bu ahir zaman hastaliginin tek careside o zaten, iman. yani kanser imansizlik hastaligi onun caresi ise iman ve inanmak "inancin gücü" iyiye güzele inanmak sadece belkide degilmi!
Bundan yillar önce kanserin caresini yazacagimiza söz vermişdik, artik bu o vaazimiza bir atif olsun, ve cevap olsun, yani iman ve iman gücü, şeksiz şüphesiz inanmak eger azicik şüphe ettin yenildin demekdir, öyle imanki şeksiz şüphesiz iman onu yok edebilir belkide yani.

ve yine o matrixde Neonu kaşigi bükmesi bir nevi vahdet meselesi, yani "Herşey ben, Ben ise Her şeyin." kurali yani vahdeti vücut kuralina inanmak. yani yine kaşik kaba kuvvetle degil, beyin gücü ile büklüyor. nereden ögrendilerde bunu filme koydular. cünkü yillardir müslümanlar bunu bilir Hz. Davud aleyhisselam demiri elinde hamur edip işlerdi derlerde,  demiri nasil işledigini düşünmezler. ne ile? işde Neo nun kaşigi bükdügü beyin gücü ile demiri hamur ediyordu  Hz Davud, yani iman gücü kardeşiiiiiiiiiiim.

Derler ki : eger aslan veya kaplan bir cukura düşerse, ve eger ölecegine görürse, korkudan boyunu ve gücünü aşip, cok fazla ziplayarak cukurdan ve tuzakdan kurtulabilir, amma eger buna inanmazsa kurtulamaz.
Başimizdan gecen bir Nükte :
Biz Avusturyada iki seneligiz, evlendik ve hanimida getirdik Avusturyaya, ve  bir tane ev kiraya tuttum, borcluyun, evim eşyam tam degil,kiş vakti  sobam yok, eniştem bir tane gaz yagli soba verdi, o da etrafini isitmiyor,  azicik gazinin ayarini acarsan, gazi yiyip yutuyor gaz parasinin hakkindan gelemeyecegiz o vakitler.O zamanlar  burada insanlar kullanmadiklari eşyalari, cöp zamani gelince,  cöpe atilmasi için, evinin önüne cikariyor, oradan ya lazim olanlar alip gidiyor, ya da cöpcüler gelip alip cöpe götürüyor.  Ve benim oturduğum köyün yaklaşik 5 ile 7 km kdar uzagindaki bir köye gitdim, belediye oradaydi, ve bakdim evin birisi kpisinin önüne odun sobasi cikarmiş, burada odun sobalarinin iyisi dökme demirden ve ve öyle hafifden bişey degil cok agir, iki insan anca kaldirabilir, hatta üc kişi taşir dersekde olur, kadin olursa 3 kadin anca taşiyabilir belki. cok agirlar, kac kilo bilmiyon amma agirlar, bende zayif kaslari bile gelişmemiş toy genc ciliz bir delikanliyin. yani ve öyle olunca o sobaya vardim, alip gelcen, amma bir yokladim cok agir, orada dişards tarlada ugraşan bir kac kişi vardi, yardım edin de arabaya koyan falan dedim, anlatamadim, dilde o kadar yok, birde onlar duymazlikdan geldiler. bakdim olur yakasi yok, kendimi inandirdm "ben bunu kaldiririm" dedim. hani o canakkaledeki agir mermiyi kaldiran asker gibi " ya Alah Bismillah" dedim, bir tuttum sobayi aldigim gibi arabanin  arkasina attim. yani inanc kardeşim, iman ile olmayacak iş yok velhasil kelam. Eve geldim, bu sefer soba indirilcek,  o inanc kayboldu tutuyon inmiyor, hanimla zor indirdik bu sefer, yani işde kulle gibi agir bir sobaydi, aldim attim iman gücü ile inanc gücü ile.

Yine matrixden gidiyoruz bu hafta ve morpheus Neoyu sanal aleme sokuyor, ve orada ona yüksek atlamasini ögretiyor, ve Morpheus atliyor, ve Neo da deniyor ve fakat burada sadece inanmak artik yetmiyor, bir üst boyut, burada ise beyin gücündende ötesi var, ne o peki, dedik ya, aslan kaplan ölüm korkusundan cukurdan atlayip cikiyor dedik, ve öyle olunca işde burada pire cibilliyati devreye giriyor. Aslan ve ve kedi cinslerinin sirtinda gezen pire vardir , bir üst makami onun üstünde gezer onun üstüne binmiş yani , eger o aslan  da piresine binerse, pirenin fikrine girebilirse, boyunun elli yüz kati bile ziplar. insanda öyle aynidir. yani hani biz yapabilrimiyiz, hani o seviyeye gelmedik  ve bir tatbikat olmadi henüz amma, matrixi gördük olayi anladik bir üst makam ve pireyide duyduk ögrendik ve pire nasil oluyorda boyunun binler kati yüksege  ziplayabiliyor demek lazim degilmi? ne ile zipliyor ,onu ziplatan bacaklarinin cok güclü olmasimi sizce, halbuki bacaklari cöpten bile ince bir bacak, gücü ne olak,i hayir bacak kas gücü degil onu ziplatan ,......... iman gücü yani inanmanin gücü kardeşim, beyinini pire gibi caliştir sende ziplarsin o kadar.

--------------

Ve yine funk uhr diye bir saat sistemi var, Frankfurt am Main de bir saat var, o saat bir frekans yolluyor, yani ona biat edenlere, ona baglananlara funk (Telsiz sitemi ile) bir sinyal yolluyor, zaten ismide "funkgesteuerten Uhren" deniyor, o ona biat eden saatlere, ve o saatler ona bagli oldugu için, o saat kac derse onlarda aynini gösteriyor,

işde bir şeyhe baglanmak da bu yüzden önemli, amma gercek Allah dostu yani mansi ise  Allahin Evliyasi olmuş bir şeyhe baglanmakda böyledir. ve yukardaki ayette buyruldugu üzre "onlarin elinin üstünde, O nun eli vardir." diyor rabbimiz. Yani hani Franfurttaki ana saat, diger ona tabi olan saatleri kumanda ediyor ya, o iki dakika gec olcak dedimi, iki dakika gec, bir dakika önce derse, bir dakikia önce, yani işde şeyhin müridide o yüzden iradesini ölü yikayicinin elindeki ölü gibi, şeyhe birakmiş olur. Bunu bazi akilcilar yadirgiyor niye diye! Halbuki işde eger o franfurttaki ana saate biat eden saat, eger franfurt main deki saatin emrine itaat etmez, o ne söylerse göstermez ise, bozuldu demekdir degilmi? yani öyle olunca işde Bizler her ne kadarcüzi bir iradeye sahip olsakda, bizler ancak Allahin emrettigini müsade buyurdugunu  ve onun irade ettigini yapabiliriz.yani biat eden baglanan saatler maindeki saate uyarda hareket eder bizlerde Allaha baglanirda hareket ederiz gibi birşey, kader bahside budur. yani kader Allahin takdirindedir, yani biat edenler frankfurt maindeki gibi göstermekle sorumlu, yoksa başini bir kayaya vuran gezegenler, astroidler gibi olurlar, eger bir gezegen güneşine uyduysa, güneş onu cekimi ile rayinda yüzdürür. Ne zaman onun cekiminden kopdu, başini bir kayaya carptigi vakittir, yahut parcalanmasi an meselesidir. yani öyle olunca, Allah adamalariniin elinin üstünde de Allahin eli vardir kuralida budur. ve öyle olunca bu illuminatlarda işdebunu cözdüler ve  beyin ile yönetmk işine girdiler, ve herkesin beynini gönderdikleri frekans ve sinyallerle oynuyorlar. nasil o franfurt maindeki saatin öyle 5000 voltluk elektrik hatti döşemsine gerek kalmadan bir funk telsiz sinylai yollamasi yetiyor ise, yani sadece bir funk yani bir sinyal yolluyorda ona biat edenler, kendi istegi ile ona uyarsa o saat kac derse onlarda saat o diye gösterirler ve yöle olunca kainat Allahjin surrtinde ve insan prototip biat eden saatler gibiyiz biz yüce yardan o esas vücut ne söyler ne murad ederse bizler ancak onu yapabilir gösterebiliriz ve onmun peygamberleri evliylari dostlari yani evliya dost dmekdir yani allah dostlari vardir, onlarda işde telefonun cekmesi için her şehire sinyali albilcek antenler kurulmasi gibi onlarda allahin muradini bize ögreten gösteren uygulamlai tatbik ile gösteren ara antenler gibidirler. işde beyinleride böyle cüzi miktardaki bir sinyal freknasi ile bu illuminatlar artik dünyayi yönetir oldular, amma insanlari orada katil yapiyorlar, burada hirsiz, şurada zinakar bunlar  ile, Allah ile savaşmaya calişiyorlar. Halbuki başlarini bir kayaya vurmalari an meselesi. ve dünyada yeni bir dünya savaşi cikarmak gayeleri, ve öyle olunca buna yer hazirliyorlar, ve bu onlarinda bir üst akilca yönetildigini gösteriyor, cünkü savaş kargaşa ve insanlarin ölmesi ve kiyamet ve insanligin sonunun gelmesi insanlara zarar verir, oysaki dünyali olmayanlar bu insanligin yok olmasindan nemalanir, insanlaik yok olursa ve dünyaya konarlar ve yaşanbilen bir gezegene sahip o lurlar. ey insanlik akillan artik, başini belaya sokma, yani bilki bu Deccalin frekans silahini, kiramadigmiz müddetce, müminlerde insalikda tehlikede ve  yenik düşecekdir. 

