MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Kullara Şefkatin Karşılığı
Ömer b. Andülaziz zamanında büyük bir kıtlık oldu. Kendisine Araplardan bir grup insanlar geldi. İçlerinden birini halife ile konuşmak için seçtiler. O Adam halifeye şöyle söyledi:
- "Ey Mü minlerin Emiri! Biz sana büyük bir zaruretle karşı karşıya kaldığımız için geldik. Açlıktan derilerimiz bedenlerimize yapıştı. Bizi selamete çıkaracak olan şey, devlet hazinesinde vardır. Bu mal üç kısımdan hali değildir. Ya Allah için olur, yahut senin için veyahut da Allah ın kulları için. Eğer Allah içinse, Allah ın ona ihtiyacı yoktur. Allah tasadduk edenlerin mükafatını verir. Eğer Allah ın kulları içinse, ondan kulların haklarını kendilerine ver.
Bu sözleri işiten Ömer b. Abdülaziz in gözleri yaşla doldu, sonra dedi ki:
- "İş söylediğin gibidir, ey adam!" Böyle deyip, devlet hazinesinden ihtiyaçlarının giderilmesi hususunda emir verdi. İhtiyaçlarını temin edip çıkıp gitmek istediklerinde, Ömer b. Abdülaziz o adama şöyle dedi:
- "Ey hür olan adam! Allah ın kullarının ihtiyaçlarını bize ulaştırıp, onların sözlerini bize duyurduğun gibi, benim de sözümü ve ihtiyacımı Allah a ilet."
Bunun üzerine sözcü olan adam yüzünü göğe doğru çevirerek şöyle niyazda bulundu:
- "Ey Allah ım! İzzetin ve Celalin hakkı için, Ömer bize muamele etti ise de ona öyle muamele et."
Adamın bu duası bitmemişti ki, bol bol yağmur yağmaya başladı. Gökten büyük bir dolu düşüp bir ağaca çarptı ve kırıldı. İçinden şunlar yazılı bir kağıt çıktı:
- "Bu, Allah tan Ömer b. Abdülaziz e cehennemden kurtulduğuna dair berattır."
Ömer b. Andülaziz zamanında büyük bir kıtlık oldu. Kendisine Araplardan bir grup insanlar geldi. İçlerinden birini halife ile konuşmak için seçtiler. O Adam halifeye şöyle söyledi:
- "Ey Mü minlerin Emiri! Biz sana büyük bir zaruretle karşı karşıya kaldığımız için geldik. Açlıktan derilerimiz bedenlerimize yapıştı. Bizi selamete çıkaracak olan şey, devlet hazinesinde vardır. Bu mal üç kısımdan hali değildir. Ya Allah için olur, yahut senin için veyahut da Allah ın kulları için. Eğer Allah içinse, Allah ın ona ihtiyacı yoktur. Allah tasadduk edenlerin mükafatını verir. Eğer Allah ın kulları içinse, ondan kulların haklarını kendilerine ver.
Bu sözleri işiten Ömer b. Abdülaziz in gözleri yaşla doldu, sonra dedi ki:
- "İş söylediğin gibidir, ey adam!" Böyle deyip, devlet hazinesinden ihtiyaçlarının giderilmesi hususunda emir verdi. İhtiyaçlarını temin edip çıkıp gitmek istediklerinde, Ömer b. Abdülaziz o adama şöyle dedi:
- "Ey hür olan adam! Allah ın kullarının ihtiyaçlarını bize ulaştırıp, onların sözlerini bize duyurduğun gibi, benim de sözümü ve ihtiyacımı Allah a ilet."
Bunun üzerine sözcü olan adam yüzünü göğe doğru çevirerek şöyle niyazda bulundu:
- "Ey Allah ım! İzzetin ve Celalin hakkı için, Ömer bize muamele etti ise de ona öyle muamele et."
Adamın bu duası bitmemişti ki, bol bol yağmur yağmaya başladı. Gökten büyük bir dolu düşüp bir ağaca çarptı ve kırıldı. İçinden şunlar yazılı bir kağıt çıktı:
- "Bu, Allah tan Ömer b. Abdülaziz e cehennemden kurtulduğuna dair berattır."
