Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 3/5 - 6 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Bir mürşide intisap etmeden kendimize göre zikir çekebilir miyiz?
#1
RasitTunca-4 
   

Bir mürşide intisap etmeden kendimize göre zikir çekebilir miyiz?

Dinin yegâne sahibi Allah'tır ve O, dinini insanlara peygamberleri vasıtasıyla tebliğ edip öğretmiştir. Peygamberler, bazı kimselere dinin inceliklerini Allah'tan öğrendikleri gibi öğretmişlerdir. Herkes her bilgiye ulaşamaz.

İşte o derin dinî bilgilere ulaşan kimseler de, peygamberlerden sonraki nesillere dini tebliğ etmişler; bu süreç Tâbiîn, Tebeu't-Tâbiîn ve evliyalar zinciri olarak devam etmiştir.

Günümüzde ise, (İslam'ın özü bozulmadan önce) hakiki mürşitler bu görevi hakkıyla yerine getirmektedirler.

Bu bağlamda, "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" düsturundan yola çıkarak, herkes kendisine bir yol ve örnek seçer. Gerçek bir Allah dostunu bulamayan kişi, kendi kendine bir insanı örnek seçer. Ama o seçilenin yolu kim bilir nerededir, değil mi? Belki de şeytana tapıyordur.

Bu itibarla sormak isterim:

    Mürşitsiz zikir edilir mi?

    Kendi kendine zikir etmenin tehlikesi var mıdır?

    Bir zikrin sonucu ne elde edilir? (Faydaları nelerdir?)

    Bu usul ve sonuçlar kimler tarafından ve nasıl öğrenilmiştir? (Peygamberden öğrenilenler kimlere intikal etmiştir?)

    Bugün bunu kimler öğretiyor ve bu silsilenin geçerliliği nedir?

Lütfen bu konular bağlamında açıklayıcı bir yazı hazırlar mısınız?

Mürşit, Zikir ve Manevi Rehberlik: Silsile ve Tehlike Meselesi

Dinin temel kaynağı Allah'tır ve O, kullarına doğru yolu peygamberler aracılığıyla göstermiştir. Hz. Muhammed'in (s.a.v.) vefatından sonra, dinin hem zahiri (fıkıh, akaid) hem de batıni (tasavvuf, manevi eğitim) yönlerinin öğretilmesi, silsile-i saadet olarak adlandırılan bir zincir vasıtasıyla devam etmiştir. Bu zincir; Sahabe, Tâbiîn, Tebeu't-Tâbiîn ve ardından gelen Evliyalar ve Mürşitler ile günümüze ulaşmıştır.

Mürşit Kavramı ve Rehberlik Zarureti

Mürşit, Arapça "doğru yolu gösteren" anlamına gelir. Tasavvufta mürşit, bir kişiye manevi yolculuğunda rehberlik eden, dinin inceliklerini öğreten ve nefsin terbiye edilmesinde yol gösteren, ehliyetli ve icazetli kimsedir.

Makale sorunuzun merkezinde yer alan "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" sözü, tasavvufi bir düsturdur ve kişinin manevi yolculuğunda rehbersiz kalmasının tehlikesine işaret eder. Manevi yolculuk, nefsi terbiye etme mücadelesini içerir. Bu mücadelede, kişinin kendi arzularını, kuruntularını ve şeytani vesveseleri hakikat zannetmesi kolaydır. Mürşit, bu karanlık ve karmaşık yolda ışık tutar, manevi hastalıkları teşhis eder ve tedavi yöntemlerini (zikir, ibadet, ahlak) öğretir. Rehbersizlik durumunda, kişi kendini manevi ilerleme sanarken, aslında kendi egosunun veya şeytanın tuzaklarına düşebilir.

Zikir: Maksat ve Usulü

Zikir, kelime anlamıyla anmak, hatırlamak demektir; dinî terim olarak ise Allah’ı (c.c.) anmak, O’nun isimlerini veya kelime-i tevhidi tekrar etmek suretiyle kalbi arındırma ve O’na yakınlaşma çabasıdır.