ve kuran ve zikir bunun tek caresi ve biz Raşidi tarikati kurduk ve, insanlara zikir evradimizi ögretiyoruz, ve öyleki, işde bize biat etmeniz, yine frankfurt maindeki saate baglanmak gibidir, biz size ögrettik, ve biz zikir cekmeye başlayinca biat edenlerde gönlü ile bize baglanan baglanti kuranalarda bizim zikirimizden nasiplenip birden ne aman bu zikir treni yürüdü haberdar olup, onunda zikire başlamasi gerektigini hissedecekler dedik. deneyin göreceksiniz bunu, yani biat kültürü bu ilmin başidir zaten önden cekişli bir arabada arka tekerde motor bagli degildir, ön tekerlekler motara baglidir, ve motor ön tekeri döndürünce, arka tekerlekde ona tabi olarak otamatikmen dönmek durumunda kalir, yani o ön teker yürüyünce, arka tekerde yürümüş olur. sizler ey mehdi askerleri baginizi koparmayin, siz baglanin, sürünün sahibi cekecekdir inşallah bu treni. menzil neresi deyince menzilimiz hedefimiz rabbimiz, neresi olcak, hakdan geldik hakka dogru yolumuz.
Hakka Hakikata iyiye ve güzellige dogru inşallah.


--oOo---


أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 20 Aralık 2016 Salı

Original Kar © glan

Mehdinin, EBULEHEB silahini kullanmasi - yani TEBBET  silahini kullanmasi

(Kar©glanin 9 Aralık  2016 Cuma Vaazi)


أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

  قُلْ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً لَّئِنْ أَنجَانَا مِنْ هَذِهِ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِرِينَ  قُلِ اللّهُ يُنَجِّيكُم مِّنْهَا وَمِن كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ أَنتُمْ تُشْرِكُونَ

Kul men yuneccîkum min zulumâtil berri vel bahri ted’ûnehu tedarruan ve hufyeh(hufyeten), le in encânâ min hâzihî le nekûnenne mineş şâkirîn. Kulillâhu yuneccîkum minhâ ve min kulli kerbin summe entum tuşrikûn

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

“(Denizleri ve karalari deccalin fitnesi bürüdügünde,  mehdi askerlerini toplayip) Bizi karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?”  diye nida ederlerken, onlardan (Mehdinin asklerlerinden birisi derki) Elbetteki bizi ben kurtaririm, biz bunun için şükredenlerden degilmiyiz zaten. Allah Dedi ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi O Allah kurtarır (bir önceki ayette o "ben kurtaririn" diyen asker, o halife yani, Allahin O nda tecelli ettigi hali ile o asker kurtaririr. Ama siz yine de O’nu da inkar edersiniz zaten.”

Hani Hz. Süleyman bana kim belkisin.... dediya işde burdada mehdi, bizi bu deccalin karalari denizleri bürüyen bu kehrwert Frekans silahindan kim kurtarir der, ve onun askerlerinden olan pirana baligi, yani ebu leheb, yani küfürün icine konulan iman olan ebu leheb, yani piranha baligi Mr. Hawkings e derki : bizi sen kurtaracaksin! nasilmi? yani  kehrwert problemini cözerek, yoksa seni ardimdan atarim, almam gemiye ve ardimiza, ey piranha bak, kuranda seni tarif ederken derki "iki eli kurusun" der ve "kurududa" der ve senin iki elin kurudu, iki elinde kötürüm sen ebu Lehebin 2016 versiyonusun amma, Allah seni boşuna öyle hem muhammed zamaninda, hemde mehdi zamaninda canlandirmadi, artik görev senin, zehir gibi bir kafa var sende, ve formül ise bak buna yakin olcak, yani "TEBBET" Terside düzüde ayni, tersinden oku ayni, düzünden oku ayni, ve sen öyle bir sayiyi bul ki, bu bize yardimci olsun, ve tersinden düzünden, horizontal vertikal, hep ayni sayiyi versin, ve sen bununla tersi olmayan yani "vahdeke La şerike lek" olan halifeyi bulmamiza yardimci olacaksin, ve o halife  ile, bu deccalin kehrwert veya frekans silahina karşi savaşacagiz, yani ey hawkings bunu duydunsa, sana öyle elli kere mektup, mail yazmaya gerek yok, haydi hemen göreve üssüne dön, ve hemen cözmeye başla, ey ebu leheb, 2016 model ebu leheb, haydi baken. Fakat SIFIR rakam degildir, bunu unutma, o rakamlarinda dışında olan birşeydir, o haric başka birşey bulacaksin der isekde inanma! formül SIFIR yani sifirin 3 d hali ile (Daha dogrsu  Kreis yani dünya gibi güneş gibi yani kürede ve pi de sakli yine) ey hawkings yani tersi düzü önü arkasi hepsi SIFIR, amma bunu kehr wert formülüne öyle bir yere koyki, onu Silahini KIRSIN yok etsin,O nun hicbir freknasi bozmasina izin vermesin yani, haydi cabuk ol cöz bunu.

Sadakallahul Aziym EN'AM Suresi 64. ayete Tefsiren meal verildi


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

... (O sırada) FİTNELER, KARIŞIKLIKLAR, İHTİLALLER çok olur da insanlar BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRÜRLER. İnsanlar kendi canlarına kıyarlar ve yeryüzünü belalar kaplar. İşte öyle sıkıntılı bir zamanda ... MEL'UN (lanetlenmiş) DECCAL ... çıkar..