Hükümdar Kavmine Karşı İyiniyetli Olmalıdır
Adil bir hükümdar olan Nuşirevan, bir gün ava çıkar. Av peşinde iken, muhafızlardan ayrı düşer. Susayan hükümdar, yakınında bir köy görüp oraya gider. Bir evin kapısının önünde durup, içmek için su ister. Evden bir çocuk çıkar.
Kendisini gördüğünde eve süratle geri döner ve bir şeker kamışı parçasını sıkıp, suya karıştırır, bir bardakla onu hükümdara sunar. Hükümdar kadehe bakar ki, içinde toprak ve toz bulunur. Yavaş yavaş suyu içer. Sonuna vardığında:
- "Güzel ve tatlı su. İçinde toz toprak bulunmasaydı" der. Kız çocuğu:
- "Ona toz, toprağı ben kasden koydum" der. Hükümdar:
- "Niçin böyle yaptın " diye sorunca, çocuk:
- "Seni çok susamış gördüğümden, suyu birden içersin de sana zarar verir diye korktum" der.
Nuşirevan kızın zeka ve anlayışından dolayı taacüp ederek:
- "Suya kaç şeker kamışı sıktın " diye sordu. Çocuk:
- "Bir tane sıktım" diye cevap verdi.
Nuşirevan buna da çok taacüp etti. Sonra sarayına döndüğünde, o yerin vergi kayıtlarını istedi. Kontrol sonucu, vergisinin az olduğunu gördü. Kendi kendine oranın vergisinin artırılması cihetine gidilmesine karar verdi.
Bir müddet sonra o yere yanlız başına gitti. Aynı kapının önünde durup, içmek için su istedi. Kapıyı yine aynı kız çocuğu çıktı. Kendisini tanıdı. Süratle ona su getirmek için eve girdi. Fakat bu sefer suyu getirmekte geç kaldı. Hükümdarın yanına çıktığı vakit kendisine:
"Geç kaldın" dedi. Çocuk:
- "Senin ihtiyacın bir kamış parçasından çıkmadı. Üç kamış parçasını sıkmak zorunda kaldım" diye cevap verdi.
"Bunun sebebi nedir " diyen hükümdara çocuk şöyle cevap verdi:
- "Sultanın niyetinin bozulmasıdır. Biz işitmişiz ki, Sultanım, kavmi üzerindeki niyeti değiştiği zaman, mahsullerininin bereketi gider ve hayırları azalır."
Bunu işiten Nuşirevan güler ve içinde beslediği vergiye zam hususundaki kararından vazgeçer.
Adil bir hükümdar olan Nuşirevan, bir gün ava çıkar. Av peşinde iken, muhafızlardan ayrı düşer. Susayan hükümdar, yakınında bir köy görüp oraya gider. Bir evin kapısının önünde durup, içmek için su ister. Evden bir çocuk çıkar.
Kendisini gördüğünde eve süratle geri döner ve bir şeker kamışı parçasını sıkıp, suya karıştırır, bir bardakla onu hükümdara sunar. Hükümdar kadehe bakar ki, içinde toprak ve toz bulunur. Yavaş yavaş suyu içer. Sonuna vardığında:
- "Güzel ve tatlı su. İçinde toz toprak bulunmasaydı" der. Kız çocuğu:
- "Ona toz, toprağı ben kasden koydum" der. Hükümdar:
- "Niçin böyle yaptın " diye sorunca, çocuk:
- "Seni çok susamış gördüğümden, suyu birden içersin de sana zarar verir diye korktum" der.
Nuşirevan kızın zeka ve anlayışından dolayı taacüp ederek:
- "Suya kaç şeker kamışı sıktın " diye sordu. Çocuk:
- "Bir tane sıktım" diye cevap verdi.
Nuşirevan buna da çok taacüp etti. Sonra sarayına döndüğünde, o yerin vergi kayıtlarını istedi. Kontrol sonucu, vergisinin az olduğunu gördü. Kendi kendine oranın vergisinin artırılması cihetine gidilmesine karar verdi.