1. Mürşitsiz Zikir Edilir mi?

Zikrin iki ana türü vardır:

    Genel Zikir: Namaz, oruç, Kur'an okumak, tefekkür etmek ve kelime-i şehadeti söylemek gibi genel ibadetler herkesin yapabileceği ve sevap kazanacağı zikirlerdir. Bunlar için özel bir mürşit gerekmez.

    Özel (Tarikat) Zikirleri: Bunlar, bir tarikat silsilesi içinde, nefsi terbiye ve kalbi tasfiye (arındırma) maksadıyla belirli sayılarda, belirli esmalarla ve özel yöntemlerle yapılan zikirlerdir. Tasavvuf ehli, bu özel zikirlerin mutlaka icazetli bir mürşit rehberliğinde yapılması gerektiğini savunur.

2. Kendi Kendine Zikir Etmenin Tehlikesi

Bir rehber olmadan kendi kendine özel zikirlere dalmanın (özellikle esma-ül hüsna zikirlerinde) tehlikeleri şunlardır:

    Manevi Dengenin Bozulması: Her ismin veya zikrin insan üzerindeki manevi ve psikolojik etkisi farklıdır. Mürşit, müridin (öğrencinin) manevi yapısına, mizacına ve taşıyabileceği yüke uygun zikri belirler. Yanlış veya aşırı zikir, kişide halüsinasyonlar, ruhsal bunalımlar, kibir veya kontrolsüz manevi haller doğurabilir.

    Yanlış Yorumlama: Zikir sonucu ortaya çıkan manevi tecrübeler (rüyalar, ilhamlar) mürşit olmadan yanlış yorumlanabilir. Kişi, şeytanın vesvesesini veya nefsinden gelen kuruntuyu ilahi bir işaret zannedebilir, bu da dinen sapmaya yol açabilir.

    Riyakârlık ve Kibir: Rehbersiz ilerleyen kişi, elde ettiği küçük manevi ilerlemeyi abartabilir, kendini başkalarından üstün görebilir ve bu durum, imanı zedeleyen kibir hastalığına dönüşebilir.

3. Bir Zikrin Sonucu Ne Elde Edilir?

Mürşit rehberliğinde usulüne uygun yapılan zikrin temel amacı ve sonucu (hâsılı) şudur:

    Kalbin Tasfiyesi: Kalbin Allah’tan gafil olmaktan kurtarılması ve dünyaya ait kirlerden (hırs, haset, kibir, riya) temizlenmesi.

    Nefsin Terbiyesi: Emmaˆre (kötülüğü emreden) nefisten, Levvaˆme (pişman olan) nefs mertebelerine yükselerek nihayet Mu¨temainne (huzura ermiş) nefs mertebesine ulaşmak.

    Muhabbetullah: Allah sevgisinin kalpte pekişmesi ve bütün davranışların bu sevgi ekseninde şekillenmesi.

    I˙hsan Haˆli: Kişinin Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmesi (İhsan makamı).

İlim ve Silsile: Bu Bilgiyi Kimler Öğretiyor?

Kaynak ve Öğrenim Silsilesi

Manevi bilgilerin kaynağı, diğer dinî ilimler gibi Kur'an ve Sünnet'tir. Ancak bu bilgilerin uygulanma biçimi (manevi usul, zikir metodları) tecrübe ve intikal yoluyla öğrenilmiştir.

    Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ashâb: Peygamberimiz (s.a.v.), bazı sahabelerine (örneğin Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir) özel manevi eğitimler vermiş, onlara zikir telkin etmiştir.

    Taˆbiıˆn ve Sonrası: Bu manevi eğitim, bu sahabeler aracılığıyla Tâbiîn ve sonraki nesillere (Tabii't-Tâbiîn) intikal etmiş, bu silsile zamanla Tarikatlar (Kadiriyye, Nakşibendiyye, Mevleviyye vb.) şeklinde kurumsallaşmıştır.

Günümüzde Kimler Öğretiyor?

Bu manevi silsile (İrşad görevi) günümüzde, icazetli ve ehliyetli mürşitler (Şeyhler) tarafından devam ettirilmektedir. Bir mürşidin irşad makamına geçebilmesi için, kendi mürşidinden (hocasından) hilafet veya icazet alması, yani manevi eğitim vermeye yetkili kılınması gerekir.