( Ölüm, Kıyamet, Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, İmam Şarani, Bedir Yayınevi, s. 482)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Ve Deccal aleyhillane frekans silahini icad etti, ve yeryüzünde ve karalarda, denizlerde, ve hatta havada, iklimlerde ifsat etmedik yer birakmadi. Bu yüzden bu silahla savaşmak cok zor (Ne söylersen, ne dilersen, ne dua edersen, ne okursan, ne yaparsan, kehrwertini alip ters ceviriyor.) ve ettigin dua, söyledigin söz, veya  yapman dedigin herşey tersine dönüyor. ve insanlari cani  yapti, birbirini öldürür oldular, ve hatta hayvanlara dahi hükmediyor yine. ve onunla savaşabilcek, iyi matematik bilen, ve kehrwert problemini cözebilcek bir askere ihtiyacimiz var, ve o asker HAWKINGS yani piranha baligi veya ona denk birisi

"...Deccalın fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana (azgınlığa) ve Ye'cüc ve Me'cüc'ün anarşistliği ile fesada (karışıklığa) ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfr ve küfrana düşen (inkar ve nankörlük yapan) insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp  onlara musallat olacak, ve onlari  zîr ü zeber (darmadağın) edecek.
"
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s. 359

---------------


Allah kainata yasalar kanunlar koymuş mesala diyorki demire : "sen egilmedigin, ve elektronlarin da hizlica döndügü müddetce sert ve demirsin, sen bunu kaybettimi, demirlikden cikdin demekdir." o uyuyormu buna? Evet uyuyor o kurala, ve melekler vasifindanmi, evet Azazil meleklerin başiydi, yine bakira dedi : "sen egilcek bükülceksin" bugün kabololar bakir ve egilir bükülür, yine suya dedi : "girdigin kaba uyacak, su gibi olanlar saf olnalrda girdiginiz topluma uyacaksiniz" kurali yani. yine bukallemuna dedi : "ortama rengini uydur, kamuflaj ol". yine havaya dedi: "her delikden sizip  gireceksin". yine güneşe dedi : "her delik kovukdan girip aydinlatacaksin". yani işde melekler kural ihlali ypmazlar. onlar ona emrolununa itaat ederler. oysa insanoglu, isyanda edebilir, itaatde. itaat ederse meleklere uyar, isyan ederse isyan ehli olan asi meleklere uymuş olur. yine onlarda Allah in askerimi? evet askerleri, karanlikda Allah in askeri, winterde yine sogukda askeri ve mikroplarda, Allahin askerleri. Yani öyle olunca, geldik gündönümü zamanina, yakinda 21 Aralik olacak, ve gündönümü, ve bizim Tarikimiz yolumuz olan  Tarikati Raşidi de, artik sabah namazini son vakte dayamak  kurali ve hikmeti bitip, bu sefer de,  ikindi vaktini akşama yakin kilmak, hata bazen ikindi namazina ikindinin son vakti başlayip akşam vaktinde devam ederek ara ara  geceyi sogugu ve karanligi iterekden, geceyi yavaş yavaş kovmak hikmeti başlayacak. ve sonra ise yine gündönümü ve bizim tarikati raşidi de günlük virdimizdeki "Allah" zikrini 66 defa yerine artik 666 defa cekme zamanina geliyoruz. ne zaman 21 aralikda başlayacagiz, yani öyle olunca, son bir defa herkes evvabin namazi, alti rekatli evvabin kilsin, ve gecenin dibine dalalim, sonra  ordan cehennemin, gecenin zulumet ve sogugun dibinden, zemheriyi alip cikalim, yani ben zemherimi, cehennemin dibinden aldim cikdim, yani ebu leheb i aldim cikdim. sizlerde, ey askerlerim, dibe dalin ve  birilerini alip cikin, oradan ve bahara dogru yürüyelim inşallah. hani biz ilk alanlardaniz amma, bizim carkimiz farkli oldugu için biz aldik yürüdük, şimdi askerlerimizde birer tane alacak yürüyecek inşallah, ve 6 rek atli evvabin kilma hikmeti bu sebebledir. yeni dibe gecenin dibine dalmak icindir, yani yoksa hergün hergece Evvabin kilinmaz yine, yani o namaz.

Derin diplerden, kömürlerin icinden elmasi cikarma hikmeti, soguk kuzeyden derin dipden, zemheriyi, kutup yildzinizi bulma hikmeti, yani zemheriyi bulma ve cikarma hikmeti.

ey Ri Ri ey kara(mavi) elmas ben seni bu derin diplerde aradim buldum, şimdi ferahlandir bizi, söyle bize bir "diamond" şarkisi yani riri şarkisi ve ferahlandir bizi.
ve biz pi sayisiyiz yani 13,316312316.... ve bizden daha derin olan daha kücük olan dut agaci var, dut kadar kücük meyva, ve ondan daha kücük ay cekirdegi var, ve bizdende derin dalanlar varken, korkma ey askerim, bize Allah derin dalma, dalgiclik hikmeti, yolun başina varma hikmetini vermişken, hicbiriniz korkmayin tabancasi  1 li isa varken korkmayin, birliden ondan da ötede onun babasi mehdi varken o piiiiiii varken 0,0000000000000000000000001 de olabilir, yine 0,1 de olabilir veya 0,1 deki sifirin ötesine gecer, 15646547465465465465 de olabilir yani pii gülüm pi, korkma! o olmazsa suya girer rooooooo oluruz biz. yahut demire girer reeeee veya irrrrrr yani "yaniltma" oluruz biz. veya kömüre girer cikar işde RiRi oluruz biz. Riri yi arar buluruz biz, kömüründe özünü demirinde özünü arar buluruz biz, denizlere dalar da denizlerin en karasini en kötüsünü arar bulur "ebu leheb" gibi Piranhaslarida arar buluruz biz. o piranhaninda bir yol gösterene ihtiyaci varki, yolunu bulabilsin degilmi gülüm. O nunda özünde hak oldugunu arayip bulabilsin degilmi gülom.


Rabbim askerime, özüne olan seyri, seyri sülukunu tamam edip nefsini bilip bulmayi nasip eylesin, ve nefsini bilenlerede Rabbini arayip bulmayi nasip, etsin " Nefsini bilen, Rabbini bilir " hikmetine erdirsin inşallah.

--oOo---



أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--


Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 9 Aralık  2016 Cuma

Original Kar © glan

Deyyan Ne Demektir (Din gününün Sahibi) Demek Nedir

(Kar©glanin 2 Aralık 2016 Cuma Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلاَ تَتَمَنَّوْاْ مَا فَضَّلَ اللّهُ بِهِ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ لِّلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبُواْ وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِّمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُواْ اللّهَ مِن فَضْلِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا

Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın). Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn(mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ


Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

Sadakallahul Aziym NİSÂ Suresi 32. ayet

---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

İsra gecesi, nura gark olmuş bir zat gördüm. “Bu kim?” dedim. Cebrail aleyhisselam, “Dünyada iken Allahü teâlâyı devamlı anan, kalbi camiye bağlı ve ana-babasına asi olmayan bir zattır” dedi.

( Hadis-i Şerif , İ. Ebiddünya)

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

HURUFU MUKATALAR HAKKINDAEK BiLGi

Gecen Hafta Yasinden 100 tane yemiyceksiniz konusu, yani 100 misal´için olan rakam, bu 1000 olabilir, amma mesala bir adam padişah olsa, onun önüne 100 kap ayni yemekden, en sevdigi yemekden koysak, bu 100 kabin 30 undan bir kaşik alsa, 30 kaşik yemek eder, 30 kaşikda karni doyacakdir, 100 kabdan birer kaşik bile yiyemez, 30 kaşik hadi 40 kaşik olsun, doydumu doydu, yani ondan sonra yedikleri nimet degil zulmet olur onun için degilmi ? karnini agritir hasta eder,

öyle olunca hurufu mukatalarda öyle elli tane yüz tane yenmez dedik. işde bu sebeble yine hurufu mukatalar sadece bir surede degil, bircok surede var, öyle olunca, yine o padişahin önüne 100 ayri ceşit yemekde koysalar, 100 ünden birer kaşik yine yiyemez degilmi? 30 kapdan birer kaşik yerse, karni doyar, kalan 60 kabin tadina bile bakamaz, öyle olunca, Allahin bilmedigimiz binler ismi var, herkes her ismini bilip yiyip tadina bakacak bilecek diye bir durum yok, o na eli kap berikine yüz kap, mesala fil ile bir böceginyada karincanin yiyecegi lokma bir olmaz, yine bir balinanin yedigi, karnini doyurcak olan  lokma ile, bir sinegin yiyecegi lokma bir olmaz degilmi, yani cüsse meselesi, yine cibilliyat meselesi ayrica.