Bir müddet sonra o yere yanlız başına gitti. Aynı kapının önünde durup, içmek için su istedi. Kapıyı yine aynı kız çocuğu çıktı. Kendisini tanıdı. Süratle ona su getirmek için eve girdi. Fakat bu sefer suyu getirmekte geç kaldı. Hükümdarın yanına çıktığı vakit kendisine:
"Geç kaldın" dedi. Çocuk:
- "Senin ihtiyacın bir kamış parçasından çıkmadı. Üç kamış parçasını sıkmak zorunda kaldım" diye cevap verdi.
"Bunun sebebi nedir " diyen hükümdara çocuk şöyle cevap verdi:
- "Sultanın niyetinin bozulmasıdır. Biz işitmişiz ki, Sultanım, kavmi üzerindeki niyeti değiştiği zaman, mahsullerininin bereketi gider ve hayırları azalır."
Bunu işiten Nuşirevan güler ve içinde beslediği vergiye zam hususundaki kararından vazgeçer.
Emanete İhanet Eden Elçinin Sonu
Kral İskender, Melik Dara ya bir elçi gönderir. Elçi geri gelip, Melik in verdiği cevabı anlatınca, iskender, cevabı mesajda bulunan bir kelimeden şüphelenir. Elçi, İskender e:
- "O kelimeyi ben şu iki kulağımla işittim" der. Bunun üzerine iskender, kelimenin aynını yazıp, Melik Dara ya gönderir. Dara mektubu okuduğunda, bir bıçak isteyip o kelimeyi mektubun içinden keser ve mektubu, iskender e iade eder. İskender e aynı zamanda bir mektup yazarak, durumu izah eder. Mektubunda şöyle diyordu. Dara:
- "Kralın niyeti, anlayışı ve kuvvetli görüşü, gönderdiği elçinin sözlerinin sıhhat derecesine vakıf olduğuna delalet ediyor. Şimdi ben o kelimeyi kestim. Çünkü o kelime benim sözümden değildi. Ben senin elçinin dilini kesmeye bir yol bulamadım" der. Bunun üzerine iskender, elçiye adam göndererek yanına çağırır ve:
- "Melike nin sözlerine o kelimeyi niye ekledin " der. Elçi:
- "Çünkü o, benim hakkımı noksan verdi, beni kızdırdı" der. İskender:
- "Vay haline, biz seni, bizim maslahatımız için mi gönderdik, yoksa kendi maslahatımız için mi " der ve ağzından dilini çekip, keser.
Kral İskender, Melik Dara ya bir elçi gönderir. Elçi geri gelip, Melik in verdiği cevabı anlatınca, iskender, cevabı mesajda bulunan bir kelimeden şüphelenir. Elçi, İskender e:
- "O kelimeyi ben şu iki kulağımla işittim" der. Bunun üzerine iskender, kelimenin aynını yazıp, Melik Dara ya gönderir. Dara mektubu okuduğunda, bir bıçak isteyip o kelimeyi mektubun içinden keser ve mektubu, iskender e iade eder. İskender e aynı zamanda bir mektup yazarak, durumu izah eder. Mektubunda şöyle diyordu. Dara:
- "Kralın niyeti, anlayışı ve kuvvetli görüşü, gönderdiği elçinin sözlerinin sıhhat derecesine vakıf olduğuna delalet ediyor. Şimdi ben o kelimeyi kestim. Çünkü o kelime benim sözümden değildi. Ben senin elçinin dilini kesmeye bir yol bulamadım" der. Bunun üzerine iskender, elçiye adam göndererek yanına çağırır ve:
- "Melike nin sözlerine o kelimeyi niye ekledin " der. Elçi:
- "Çünkü o, benim hakkımı noksan verdi, beni kızdırdı" der. İskender:
- "Vay haline, biz seni, bizim maslahatımız için mi gönderdik, yoksa kendi maslahatımız için mi " der ve ağzından dilini çekip, keser.
Emir İmar b. Hamza, Melik Mansur un yanına gelir. Mansur onu yanına oturtur. O gün, mazlumların şikayetlerini dinlediği bir gün idi.
İçlerinden bir adam ayağa kalkıp, yüksek sesle:
- "Ey Müminlerin emiri! Ben mazlum bir adamım" der. Mansur:
- "Sana kim zulmetti " diye sorar. Adam:
- "Bana zulmeden imar b. Hamza dır. Bu benim tarlamı aldı" der.