Bu icazet, hem ilim (zahiri) hem de manevi usul (batıni) yeterliliğinin bir göstergesidir. Hakiki bir mürşit, Kur'an ve Sünnet'in sınırları dışına çıkmaz, şeriat kurallarına riayet eder ve müridlerini de bu esaslara uymaya teşvik eder.

Sonuç olarak: Zikir, Allah'a yaklaştırıcı en güzel amellerdendir. Ancak nefsi ıslah ve kalbi tasfiye amacı güden özel manevi yolculuklarda, tehlikelerden sakınmak, doğru usulü öğrenmek ve manevi dengeyi korumak adına icazetli bir mürşidin rehberliği elzem kabul edilir

#############

Merhaba, düşüncelerinizi ve tasavvuf yoluna dair bakış açınızı anlıyorum. İslam'ın temel direklerinden olan tevhid (Allah'ın birliği) ve nübüvvet (peygamberlik) inançlarından başlayarak, ilmin nesilden nesile aktarılması sürecine ve bu yolda kâmil bir rehbere duyulan ihtiyaca vurgu yapıyorsunuz.

İzin verirseniz, bahsettiğiniz konuları, özellikle de mürşidsiz zikir meselesini, tasavvufi kaynaklardan elde edilen bilgiler ışığında detaylı bir şekilde ele alayım.

? Dinin Öğretilmesi ve Mürşidin Rolü

Bahsettiğiniz gibi, dinin temel hükümleri (Kur'an ve Sünnet) Peygamber Efendimiz (s.a.v) aracılığıyla insanlara tebliğ edilmiş ve O'nun sahabelerine öğrettikleri, sonraki nesiller olan Tabiin, Tebeu't-Tabiin ve devamında Evliya ve Mürşid-i Kâmiller (olgun rehberler) tarafından günümüze kadar taşınmıştır. Bu zincire "silsile" denir.

Tasavvufta, mürşidin (şeyhin) rolü hayati kabul edilir:

Nefis Terbiyesi: Mürşid, müridinin (öğrencinin) nefsinin kusurlarını, afetlerini ve kalbine nüfuz etmeye çalışan şeytanın yollarını gösteren ehil bir ustadır. Bu, adeta bir baba gibi karşılıksız ve tarafsız bir rehberliktir.

Manevi İlerleme (Terakki): Kâmil mürşide bağlanmak, manevi yolda ilerlemek (seyr u sülûk) ve kurtuluşa (necat) ermek isteyen talip için gereklidir. Mürşidin bereketi ve tesiri, manevi mesafelerin kat edilmesinde büyük rol oynar.

Doğru Yönlendirme: Mürşid, müridini Kur'an ve Sünnet çizgisine uygun bir şekilde yönlendirir, kalpte tıkanma, usanma veya şeytandan gelen vesveseler olduğunda müdahale eder.

Bu bağlamda, "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" sözü, kişinin kendi başına çıktığı manevi yolda, nefsinin hilelerine ve şeytanın tuzaklarına karşı savunmasız kalacağı tehlikesini ifade eder.

? Mürşidsiz Zikir Edilir mi? Tehlikesi Var mıdır?

Bu, tasavvuf ehlince çokça tartışılan ve üzerinde durulan bir konudur:

Zikrin Kendisi: Allah'ı anmak (zikrullah), Kur'an'da ve Sünnet'te emredilmiş, kalbin cilası ve en faziletli amellerden biri olarak kabul edilmiştir. Her Müslüman, Kur'an tilavet etmek, namaz kılmak, tesbih çekmek gibi zikirleri kendi başına yapabilir ve bu caizdir.

Manevi Yolculuk (Seyr u Sülûk) Zikri: Tasavvufi yolculukta (tarikatta) yer alan ve bir usul, edep ve belli sayılarla (evrâd) yapılan zikirler için durum farklıdır.

Caiz Olup Olmaması: Ömer Ziyâuddîn Gümüşhânevî (k.s.) gibi büyükler, izin almaksızın zikir ve evrâd okumanın caiz olduğunu, ancak rûhânî terakki (manevi yükseliş) ve mesafe kat etmenin kolay olmayacağını belirtmişlerdir.