YA DEYYAN iSMiNiN MANASI NEDiR?

Deyyan ismi nedir  denince, kuranda
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

مَلِكِ يَوْمِ الدِّينِ

Mâliki yevmid dîn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

O Deyyandir, yani O Din gününün sahibidir.

"Maliki yevmiddiynde" gecen "deyn" dir. deyni "Deyyan" diye okursan o filin faili demek olur, yani "Deyyan" demek din gününün sahibi demekddir yani. Allah kuranda buyuruyor,

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَلَقَدْ كَتَبْنَا فِي الزَّبُورِ مِن بَعْدِ الذِّكْرِ أَنَّ الْأَرْضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ الصَّالِحُونَ

Ve lekad ketebnâ fîz zebûri min ba’diz zikri ennel arda yerisuhâ ıbâdiyes sâlihûn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Andolsun ki; zikirden (Tevrat’tan) sonra Zebur’da, arza Yeryüzüne salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.

Sadakallahul Aziym ENBİYA Suresi 105

Yeryüzüne salih kullar hakim olacak, ve öyle olunca din günü o günlere denilir. O Salih kullarin hakim oldugu gündeki sahibimize  yanin zmanin sahibi olan , kimseye o halifeye verilen isim "maliki yevmiddin" din gününün sahibi, maliki hükümdari olan halife demek, yani DEYYAN demekdir.

Beyt-ul Ma'mûr (بَيْتُ الْمَعْمُور, bayındır Ev), İslâm inancına göre yedinci kat semâda bulunan ve Kâbe'nin üzerinde gelen, meleklere kıble ve tavaf mekânı olan kutsal bir binâdır. Kur'an-ı Kerîm'de Beyt-ul Ma'mur'a işaret eden bir ayet vardır.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالطُّورِ  وَكِتَابٍ مَّسْطُورٍ  فِي رَقٍّ مَّنشُورٍ  وَالْبَيْتِ الْمَعْمُورِ  وَالسَّقْفِ الْمَرْفُوعِ  وَالْبَحْرِ الْمَسْجُورِ نَّ عَذَابَ رَبِّكَ لَوَاقِعٌ  مَا لَهُ مِن دَافِعٍ 

Vet tûri. Ve kitâbin mestûrin. Fî rakkın menşûrin. Vel beytil ma’mûri. Ves sakfil merfûi. Vel bahril mescûri. İnne azâbe rabbike le vâkı’un. Mâ lehu min dâfiin.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Tur Dağı’na yemin olsun. yayılmış açık kağıt ve deriler üzerine, Satır satır yazılmış Kitab’a andolsun. Beyti Mamur’a (Mamur Ev’e) andolsun. Yükseltilmiş tavana andolsun. Doldurulmuş denize andolsun ki  Rabbinin azabı, mutlaka vuku bulacaktır.  Onu (azabı) defedecek yoktur.

Sadakallahul Aziym TÛR Suresi 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7 . 8.  ayetler

Beyt-i ma'mûr, Beyt-i Harâm'ın (Kâbe'nin) üst tarafına düşmektedir. Yere düşecek olsa, onun üstüne düşer.

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Beyt-i ma'mûru her gün yetmiş bin melek tavaf eder ve orada namaz kılar Tavaf ederBir kere tavaf eden meleğe Kıyâmet'e kadar bir daha sıra gelmez "

( Hadis-i Şerif , Buhârî, Bed’u'l-Halk, 6)

Yani öyle olunca, hani Allah meleklere secde edin dedi, ve  secdeye başladilar ve  o  kabenin asli olan "kabe kavseynde" Kabenin cekirdeginde diyor kabeyi tavafa melekler başladi bir tavaf edene bir daha sira gelemiyecek,

öyle olunca isde secde emrinde, yani kainatin  ve meleklrin tüm yaratilanlarin secdesi ile beytül mamur, kainatin  meyvasi olan insanlarin secdesi Kabe ve  "kabe kavseyn" ise en yüksek kabe ve, en yüksekdeki ademin  daha dogrusu ademoglunun yaratildigi yer ve zaman ile, Büyük Adem babamiz olan Hz.  Ademden binlerce sene sonra gelecek ve zamaninin Halifeyi ruyu zemini ve  sahibi olcak olan  din gününün sahibi "Deyyan" olacak  olan Hz Mehdinin, din gününün maliki hükümdari olacak mehdinin durdugu sema kati ve yer ve zaman ve o zmandaki yer ve  kabe işde "Kabe Kavseyn'i temsil eder, yani beytul mamurun cekirdegi olan Kabe yani kavseyn kabe.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

سُبْحَانَ الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آيَاتِنَا إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

Subhânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Âyetlerimizi göstermek için, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya yürüten Allah, Sübhan’dır (bütün noksanlıklardan münezzehtir). Muhakkak ki O, en iyi işiten, en iyi görendir.

Sadakallahul Aziym İSRA Suresi 1. ayet

Peki Muhammed miracda nereye cikdi


ondan binler sonra gelecek olan mehdiye, ve onun semasina, onun vaktine, gelecege gitdi, ve gelecekde onun bulundugu mekana cikdi, mehdiyi gördü, geri gitdi. yani "ev edna"ya kadar kiyametten bozuluşdan hemen öncesine kadar  gitti.

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى  مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى  وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى  إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى  عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى  ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى  وَهُوَ بِالْأُفُقِ الْأَعْلَى  ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى

Ven necmi izâ hevâ.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Havadaki (gelecekteki) yüksekdeki o yıldıza andolsun ki. O yildizin Sahibi dalâlete düşmedi ve azmadı da. Ve o, hevasından (kendiliğinden) atmasyondanda  konuşmaz.  (O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan vahiydir. O’na çok şiddetli ve kudretli olan Allah öğretti. O (Muhammed  O na (Mehdinin Vaktine) defalarca gitdi geldi, Ve o, ufkun en yüksek yerindeydi ,En uzak gelecekdeydi. sonra O (Muhammed) O nun (Mehdinin) gökyüzünün semasina indi, Taaki Hatta kabesine kadar yani Evinin Tavanina kadar indi. Ev ednasina kadar önüne kadar vardi.

Sadakallahul Aziym NECM Suresi 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. ayetler

Yani işde agacin gayesi meyva vermekdir, öyle olunca islam ve din agacinin peygamberler Dalinin gayesi olan "Deyyan olan mehdidir." yani öyle olunca Deyyan mehdinin bir ismidir Lakabi sifatidir, ve yani merkez  güneş ise, ve  onun parcasyisa bütün kainat, onun etrafinda döncek olanlar demek ve onma secde etcek olanlar demek öyleyse Hz Adem Kim? Muhammed kim? Mehdi Kim? ve en son meyva mehdi ise, ve son uc nokta ona ulaşinca, işde vücutta kafa misali, öyle olunca, herşey onun etrafinda bir defa dönecek kiyam edecek demek olur. yani gelmiş gecmiş herkes, bir defa onun vaktinde, kalkip, ona secde, veya secdeden kasit onu görecek, onun yanina varip gelcek yani, tavafin maksadi, haccin gayesi, tatbik edilme sirri aciga cikcak demek olur. yani ona ashab olmasi lazimki, onun etrafinda dönüyor olabilsin degilmi yani, Kabe Kavseyn hikmetide budur yani, mirac yine budur yani.