Mansur, İmar b. Hamza ya hitab ederek, yerinden kalkmasını ve hasmı ile hesaplaşmasını emreder. Bunun üzerine, İmar b. Hamza:
- "Ey müminlerin emiri! Eğer tarla onun ise, ben ondan şikayetçi olmam, eğer benim ise, ben tarlayı ona hibe ettim. Tarla için, müminlerin emirinin bana ikram etmiş olduğu yerimden kalkmam" der.
Mecliste bulunanlar, İmam b Hamza nın bu alicenaplığına taacup ederler.
İçlerinden bir adam ayağa kalkıp, yüksek sesle:
- "Ey Müminlerin emiri! Ben mazlum bir adamım" der. Mansur:
- "Sana kim zulmetti " diye sorar. Adam:
- "Bana zulmeden imar b. Hamza dır. Bu benim tarlamı aldı" der.
Mansur, İmar b. Hamza ya hitab ederek, yerinden kalkmasını ve hasmı ile hesaplaşmasını emreder. Bunun üzerine, İmar b. Hamza:
- "Ey müminlerin emiri! Eğer tarla onun ise, ben ondan şikayetçi olmam, eğer benim ise, ben tarlayı ona hibe ettim. Tarla için, müminlerin emirinin bana ikram etmiş olduğu yerimden kalkmam" der.
Mecliste bulunanlar, İmam b Hamza nın bu alicenaplığına taacup ederler.
İsrailoğulları için salih bir adam varmış. Onun da salih bir karısı varmış. Allah Teala o zamanın peygamberine şöyle vahyeder:
- "Filan salih kula git, söyle. Ben onun ömrünün yarısını zengin kıldım, yarısını da fakir. Eğer gençliğinde zengin olmayı seçerse, biz onu gençliğinde zengin kılar, ihtiyarlığında da fakir kılarız. Eğer zenginliği ihtiyarlığında isterse biz onu gençliğinde fakir, ihtiyarlığın da ise zengin kılarız."
O zamanın peygamberi adama bunu bildirir. Adam karısına gelip, durumu anlatır ve:
- "Bu hususta fikrin nedir " diye sorar. Karısı:
- "Sen seç" der. Adam karısına:
- "Ben fakirliğin gençlikte olmasını seçtim. Çünkü ben o zaman yoksulluğa ve Rabbime ibadet etmeye sabredebilirim. İhtiyarladığım vakit, zengin olursam geçim sıkıntısı çekmem, yiyeceğim bulunur, Rabbime ibadet ve taatte bulunmaya da gücüm, kuvvetim bulunur. Bunun üzerine karısı şöyle der:
- "Ey adam! Eğer gençlikte fakir olursan, Allah a ibadet etmeye gücün yetmez, çünkü biz o vakit, geçim derdi ile meşgul olur, Allah a ibadet ve taatta bulunmaya ve tasaddukta bulunmaya eremeyiz. Eğer zenginliği gençlikte seçersek, vücutlarımızın ve bedenlerimizin kuvvetli olmasından dolayı, Allah a ibadet ve itaat etmeye gücümüz yeter. Adam karısına:
- "Görüşün çok güzel, ben de böyle yapacağım" der. Bunun üzerine Allahü Teala o peygambere şöyle vahyeder:
- "O adam karısına, Allahü Teala şöyle buyuruyor de:
- "Siz bizim taatimizi tercih ettiniz. Siz bütün çalışmalarınız bana ibadet etmenize ayırdınız. Ve her ikinizin niyeti hayır işlemekte birleşti, ben de sizin bütün ömrünüzü zenginlik içinde geçirmenizi takdir ettim. Sen ve ailen bana ibadet ve taat üzere olun. Dilediğiniz sadaka olarak verin ki, dünyada ve ahirette nasibiniz olsun. Allah her şeyden müstağnidir."
- "Filan salih kula git, söyle. Ben onun ömrünün yarısını zengin kıldım, yarısını da fakir. Eğer gençliğinde zengin olmayı seçerse, biz onu gençliğinde zengin kılar, ihtiyarlığında da fakir kılarız. Eğer zenginliği ihtiyarlığında isterse biz onu gençliğinde fakir, ihtiyarlığın da ise zengin kılarız."