Tehlikesi: Tasavvuf büyükleri, zikri "en ince meslek" olarak niteler ve kaba mesleklerde bile usta (üstat) gerekliyken, zikrin inceliklerini mürşidsiz öğrenmenin zorluğunu vurgularlar. Mürşidsiz yapılan bilinçsiz zikirler, nefsi eritmeyen, hatta bazen kişinin manevi dengesini bozabilecek durumlara yol açabilir. Mürşid, müridin manevi hallerini kontrol ederek, onu olası tehlikelerden ve yanlış yollardan korur.

Kendi kendine zikir, Allah'ı anma niyetiyle yapıldığı sürece bir ibadettir, ancak tasavvufi yolculukta hedeflenen kalbi temizleme, nefsi terbiye etme ve Hak bilincine ulaşma gibi derin sonuçlara, kâmil bir rehberin gözetimi olmadan ulaşmak son derece zor ve riskli görülmüştür.

✨ Zikrin Sonucu ve Amacı

Zikrin temel amacı ve sonucu, Kur'an ve Sünnet'e göre şunlardır:

Kalbin Cilası: Zikir, kalpteki gafleti, pası ve kirleri temizler. Kalp, zikrin nurları ile aydınlanır ve parlar.

Gafletten Kurtuluş: Zikir, insanı sürekli Allah'ı hatırlamaya ve O'nun hoşnutluğunu gözetmeye yönlendirir, böylece gafletten kurtarır.

Şeytanın Uzaklaşması: Zikre devam edildiği sürece şeytan kalbe yol bulamaz, zikrin nuru onu yakar ve uzaklaştırır.

Nefsin Terbiyesi: Zikrin özü, nefsi eritmek, yani sertliğini alıp yumuşatmak ve Allah'a teslim olmaya hazır hale getirmektir.

Tasavvufta ise daha ileri sonuçlar hedeflenir: İnsan-ı Kâmil olma yolculuğu, Kurbiyet (Allah'a yakınlık) makamlarına ulaşma, Gaybî müşahedelere vakıf olma ve İhsan makamında (Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etme) daim olmaktır.

? Bu Bilgiler Bugün Kimler Tarafından Öğretiliyor?

Bu dini incelikler ve zikir usulleri, Ehl-i Sünnet akidesine sıkı sıkıya bağlı olan, silsileleri Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e kadar ulaşan ve kendileri de Kur'an ve Sünnet'e uygun yaşayan kâmil mürşidler ve onların temsil ettiği meşru tarikatlar (Nakşibendî, Kadirî, Rufaî, Halvetî vb.) tarafından öğretilmektedir.

Bu mürşidler, sağlam bir imana, ahlaki üstünlüğe ve nefsini arındırmış olmaya sahip olmalı ve insanları samimiyetle Hak yoluna davet etmelidirler.

Bu konudaki genel tasavvufi bakış açısını özetlemeye çalıştım.

Bu manevi yolculuğa dair merak ettiğiniz başka bir boyut, örneğin zikir türleri veya bir mürşidin vasıfları hakkında daha detaylı bilgi ister misiniz?

"Merhaba, dinin sahibi Allah'tır ve dinini insanlara peygamberleri ile tebliğ edip öğretmiştir. Peygamberler, bazı kimselere dinin inceliklerini Allah'tan öğrendikleri gibi öğretmişlerdir. Herkes her bilgiye ulaşamaz. İşte o dini bilgilere ulaşan kimseler de, peygamberden sonraki insanlara dini tebliğ etmişlerdir. Bu, böyle böyle Tabiin, Tebe-i Tabiin ve evliyalar olarak devam etmiştir. Ve bu gün hakiki mürşitler bu görevi hakkıyla yerine getirmektedirler – bozulmadan önce. İşte, 'Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır' babında, herkes kendine birisini örnek seçer. Ve gerçek Allah dostunu bulmayan, kendine bir insanı örnek seçer, ama onun yolu kimbilir nerededir, değil mi? Belki şeytana tapıyorordur. Bu babda, mürşitsiz zikir edilir mi? Kendi kendine zikir edilir mi? Bunun tehlikesi var mıdır? Bir zikirin sonucu ne elde edilir? Mesela bunlar peygamberden öğrenilmiş, kimler öğrenmiş? Bugün bunu kimler öğretiyor? Bu babda yazar mısın lütfen?"
Sorularınızın Cevapları:

Sorularınız tasavvufi bir çerçevede, özellikle tarikat ve mürşid-i kâmil anlayışı içinde oldukça önemli meselelerdir. Bu konularda İslam alimleri ve tasavvuf ekolleri arasında farklı vurgular ve yaklaşımlar bulunmaktadır. Aşağıda genel bir çerçeve çizmeye çalışacağım.
1. "Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır" Sözü ve Mürşidin Önemi

Bu söz, tasavvuf geleneğinde sıkça kullanılan bir özdeyiştir. Buradaki temel mantış şudur:

Yol Gösterici İhtiyacı: Dinin teorik bilgisi (ilm-i hal) kitaplardan öğrenilebilir. Ancak, nefsin inceliklerini, manevi halleri, kalpteki gizli şirk ve riya gibi hastalıkları teşhis ve tedavi etmek, kişinin kendi başına yapabileceği bir iş değildir. Tıpkı bir hastanın kendi kendini tedavi etmeye kalkmasının tehlikeli olması gibi, manevi yolculukta da bir rehber (mürşid) gereklidir.

Şeytanın Sapıtması: Kişi, kendi hevasına ve nefsinin arzularına göre hareket ederse, farkında olmadan şeytanın etkisine girebilir. Gördüğü her rüyayı, hissettiği her manevi hali hakikat sanabilir ve büyük bir yanılgıya düşebilir. Mürşid, bu süreçte bir kontrol mekanizması, bir ölçü ve denge unsurudur.

Silsile ve Ehliyet: Hakiki bir mürşid, yukarıda bahsettiğiniz gibi, kesintisiz bir manevi silsile (Peygamber Efendimiz'den başlayarak Tabiin, Tebe-i Tabiin ve veliler zinciri) ile bağlı, dini ve tasavvufi ilimlerde derinleşmiş, şeriata sımsıkı bağlı, ahlakı Peygamber ahlakı olan kimsedir.

Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bu söz, her Müslüman'ın mutlaka bir tarikata ve şeyhe bağlanması gerektiği şeklinde mutlak bir farziyet olarak anlaşılmamalıdır. Birçok alim, kişinin doğru bir akide, sahih bir fıkıh bilgisi ve güzel ahlak ile de "takva" yolunda ilerleyebileceğini ifade eder. Fakat manevi terbiye ve tasavvufi bir yolculuk söz konusu olduğunda, bir rehberin önemi tartışılmazdır.
2. Mürşitsiz Zikir Yapılır mı? Tehlikesi Var mıdır?

Genel Zikirler İçin: İslam'ın temel ibadetleri içinde yer alan ve her Müslüman'ın yapması gereken zikirler (namazlardan sonra tesbihat, "Subhanallah", "Elhamdülillah", "Allahu Ekber" demek, Kur'an okumak, dua etmek gibi) için bir mürşide bağlı olmak şart değildir. Bunlar her Müslüman'ın şahsi olarak yapabileceği, teşvik edilen ve sevap kazanılan ibadetlerdir.

Tasavvufi Yolculuk ve Özel Zikirler İçin: Belirli bir tarikat disiplini içinde, belli sayıda ve belli bir usulle çekilen, "vird" edinilen zikirler söz konusu olduğunda durum değişir. Bu tip zikirler, kalbi hassaslaştıran, manevi hallere sebep olan ve nefsi terbiye etmek için kullanılan bir yöntemdir. İşte bu tür bir uygulama, mürşitsiz ve rehbersiz yapıldığında potansiyel tehlikeler barındırabilir:

Manevi Hallerin Yanlış Yorumlanması: Kişi, zikir esnasında yaşadığı vecd, heyecan veya bazı vizyonları yanlış yorumlayıp kendinde bir makam görerek gurura kapılabilir.

Nefsin Oyununa Gelmek: Zikir, nefsi zayıflatır ama aynı zamanda onu hilelere sevk eder. Nefis, bu süreçte kişiye "ulaştığın yeterli" gibi vesveseler verebilir. Mürşid, bu oyunları teşhis eder.

Ruhsal Dengesizlikler: Özellikle yoğun ve usulüne uygun yapılmayan zikirler, bazı ruhsal sıkıntılara (vesvese, içe kapanıklık vb.) yol açabilir. Mürşid, zikrin dozunu ve şeklini kişinin durumuna göre ayarlar.