---------

Balik suda Güzel sudan cikinca canilerin eline gecdi demekdir, artik sevmek için degil, yemek için, vahşice yemek için o balik demekdir, her söz, her fiil, her insan, hersey yerinde güzel, yerinden ettimi onu,  kolu kesip bacaga takmak gibi, kol yerinde güzel, parmak yerinde, tirnak yine yerinde güzel ve faliyetini devam ettirebilir, öyleyse eger kurani bu kafir deccal, şeytanla birlikte degiştirbiliyorsa, ayetlerin yerini yerinden ediyorsa, o zaman kafada kalak, kalagin altinda kulak gibi bişeyler yani, yaratik olur bu. insanlarve hayvanlar yaratik olur, yani geyikligin başi da bu demek, yani kafada kalak, kalagin altinda kulak diye  sürec devam edip gidiyor, bozulmada, ileri aşiri ileri gitmede, ondada Allah varmidir? Geyigi yaratip kafasina kocaman kalak takanda Allah ken,  Allahin olmadigi bir köymü, kentmi, dünyami, gezegenmi, güneşmi var sanirsin sen ahmak decal ve avenesi.

------------

MEVLÜD KANDiLi HAKKINDA

Muhammed demek vahdet  ve Vahdeti vücut ise, onun parcalari ümmeti muhammed, ümmeti muhamedden biri, her gün her saat her an dogmakda, ve Muhammed için iki cihanin güneşi lakabi duyulmuş ve  güneş burada dogmasa bile, başka bir yerde her an dogmakda, öyleyse muhammedin dogumunu öyle bir güne bir saate hapsetmek yanlişdir dedik kardeşim, anlayan anladi bile, o Hz Adem gibi, hani Adem demek, ademogluda demek olur, ademoglu her an her saat dogdugu gibi, Hz Ademin dogumu da her an her saat oldugu gibi, muhammedinde dogumu, her an her saat olabilir, ve de olmakda zaten.  ve amma belli bir günde omnu yad etmek güzeldir  herkesin herşeyin bir günü gecesi oldgu bu ahirzmanda Muhamedin mevludunda bir gün ve gece ayrilmiş ve kutlanmiş cokmu. teşekkürler bu soru için.

-----------------

Vadin bin Ata (ra) rivayet ediyor. Resulullah (asm) şöyle buyurdular:

"Ağızlarınızı ter temiz tutunuz. Çünkü ağızlarınız Kur'an'ın yollarıdır."

(Camiüssağir-5319Kaynak: )


neyzen tevfik demiski
"Öleceğiz birgün, gömecekler. Bikaç gün övecekler, sonra kalan malını bölecekler; Hatta memnun kalmayıp üstüne birde sövecekler."

Ey Mustafa Kemal, Ey Atam, öldün, birkac gün övdüler, sonra malini devletini, kurdugun devleti paylaşamayanlar cikdi, orayi alip, burayi parselliyp satanlar cikdi, vakit geldi şimdie ardindan sövenler vaktine, şimdide ardindan söven ipneler cikdi. Nitekim muhammed demedimi "ahir zamanda bir vakit gelcek, büyüklerine söver olcaklar."

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem yine Buyurdular

“Âhir zamanda Ehl-i Beyti sevdiğini iddia ederek Ali’yi kendisinde bulunmayan (ilahlık yâhut peygamberlik veya Ebû Bekr ile Ömer’den üstünlük gibi) vasıflarla metheden Râfizîler olacak, onlar Ebû Bekr ve Ömer’e sövecekler” diye haber vermiştir.

(Ahmed ibni Hanbel, no:1377, Ebû Nu’aym, 4/95-96)

onlara sövebilenler cikdigi gibi, TC kuran Atayada söven ahmaklar yeryüzünde şimdi, atam hemde senin kurdugun devleti parsel parsel ele gecirmişler, üstünde yatip kalkipda  birde kurdugun meclisden ekmek yiyorlar, birda osmanli dingirtisi yapiyorlar, osmanli dursaydi, sen nasil başbakan milletvekili olcakdin, padişahlik  babadan evlatlarina devrederek devam etcekdi, sen bunlarin bir tanesini bile görmeycekdin bunlari hice sayipda bir de sana söven ipneler işde  bunlar.  Bende onlara sövüyon işde, yine dedi muhammed "sövmeyin söverler"
herşey tersine döner oldu, ya muhammed sen daha gelmeyecekmisin, ey mehdi bu ümmetin başina gecmeyecekmsin, hala nerde bu mehdi, ben isemde, sen isende, o isede, nerde bu mehdi?
Nerde muhammed, dünya ters takla atar oldu, salto yapiyor artik, salto yu  ben hic yapamdim biliyormusunuz arkideşler, amma tek beceremedigim cimnastik dersinde, ters saltoydu.yani ben mehdi olsam öyle bir anda dosdogru edevircek kadar yetenkli degilin demek istiyon, yok öyle ters salto  yani Ey atam ve Ey muhammed.
ve miracda bu dünyanin sonu kiyamet ona gösterildi, sonmdan öncesine alindi yani o ayette gectigi gibi,  ve ona HIZIRLIK ögretildi, bak burasi gelecek ve gelecegin oluşmasi için, sen kek yapanin firina bakip durdugu gibi git gel sona bak, ve ona hizir gibi ol ve degişmesi gereken yerleri degiştir denildi, ve ona oyuncak gibi eline verildi, ve o ölü degildir, nitekim o surede öyle deniyor, defalarca onun semasina  istiva etdi, defalarca mehdiye gitdi geldi, yani mehdi vakitine, sondan bir öncesine gitdi gitdi geldi.

---------------------
VAHiY - KULAK  ÇINLAMASI VE TELEPATi TELFONUNU KULLANMAK

Yine muhammed dedi "Nerede olursaniz olun, bana salavat getirin, cünkü meleklr sizin selavatinizi bana getirirler" dedi.

microsoft şimdi yeni windows 7 ve 10 ile bütümn Dünya  milletini duymaya  calişiyor, ne yapiyor ne düşünüyorlar haberdar olmaya calişiyor, yani muhammede verilen bu meleklerin

salavati ona gertirmesi hikmetini cözmeye calişiyor, belkide cözdü, ve herkesden haberdar oluyor windowsun için telemetry diye  bir plugin gömmüş, ve senin o anki yazdigin cizdigini ve
ruh halini sevdgini sevmedigini aldigini sattigini bilgisayarinda yaptigin herşeyini,  hemen microsftun deposuna haberdar ediyor, meger  o plugini durdurasinizki haber vermesin, yoksa bilgisayar başliyor vorul vorul sizin biligilerinizi ispiyonlamaya, yani işde bizde sizden gelene sorulardan haberdar oluruz, aynen muhammedin salavatlari duymasi hikmeti gibi, bizde ondaki gibi olmasada aynen vardir. ve nitekim telapati kuvveti budur zaten.  hani yerin kulagi var derlerya işde o.

Bu yüzden biz bazen  işde konudan konuya atlarizki işde sizlerin  sorulari kendi yaninizda bizim vaza getirdigniz sorular itirazlar bize ulaşir ve onlar cevapsiz kalmasin diye
sorularinizi cevaplamak için,  bazi dangilleerin ahmakligi ile ortaligi bulundirmasinin önüne gecmek için işde bazen hiddetleniriz bagirir cigiririz işde.Bu sebebledir yani. nitekim kulak cinlamasi, bunun her insanda mevcut olan bir cihaz oldugunu gösterir, ve kulak cinlayinca atalar demiş biri senin hakkinda konuşuyorda ondan kulagin cinliyor demişler. peki nerden ögrenmişler böyle oldugunu tabiki muhammeden, yani kafadan sallama atmasyon degil yani,
Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

"Birinizin kulağı çınladığı zaman bana salavat getirsin. Beni hayırla ananı Allah da hayırla ansın."

ALINTI

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Birinizin kulağı çınladığında beni ansın ve bana salavât getirsin ve 'zekerallâhü men zekeranî bi-hayrin' desin”

Resûlullâh, “Muhammedün Resûlullâh sallalâhü aleyhi ve sellem” ve bunun benzeri salavat-ı şerife okumak ile zikredilir, anılır.

Mü'minin kulağı çınladığı esnada Resûlullah (s.a.v.) onu Cenâb-ı Hak katında anmış, ona duâ etmiştir. Mü’minin ruhu bunu duyduğu zaman kulağı çınlar. Bunun için salavât-ı şerîfe okuması tavsiye buyurulmuştur.