O zamanın peygamberi adama bunu bildirir. Adam karısına gelip, durumu anlatır ve:
- "Bu hususta fikrin nedir " diye sorar. Karısı:
- "Sen seç" der. Adam karısına:
- "Ben fakirliğin gençlikte olmasını seçtim. Çünkü ben o zaman yoksulluğa ve Rabbime ibadet etmeye sabredebilirim. İhtiyarladığım vakit, zengin olursam geçim sıkıntısı çekmem, yiyeceğim bulunur, Rabbime ibadet ve taatte bulunmaya da gücüm, kuvvetim bulunur. Bunun üzerine karısı şöyle der:
- "Ey adam! Eğer gençlikte fakir olursan, Allah a ibadet etmeye gücün yetmez, çünkü biz o vakit, geçim derdi ile meşgul olur, Allah a ibadet ve taatta bulunmaya ve tasaddukta bulunmaya eremeyiz. Eğer zenginliği gençlikte seçersek, vücutlarımızın ve bedenlerimizin kuvvetli olmasından dolayı, Allah a ibadet ve itaat etmeye gücümüz yeter. Adam karısına:
- "Görüşün çok güzel, ben de böyle yapacağım" der. Bunun üzerine Allahü Teala o peygambere şöyle vahyeder:
- "O adam karısına, Allahü Teala şöyle buyuruyor de:
- "Siz bizim taatimizi tercih ettiniz. Siz bütün çalışmalarınız bana ibadet etmenize ayırdınız. Ve her ikinizin niyeti hayır işlemekte birleşti, ben de sizin bütün ömrünüzü zenginlik içinde geçirmenizi takdir ettim. Sen ve ailen bana ibadet ve taat üzere olun. Dilediğiniz sadaka olarak verin ki, dünyada ve ahirette nasibiniz olsun. Allah her şeyden müstağnidir."
İki kör, Ümmü Cafer in yolunun üzerine otururlar. Ümmü Cafer keremi, cömertliği ile bilinen bir kadındı. Amalardan biri ile evli ve çoluk-çocuk sahibi, digeri ise bekar.
Çoluk - çocuk sahibi olan kör, şöyle dua eder:
- "Ey Allah ım! Bana çok geniş olan fazlı kereminden rızıklar ihsan et." Bekar olan ise, şöyle dua eder:
- "Ey Allah ım! Ümmü Cafer in fazlından bana rızık ver."
Ümmü Cafer, rızkı Allah tan isteyene her gün iki dirhem gönderir. Kendi fazl u kereminden rızık isteyene ise, iki pide, bir de içine on dinar koymuş olduğu pişmiş tavuk verir. Bunu istemeyen kör, diğerine:
- "Bu iki pide ve tavuğu al, bana iki dirhemi ver" der.
Diğeri de buna razı olur. İki dirhemi verir. İki pide ve pişmiş tavuğu alır.
Bu hal böylece bir ay devam eder. Bir ay geçtikten sonra Ümmü Cafer bekar köre adam gönderip:
- "Bizim ihsanımız onu zenginleştirmedi mi " diye haber ister. Kör şöyle cevap verir:
- "Ona ne verdin diye sorun. Gelip Ümmü Cafer e sorarlar:
- "Üç yüz dinar verdim" diye cevap verir. Kör:
- "Hayır, Allah a yemin ederim ki, bana o her gün iki pide ile bir tavuk gönderirdi. Ben onları arkadaşıma iki dirheme satardım" der. Ümmü Cafer:
- "Adam doğru söylüyor. Çünkü öteki Allah tan istedi. Allah da onu ummadığı yerden zengin etti. Bu ise rızkı bizim fazlımızdan istedi. Allahü Teala insanların fakir ve zengin olmasının Allah tan olduğunu bilmeleri için bunu rızıktan mahrum etti. Allahü Teala nın takdir buyurduğu her şey mutlaka olur."