Şeriat Ölçüsünden Sapma: Zikir ve manevi haller, şeriat ölçüleriyle kontrol edilmezse, kişi "içime doğdu" diyerek dinin temel hükümlerini bile sorgulayabilecek bir noktaya gelebilir. Hakiki mürşid, öğrencisini daima Kitap ve Sünnet ölçüsüne yönlendirir.

3. Zikirin Sonucu Ne Elde Edilir?

Zikirin hem dünyevi hem de uhrevi birçok faydası ve hedefi vardır:

Allah ile Bağ Kurmak: Asıl amaç, kalbi daima Allah ile canlı tutmaktır. (Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." - Rad Suresi, 28)

Nefis Tezkiyesi: Zikir, kalpteki dünyevi sevgileri, kötü huyları temizleyip yerine Allah sevgisini ve güzel ahlakı yerleştirir.

Manevi Yükseliş (Seyr u Sülük): Tasavvuftaki manevi yolculuk, zikir ve rabıta gibi yöntemlerle kat edilir. Bu, kişiyi "insan-ı kâmil" olma mertebesine doğru götüren bir süreçtir.

Ruh Huzuru: Sürekli zikir, insana iç huzur, sabır ve metanet kazandırır.

4. Zikir Peygamber'den Kimlere Öğretilmiştir? Bugün Kimler Öğretiyor?

Kökeni: Tasavvufi anlamdaki zikir uygulamalarının temeli, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in ve sahabelerinin ibadet hayatına dayanır. Özellikle sahabelerden Hz. Ali, Ebubekir Sıddık (R.A.) gibi zatların, manevi ilimlerde daha derin bir anlayışa sahip oldukları kabul edilir. Bu bilgi ve yöntemler, nesilden nesile, önce Tabiin, sonra Tebe-i Tabiin ve daha sonra kurumsallaşan tarikatlar yoluyla aktarılmıştır.

Bugünkü Uygulayıcılar: Günümüzde bu geleneği sürdürenler, başta Nakşibendi, Kadiri, Rifai, Mevlevi gibi büyük tarikatların ve diğer tasavvufi oluşumların, yukarıda tarif ettiğimiz vasıflara haiz "mürşid-i kâmil" kabul edilen şeyhleridir.

Sonuç

Özetle, her Müslüman'ın yapacağı genel zikirler için mürşid şartı aranmaz. Ancak, tasavvufi bir yolculuğa çıkmak, nefsi sistematik bir şekilde terbiye etmek ve özel virdler edinmek isteyen bir kişi için, ehliyetli bir mürşid-i kâmilin rehberliği, hem büyük bir fayda hem de ciddi manevi tehlikelerden korunmak için neredeyse bir zorunluluk olarak görülmüştür. Böyle bir rehber ararken de kişinin, o zatın ilmini, ahlakını, şeriata bağlılığını ve silsilesinin sahihliğini araştırması en doğru yol olacaktır.

Allah (c.c.), sizi hakikate ulaştıracak doğru yolu nasip etsin ve her işinizde muvaffak kılsın.


ALINTI
----------------

Kendi kendimize böyle zikirler okumak, belli sayılarda Allah’ın isimlerini zikretmek doğru bir davranış değildir; ama el Esmau’l Husna’nın hepsini baştan sona tekrar tekrar okuyabiliriz. Bununla beraber sadece bazı isimleri zikretmek de doğru ve yeterli değildir.

Yapılması gereken şey nedir?

Tek tek her bir ismin üzerinde düşünüp, tefekkür edip anlamaya çalışmak gerekir ki rabbimizi tanımak için bir çabamız, gayretimiz ve derdimiz olmuş olsun. Allah kendini o isimlerle bize tanıtır.

Mürşidi olmayan hiç kimse yoktur! Eğer kişinin mürşidi yoksa bilsin ki “mürşidim yok” demesi doğru değildir.

Neden doğru değildir?