Nitekim ayak uyuşup karıncalandığında da salavât getirmek tavsiye edilmiştir.

Kaynak :Fazilet Takvimi

ALINTI SONU

Bu yani kulak çinlamasi:  nitekim vahiy yöntemlerinden biridir, cünkü vahiy çan sesi şeklinde gelir denilmiş, çan sesi ne peki ? işde çinlama lan çinlama, dangil salak, yillardir bunu anlamadinmi ahmak. Bunun bir  bir üst boyutu bizimki gibi sadece kulak çinlamakla kalmayip,  o bizim hakkimizda konuşan ne dedi ne sordu veya ne diye sövdü kelimesi kelimesine duymak  ve bilmek gibi yani.



--oOo---



أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 2 Aralık 2016 Cuma

Original Kar © glan


Allah Yarattiklarini Eşi ile Birlikte Halketmişse O Zaman Eşeysiz Yaratik Yok

(Kar©glanin 25 Kasım 2016 Vaazi)

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

قَالَ نَبَّأَنِيَ الْعَلِيمُ الْخَبِيرُ

kâle nebbeeniyel alîmul habîr

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

“Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi.

Sadakallahul Aziym TAHRİM Suresi 3. ayetten pasaj

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


عَسَى رَبُّهُ إِن طَلَّقَكُنَّ أَن يُبْدِلَهُ أَزْوَاجًا خَيْرًا مِّنكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُّؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَأَبْكَارًا

Sadakallahul Aziym TAHRİM Suresi 5. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا

İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ

Sadakallahul Aziym NİSA Suresi 58. ayet

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَكُم مِّنْ أَنفُسِكُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا يَذْرَؤُكُمْ فِيهِ لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ

Fâtırus semâvâti vel ardı, ceale lekum min enfusikum ezvâcen ve minel en’âmi ezvâcâ(ezvâcen), yezraukum fîhi, leyse ke mislihî şey’un, ve huves semîul basîr

Sadakallahul Aziym ŞURA Suresi 11. ayet


Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.”

( Hadis-i Şerif )

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

“Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.”

( Hadis-i Şerif )

"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

Ümmet - peygamber - vahdeti vücut ve sistem ve kainat hikmeti

Bir peygamber bir ümmetin başi olduguna göre bu vahdeti vücuttaki bir sistemi temsil ediyor, sistem ise kainattaki bir yildiz sistemini temsil ediyor, yani öyle olunca, güneşimizin ikincisi kayip deniyor, oysaki Allah herşeyi zevcim ile yarattigini kuranda şu ayete bildiriyor

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

وَمِن كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

Ve min kulli şey’in halaknâ zevceynî leallekum tezekkerûn.

Meali :

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.

Sadakallahul Aziym ZARİYAT Suresi 49. aye

yani öyleki her parca güneşin parcasi ise, o zaman kainatin uzadigi heryerde güneşimizin ikincisi de olmali , yani zevci de olmali degilmi öyle olunca, o nedir ? kara gögcür nedir bilirmisiniz bugdaylarin icinde kara bir gögcür vardir "fii" deerler ona, ve öyle olunca, kara gögcür kainati icine alan karanlik enerji dedikleri yer, ve öyle olunca gök kubbe o siyah ile dolu, cökerse icine hepsini yutacak olan kara güneş yani işde, her yildizin en yakinindaki olan karanlik olan kisim. Herşey ZIDDI ile kaim, öyle olunca karanligin olmasi, işde güneşimizi daha görünür ve bariz hale getiriyor zaten.

---oOo---

Allah evvelmidir ahir mi hikmeti, fatiha başdadir, amma kulhu sonda, büyük Allahmi, yoksa kulhu kücücük sure, Alllah kücücükmü, hani o parcacik arayan "cernci" dangiller, Allah kü Çükmü haa akillara soru, allah sonrami kulhudemi, yoksa başda fatihadami, yoksa kuranin tamami gibi, bir bütünmü kocaman koca AM rahmanmi rahimmi allah yoksa, allah 99 esmasi ile bütün mü, yoksa Allahin daha bilmedigimiz binler ismidemi var haa. Allah kulhudeki gibi kücük, insan bedenine oranla cük, kücük, onun attigi meni daha daha daha cok kücük, amma marifeti büyük o kücücük meninin icine Allah bu kainatin tamamini sigdirimiş, kücültüp icine derceder, sonra acar kainat eder, öyleyse bu kudreti görmeyipde, Allahi o kücücük parcada aramak kadar ahmaklik olamaz, bavul daginik eşyayi toplayipda, kolay taşimak icindir, yoksa daginik halda taşiyamazsin o eşyayi, işde kainati da bavulun icine koyar gibi, bir meninin icine derceden Allah, Hz. Ademin meninini icinde bütün insanlgi cikariyor acildikca aciliyor hala insanlik, haaala ilerliyor öyleyse acilcak bişey kalmayinca, tekrar dürüp büküp taşinir hale koyacakdir, allaha hem daginik halde, hemde toplu haldedir, yani hem kuranin tamami gibi, hemde bir fatiha, bir kulhu, bir inna eateyna gibi dürülmüş vaziyettede olabilir yani. Allah neerde heeryerde kural,i ve yine size şah damarinizdan yakin, hem burda, hem şurda, hem orda.

---oOo---

ölmek mutu yani mevt ölü ve öyle ounca mustafa hoca diyorki ölmenin mefulu yokdur diyor öylemi, emevi demek ne demek peki? yine öldüren Allah(Ya mümitu) oldugu gibi, birde velbeas eden Allah var, öldükten sonra yeniden dirilten ve diriltcek olan Allah, yani Hz isa SIRRI, yani TIBBIN babasinin hikmeti, O nun yaratilma hikmeti.

---oOo---

TRAFiKDE KAYNAK YAPMA SERBESTiSi

Bir yol düşünün 10 km ve Yolun en başindan yola cikan arabalar kuyruk yapmiş olsun, mesela 5 km kuyruk oluşmuş olsun. ve 10km enin sonunda bir işyeri olsun, ve bu işyerine yetişcek insanlar arabayla kuyrukda, amma bir yandada 2 km uzakdanda yola cikanlar olsun, ve ve bu kuyruk 5 km yolda, o 2 km kala olan köyün ömündeki kavşaga gelse, ve o kuyruk hic ara vermeden yoluna devam ederse 2 km dekiler işe gec kalir, ve ondan sonr şefe derlerki birde, "bak ben 10 km e uzakdayin ve işe yetişdim, sen 2 km den gelemedinmi işe, nasil oluyor bu?" derler halbuki, dangil yolu kaplamiş yol vermiyordur, ondan gec kaldik, ben onlarin kuyrugu kavşaga gelmeden önceki 20 dakika önce yola cikmam lazimki, koyuruga kapilmadan yola ve işe yetişebilen. peki benim yakinda oturma avantajim nerde kaldi ozaman, ben eger 20 dakika daha önce yola işe cikacaksam, Allah aşkina, benim yakinda oturma avanatjim nerde, biri bana söylesin bunu, ve dangiller yolda ara boşluk koymadan sira yapiyor, lan dangil, trafik cok SIK olursa oranin trafik sorumlusu merkeze bildrir ve o kavşaga önce döner kavşak konulurki, diger kavşaklardan gelenler o kavşaga gelince bütün yollardan, o ana yola kaynak yapabilsinler diye, daha kalabalik oluyorsa o kavşak, bu sefer lamba konulur, mesela her 30 saniyide bir falan diger kavşaga hak taninirki, o kavşakdan ana yol kaynak yapabilsin, yine eger daha kalabaliksa, lamba süresi dahada kisaltilirki eşit şekilde dagilim olsun diye. angut trafikde kaynak yapma serbestisi vardir, tilkiye calmak helal oldugu gibi, tarfikdede kaynak yapmak helaldir serbesttir anladinmi (:::) takimi.
Serbest dedik diye bu tarfigin seyrek oldgu saat 10 yada 3 gibi falan herkesin işde oldgu ve trafigin seyrek oldgu bir saate tek bir kamyon bir kavşakda diger kavşakda pkv oluncva o pkw kamyonun yolunu kesip gecmesi lazim demedik.