Çoluk - çocuk sahibi olan kör, şöyle dua eder:
- "Ey Allah ım! Bana çok geniş olan fazlı kereminden rızıklar ihsan et." Bekar olan ise, şöyle dua eder:
- "Ey Allah ım! Ümmü Cafer in fazlından bana rızık ver."
Ümmü Cafer, rızkı Allah tan isteyene her gün iki dirhem gönderir. Kendi fazl u kereminden rızık isteyene ise, iki pide, bir de içine on dinar koymuş olduğu pişmiş tavuk verir. Bunu istemeyen kör, diğerine:
- "Bu iki pide ve tavuğu al, bana iki dirhemi ver" der.
Diğeri de buna razı olur. İki dirhemi verir. İki pide ve pişmiş tavuğu alır.
Bu hal böylece bir ay devam eder. Bir ay geçtikten sonra Ümmü Cafer bekar köre adam gönderip:
- "Bizim ihsanımız onu zenginleştirmedi mi " diye haber ister. Kör şöyle cevap verir:
- "Ona ne verdin diye sorun. Gelip Ümmü Cafer e sorarlar:
- "Üç yüz dinar verdim" diye cevap verir. Kör:
- "Hayır, Allah a yemin ederim ki, bana o her gün iki pide ile bir tavuk gönderirdi. Ben onları arkadaşıma iki dirheme satardım" der. Ümmü Cafer:
- "Adam doğru söylüyor. Çünkü öteki Allah tan istedi. Allah da onu ummadığı yerden zengin etti. Bu ise rızkı bizim fazlımızdan istedi. Allahü Teala insanların fakir ve zengin olmasının Allah tan olduğunu bilmeleri için bunu rızıktan mahrum etti. Allahü Teala nın takdir buyurduğu her şey mutlaka olur."
Zünnun-ı Misri şöyle der: İçi yemyeşil bir bağa uğradım, bir de baktım ki genç bir, elma ağacının altında namaz kılıyor. Kendisinin namaz kıldığının farkına varmadan selam verdim. Selamımı almadı. Tekrar selam verdim. Yine selamımı almadı. Sonra namazını uzatmadı. Namazını bitirdikten sonra parmağı ile toprak üzerine şu şiiri yazdı:
Dil konuşmaktan men olundu. Çünkü o düşmanlığa sebebtir, belki afetleri celbedendir. Konuştuğun vakit, Rabbini zikret. O nu unutma ve her halinde O na hamdet .
Bunu okuduğum vakit uzun uzun ağladım. Sonra ben de parmağımla yere şu şiiri yazdım:
Hiçbir yazan yoktur ki, yerde çürümesin, fakat zaman, ellerin yazdığını, devamlı saklar. Elinde kıyamet günü gördüğün vakit seni sevindirecek, olandan başka bir şey yazma.
O genç, bunu okuduğu vakit, şiddetle haykırdı, sonra vefat etti. Onu kefenleyip defnetmek istedim, fakat:
Onun cenazesini melekler kaldıracaktır diye bir ses işittim. Bunun üzerine çekilip ağaca doğru yürüdüm ve ağacın altında iki rekat namaz kıldım. Sonra cenazenin bulunduğu yere baktım. Cenazeden ne bir eser gördüm ve ne de bir haber alabildim. Kullarına istediği gibi ihsan eden Allahü Teala yı tesbih ederim.
Dil konuşmaktan men olundu. Çünkü o düşmanlığa sebebtir, belki afetleri celbedendir. Konuştuğun vakit, Rabbini zikret. O nu unutma ve her halinde O na hamdet .
Bunu okuduğum vakit uzun uzun ağladım. Sonra ben de parmağımla yere şu şiiri yazdım:
Hiçbir yazan yoktur ki, yerde çürümesin, fakat zaman, ellerin yazdığını, devamlı saklar. Elinde kıyamet günü gördüğün vakit seni sevindirecek, olandan başka bir şey yazma.
O genç, bunu okuduğu vakit, şiddetle haykırdı, sonra vefat etti. Onu kefenleyip defnetmek istedim, fakat:
Onun cenazesini melekler kaldıracaktır diye bir ses işittim. Bunun üzerine çekilip ağaca doğru yürüdüm ve ağacın altında iki rekat namaz kıldım. Sonra cenazenin bulunduğu yere baktım. Cenazeden ne bir eser gördüm ve ne de bir haber alabildim. Kullarına istediği gibi ihsan eden Allahü Teala yı tesbih ederim.