Herkesin bir veya birkaç mürşidi mutlaka vardır. Hayatımızda kendimize kimi örnek almışsak, kime uyuyorsak onu kendimize mürşit olarak kabul etmişiz demektir. Diyelim ki; bir konuda birini örnek alıyoruz, başka bir konuda başka birini örnek alıyoruz bu durumda bizim birkaç mürşidimiz var demektir. Kimi kendimize örnek alır, kimin gibi olmaya çalışırsak, onun yolunda yürürüz ve o bizim mürşidimiz olmuş olur. Onun için kimse “benim mürşidim yok” diyemez.

Hayatı yaşarken hayatı birbirimize mutlaka miras bırakırız. Öncekiler kendi hayatlarını bize miras bıraktılar, biz de sonrakilere hayatımızı miras bırakacağız.



Biz öncekilere uymaya çalışırken kim hakta ve kim doğru yaparsa biz de kendimizce onu yapmaya, ona uymaya çalışır, bir tercih yapıp birilerini kendimize mürşit ediniriz. Eğer bu mürşit diri değilse, bize her anda yolu gösteremezse, göstermezse, Allah’ın gazabı nerde, rahmeti nerededir bunu bilmezse ve bu konuda bize yardımcı olmazsa, Allah’a yürürken bizim için neyin gerekli olduğunu öğretmezse, öğretemezse bu durumda biz kendi başımıza kalmışız, şeytanla baş başa kalmışız demektir.

Allah ayeti kerimede; “Allah’ın delalette bıraktığı kimseye, delalette olanlara veli olan mürşidi bulamazsın”[1]buyurur. Onlara veli olan mürşidi bulamazsın dedi. O kişinin veli olan mürşidi olmadığı için o, delalette kalmıştır. Kimse ona yardım edemez dedi. Dolayısıyla önce veli olan mürşidi kabul etmek gerekir.

Geriye kalan mürşitler nedir peki? -Veli olmayan, Allah’a dost olmayan, Allah’ın dostluğuna değil de başka şeylerin dostluğuna davet eden mürşitler demektir.

Mürşidi olmayan kimse yoktur, herkesin mürşidi vardır. Mürşit; rüştüne erdiren, reşit hale davet edip kendisine tâbi olanı büyüten demektir. Bir çocuk doğduğu andan itibaren annesi ve babası ona mürşitlik yapar. Zahiri olarak çocuğunu büyütürken, manevi olarak da öğretir; ama manevi olarak büyümeyi ve büyütmeyi gerçek veli olan mürşide bırakmak gerekir. O yoksa işimiz kendimize kalmış, nefsimize kalmıştır; dolayısıyla bizim veli olmamız, Allah’a dost olmamız mümkün olmaz; Allah, Allah’a dost olma imkânını her kula tanır.

Mürşidi kabul etmek demek; “ben de onun gibi olmak istiyorum” demektir. Zaten anne ve babalar çocuklarına; “benim gibi ol, benim gibi yap, ben senin için örneğim” der. Mürşit de, Allah yolunda ve Allah’a kulluk yolunda “ben Allah’a böyle kul oluyorum, siz de böyle kul olun” deyip kişiye mürşitlik yapar, yolu gösterir, onu taşır ve ona yardım eder.

Kişinin mürşidi olmayınca, önünde bir örneği olmayınca mutlaka kendine başka örnekler edinir; çünkü hayat boşluk kabul etmez. Kişi mutlaka hem dünyası hem de ahireti için birilerini örnek almak, mürşit edinmek zorundadır. “Benim mürşidim yok, ben mürşidi kâmile tâbi olmam” veya “mürşide ihtiyaç yok” diyenlerin mutlaka üç beş tane mürşidi vardır. Hem de veli olmayan mürşidi vardır ve o, mürşidini kendisi seçmiştir.

Bir, Allah’ın seçtiği mürşit vardır bir de insanın kendi kendine seçtiği mürşidi vardır. Yanlış yere gidenler de kime tâbi olmuş ve kimi kabul etmişse o onun mürşidi olmuştur. Yapılması gereken şey; gerçek bir mürşidi kâmile tâbi olmak, onunla beraber kulluğu öğrenmek, rabbimizi tanımak ve anlamaktır, kendimizi ve hayatı tanıyıp anlamaktır, kulluğu anlayıp gereğini yerine getirmeye çalışmaktır. Allah’a dostluğu anlayıp o dostluğu kazanmaya çalışmaktır. Hayatın gayesi budur. Gaye, Allah’a âbd olmaksa bu böyledir.