Lambada öyle zaten bekleme süresi trafigin seyrek oldugu zman ile SIK oldgu zaman ile seyrek oldgu zaman ayni olamazki, mesala ögeleye dogru kimse gecmez oldugu sirada, kavşaga geleni bir dakika bekletmek yine yanliştir her yerde adalet azizim adalet, adaletle hükmedilmi sorun olmaz, şeriat sadece namaz şu kadar rekat, helal şu haram bu, ile olmaz. Trafik kurallarini düzenlemek, ve onlara uymakda şeriatir, yani Allahin insanlar üzerine hakkidir ki, can, mal ve hak hukuk cignenmemiş olsun.
Trafigin SIK oldgu bir vakitte bir kavşakda kaynak yapanlara düdük calan ipneleri elime gecirirsem agzini burnunu kirasim var, yetenek meselesi azizim, herkes sirasina göre,Allah bazilarirni gaz formunda yapmiş yani ucucu ucup öne gecebilir, en arkada olsada ucar öne gecer, bir sinifda 20 tane ögrenci olsa,sinif gecme sirasi bu sira boy siarsina göre degil, sinif gecmek : beceri yetenek ve bilgi meselesi, yani istidatina göre sinif gecer, ve birinci ikinci olur, yani boyu uzun olan dal (Zeker) önden gitcek diye bir mesele yok, amma o da boyuna bosuna göre kendini ayarlayip ona göre yola cikacak, burnunu bir yere kaptirmayacak becerebilirse, yani TIRIN nromal bir kavşakda kaynak yapmasi ile PKW nin kaynak yapamsi ayni olmaz boy farki HIZ farki kuyuruk farki, burnunu kisdirirsa bir yere onun kaptdirdigi uc digerine gecer cünkü, yani tirnak uzayinca kesme hikmeti, uzadi diye serbest birakipda dahada uzatmak olmaz, Struwwelpeter olmaya gerek yok, haftada bir kisaltilir, yani dangillerin zeykirlilerin ucuda öyle serbest birakilmaz, bir yere kadar onlarin sinirida yani. 21 Aralikdaki gündönümü siniri boşuna 21 degil yani.
Bu vaazda dikey penis yatay penis meselesine örnek olsun kapak olsun anlayan anladi, PIRASA ve PIRASAYI DOGRAYAN HiKMETi vaazlarimizi takip edenler anladi bile.

---oOo---

Dedikki bazi surelerin başindaki hurufu mukatalar, o surenin cekirdegi gibi dedik, yani aynen karpuz cekirdegi gibi dedik, ve öyle olunca, bazi cekirdeklerin kabugu yenebilcek kalinlikda, bazisi ise vişne kayisi gibi yenmeycek kalinkda bazilrida sadece cekirdek ay cekirdegi badem ceviz gibi yani rabbim diyorki bak bunu yeme cünkü kalin yenmez bak bunu ye bazilari karpuz cekirdegi gibi yiyebilirsin yumuşak ve kücük, yani işde hurufu mukatalarinda hepsi heryerde kullanilmaz usulu vardir. bazisini yerseniz şifa yerine öldürücü zehir olur, nitekim vişne cekirdegini balik tutmada kulanirlar, baliklari zehirler amma, o zehir seni öldürmez, baliklari sarhoş edip öldürürken, sen onlari vişne kiraz cekirdegi yiyipde ölmüş, yada daha dogrusu bayilmiş baliklari yiyebilirsin, ona zehir, sen onu amma cekirdegi degil, baligi yiyince zehirlenmiş baligi yiyince, sana zehir degil, ve sen cekirdek halini yeme stop var, kalin bir cekirdek yani, yemeyecen baliklara atacan, onlar yiyecek yani öyle olunca, her hurufu mukatada öyle her zaman yenmez, okunmaz yeri ve usulu vardir, ehli, hal ehli olanlar bilir. yasinin cekirdegi "ye" ve "sin" dedik diye 100 tanede yasin cekirdegi yemeyecen, oda hasta eder adami, herşeyde itidal azizim. yasinin siniri 41 dir ondan fazlasi hasta eder. hatta 40 dirda, bir fazla bir eksik meselesi yüzünden kirkbir. tolerans, aynen şehir icinde hiz tahditi 50 km SINIR tahditi iken, radar 59 km hiza a kadar tolerans taniyabilir, 59 da cekmez, 60 dedi ceker, ceza verir, toleranz ve tampon bölge gibi yani.

---oOo---

Allahu Teala Hazretleri Kader bahsindeki kurallari, ve onlara uyma zorunlulugu koymuş, amma cüzi irade ile insan, mesela kirmizida durmak kanun, ve uyulmamasi, ceza ve yaptirim gerektirir. ve yine kirmizida gecersek, canimiz tehlikeye girebilir, sagligimiz ve hayatimiz söz konusu, fakat bütün bunlara ragmen, bizdeki cüzi irade belli durumlarda, stopdada kirmizi lambada da durmayabilcegimizi öne koymuş, mesala durursak kaza olcak,arkadan gelen bize carpacak, mesela freni patlamiş geliyor, o zaman pas gecebilcegimiz bir durum olabilir, bunun için işde stop kuralinin ucu acik olmasina ragmen, yine orda kurala uymama, yine bizim saglimiz icinken, insan o kurali cigneme hakkini, yine adaletsizce kullanip, keyfi ihtiyari gecme zannetmiş, ve öylece bazilari stopda durmaz gecer, amma bu onlarin geciyor, gecebiliyor olmasi, o kuralin koyucusunada, nede o kurala helal getirmez, o zaten hesap dahilindeydi, böyle dangillerinde olabilcegi hesap icindeydi zaten, bazilari melek tabiatli itaat ve secde etme yetisinde ve kurallara emre uyma yetisindeyken, bazilari şeytan tabiatinda itiraz ve kurallara ters davranma yetisinde, öyle olunca, iki grup, beyaz ve kara gibi, melek ahlakinda insanlar, ve şeytan ahlakinda insanlar, şeytanin şeytanligi, Allah a bir zarar vermez, şeytanin öyle davranacagi güdüsü, zaten şeytanin tabiatindaydi, tabi davranişi o idi cünkü. ve cins cinsi ile birlikte haşrolur toplanir, öyle olunca karalar kara icinde, aklar ak icinde toplanir velhasil kelam, burda cüzi irade, kara nin kara olabilmesi için verlimiş müsade amma, aklarda kara olmayi tercih ederse, o zaman onlar tabiatina uygun hareket etmemekden hesap görürler, cezalandirilirlar, oysaki şeytan zaten ateşin parcasi, onun ateşdan bir cezasi olmazki, o dedi, cehhennemin hatibi oldugunu ikrar etti, yani ateşin parcasi oldgunu ikrar etti, ya sen dangil kimdensin melekdenmi? itaat ehli, yoksa şeytan ehlinden mi.


---oOo---

işde burda devreye giren dua, kilit ile anahtar gibi, dogru anahtar dogru kapiyi acabildigi gibi, dogru kelimelerin dogru dizilimi ilede, dogru ve kabul olmuş bir duaya ulaşilir, ve öyle olunca duanin dizilimi, aynen kilitteki, o girinti ve cikintilar gibi, ve duayida kurandan ögeniyoruz, dogru kapiyi acacak anahtar örnekleri kuranda mevcut, öyle olunca yanliş bir dizilim, yanliş kapiyi acar, veya kapi hic acilmaz, öyle olunca duada kurandakiler gibi veya, onun gösterdigi örnege uygun olmaliki dogru kapiyi acsin, yani söz yerli yerinde kullanilmaliki, dua kabul olsun, duanin kabul şartlari arasinda en bariz hususda budur.

---oOo---

Kendini dindar atfeden sanatcinin birisi bir zamanlar face sinde bir hikaye paylaşmiş neymiş: bir adam bogulmak üzere olan bir akrebi görmüş, el atmiş kurtaran diye, akrep onu zehirlemiş, sonra bir daha elini uzatmiş, yine zehirlemiş, ba baaaaa bak bak hikaye bir kere zehirlemiş ve gebermemişde, birdaha elini uzatmiş ne kahrman adammiş, neyse sonra yine zehirlemiş yine uzatmiş yine zehirlemiş, ordan onlara bakan bir adam demiş: "bak zehirliyor işte, hala niye elini uzatiyon." oda demişki, onun tabiatinda zehirleme var, benimkinde, yardım etme var demis . herkes ahlakini yaşar demiş. ve ben bunu ahmaklik diye itafedince yorum yazinca facesine , benden şikyetci oldu, seni bilmem polise vercen falan filan,o zman babaalarinin dirayetli vakti megerse bu fetoculardan biriydi yani.

lan dangil, cocuk cocuk, sobaya CIS dersin varma ona yanasrsin dersin, anlamaz, bir dersin iki dersin inanmaz elini sobaya degdirir, soba elini yakinca CIS ne demek anlar, bir daha sobaya elini vardimaz, sen nasil bir ahmaksinki, onun tabiatinda yakmak var veyahut zehirelemek var diye seninkindede yanmak var diye elli kere elini yakmak mi lazim sobanin yakici akrebin öldürücü oldugunu anlamak için, dangil bir kere yakdi cocuk bile akillandi, sen niye hala ahmaklik edersin dangil, yani burada ikinci bir deers akrep dostunu bile zehirler geceer dost ile düşman onun için ayni kefede yani. biz bunu dedik diye bizi şikayet edecekdiki facemi bir ara bu yüzden kapadim sonra tekar acdim onu sildim takipden ve sonra acdim yorumuda sildim. şimdi benim hakimi Allah alip durur, şimdi ananiniza babaniza varinca şikayet etdiler, hepinizi amina koydular bile, ahmak sen daha dünyayi kurtaran adam rolu oyna dur, salak işde sallama dallama salak.
akreple oynamak ne demek ögrendinse, elini birdaha uzatmayacagini anlaman gerektigini anladinsa, haydi şimdi sende gel, ardimiza takil, haydi attaya gidiyoz hep birlikte.
Evet akrep cibilliyati ile zehirlidir, zehirleycidir amma, ona düşenise, mesala odunusan odunsun, illaki odun olup yanmakda diretme, Allah isa gibi maranguz göndermişken senide yontacak ve masa sandalye cerceve dolap,.. yapacak biri vardir, niye odunlukda diretiyon bre ahmak, yine şeytan gibi herşeye itiraz eden ahmaklar, niye şeytanlikda diretiyorsunuz sizide egip büken bir davud varken dedik burda durduk, opel arabasinin birisinin ismini adem koymuş, görsen cüce bir araba, akrabasimi, cocugununmu torununmu ismi ademse, kücük adem, evet kücük ademde varmidir vardir, sen cocugunun ismini adem koyarsan 33 metrelik ademin yaninda seninki mesala 60 santim bir cocuklukdan başlayip, 1,80cm 1.,90cm lere kadar uzayan bir ademoglu olcakdir, amma herkes zaten ya adem ya ademoglu degilmi, öyleyse herşey göreceli kardeşim, dün adem 33 metreyken bu gün altmiş santime düşüyorsa, sen niye zeykirlilik ediyon haala.

---------
Aleyhisselam ile salavat okuma arsindaki fark Hz Ali ömere ebu bekre ede salavat okuyoruz biz fakat onlar peygamber degildir amma onlara aleyhisselam denmez yani aleyhisselam aynen prof . gibi bir rütbe peygamber demek gibi manasinda amma, Hz Ali ye de salavat okumak ise, insan doktordur birileride fahri doktordur gibi, yahutta tibbi bilgisi olan vardir, amma rütbesi ve egitimi doktor degildir gibi yani.

------
Dinimizde mest diye birşey vardir, ki kiş günü abdest alirken ayaklari yikamak zorunda kalipda üşütmek için, işde mest mukim için abdest alip giyince 24 saat gecerli yolcu için 48 veya 72 saat gecerli, öyle olunca mest su gecirmeyen cinsden corap veya ayakkabi cinsi birşey öyle olunca abdestli giyince 24 saat gecerli ise oje süren hanimlarda sanatcilar falan eger abdest alip namaz kilanlar, varsa mesala oje sürmeden önce abdest alip sürerse, su gecirmeme fonksiyonu, ayni funktion yine gecerli olur, diyorum ahirzaman fetvasi veriyon, kural ayni, su gecirmez mest yerine, su gecirmez oje var burdada, kiyas yaparsak, ve öyle olunca her akşam silmek, ve sabah abdest alip yeniden sürmek kaydi ile, günlük diger vakitteki abdestler, ojeli olrak alinabilir diyorum.

----
Son Bir uyari daha, kafama yeni dank etti , insanlarin birbirini öldürüp yok olmalari insan olan bir insanion işine yaramaz, yine insanlarin yiyeceklerini bozup,bitkilerin gdosunu bozup onlari yiyemez hale getirip, soyunu bozup kurutmak insanlarin işine yaramaz, yine hayvanlarin türünü bozup, insanarin hayvnlardan da faydalanmalarininda önüne gecmek yine insanlarin işine yaramaz, kimin işine yarar, insan olmayan ve dünyamizi istila etmek isteyen uzayli yaratiklarin işine yarar. öyle olunca ben sonradan söylenti de duydum bu fikir bende oluşdukdan sonra yani, bu suriyeliler denenler Suriylei flan degil adam diyorki tekerlkeli sandelye ile avurpya yürüdüm diyor bu mümkinmi ben araba ile sate 120- 150km ile gidip başedip bitiremiyon bu yolu bunlar yürüeyek nasil geldi, hemde birde sakatlarda gelmiş, bu işin altinda bir dalevere var. uzaylilari bütün devletlere surilyeli diye sokdular tahminim. bunlar reptillianlar olabilir, yani sürüngen yaratiklar, bunlar insan falan degil her kiliga girebilen dünyayi istila etmeye calişan bir tür. Böyle bir Tür bişey var ve bu başbaklanlarda bunlara dünyayi satiyorlar tahminim. ey insanlik dikkatli olun, bunlari dikkatle izleyin, garip bir halleri varsa, hamen aramizda yayalim, ve bunlara dünyamizi birakmayalim, yoksa bunlar yavaş yavaş soyumuzu tüketmeye calişiyorlar. neymiş ilimunatlar da dünya insan saysini 500 000 düşürceklerimiş, yani insan soyunu kurutup dünyayi istila etmek isteyen birlileri var demekdir. Dikkatli oluuuuuuuun.

--oOo---

أَللَّهُمَّ أَرِنَا الْحَقَّ حَقاً وَ ارْزُقْنَا اتِّبَاعَهْ وَ أَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلاً وَ ارْزُقْنَا اجْتِنَابَهْ


''Allahım! Bizlere, hakkı Hak gösterip ona tabi olmayı, bâtılı da Bâtıl gösterip ondan yüz çevirmeyi nasib eyle..! ''

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Ve âhıru da'vâhum enil hamdulillâhi rabbil âlemîne,
Amiyn.
Elfatiha maassalavat.

سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ

Sübhâneke Allahümme ve bihamdik, eşhedü en lâ ilâhe illâ ent, estağfirullahe ve

etûbu ileyk.

--OoO--

Kar©glan

Başağaçlı Raşit Tunca

Schrems, 25 Kasım 2016 Cuma

Original Kar © glan

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)