Zünnun-ı Mısri-nin şöyle dediği rivayet edilmiştir. Bir gün elbiselerimi yıkamak için Nil nehrinin kenarına gitmiştim. Nehrin kenarında dururken, bir de baktım ki, görülmemiş şekilde büyük bir akrep bana doğru geliyor. Çok korkmuştum.
Beni onun şerrinden koruması için Cenabı Hakk a sığındım. Akrep nehre geldiğinde, sudan büyük bir kurbağa çıkıp akrebe doğru geldi. Akrep kurbağanın sırtına binip suyun üzerinde yüzüp gittiler. Ben de onların arkasından yürüyüp, peşlerini takip ettim.
Nehrin karşı yakasına geçtiklerinde, akrep kurbağayı bırakıp dalları büyük, gölgesi çok olan bir ağacın yanına gitti. Birde baktım ki, ağacın altında Allah a asi bir genç mışıl mışıl uyuyor. Kendi kendime:
La havle vela kuvvete illa billa. Bu akrep nehrin ötesinden buraya bu genci sokmak için geldi dedim ve içimden, akrep gence yaklaştığı zaman hemen onu öldürmeye karar verdim, Akrebe yakın bir yerde durdum. Bir de baktım ki, karşıdan büyük bir yılan, genci öldürmek için gence doğru geliyor. Akrep ona hücum etti, üzerine çıkıp başını sokmaya başladı. Akrep yılanın ölmesine kadar başını sokmaya devam etti.
Yılan öldükten sonra, akrep nehre döndü. Kurbağa da onu orda bekliyordu. Akrep kurbağanın sırtına bindi, nehrin öteki yanına geçtiler. Ben arkalarından onlara bakıp duruyordum. Nihayet dönüp gencin yanına geldim, uyuyan gencin başucunda durarak şu beyitleri söyledim:
Ey uyuyan, Allah seni karanlığın içindeki her türlü kötülükten korur. Yüce Allah tan gözler nasıl uyurki sana ondan bütün nimetlerin faydaları gelir.
Genç benim bu sözlerimden uyandı. Kendisine hadiseyi anlattım. Bunun üzerine genç tevbe etti, kötülükten vazgeçip iyilerden oldu ve ölünceye kadar hayatı böyle devam etti. Allah ona rahmet etsin.
Beni onun şerrinden koruması için Cenabı Hakk a sığındım. Akrep nehre geldiğinde, sudan büyük bir kurbağa çıkıp akrebe doğru geldi. Akrep kurbağanın sırtına binip suyun üzerinde yüzüp gittiler. Ben de onların arkasından yürüyüp, peşlerini takip ettim.
Nehrin karşı yakasına geçtiklerinde, akrep kurbağayı bırakıp dalları büyük, gölgesi çok olan bir ağacın yanına gitti. Birde baktım ki, ağacın altında Allah a asi bir genç mışıl mışıl uyuyor. Kendi kendime:
La havle vela kuvvete illa billa. Bu akrep nehrin ötesinden buraya bu genci sokmak için geldi dedim ve içimden, akrep gence yaklaştığı zaman hemen onu öldürmeye karar verdim, Akrebe yakın bir yerde durdum. Bir de baktım ki, karşıdan büyük bir yılan, genci öldürmek için gence doğru geliyor. Akrep ona hücum etti, üzerine çıkıp başını sokmaya başladı. Akrep yılanın ölmesine kadar başını sokmaya devam etti.
Yılan öldükten sonra, akrep nehre döndü. Kurbağa da onu orda bekliyordu. Akrep kurbağanın sırtına bindi, nehrin öteki yanına geçtiler. Ben arkalarından onlara bakıp duruyordum. Nihayet dönüp gencin yanına geldim, uyuyan gencin başucunda durarak şu beyitleri söyledim:
Ey uyuyan, Allah seni karanlığın içindeki her türlü kötülükten korur. Yüce Allah tan gözler nasıl uyurki sana ondan bütün nimetlerin faydaları gelir.
Genç benim bu sözlerimden uyandı. Kendisine hadiseyi anlattım. Bunun üzerine genç tevbe etti, kötülükten vazgeçip iyilerden oldu ve ölünceye kadar hayatı böyle devam etti. Allah ona rahmet etsin.
Vehb b. Münebbih ten rivayet edilmiştir, diyor ki:
- İsrailoğullarının abidlerinden biri vardı ki, nehrin kenarındaki ibadethanesinde ibadet ederdi. Yakınında bir elbise tamir ve temizleyicisi vardı. Belinde para kemeri bulunan bir atlı gelip, kemerini ve elbisesini çıkarır. Nehirde elbisesini yıkar. Elbisesini giyer, fakat para kemerini orda unutup gider.
O gittikten sonra bir avcı gelip serpme ile balık avlamaya başlar. Para kemerini gören balıkçı onu alır, çekip gider. Sonra atlı gelir, para kemerini orda bulamaz. Elbise temizleyiciye:
Para kemerimi burada unuttum der. Adam:
Ben onu görmedim diye cevap verir.
Bu cevaba kızan atlı kılıcını çekip elbise temizleyiciyi öldürür.
Abid bu hali görünce, az kalsın fitneye kapılcaktı. Kendisini toplarlayan abid, Cenabı Hakk a şöyle niyazda bulunur:
Ey Yüce Allah ım! Para kemerini balıkçı alır, elbise temizleyici öldürür. Gece olup uyuduğu vakit, Allahü Teala abide rüyasında şöyle buyurur:
Ey abid ve salih kulum, fitneye kapılma Rabbinin ilmine müdahele etme. Şunu iyi bil ki, o atlı, balıkçının babasını öldürüp malını almıştı. Para kemeri onun babasının malındandır. Elbise temizleyicisine gelince, onun sevap sahifeleri dopdolu idi. Ancak o sahifelerde günah vardı. Atlının amel defteri günahlarla dolu idi. Sevap hanesinde tek bir sevaptan başka bir şey yoktu. O elbise temizleyicisini öldürdüğü vakit, onun amel defterindeki bir tek günah silindi, atlının amel defterindeki sevab da silindi. Senin Rabbin dilediğini yapar, istediği şekilde hükmeder.
- İsrailoğullarının abidlerinden biri vardı ki, nehrin kenarındaki ibadethanesinde ibadet ederdi. Yakınında bir elbise tamir ve temizleyicisi vardı. Belinde para kemeri bulunan bir atlı gelip, kemerini ve elbisesini çıkarır. Nehirde elbisesini yıkar. Elbisesini giyer, fakat para kemerini orda unutup gider.
O gittikten sonra bir avcı gelip serpme ile balık avlamaya başlar. Para kemerini gören balıkçı onu alır, çekip gider. Sonra atlı gelir, para kemerini orda bulamaz. Elbise temizleyiciye:
Para kemerimi burada unuttum der. Adam:
Ben onu görmedim diye cevap verir.
Bu cevaba kızan atlı kılıcını çekip elbise temizleyiciyi öldürür.
Abid bu hali görünce, az kalsın fitneye kapılcaktı. Kendisini toplarlayan abid, Cenabı Hakk a şöyle niyazda bulunur:
Ey Yüce Allah ım! Para kemerini balıkçı alır, elbise temizleyici öldürür. Gece olup uyuduğu vakit, Allahü Teala abide rüyasında şöyle buyurur:
Ey abid ve salih kulum, fitneye kapılma Rabbinin ilmine müdahele etme. Şunu iyi bil ki, o atlı, balıkçının babasını öldürüp malını almıştı. Para kemeri onun babasının malındandır. Elbise temizleyicisine gelince, onun sevap sahifeleri dopdolu idi. Ancak o sahifelerde günah vardı. Atlının amel defteri günahlarla dolu idi. Sevap hanesinde tek bir sevaptan başka bir şey yoktu. O elbise temizleyicisini öldürdüğü vakit, onun amel defterindeki bir tek günah silindi, atlının amel defterindeki sevab da silindi. Senin Rabbin dilediğini yapar, istediği şekilde hükmeder.
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