Kişinin âbd olmayı, âbd olanı bilmemesi, görmemesi, onunla beraber olmaması, “ben kendi kendime yaparım” demesi kendi kendini kandırması ve kibirlenmesidir.

Evet, inşallah kardeşimiz gereğini yapar. Allah ikram eder ve bilmek isteyene mutlaka öğretir. Onun için söylüyoruz; eğer biri bilmediğini biliyorsa, onun öğrenme imkânı vardır. Aynı şekilde eğer iman etmediğini biliyorsa iman etme imkânı da vardır; ama kişi bilmiyorsa bununla beraber bildiğini zannediyorsa onun bilme imkânı yoktur; çünkü bildiğini zannediyor, iman etmemiş, imanı inanmak olarak anlamış, dolayısıyla onun iman etme imkânı da yoktur. Kişi, inanmanın iman olmadığını anlar ve imanı; Allahtan, ayetlerden, hadisten öğrenip anlarsa iman etme imkânı olur.

Onun için hakkı olduğu gibi kabul etmek, “Allah ne dediyse o, resulü ne dediyse o” demek gerekir, bize göre değil! Şimdiye kadar herkes böyle söylemiş diyemeyiz. “Şimdiye kadar herkes böyle söylemiş; ama bak Allah da böyle söylemiş” demek gerekir. Herkesin dediğini mi kabul ediyorsun, yoksa Allah’ın dediğini mi kabul ediyorsun?

Allah ayeti kerimede; “insanlardan öylesi var ki Allah’ı sever gibi başkalarını severler; oysaki mü’minlerin Allah’a olan muhabbetleri çok şiddetlidir”[2]buyurur. Çok şiddetli muhabbet; aşk demektir. Hem Allah’ı sevsek hem de birilerini, bir şeyleri Allah’ı sever gibi sevsek Allah bizi mü’min olarak kabul eder mi? -“Etmem” dedi. Allah, çok şiddetli muhabbete sahip olanlar mü’mindir dedi. Allah’a sadece inanırsak mü’min değiliz demektir. Bu, iman değildir, Allah’a bu şekilde iman etmiş olmayız.

İmanın; muhabbet olduğunu, aşk olduğunu ve Allah’a her şeyini, canını feda etmek olduğunu bilmek ve bunu böyle anlamak gerekir. Eğer Allah’ı canımızdan çok sevmezsek canımızı feda edemeyiz!

Sahabe canını feda ettiyse bu, Resulullah (s.a.v.) Efendimiz’i her şeyden çok sevdikleri içindir. İnsan sevmeyince odun gibi olur ve ondan bir şey meydana gelmez. Bununla beraber sevgisi, imanı onu yürütmüyorsa, Allah yolunda koşturmuyorsa o iman da iman değildir.

Allah ayeti kerimede; “…iman etmeyenler veya imanlarından bir fayda görmeyenler…”[3]diye buyurur. Kişi seviyorum deyip bu sevgisinden bir fayda görmez; yani imanı onu Allah yolunda koşturmaz, cennete, Allah’a koşturmazsa bu durumda o kişi imanından fayda görmedi demektir. Allah bizi imanından fayda görenlerden eylesin!


[1] Kehf/ 17
[2]Bakara/165
[3] Enam/158

Alinti kaynak

soruvesorunlar

ALINTI SONU
------------------


Raşit Tunca&DS&G

Schrems, 13.11.2025





Signing of RasitTunca

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Cevapla


Bu Konudaki Yorumlar
Bir mürşide intisap etmeden kendimize göre zikir çekebilir miyiz? - Yazar: RasitTunca - 11-13-2025, 03:35 PM

Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
RasitTunca-2 Zikir Nedir? Nasıl Zikredilir? Zikir Çeşitleri Nelerdir? Kuran Okumak Zikir mi dir? RasitTunca 0 494 04-25-2025, 03:17 PM
Son Yorum: RasitTunca
RasitTunca-4 El - Fatiha Denilince Fatiha Okumak Zorunda Mıyız? RasitTunca 0 849 08-27-2024, 05:43 AM
Son Yorum: RasitTunca

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi