MUHAMMED
BAYRAK

Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız. |
Forum İstatistikleri |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
DOWNLOADEN
AYET
FELSEFEMiZ
Raşit Tunca Sözü
GÜZEL SÖZ
Karadeniz Bölgesi Hakkında Coğrafi Bilgiler
Coğrafi Konumu
Bölge, Türkiye’nin kuzeyindedir. İsmini kuzeyindeki Karadeniz’den alır. Bölge, doğuda Gürcistan sınırından başlayarak, batıda Sakarya Ovası ile Bilecik’in doğusunda kadar uzanır.
Türkiye yüzölçümünün % 18'ine sahip olan bölge, bu oranla yüzölçüm bakımından üçüncüdür. Doğu - batı istikametinde en uzun olan bölgemizdir. Bölge, batıdan doğuya doğru yaklaşık 1400 km lik uzunluğa, kuzey - güney istikametinde ise 100 - 200 km arasında değişen genişliğe sahiptir.
Yeryüzü Şekilleri
Bölgenin yeryüzü şekillerini III.jeolojik devirde Alp kıvrımları sonucu oluşan doğu- batı yönündeki Kuzey Anadolu Dağları ile bu dağlar arasındaki oluklar oluşturmaktadır.
Batıda üç kuşak halinde uzanan bu dağlar kuzeyden güneye doğru; Küre, Bolu-Ilgaz ve Köroğlu dağları şeklindedir. Ortada Canik Dağları ve Doğuda ise iki kuşak halindedir. Bunlar; kuzeyde Giresun-Rize Dağları, güneyde ise Mescit, Kop ve Çimen dağları şeklindedir.
Karadeniz boyunca uzanan dağların yükseltileri batıda 2000 m civarında olup, Orta Karadeniz'de 1000 m'ye kadar inmekte, doğuda ise yükselti 4000 m'ye çıkmaktadır (en yüksek yer Rize’de Kaçkar dağıdır).
Dağların kıyıya paralel uzanması sonucunda kıyılar fazla girintili - çıkıntılı değildir. Küçük koylar hariç, kıyılarda önemli girinti ve çıkıntı yoktur. Bu nedenle Sinop limanı dışında, büyük gemileri barındıracak doğal limandan yoksundur..
Güçlü dalgalar, kıyıda falez oluşumuna neden olur. Kıyılar boyuna kıyı tipi özelliğini taşır. Kızılırmak ve Yeşilırmak ağzında oluşan deltalar dışında, kıyı çoğu yerde diktir.
Bölgenin kuzeye bakan yamaçlarında, yamaç yağışları artmıştır.
Kıyı kesim ile iç kesim arasında önemli iklim farklılıkları ve buna bağlı olarak da tarımı yapılan ürün çeşidinde değişiklikler görülmektedir.
Yağış ve eğimin fazla olması, zeminde killi toprağın bulunması, bölgede heyelanlara yol açar. Heyelan olayının en fazla görüldüğü bölgemizdir.
Dağların yükselti ve doğrultusu, ulaşım, iklim ve tarımsal faaliyetleri de etkiler. Orta Karadeniz dışında ulaşım Zigana (Kalkanlı) ve Kop geçitler gibi önemli geçitlerden sağlanmıştır. Zigana geçidi Trabzon'un gelişmesine neden olmuştur.
Sinop, doğal limana sahip olduğu halde, dağların ulaşımı zorlaştırması nedeniyle diğer liman kentleri kadar gelişmemiştir .
Dağların kıyıya paralel olması tarım alanlarını sınırlandırmıştır. Dağlarda eğimin fazla olması makineli tarımı zorlaştırmıştır. Bölgede hayvan ve insan gücüne halâ ihtiyaç duyulmaktadır.
Dağların geniş yer kaplaması büyük kentlerin kurulmasını önlemiş, kentlerin kıyıda birbirine yakın ve küçük olmasına yol açmıştır.
Toprak Özellikler
Bölgede, iklime bağlı olarak asit tepkime (reaksiyon) gösteren, koyu renkli, humus bakımından zengin yıkanmış çeşitli topraklar bulunur. Kuzey Anadolu Dağları’nın fazla yağış alan kuzey yamaçlarında boz ve esmer renkte kireçsiz orman toprakları yaygındır. Toprak yüzeyinde kimyasal reaksiyonun fazla olması, toprak katmanlarının kalınlaşmasını kolaylaştırır. Aynı dağların güneye bakan yamaçlarında yağışın azalması ve güneş radyasyonunun artmasıyla kireçli kahverengi orman toprakları bulunur. Batı Karadeniz Bölümü’nde de podzol topraklarına rastlanır.
Akarsu ve Gölleri
Bölgenin en önemli akarsuları, Çoruh( Türkiye'nin en hızlı akışlı akarsuyudur), Yeşilırmak, Kızılırmak, Bartın(Üzerinde ulaşımın yapılabildiği tek akarsuyumuzdur) ve Yenice (Filyos) çayları ile bir bölümü bölgede yer alan Sakarya'dır.
Kaynağını dağ sıralarının denize dönük yamaçlarından alan akarsular bol yağış ve eğim nedeniyle, gürdür. Ancak küçük dereler halindedir.
Bölgede göller az ve küçüktür. Başlıcaları; Tortum, Sera, Abant ve Yedigöller (heylan set gölleri),
İklim ve Bitki Örtüsü
Bölgede Karadeniz iklim şartları etkilidir. Her mevsim yağışlıdır. Yıllık sıcaklık farkı azdır. Yazları serin, kışları ılıktır.
Türkiye'nin en fazla yağış alan bölgesi Karadeniz'dir. İl olarak Rize (2400 mm)en fazla yağış alan ilimizdir ( Sebebi güneyindeki yüksek dağların hakim rüzgar yönüne dik olmasıdır.) Yıllık yağış miktarı 1500 mm kadardır.
Dağlar kıyı kesimin nemli havasının iç kısımlara geçmesini engeller Bölgenin kıyı ile iç kesimleri arasında önemli iklim farkları görülür.
Kıyıdan iç kesimlere doğru gidildikçe hem yağış oranı azalmakta, hem de karasallık nedeniyle sıcaklıklar düşmektedir. Karasal iklimin görüldüğü yerlerde yazlar sıcak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır.
Dağların yükselti ve doğrultusu nedeniyle Orta Karadeniz'de denizel iklimin yayılma alanı, Doğu ve Batı Karadeniz'e oranla daha geniştir.
Orta Karadeniz Bölümü'nde dağların iç kısımlardan başlaması nedeniyle yağış miktarında azalma görülür. Yıllık yağış 700 mm'ye kadar iner. Batıya doğru yağışlar tekrar artış gösterir, yıllık 1000 mm'yi geçer.
Doğu Karadeniz'in kıyı kesiminde kış sıcaklık ortalamaları fazla düşmediğinden burada narenciye (turunçgiller) tarımı yapılabilmektedir.
Bölgede dağların denize bakan yamaçları bol yağış aldığından gür ormanlarla kaplıdır. İç kısımlara gidildikçe soğuğa dayanıklı ağaç türleri ile bozkırlar bitki örtüsünü oluşturur. Kıyıdan yamaç boyunca yükseldikçe sıcaklığın düşmesine bağlı olarak bitki örtüsünün değiştiği görülür. Kıyıdan 800 metre yüksekliğe kadar olan alanda yayvan yapraklı ağaçlar, 800 - 1500 metre arasında karışık yapraklı ,1500-2000 metreye kadar olan alanda iğne yapraklı ağaçlar, 2000 metreden sonra ise dağ çayırları görülmektedir.
Bölgenin yağış dağılışında hakim rüzgâr gönü ile yamaçların konumu ve yükseltisi en önemli etkenlerdir. Batı Karadeniz ile Doğu Karadeniz'in yıllık ortalama yağış miktarının Orta Karadeniz'den fazla olmasında; Batı ve Doğu Karadeniz'de kıyının hakim rüzgâr yönüne dik uzanması ve yükseltinin artması rol oynar. Kıyılardaki yağış miktarının fazla ve düzenli oluşuna bağlı olarak; Akarsuların debileri yüksektir. Tarımda sulama fazla gerekmez ve nadas tarımı çok az görülür. Orman alanları geniştir.Orman yangınları görülmez.
Nüfus ve Yerleşme
Bölgede 2000 nüfus sayımına göre 8 439 213 kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının altındadır. Fakat Orta ve Doğu Karadeniz bölümlerinin özellikle kıyı kesimlerinde nüfus yoğunluğu fazladır.
Doğal koşullar nedeniyle nüfusun büyük bölümü kıyıda toplanmıştır. İç kısımlar kıyılar kadar yoğun nüfuslu değildir.
Kıyı ovaları, maden ve endüstri bölgeleri yoğun nüfusludur. Bölgede doğal koşullar nedeniyle şehirleşme oranı düşüktür.
Bölgede genel olarak dağınık yerleşme görülür
Bölge nüfusunun yaklaşık %70'i kırsal kesimde oturur. Türkiye genelinde en fazla kırsal nüfusa sahip bölgedir. En önemli şehir merkezleri kıyı şeridindedir. Bunlar Samsun, Zonguldak ve Trabzon'dur. Bölgedeki tarım alanlarının sınırlı oluşu, hızlı nüfus artışı, endüstrinin gelişmemesi, açık deniz balıkçılığının yapılamayışı, bölgeden diğer bölgelere (özellikle Marmara'ya) yoğun göçlere neden olmaktadır.
Diğer bölümler göç verirken Batı Karadeniz göç almaktadır. Sebepleri: Ereğli-Zonguldak taşkömürü havzalarının varlığı, Karabük ve Ereğli'de demir -çelik endüstrisinin gelişmesidir.
Orta Karadeniz Bölümü dışında iç kesimler seyrek nüfusludur. Orta Karadeniz'de ise, küçük ovaların iç kesimlerde de yer alması nüfusun kıyı ile dengelenmesini sağlamıştır.
Bölgede iç kesimlerde toplu, kıyıda dağınık yerleşme görülür. Yurdumuzda dağınık yerleşmenin en fazla görüldüğü bölge Karadeniz Bölgesi , bölüm ise Doğu Karadeniz Bölümüdür.Bu durum yağışın bol, arazinin engebeli olması ve tarım alanlarının dağınık olmasından kaynaklanır.
Tarım
Her mevsim yağış görülmesi, yaz kuraklığı isteyen (buğday, arpa, yulaf, çavdar, mercimek, pamuk) ürünlerin yetişmesini önlemiştir. Kıyı kesimde tahılın yerini mısır almıştır.
Kış mevsiminde Doğu Karadeniz'de kış ılıklığı fındık, çay, turunçgil, zeytin gibi ürünlerin yetişmesini kolaylaştırmıştır. İç bölgelerde yağış azlığı orman örtüsünün azlığına, tahıl ve şekerpancarı gibi ürünlerin öne çıkmasına yol açar. Bölgede çalışan nüfusun %70'i geçimini tarımdan sağlamaktadır. En verimli tarım arazileri kuzeye bakan yamaçlarda görülür.
Bölgede Yetişen Başlıca Tarım Ürünleri
Fındık : Trabzon, Giresun ve Ordu başlıca üretim alanlarıdır. Türkiye toplam üretiminin % 83'ü bölgeden karşılanır.
Çay : Giresun'dan Gürcistan'a kadar olan kıyı şeridinde yetiştirilir. Rize çevresinde yoğunlaşır. Türkiye toplam çay üretiminin %100'ü bu bölgeden karşılanır. Tabii ekim alanı en dar olan ürünlerimizdendir.
Tütün : Daha çok Orta Karadeniz Bölümü'nde (Samsun, Amasya ve Tokat çevresi) yetiştirilir. Ayrıca Batı Karadeniz'de Düzce dolaylarında da üretimi yapılır. Türkiye toplam tütün üretiminin %15'i bölgeden karşılanır.
Mısır : Bütün kıyı boyunca yetiştirilir. Halkın temel besin maddesi olduğu için bölge ticaretinde önemi yoktur.
Elma : Bölgede Amasya başta olmak üzere Kastamonu ve Tokat çevresinde yetiştirilir.
Şekerpancarı: Amasya, Tokat, Kastamonu çevresinde tarımı yapılmaktadır.
Keten-kenevir: Kastamonu başta olmak üzere Sinop, Zonguldak çevresinde tarımı gelişmiştir.
Soya Fasulyesi: Ordu- Giresun çevresinde tarımı yapılmaktadır.
Zeytin: Soğuktan korunmuş Çoruh vadi oluğunda ( Artvin -Yusufeli) tarımı yapılır.
Turunçgiller: Kış ılıklığı sebebiyle Rize çevresinde tarımı yapılır.
Kivi: Son yıllarda Rize ve Trabzon çevresinde tarımı yapılmaya başlamıştır.
Hayvancılık
Bölgede hayvancılık faaliyeti önemli bir ekonomik etkinliktir. Kıyı kesiminde bitki örtüsünün gür olması, yüksek dağ çayırlarının bulunması ve arazinin engebeli olması ve nemli iklim nedeniyle büyükbaş hayvancılık yapılır.
Büyük baş hayvancılık ön plandadır.
Bölgenin kuzeyindeki Karadeniz, balık potansiyeli bakımından zengindir. Türkiye balık üretiminin yaklaşık % 80'i Karadeniz'den karşılanır. Son yıllarda aşırı avlanma ve denizin kirlenmesi nedeniyle balık üretiminde düşme görülmüştür. Karadeniz'de 200 m den daha derinlerde zehirli gazlar sebebiyle canlı hayatı yoktur.
Küçükbaş hayvancılık bölgenin iç kesimlerindeki ovaların kenarlarında yaygındır.
Arıcılık faaliyetleri de bölgede gelişmiştir.
Özellikle Rize-Anzer yöresinin balları çok ünlüdür.
Sanayi
Demir - çelik : Divriği (Sivas)'den çıkarılan demir cevheri, Samsun limanı vasıtasıyla taşınarak Karabük ve Ereğli'deki fabrikalarda işlenir.
Bakır : Murgul (Artvin)'daki bakır cevheri, bu yörede kurulan bakır fabrikasında işlenir. Küre (Kastamonu)'de çıkarılan bakırlar ise Samsun bakır işletmelerinde işlenir ( Sebebi Samsun'un iç kesimlere olan bağlantısının kolay sağlanmasıdır).
Şeker : Karadeniz Bölgesi'nde üretilen şekerpancarı Turhal (Tokat), Suluova (Amasya) ve Kastamonu şeker fabrikalarında işlenir.
Tütün : Karadeniz'in, özellikle Orta Karadeniz Bölümü'nün tütünleri, Samsun ve Tokat'taki sigara fabrikalarında işlenir.
Fındık İşleme : Giresun çevresinde gelişmiştir.
Çay : Rize ve yöresinde toplanmıştır.
Kağıt : Aksu ( Giresun), Çaycuma (Zonguldak) ve Taşköprü (Kastamonu) da bulunmaktadır.
Kereste-tomruk : En fazla Batı Karadeniz Bölümünde gelişmiştir ( Sinop, Bartın, Zonguldak, Bolu, Düzce ve Kastamonu çevresinde).
Bölge, maden kömürü, bakır, orman ve deniz ürünleri, çay, fındık, tütün, demir - çelik, keten - kenevir, pirinç, soya fasulyesi bakımından ülke ekonomisine önemli bir katkı sağlar.
Yer şekillerinin ulaşımı engellemesi, doğal limanlardan yoksun olması, ana ulaşım yollarına sapa kalması. Karadeniz Bölgesi'nin gelişimini yavaşlatmıştır.
Yeraltı Zenginlikleri
Taşkömürü : Ereğli - Zonguldak havzasından çıkarılır. Önemli bir kısmı demir-çelik üretiminde enerji kaynağı olarak kullanılır. Ayrıca Çatalağzı Termik Santralinde de taşkömürü kullanılmaktadır.
Bakır : Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu)'de çıkarılmaktadır.
Linyit : Merzifon (Amasya) ve Havza (Samsun) çevresinden çıkarılmaktadır.
Manganez: Demirin sertleştirilmesinde kullanılır. Zonguldak-Ereğli ve Artvin-Borçka çevresinde çıkarılır.
Turizm
Karadeniz Bölgesi'nin turizm potansiyellerinin başında tabii güzellikler gelir. Karadeniz kıyıları çok çeşitli bitki ve ağaçlar ile bunların oluşturduğu manzaralara sahiptir. Yaylacılık faaliyetleri son yıllarda gelişen turizm faaliyetlerinden biridir.
Bolu Kartalkaya'da ve Ilgaz Dağları'nda kış turizmi yaygındır. Abant gölü ile Yedigöller çevresindeki sayfiye yerleri, Bolu, Düzce, Kızılcahamam kaplıcaları, Amasra, Cide, Sinop Trabzon (Sümela Manastırı) ve Amasya'da (Kral mezarları) yer alan tarihi eserler Karadeniz Bölgesi'nin turizm potansiyellerini oluşturur.
Çoruh nehrinde rafting yapılmaktadır.
Her mevsim yağışlı olmasından dolayı deniz turizmi gelişmemiştir.
Bölümleri
DOĞU KARADENİZ BÖLÜMÜ
Gürcistan sınırından başlayarak Ordu'nun doğusundaki Melet çayına kadar uzanır. Karadeniz'in en dağlık ve yükseltisinin en fazla olduğu bölümüdür.
En fazla yağış alan, kıyı ile iç kesim arasında farklılığın en fazla olduğu bölümdür.
Heyelan olayının en fazla olduğu bölümdür.
Tarımda makinalaşmanın en az geliştiği bölümdür.
Kırsal nüfusun ve dağınık yerleşme şeklinin en fazla olduğu bölümdür.
Bölümün en gelişmiş kentleri Rize ve Trabzon'dur. Doğu Karadeniz'in Türkiye ekonomisine en önemli katkıları tarım alanındadır.
ORTA KARADENİZ BÖLÜMÜ
Melet çayından Sinop'un doğusuna kadar uzanır. Doğu Karadeniz Bölümü'ne göre güneye daha fazla sokularak Tokat ve Çorum illerinin büyük bölümleri ile Amasya ilinin tamamını içine alır.
Yer şekilleri Doğu ve Batı Karadeniz'e oranla daha sadedir. Dağların yükseltisi azalmış ve dağlar içeriye çekilmiş durumdadır. Bunun sonucunda tarım alanları ve ulaşım çok gelişmiştir. En gelişmiş şehri Samsun'dur.
Bölgenin en az yağış alan, kıyı ile iç kesim arasında farklılığın en az olduğu bölümdür.
Türkiye ekonomisine katkısı daha çok tarım alanındadır.
BATI KARADENİZ BÖLÜMÜ
Kızılırmak deltasının batı kenarından başlayıp Adapazarı ve Bilecik'in doğusuna kadar uzanır. Bölüm genel olarak dağlıktır.
En gelişmiş şehri Zonguldak'tır. Orman ürünleri ve ormancılık önemli gelir kaynağıdır. Bolu ve Düzce çevresinde çok sayıda kereste fabrikası bulunmaktadır. Zonguldak çevresi maden çıkarımı, Ereğli -Karabük çevresi maden işletmeleri ile Türkiye ekonomisine önemli katkıda bulunur.
Batı Karadeniz'in en önemli katkısı ise maden çıkarma ve işleme alanındadır.
Rüzgarlar - Rüzgar Çeşitleri Yönleri - Dünya Rüzgarlari -Yerel Rüzgarlar
Yüksek Basınç alanlarından alçak basınç alanlarına doğru olan, yatay yönlü hava hareketlerine rüzgar denir. Rüzgarların hızı anemometre adı verilen aletlerle ölçülür. Rüzgarların oluşmasının nedeni komşu iki yer arasındaki basınç farkıdır. İki yer arasındaki basınç eşitlenince rüzgar durur.
Rüzgar Çeşitleri
Rüzgarlar başlıca üç gruba ayrılır:
Sürekli rüzgarlar
Devirli (mevsimlik) rüzgarlar
Yerel rüzgarlar
1. Sürekli Rüzgarlar
Yıl boyunca aynı yönde esen rüzgarlardır. Diğer bir deyişle daimi yüksek basınç alanlarından daimi alçak basınç alanlarına doğru esen rüzgarlardır. Sürekli rüzgarlar; alizeler, batı rüzgarları ve kutup rüzgarları olmak üzere üçe ayrılır.
Sürekli Rüzgarların Özellikleri
Sürekli aynı yönde eserler.
Dünyanın günlük hareketinin etkisiyle hareket ettikleri yönün kuzey yarımkürede sağına, güney yarımkürede solna saparlar.
Estikleri bölgeleriniklimini etkilerler.
a) Alizeler
30° kuzey ve 30° güney paralelleri çevresindeki dinamik yüksek basınç kuşağından ekvatordaki alçak basınç kuşağına doğru yıl boyunca esen rüzgarlardır. Dünyanın günlük hareketine bağlı olarak kuzey yarımkürede kuzeydoğudan, güney yarımkürede güneydoğudan eserler. Alizeler, tropikal kuşaktaki karaların doğu kıyılarına yağış bırakır. Sıcak kuşaktaki okyanus akıntılarının oluşmasında ve yönlerinde etkilidir.
b) Batı Rüzgarları
30° enlemlerindeki dinamik alçak basınç kuşaklarından 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç kuşaklarına doğru esen rüzgarlardır. Dünyanın ekseni etrafındaki hareketinin etkisiyle kuzey yarımkürede güneybatıdan, güney yarımkürede kuzeybatıdan eserler. Orta kuşak karalarının batı kıyılarına bol yağış bırakırlar. 60° enlemlerinde kutup rüzgarları ile karşılaşarak cephe yağışlarına yol açarlar. Orta kuşaktaki okyanus akıntılarını ve yönlerini etkilerler.
c) Kutup Rüzgarları
Kutuplardaki termik yüksek basınç alanlarından 60° enlemlerindeki dinamik alçak basınç alanlarına doğru esen soğuk rüzgarlardır.
2. Mevsimlik Devirli Rüzgarlar (Musonlar)
Birbirine komşu olan büyük kara parçaları ile okyanusların yıl içerisindeki farklı oranda ısınma ve soğumalarına bağlı olarak oluşan basınç alanları arasında eserler.
a) Yaz Musonu
Yaz mevsiminde çabuk ısınan Asya içlerinde alçak basınç alanı oluşur. Geç ısınan Hint okyanusu ise yüksek basınç alanı halindedir. Bu nedenle yaz musonları denizden karaya doğru eser. Mayıs-Ekim ayları arasında etkili olurlar. Yaz musonları deniz ve okyanuslardan kaynaklandıkları için bol nem taşır ve etkili olduğu yerlere bol yağış bırakırlar.
b) Kış Musonu
Kış mevsiminde Asya’nın iç kısımları çok soğur ve burada güçlü bir yüksek basınç alanı oluşur. Güneyindeki Hint Okyanusu ile güneydoğusundaki Büyük Okyanus ise geç soğudukları için birer alçak basınç alanı halindedir. Bu basınç farklılığı, kış mevsiminde Asya içlerinden Hint ve Büyük Okyanus’a doğru esen rüzgarların oluşmasına neden olur. Bunlara kış musonları adı verilir.
Kış musonları karadan geldikleri için soğuk ve kurudurlar. Bu nedenle yağış getirmezler. Ancak okyanusu geçerken nem aldıkları için Asya’nın güneydoğusundaki adalara yağış bırakırlar.
Görüldüğü Yerler
Güney Asya ile Hint Okyanusu arasında
Kuzey Amerika ile Meksika Körfezi arasında
Batı Afrika ile Gine Körfezi arasında
Doğu Afrika ile Hint okyanusu arasında
Doğu Asya ile Büyük Okyanus’a bağlı denizler arasında
3. Yerel Rüzgarlar
Bunların bir kısmı, genel hava dolaşımına bağlı rüzgarların yerel olarak bazı değişikliklere uğramasıyla oluşur. Bazıları da tamamen yöresel basınç farkları sonucunda oluşurlar.
a) Meltemler (Günlük Devirli Rüzgarlar)
Birbirine yakın iki ayrı özellikteki alanın, gün içerisinde farklı derecede ısınıp soğumasına bağlı olarak oluşur ve gece ile gündüz arasında yön değiştirir.
Kara ve Deniz Meltemleri
Gündüz, karalar daha fazla ısınarak alçak basınç alanı oluşur. Denizler ise daha serin olduğu için yüksek basınç alanıdır. Bunun sonucunda denizden karaya doğru serin bir rüzgar eser. Buna deniz meltemi denir. Deniz melteminin ege kıyılarındaki adı İmbat’tır. Deniz meltemi yağış getirmez. Gece ise, karalar daha fazla soğur ve yüksek basınç alanı oluşur. Denizler daha sıcaktır ve basınç azdır. Bunun sonucunda da, karadan denize doğru rüzgar eser. Bu rüzgarlara kara meltemi denir.
Dağ ve Vadi Meltemleri
Yanyana bulunan bağlarla alçak düzlüklerin gün içinde farklı ısınma ve soğumalarına bağlı oalrak oluşur. Gündüz, dağ yamaçları vadilerden daha çok ısındığı için basınç azdır. Bu nedenle rüzgar, vadiden yamaç yukarı eser. Bu rüzgara vadi meltemi denir. Gece ise yamaçlar vadilere oranla fazla soğuduğu için rüzgar dağdan vadiye doğru eser. Bu rüzgara dağ veya yamaç meltemi denir.
b) Sıcak Yerel Rüzgarlar
Bunlar geldikleri yerlere göre sıcak olan rüzgarlardır.
Fön (Föhn) Rüzgarı
Bu rüzgar yamaç boyunca yükselen hava kütlesinin bir dağı aşarak diğer yamaçta alçalmasıyla oluşur. Yükselen hava her 100m’de 0,5°C soğur. Oysa dağın diğer yamacında alçalmaya başlayınca her 100m’de 1°C ısınır. Bunun nedeni kuru havanın alçalırken sürtünmenin de etkisiyle daha çok ısınmasıdır. İşte bu hava akımına fön rüzgarı denir. En tipik biçimiyle İsviçre Alpleri’nin kuzey yamaçlarında etkili olan Föhn rüzgarı Türkiye’de Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları’nda etkilidir.
Etkili Olduğu Yerlerde
Sıcaklığı ve buharlaşmayı artırır.
Bitkilerin olgunlaşma ve hasat süresini kısaltır.
Havanın nem açığını artırır.
Yağış oluşumunu engeller.
Kar erimelerine neden olur.
Bağıl nemi azaltır.
Havanın nem taşıma kapasitesini artırır.
Sirokko
Büyük Sahra’dan kaynaklanan Cezayir ve Tunus üzerinden Akdeniz’e doğru esen sıcak ve kuru bir rüzgardır. Akdeniz’i geçerken nem alarak İspanya, Fransa ve İtalya’nın güney kıyılarına yağış bırakır.
Hamsin
Afrika’nın kuzeyindeki kara içlerinden Libya ve Mısır’ın kıyıya yakın bölgelerine doğru eser. Sıcak, kuru ve bunaltıcıdır.
Samyeli (Keşişleme)
Türkiye’nin güney bölgelerinde esen sıcak bir rüzgardır. Sıcak, kuru ve bunaltıcıdır. Özellikle yaz aylarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buharlaşmayı aşırı derecede artırarak kuraklığa neden olur.
c) Soğuk Yerel Rüzgarlar
Bora
Dalmaçya kıyılarında, Dinar Alpleri’nden Adriya Denizi’ne doğru esen soğuk ve kuru rüzgarlardır. Hızları fazladır.
Mistral
Fransa’nın Rhone vadisini izleyerek Akdeniz’e doğru esen soğuk ve kuru rüzgardır.
Krivetz
Romanya’da aşağı Tuna ovasından Karadeniz’e doğru esen soğuk ve kuru rüzgardır.
d) Tropikal Rüzgarlar
Sıcak kuşakta, ani basınç farklarından kaynaklanan ve hızları saatte 100-150 km’ye kadar çıkabilen rüzgarlardır. Daha çok okyanuslar üzerinde oluşurlar. Sarmal hava hareketleri halinde olduklarından, genellikle hortumlara neden olurlar. Tropikal rüzgarlara, Asya kıyılarında Tayfun, Meksika Körfezi kıyılarında Hurricane, Afrika’nın bazı kesimlerinde ve Latin Amerika kıyılarında da Tornado adı verilir. Türkiye gibi denizler ve karalar arasında büyük basınç farkının oluşmadığı bölgelerde bu rüzgarlar etkili değildir.
Rüzgarların Yönünü Etkileyen Faktörler;
Yer Şekillerinin Uzanış Doğrultusu; Rüzgarın esiş yönünü etkileyen önemli faktörlerden birisi yer şekillerinin uzanış doğrultusudur.Rüzgarlar genellikle vadi ve boğazların uzanış yönünü göre eser.Örneğin bir vadiye giren rüzgar vadinin yönüne göre hareket eder ve vadinin sonuna geldiğinde vadinin çıkış yönüne göre esmeye devam eder.Yer şekilleri rüzgarların esiş yönlerinin değişmesine,hızının artmasına ve hatta durmasına bile neden olabilir.
Dünyanın Günlük Hareketi: Dünyanın kendi etrafında batıdan doğuya dönmesi sonucunda rüzgarın esiş yönlerinde sapmalar ve değişmeler meydana gelir.
Dünyanın Yıllık Hareketi: Dünyanın yıllık hareketi sonucunda mevsimler meydana gelir,farklı mevsimlerde karalar ve denizler farklı sıcaklıklara sahip olur.Karalar kış aylarında yüksek basınç,yaz aylarında alçak basınç olur,denizler ise kış aylarında alçak basınç yaz aylarında ise yüksek basınç özelliğine sahip olur bu basınç farklılıkları sonucunda rüzgarların esiş yönünde farklılıklar oluşur.
Basınç Merkezlerinin Konumu: Rüzgarlar yüksek basınç alanlarından alçak basınç alanlarına doğru esmektedir.Basınç alanlarının bulunduğu yerlere göre rüzgarların esiş yönünde farklıklar oluşmaktadır.Mesela yüksek basınç alanıyken alçak basınç alanına geçen bir bölgenin rüzgar esiş yönü de buna bağlı olarak değişir.
Rüzgarların Hızını Etkileyen Faktörler;
Basınç Farkları: Basınç merkezleri arasındaki basınç farkının artması ile rüzgar hızı artarken,basınç merkezleri arasındaki basınç farkının azalmasıyla rüzgar hızı azalır.Örneğin 1018 mb den 1012 mb esen bir rüzgar hızı,1014 mb den 1012 mbye esen rüzgarın hızından fazladır.
Basınç Merkezleri Arasındaki Uzaklık; Basınç merkezleri arasındaki uzaklık uzunsa rüzgarın hızı yavaş,basınç merkezleri arasındaki uzaklık kısaysa rüzgarın hızı fazladır
Yer Şekilleri: Rüzgarlar yer yüzü şekillerinin az ve sade olduğu alanlarda hızlı eserken yeryüzü şekillerinin fazla olduğu engebeli alanlarda yavaş eser.Bunun nedeni engebe ve yer şekillerinin fazla olduğu alanlarda sürtünmenin artması ve buna bağlı olarak rüzgarın yavaşlamasıdır. Yer şekillerinin az olduğu sade alanlarda ise sürtünme azdır buna bağlı olarak rüzgar hızı fazladır.
Bitki Örtüsü: Rüzgarlar yer şekillerinin az olduğu alanlarda hızlı fazla olduğu alanlarda ise yavaş eser aynı şekilde ormanlık bitki örtüsünü fazla olduğu alanlarda yavaş eserken bitki örtüsünün az olduğu alanlarda ise hızlı eser.Bununda en büyük sebebi sürtünme ve bitki örtüsünün rüzgara barikat görevi yapmasıdır.
Türkiye'nin tüm illeri plaka numaraları - Plaka sırasına ve alfabetik sıraya göre iller
Türkiye Plaka Kodları Plaka Numaraları
Ülkemizde araç plaka kodları 27.09.1962 tarihinde yayınlanan bir
yönetmelik uyarınca, o an için il statüsünde olan yerlerin adlarının
alfabetik olarak sıralanması şeklinde düzenlenmiştir. Örneğin; Adana'nın
plaka kodu 01, Zonguldak ilinin plaka kodu 67 şeklinde olmuştur. Plaka
kodları bu şekilde belirlendikten sonra aynı yılın Kasım ayında yeni
hali ile plakalar araçlara takılmıştır.
Bu hali ile plaka numaraları alfabetik dizilimini uzunca bir süre
korumuş ancak daha sonrasında dizilimi bozan bazı istisnalar meydana
gelmiştir. Örneğin bu dizilimin dışında ilk çıkan şehrimiz Kahramanmaraş
olmuştur. Zira 1962 yılında adı Maraş olan ilimiz, Kurtuluş Savaşı
sürecinde gösterilen üstün gayretten dolayı 1973 yılında isminin önüne
"Kahraman" kelimesi getirilerek onurlandırılmıştır.
Bir diğer istisna 33 plaka numaralı ilimiz Mersin için geçerlidir. Uzun
yıllar ismi İçel olan ilimiz daha sonra merkez ilçe Mersin ismini
almıştır. Burada dizilim Daha önce İçel:33 ve İstanbul:34 şeklinde
ilerlerken şu an Mersin:33 ve İstanbul:34 şeklinde ilerlemektedir.
Türkiye'nin bugün itibarı ile şehirlerin alfabetik isim sıralamasına göre plaka kodları şu şekildedir:
HARF Sirasina Göre Liste :
Adana Plaka Kodu:01
Adıyaman Plaka Kodu:02
Afyonkarahisar Plaka Kodu:03
Ağrı Plaka Kodu:04
Aksaray Plaka Kodu:68
Amasya Plaka Kodu:05
Ankara Plaka Kodu:06
Antalya Plaka Kodu:07
Ardahan Plaka Kodu:75
Artvin Plaka Kodu:08
Aydın Plaka Kodu:09
Balıkesir Plaka Kodu:10
Bartın Plaka Kodu:74
Batman Plaka Kodu:72
Bayburt Plaka Kodu:69
Bilecik Plaka Kodu:11
Bingöl Plaka Kodu:12
Bitlis Plaka Kodu:13
Bolu Plaka Kodu:14
Burdur Plaka Kodu:15
Bursa Plaka Kodu:16
Çanakkale Plaka Kodu:17
Çankırı Plaka Kodu:18
Çorum Plaka Kodu:19
Denizli Plaka Kodu:20
Diyarbakır Plaka Kodu:21
Düzce Plaka Kodu:81
Edirne Plaka Kodu:22
Elazığ Plaka Kodu:23
Erzincan Plaka Kodu:24
Erzurum Plaka Kodu:25
Eskişehir Plaka Kodu:26
Gaziantep Plaka Kodu:27
Giresun Plaka Kodu:28
Gümüşhane Plaka Kodu:29
Hakkari Plaka Kodu:30
Hatay Plaka Kodu:31
Iğdır Plaka Kodu:76
Isparta Plaka Kodu:32
İstanbul Plaka Kodu:34
İzmir Plaka Kodu:35
Kahramanmaraş Plaka Kodu:46
Karabük Plaka Kodu:78
Karaman Plaka Kodu:70
Kars Plaka Kodu:36
Kastamonu Plaka Kodu:37
Kayseri Plaka Kodu:38
Kırıkkale Plaka Kodu:71
Kırklareli Plaka Kodu:39
Kırşehir Plaka Kodu:40
Kilis Plaka Kodu:79
Kocaeli Plaka Kodu:41
Konya Plaka Kodu:42
Kütahya Plaka Kodu:43
Malatya Plaka Kodu:44
Manisa Plaka Kodu:45
Mardin Plaka Kodu:47
Mersin Plaka Kodu:33
Muğla Plaka Kodu:48
Muş Plaka Kodu:49
Nevşehir Plaka Kodu:50
Niğde Plaka Kodu:51
Ordu Plaka Kodu:52
Osmaniye Plaka Kodu:80
Rize Plaka Kodu:53
Sakarya Plaka Kodu:54
Samsun Plaka Kodu:55
Siirt Plaka Kodu:56
Sinop Plaka Kodu:57
Sivas Plaka Kodu:58
Şanlıurfa Plaka Kodu:63
Şırnak Plaka Kodu:73
Tekirdağ Plaka Kodu:59
Tokat Plaka Kodu:60
Trabzon Plaka Kodu:61
Tunceli Plaka Kodu:62
Uşak Plaka Kodu:64
Van Plaka Kodu:65
Yalova Plaka Kodu:77
Yozgat Plaka Kodu:66
Zonguldak Plaka Kodu:67
-----------------------
Plaka Numarasina Göre Liste
---------------------------
Türkiye'de toplam 81 adet il statüsünde şehir vardır. 27 Eylül 1962
tarihinde 67 il mevcuttu ve bu iller alfabetik olarak numaralandırıldı. O
tarihten sonra il olan ilçeler ise bir sonraki numarayı aldılar.
Türkiye İl Plaka Kodları
01 ADANA
02 ADIYAMAN
03 AFYON
04 AĞRI
05 AMASYA
06 ANKARA
07 ANTALYA
08 ARTVİN
09 AYDIN
10 BALIKESİR
11 BİLECİK
12 BİNGÖL
13 BİTLİS
14 BOLU
15 BURDUR
16 BURSA
17 ÇANAKKALE
18 ÇANKIRI
19 ÇORUM
20 DENİZLİ
21 DİYARBAKIR
22 EDİRNE
23 ELAZIĞ
24 ERZİNCAN
25 ERZURUM
26 ESKİŞEHİR
27 GAZİANTEP
28 GİRESUN
29 GÜMÜŞHANE
30 HAKKARİ
31 HATAY
32 ISPARTA
33 İÇEL
34 İSTANBUL
35 İZMİR
36 KARS
37 KASTAMONU
38 KAYSERİ
39 KIRKLARELİ
40 KIRŞEHİR
41 KOCAELİ
42 KONYA
43 KÜTAHYA
44 MALATYA
45 MANİSA
46 KAHRAMANMARAŞ
47 MARDİN
48 MUĞLA
49 MUŞ
50 NEVŞEHİR
51 NİĞDE
52 ORDU
53 RİZE
54 SAKARYA
55 SAMSUN
56 SİİRT
57 SİNOP
58 SİVAS
59 TEKİRDAĞ
60 TOKAT
61 TRABZON
62 TUNCELİ
63 ŞANLIURFA
64 UŞAK
65 VAN
66 YOZGAT
67 ZONGULDAK
68 AKSARAY
69 BAYBURT
70 KARAMAN
71 KIRIKKALE
72 BATMAN
73 ŞIRNAK
74 BARTIN
75 ARDAHAN
76 IĞDIR
77 YALOVA
78 KARABÜK
79 KİLİS
80 OSMANİYE
81 DÜZCE
Anahtar Kelimeler :
3D, Türkiye'nin, tüm illerinin isiimleri, ve, plaka
numaraları,Türkiye'de kaç il vardır?, Türkiye'de en çok, hangi harf ile
başlayan, il şehir vardır? ,Türkiye'nin plaka numarasına göre ,ilk ve
son ili hangisidir?, Türkiye'nin Uluslararası Plaka Kodu Nedir?
,Türkiye'de hangi harf ile başlayan kaç il vardır?, Türkiye'nin plaka
numarasına ,ve alfabetik sıraya gör, tüm illeri , Türkiye'de bulunan ,81
il arasından ,81 İlin Plakaları, numaralı trafik, plaka koduna, sahip
olan, yer aşağıdaki ,açıklamada yer alıyor. Plaka Numarasına Göre
İller,Alfabetik Sıraya Göre İller,Türkiyede Kaç Il Vardır,Türkiyede, En
çok Hangi Harf Ile Başlayan Il şehir, Vardır,Türkiyenin ,Plaka
Numarasına Göre, Ilk Ve Son Ili, Hangisidir,Türkiyenin, Uluslararası
Plaka Kodu Nedir,Türkiyede ,Hangi Harf Ile Başlayan, Kaç Il
Vardır,Türkiye İl Plaka Kodları 01 ADANA, 02 ADIYAMAN, 03 AFYON, 04
AĞRI, 05 AMASYA, 06 ANKARA, 07 ANTALYA, 08 ARTVİN, 09 AYDIN, 10
BALIKESİR, 11 BİLECİK, 12 BİNGÖL, 13 BİTLİS, 14 BOLU, 15 BURDUR, 16
BURSA, 17 ÇANAKKALE, 18 ÇANKIRI, 19 ÇORUM, 20 DENİZLİ, 21 DİYARBAKIR, 22
EDİRNE, 23 ELAZIĞ, 24 ERZİNCAN, 25 ERZURUM, 26 ESKİŞEHİR, 27 GAZİANTEP,
28 GİRESUN, 29 GÜMÜŞHANE, 30 HAKKARİ, 31 HATAY, 32 ISPARTA, 33 İÇEL, 34
İSTANBUL, 35 İZMİR, 36 KARS, 37 KASTAMONU, 38 KAYSERİ, 39 KIRKLARELİ,
40 KIRŞEHİR, 41 KOCAELİ, 42 KONYA, 43 KÜTAHYA, 44 MALATYA, 45 MANİSA, 46
KAHRAMANMARAŞ, 47 MARDİN, 48 MUĞLA, 49 MUŞ, 50 NEVŞEHİR, 51 NİĞDE, 52
ORDU, 53 RİZE, 54 SAKARYA, 55 SAMSUN, 56 SİİRT, 57 SİNOP, 58 SİVAS,
Kayaçlar
Kayaçlar su, gaz ve organik varlıkların dışında yerkabuğunu meydana getiren unsurlardır. Yol yarmaları, maden ocakları ve taş ocakları gibi yerlerle, toprak veya enkaz örtüsünden yoksun topografya yüzeylerinde mostralarına rastladığımız kayaçlar, yer şekillerinin oluşum ve gelişimlerinde rol oynayan önemli etmenlerden biridir. Onların fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki farklılıklar yer şekillerinin de farklı olmalarına sebep olur. Çünkü bu özellikler, kayaçların, aşındırma etmen ve süreçlerine karşı dayanıklı veya dayanıksız olmalarını tayin eder. Örneğin kalker ve jips gibi eriyebilen kayaçların bulunduğu sahalarda lapya, dolin, uvala gibi özel yer şekilleri oluşmaktadır. Genel olarak, tektonik hareketlerle ters durumlar meydana gelmemişse, aşınmaya karşı dayanıklı kayaçlar yüksek yer şekillerini, kolay aşınan ve parçalanan kayaçlar ise alçak yer şekillerini meydana getirirler. Granitlerden müteşekkil sahalarda granit topografyası adı verilen özel bir topografya tipi oluşur. Benzer şekillere siyenit, diorit, andezit, bazalt ve gnays gibi heterojen kayaçlar üzerinde de rastlanır.
Kayaçlar kökenlerine göre üç ana grup altında toplanırlar:
1. Magmatik kayaçlar
2. Tortul kayaçlar
3. Metamorfik kayaçlar
1) Püskürük Taşlar (Mağmatik):
a)İç püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısımlarından tıkanarak soğumasıyla oluşan taşlardır. (Granit)
b)Dış püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısmından yeryüzüne çıkması ve soğuması ile oluşur. (Bazalt ve andezit)
2) Tortul taşlar : Diğer yüzüne dış güçler tarafından getirilen maddelerin tortulanmasıyla (Üst üste birikmesiyle) oluşur. İçerisinde yer yer fosiller bulunur.
a) Mekanik tortullar : Dış güçlerin etkisiyle getirilen çakıl, kum, kil gibi malzemelerin yeryüzünün çukur yerlerine birikmesiyle oluşur. (Kum taşı, kıl taşı)
b) Kimyasal tortullar : Suda erimiş halde bulunan minerallerin suyun geçtiği yere çökelmesi veya tortulanması ile oluşurlar. (Kireç taşı, alçı taşı)
c) Organik tortular : Hayvan, bitki gibi canlı kalıntılarının üst üste birikip katılaşması ile oluşan taşlardır. (Tebeşir)
3) Başkalaşmış(Metamorfik) taşlar : Tortul ve püskürük taşları yüksek sıcaklık ve basınç altında kalarak değişikliğe uğraması ile oluşur. (Mermer oluşumu)
Kayaçlar su, gaz ve organik varlıkların dışında yerkabuğunu meydana getiren unsurlardır. Yol yarmaları, maden ocakları ve taş ocakları gibi yerlerle, toprak veya enkaz örtüsünden yoksun topografya yüzeylerinde mostralarına rastladığımız kayaçlar, yer şekillerinin oluşum ve gelişimlerinde rol oynayan önemli etmenlerden biridir. Onların fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki farklılıklar yer şekillerinin de farklı olmalarına sebep olur. Çünkü bu özellikler, kayaçların, aşındırma etmen ve süreçlerine karşı dayanıklı veya dayanıksız olmalarını tayin eder. Örneğin kalker ve jips gibi eriyebilen kayaçların bulunduğu sahalarda lapya, dolin, uvala gibi özel yer şekilleri oluşmaktadır. Genel olarak, tektonik hareketlerle ters durumlar meydana gelmemişse, aşınmaya karşı dayanıklı kayaçlar yüksek yer şekillerini, kolay aşınan ve parçalanan kayaçlar ise alçak yer şekillerini meydana getirirler. Granitlerden müteşekkil sahalarda granit topografyası adı verilen özel bir topografya tipi oluşur. Benzer şekillere siyenit, diorit, andezit, bazalt ve gnays gibi heterojen kayaçlar üzerinde de rastlanır.
Kayaçlar kökenlerine göre üç ana grup altında toplanırlar:
1. Magmatik kayaçlar
2. Tortul kayaçlar
3. Metamorfik kayaçlar
1) Püskürük Taşlar (Mağmatik):
a)İç püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısımlarından tıkanarak soğumasıyla oluşan taşlardır. (Granit)
b)Dış püskürük taşlar : Yer kabuğu altındaki mantonun yer kabuğunun çatlak ve kırık kısmından yeryüzüne çıkması ve soğuması ile oluşur. (Bazalt ve andezit)
2) Tortul taşlar : Diğer yüzüne dış güçler tarafından getirilen maddelerin tortulanmasıyla (Üst üste birikmesiyle) oluşur. İçerisinde yer yer fosiller bulunur.
a) Mekanik tortullar : Dış güçlerin etkisiyle getirilen çakıl, kum, kil gibi malzemelerin yeryüzünün çukur yerlerine birikmesiyle oluşur. (Kum taşı, kıl taşı)
b) Kimyasal tortullar : Suda erimiş halde bulunan minerallerin suyun geçtiği yere çökelmesi veya tortulanması ile oluşurlar. (Kireç taşı, alçı taşı)
c) Organik tortular : Hayvan, bitki gibi canlı kalıntılarının üst üste birikip katılaşması ile oluşan taşlardır. (Tebeşir)
3) Başkalaşmış(Metamorfik) taşlar : Tortul ve püskürük taşları yüksek sıcaklık ve basınç altında kalarak değişikliğe uğraması ile oluşur. (Mermer oluşumu)
Dünya, kalınlık, yoğunluk ve sıcaklıkları farklı, iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
- Çekirdek
- Manto
- Taşküre (Litosfer)
Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.
Yerin İç Yapısı
Yeryuvarlağının oluşumu doğrudan Güneş sisteminin oluşumu ile ilgilidir. Güneş sistemi ve Dünyamızın oluşumu ile ilgili olarak yapılan çalışmalar henüz yenidir ve yaklaşık olarak 300 yıllık bir dönemi kapsamaktadır.
Bilimsel görüşler Güneş sisteminin tek parça olduğu ve daha sonra parçalanarak günümüzdeki şeklini aldığını göstermektedir. Ancak parçalanmanın nasıl olduğu konusunda farklı görüşler ortaya atılmaktadır.
Güneş sisteminin ve evrenin oluşumu ile ilgili olarak ortaya atılan en son görüş Edwin HUBBLE tarafından 1965 yılında ortaya atılmıştır. BigBang adı verilen bu toriye göre evren büyük bir patlama sonucunda meydana gelmiştir.Patlama ile başlangıçta galaksiler ,yıldızlar ve gezegenler birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu teori Stephan HAWKİNG tarafından daha da geliştirilmiştir.
YERKABUĞUNUN YAPISI
1. Yerkabuğu : Yerkabuğunun ortalama kalınlığı karalarda 35-40 km ,denizlerde ise 8-10 km dir. Yerkabuğu yoğunluğu ve kalınlığı farklı iki tabakadan oluşur. Bunlar;
a) Sial: Üzerinde yaşadığımız katmandır.Katmanı oluşturan taşlar tamamen katılaşmıştır. Yoğunluğu 2,7 gr/cm3 dür. Bu değer yer katmanlarındaki en düşük yoğunluktur.Katmanı oluşturan taşlar daha çok volkanizmanın etkisi ile oluşmuştur. Silisyum ve alüminyum bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Sial tabakasının kalınlığı karalarda fazla, denizlerde azdır. Granit , kalker ve kumtaşı gibi hafif olan taşlardan oluşur.
b) Sima : Sial katmanının altında yer almaktadır. Bu katman henüz katılaşmamış taşlardan oluşur. Yoğunluğu daha fazla olan bazalt türü taşlardan oluşur. Bu kat içindeki yoğunluk 3,3 gr/cm3 dür. Sima katında kalınlık çok fazla bir değişikliği uğramaz . Ancak Sial katmanının tersine kalınlığı karalarda az , deniz diplerinde fazladır.
2. Manto: Yer kabuğunun altında yer almaktadır ve malzemeler koyu eriyik haldedir. Yer hacminin en büyük bölümüdür (%80).İç kuvvetler enerjisini bu katmandan alır. Volkanizma sırasında yeryüzüne çıkan malzemeler daha çok bu katmandan gelir.Bazaltik haldeki manto hareket halindedir. Örneğin tektonik depemlerin ve volkanizmanın meydana gelmesi mantoda meydana gelen bu hareketlerle ilgilidir.
3. Çekirdek: Yeryuvarlağının en iç kısmında çekirdek bölümü yer almaktadır. Yoğunluğu ve kalınlığı en fazla olan katmandır. 2890 km derinlikten başlayarak 6371 km ‘ye kadar devam etmektedir. İki bölümden oluşmaktadır.
a. Dış Çekirdek : Alt mantodan sonra dış çekirdeğe geçilir.Yerin 2890 km ile 5150 km derinlikleri arasında yer alır.
b. Dış Çekirdek : Yerkürenin merkezinde bulunan katdır. Sıcaklığın 6300 0C ‘ ye kadar yükseldiği tahmin edilmektedir.Yoğunluk 13,6 gr/cm3 ‘e kadar ulaşmaktadır. Yoğunluğun fazla olmasından dolayı burada bulunan malzemeler katı haldedir.
Not : Yeryuvarlağının iç yapısı ile ilgili bilgiler daha çok teorilere dayanmaktadır. Şu ana kadar yerin merkezine doğru açılan en derin kuyu 10 km civarındadır. Yerin merkezi ile ilgili bilgiler şu yöntemlerden yararlanarak elde edilmektedir. Bunlar: Deprem dalgaları, volkanizma sırasında çıkan malzemelerin incelenmesi, taşların incelenmesi, yerkabuğundaki sıcaklık değişimlerinin incelenmesi.
JEOLOJiK DEVİRLER
Dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar meydana gelen önemli olayları içine alan zaman dilimlerine jeolojik zamanlar adı verilir. İlk oluşumdan günümüze kadar oluşan olaylar kısaca şu şekildedir:
İlkel Zaman (Azoik) (Antekambriyen) - 4 Milyar Yıl
Devirleri: Prekambriyen, Arkeen
Başlıca Olaylar:
- Kıtaların çekirdek kısmını oluşturan en eski kıta çekirdekleri oluşmuştur.
- Su yosunu (alg) türünden ilk bitkiler ortaya çıkmıştır.
- Devrin sonuna doğru soğuk bir iklim ve buzullaşma görülür.
1. Zaman (Paleozoik) (Primer) - 370 Milyon Yıl
Devirleri: Perm, Karbon, Devon, Silür, Kambriyum
Başlıca Olaylar:
- Hersinyen ve Kaledoniyen sıradağları oluşmuştur
- Kıtalar genişlemeye başlamıştır
- Zonguldak ve çevresinde taşkömürü yatakları oluşmuştur
2. Zaman (Mezozoik) (Sekonder) - 170 Milyon Yıl
Devirleri: Kratese, Jura, Trias
Başlıca Olaylar:
- İklim bölgeleri kısmen belirgin hale gelmiştir
- Volkanizma çok zayıftır
- Tektonik hareketler yok denecek kadar zayıftır.
- Yerkabuğu kırıklarla parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlamıştır
- Dinazor cinsi hayvanların ortaya çıkması
3. Zaman (Neozoik) (Tersiyer) - 80 Milyon Yıl
Devirleri: Pliyosen, Miyosen, Oligosen, Eosen, Paleosen
Başlıca Olaylar:
- Sıcak ve yağışlı iklimler yaygındır. İklimler tekrar belirsizleşmiştir.Çok sayıda deniz ilerlemesi ve gerilemesi volkanik faaliyetler ve depremler görülmüştür.
- Alporojenizi meydana gelmiştir.
- Atlas ve Hint okyanuslarının belirmesi
- Türkiye’de linyit,tuz,petrol ve borasit yatakları oluşmuştur.
- Bugünkü bitki ve hayvan türleri ana çizgileriyle ortaya çıkmıştır.
4. Zaman (Antropozoik) (Kuaterner) - 2 Milyon Yıl
Devirleri: Aluviyum (Holosen), Diluviyum (Pleistosen)
Başlıca Olaylar:
- Kuzey yarımkürenin önemli bir bölümünde buzullaşma görülmüştür. Bu dönemde Günz,Mindel,Riss ve Würm olmak üzere 4 buzul devri yaşanmıştır.
- Denizler şimdiki seviyesine ulaşmıştır.
- Eski medeniyetler ortaya çıkmıştır.
- Kültüğr bitkileri yetiştirilmeye başlandı,hayvanlar evcilleştirildi
- İstanbul ve Çanakkale boğazı oluştu
- Egeid karasının çökmesi sonucunda Ege Denizi oluştu
- İnsanlar ortaya çıktı
- Çekirdek
- Manto
- Taşküre (Litosfer)
Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 3,3-5,5 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto, yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum, magnezyum , nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial, okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.
Yerin İç Yapısı
Yeryuvarlağının oluşumu doğrudan Güneş sisteminin oluşumu ile ilgilidir. Güneş sistemi ve Dünyamızın oluşumu ile ilgili olarak yapılan çalışmalar henüz yenidir ve yaklaşık olarak 300 yıllık bir dönemi kapsamaktadır.
Bilimsel görüşler Güneş sisteminin tek parça olduğu ve daha sonra parçalanarak günümüzdeki şeklini aldığını göstermektedir. Ancak parçalanmanın nasıl olduğu konusunda farklı görüşler ortaya atılmaktadır.
Güneş sisteminin ve evrenin oluşumu ile ilgili olarak ortaya atılan en son görüş Edwin HUBBLE tarafından 1965 yılında ortaya atılmıştır. BigBang adı verilen bu toriye göre evren büyük bir patlama sonucunda meydana gelmiştir.Patlama ile başlangıçta galaksiler ,yıldızlar ve gezegenler birbirlerinden uzaklaşmaya başlamışlardır. Bu teori Stephan HAWKİNG tarafından daha da geliştirilmiştir.
YERKABUĞUNUN YAPISI
1. Yerkabuğu : Yerkabuğunun ortalama kalınlığı karalarda 35-40 km ,denizlerde ise 8-10 km dir. Yerkabuğu yoğunluğu ve kalınlığı farklı iki tabakadan oluşur. Bunlar;
a) Sial: Üzerinde yaşadığımız katmandır.Katmanı oluşturan taşlar tamamen katılaşmıştır. Yoğunluğu 2,7 gr/cm3 dür. Bu değer yer katmanlarındaki en düşük yoğunluktur.Katmanı oluşturan taşlar daha çok volkanizmanın etkisi ile oluşmuştur. Silisyum ve alüminyum bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Sial tabakasının kalınlığı karalarda fazla, denizlerde azdır. Granit , kalker ve kumtaşı gibi hafif olan taşlardan oluşur.
b) Sima : Sial katmanının altında yer almaktadır. Bu katman henüz katılaşmamış taşlardan oluşur. Yoğunluğu daha fazla olan bazalt türü taşlardan oluşur. Bu kat içindeki yoğunluk 3,3 gr/cm3 dür. Sima katında kalınlık çok fazla bir değişikliği uğramaz . Ancak Sial katmanının tersine kalınlığı karalarda az , deniz diplerinde fazladır.
2. Manto: Yer kabuğunun altında yer almaktadır ve malzemeler koyu eriyik haldedir. Yer hacminin en büyük bölümüdür (%80).İç kuvvetler enerjisini bu katmandan alır. Volkanizma sırasında yeryüzüne çıkan malzemeler daha çok bu katmandan gelir.Bazaltik haldeki manto hareket halindedir. Örneğin tektonik depemlerin ve volkanizmanın meydana gelmesi mantoda meydana gelen bu hareketlerle ilgilidir.
3. Çekirdek: Yeryuvarlağının en iç kısmında çekirdek bölümü yer almaktadır. Yoğunluğu ve kalınlığı en fazla olan katmandır. 2890 km derinlikten başlayarak 6371 km ‘ye kadar devam etmektedir. İki bölümden oluşmaktadır.
a. Dış Çekirdek : Alt mantodan sonra dış çekirdeğe geçilir.Yerin 2890 km ile 5150 km derinlikleri arasında yer alır.
b. Dış Çekirdek : Yerkürenin merkezinde bulunan katdır. Sıcaklığın 6300 0C ‘ ye kadar yükseldiği tahmin edilmektedir.Yoğunluk 13,6 gr/cm3 ‘e kadar ulaşmaktadır. Yoğunluğun fazla olmasından dolayı burada bulunan malzemeler katı haldedir.
Not : Yeryuvarlağının iç yapısı ile ilgili bilgiler daha çok teorilere dayanmaktadır. Şu ana kadar yerin merkezine doğru açılan en derin kuyu 10 km civarındadır. Yerin merkezi ile ilgili bilgiler şu yöntemlerden yararlanarak elde edilmektedir. Bunlar: Deprem dalgaları, volkanizma sırasında çıkan malzemelerin incelenmesi, taşların incelenmesi, yerkabuğundaki sıcaklık değişimlerinin incelenmesi.
JEOLOJiK DEVİRLER
Dünyanın ilk oluşumundan bugüne kadar meydana gelen önemli olayları içine alan zaman dilimlerine jeolojik zamanlar adı verilir. İlk oluşumdan günümüze kadar oluşan olaylar kısaca şu şekildedir:
İlkel Zaman (Azoik) (Antekambriyen) - 4 Milyar Yıl
Devirleri: Prekambriyen, Arkeen
Başlıca Olaylar:
- Kıtaların çekirdek kısmını oluşturan en eski kıta çekirdekleri oluşmuştur.
- Su yosunu (alg) türünden ilk bitkiler ortaya çıkmıştır.
- Devrin sonuna doğru soğuk bir iklim ve buzullaşma görülür.
1. Zaman (Paleozoik) (Primer) - 370 Milyon Yıl
Devirleri: Perm, Karbon, Devon, Silür, Kambriyum
Başlıca Olaylar:
- Hersinyen ve Kaledoniyen sıradağları oluşmuştur
- Kıtalar genişlemeye başlamıştır
- Zonguldak ve çevresinde taşkömürü yatakları oluşmuştur
2. Zaman (Mezozoik) (Sekonder) - 170 Milyon Yıl
Devirleri: Kratese, Jura, Trias
Başlıca Olaylar:
- İklim bölgeleri kısmen belirgin hale gelmiştir
- Volkanizma çok zayıftır
- Tektonik hareketler yok denecek kadar zayıftır.
- Yerkabuğu kırıklarla parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlamıştır
- Dinazor cinsi hayvanların ortaya çıkması
3. Zaman (Neozoik) (Tersiyer) - 80 Milyon Yıl
Devirleri: Pliyosen, Miyosen, Oligosen, Eosen, Paleosen
Başlıca Olaylar:
- Sıcak ve yağışlı iklimler yaygındır. İklimler tekrar belirsizleşmiştir.Çok sayıda deniz ilerlemesi ve gerilemesi volkanik faaliyetler ve depremler görülmüştür.
- Alporojenizi meydana gelmiştir.
- Atlas ve Hint okyanuslarının belirmesi
- Türkiye’de linyit,tuz,petrol ve borasit yatakları oluşmuştur.
- Bugünkü bitki ve hayvan türleri ana çizgileriyle ortaya çıkmıştır.
4. Zaman (Antropozoik) (Kuaterner) - 2 Milyon Yıl
Devirleri: Aluviyum (Holosen), Diluviyum (Pleistosen)
Başlıca Olaylar:
- Kuzey yarımkürenin önemli bir bölümünde buzullaşma görülmüştür. Bu dönemde Günz,Mindel,Riss ve Würm olmak üzere 4 buzul devri yaşanmıştır.
- Denizler şimdiki seviyesine ulaşmıştır.
- Eski medeniyetler ortaya çıkmıştır.
- Kültüğr bitkileri yetiştirilmeye başlandı,hayvanlar evcilleştirildi
- İstanbul ve Çanakkale boğazı oluştu
- Egeid karasının çökmesi sonucunda Ege Denizi oluştu
- İnsanlar ortaya çıktı
Jeoloji
Jeoloji: Yeryuvarının yapılışını ve yeryüzünde meydana gelen fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişmelerin geçmişini araştıran bir ilimdir. Jeoloji geniş anlamda yeryuvarının dar anlamda da yerkabuğunun oluşumu, özellikleri ve evrimini inceler. Jeoloji Yunanca geo: yer ve logos: bilim kelimelerinden alınmış bir isimdir.
Jeoloji: Yeraltısularının aranması, baraj, tünel, yol gibi yapılar ile çevre ile ilgili alanlar ve maden, kömür, petrol gibi yer altı servetlerinin bulunması ve işletilmesi konusunda da yararlanılmaktadır.
Jeolojinin anabilim dalları: Genel Jeoloji, mineraloji-petrografi, maden yatakları-jeokimya ve uygulamalı jeolojidir.
Genel Jeoloji: İç ve dış kuvvetlerin etkisi altında yerkabuğunda meydana gelen değişikliklerden ve kaya türlerinden bahseder. Jeolojik olaylar yerkabuğunun yapısını ve görünümünü sürekli olarak değiştirirler. Bu değişiklikler; ısı, yerçekimi ve radyoaktivite gibi yerin enerji kaynaklarından ve güneş enerjisinden kaynaklanan yağış, rüzgar, sıcaklık, akarsu ve buzullar gibi etkenlerle meydana gelir. Yapısal jeoloji, tektonik, stratigrafi, paleontoloji
Mineraloji: Yerkabuğunda bulunan çeşitli minerallerin tariflerini ve sınıflamalarını yapan; kristal yapılarını, fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyen, nasıl başka minerallere dönüştüklerini anlatan bilimdir.
Petrografi: Yerkabuğunda bulunan ve minerallerin birleşmesinden meydana gelmiş olan taşların, meydana geliş sebeplerini araştıran, sınıflamalarının yapan bir ilimdir.
Uygulamalı jeoloji: Yeraltısuyu, çevre ve kent jeolojisi, mühendislik yapıları, zemin özellikleri, yapı malzemesi, petrol, kömür konuları ile ilgilenir.
Jeoloji: Yeryuvarının yapılışını ve yeryüzünde meydana gelen fiziksel, kimyasal ve biyolojik değişmelerin geçmişini araştıran bir ilimdir. Jeoloji geniş anlamda yeryuvarının dar anlamda da yerkabuğunun oluşumu, özellikleri ve evrimini inceler. Jeoloji Yunanca geo: yer ve logos: bilim kelimelerinden alınmış bir isimdir.
Jeoloji: Yeraltısularının aranması, baraj, tünel, yol gibi yapılar ile çevre ile ilgili alanlar ve maden, kömür, petrol gibi yer altı servetlerinin bulunması ve işletilmesi konusunda da yararlanılmaktadır.
Jeolojinin anabilim dalları: Genel Jeoloji, mineraloji-petrografi, maden yatakları-jeokimya ve uygulamalı jeolojidir.
Genel Jeoloji: İç ve dış kuvvetlerin etkisi altında yerkabuğunda meydana gelen değişikliklerden ve kaya türlerinden bahseder. Jeolojik olaylar yerkabuğunun yapısını ve görünümünü sürekli olarak değiştirirler. Bu değişiklikler; ısı, yerçekimi ve radyoaktivite gibi yerin enerji kaynaklarından ve güneş enerjisinden kaynaklanan yağış, rüzgar, sıcaklık, akarsu ve buzullar gibi etkenlerle meydana gelir. Yapısal jeoloji, tektonik, stratigrafi, paleontoloji
Mineraloji: Yerkabuğunda bulunan çeşitli minerallerin tariflerini ve sınıflamalarını yapan; kristal yapılarını, fiziksel ve kimyasal özelliklerini inceleyen, nasıl başka minerallere dönüştüklerini anlatan bilimdir.
Petrografi: Yerkabuğunda bulunan ve minerallerin birleşmesinden meydana gelmiş olan taşların, meydana geliş sebeplerini araştıran, sınıflamalarının yapan bir ilimdir.
Uygulamalı jeoloji: Yeraltısuyu, çevre ve kent jeolojisi, mühendislik yapıları, zemin özellikleri, yapı malzemesi, petrol, kömür konuları ile ilgilenir.
Dünya'nın Fiziksel Özellikleri
Dünya kutuplarından hafif basık olan bir küre şeklindedir. Çapı; Ekvatorda 12 756 km, kutuplar arasında 12 712 km’dir. Hacmi; 1 083 260 km3 , kütlesi 6.1 x1024 kg’dır.
Dünyanın Yoğunluğu: Yoğunlukları bakımından dünyayı meydana getiren barisfer, çekirdek zarfları, sima ve sial farklı değerler göstermektedir. Barisferin yoğunluğu diğer zarflardan fazladır. Dünyanın derinliklerindeki yoğunluk farklılaşması merkezden yeryüzüne doğru azalarak devam etmektedir. Dünyanın ortalama yoğunluğu 5.52 dir.
Yeriçinin sıcaklığı: Yerin sıcaklığı yaklaşık olarak 30 m derinlikte hissedilmeye başlar ve buradan sonra derinlere inildikçe sıcaklık artar. Maden ocaklarında tünel ve petrol kuyularında bu sıcaklık en iyi şekilde hissedilir.
Yeryuvarı bir ısı makinesi gibidir. Yerin iç kısmından yeryüzüne doğru sürekli bir ısı akımı (ısı akışı) vardır. Yeriçindeki ısı, güneşten gelen ısıya kıyasla az olmasına rağmen, birçok volkanlar, depremler ve dağ oluşumu için gerekli enerjinin kaynağını meydana getirir. Yeryuvarının litosfer ve üst manto bölgesindeki yüksek radyoaktivite ile daha derinlerde etken olan gravitasyon enerjisinin termal enerjiye dönüşümü, yeriçi ısısının ve sıcaklığının başlıca kaynaklarıdır.
En çok rastlanan mağmatik kayaçlardaki radyoaktif ısı üretimi, bunların içerdikleri radiojenik Uranyum, Toryum ve Potasyumun miktarlarına göre değişmektedir. En fazla radyoaktif element içeren granit ve granitik kayaç grupları en çok ısı üretirler.
Günlük yaşantımızda yer ısısının farkında olmayışımızın nedeni, yer kabuğunun ısı iletkenliğinin düşük olması, ısının yeryüzüne çok yavaş gelmesidir.
Dünyanın merkezine doğru inildikçe ısı devamlı olarak artar. Yerin sıcaklığının 1 C0 artması için inilmesi gereken derinlik her bölgede aynı değildir. Yaklaşık olarak her 33 mde yerin sıcaklığı 1 C0 artar. Buna Jeotermik gradyan denir.
Yerin içinden yeryüzüne doğru akan ısı enerjisine yerin ısı akısı denir. Bunun değeri jeotermik gradyana bağlı olduğu gibi, ısının içinden geçtiği kayaç kütlesinin ısı iletkenliğine bağlıdır.
Jeotermik derece; ısının bir derece yükselmesi için bilinmesi gereken derinlik olup, ortalama 300 m’dir. Yer ısısı derecesine aşağıdaki faktörler etki eder.
• Geçilen tabakanın iletkenliği veya yalıtkanlığı
• Kayaçların cinsleri
• Tabakaların Şistozite dereceleri
• Bölgede volkanik faaliyetin olup olmadığı
• Radyoaktif minerallerin yokluğu yada varlığı
Yerçekimi ve İzostasi; Serbestçe salınım yapan bir sarkacın sürekli hareketi, boşluğa bırakılan veya havaya fırlatılan bir cismin yeryüzüne düşmesi, yeryuvarının bir çekim kuvvetine sahip olduğunun açık belirtileridir.
Yerçekimi değeri, çekim kuvvetinin ivmesi ile belirtilir ve g ile gösterilir. Yeryuvarı geometrik olarak tam bir küre olmadığından, yerçekimi ivmesinin kutuplardaki değeri ekvatordaki değerinden fazladır. (Kutuplarda 983 gal, ekvatorda 978 gal)
Yeryüzünde bir noktadaki çekim kuvveti; bu noktanın yer merkezine olan uzaklığına, noktanın deniz seviyesine göre yüksekliğine ve noktayı çevreleyen maddelerin yoğunluğuna bağlı olarak değişir.
Yer kabuğunun kütleleri ve yoğunlukları birbirinden farklı büyük parçaları arasındaki denge durumuna izostasi denir. Jeolojik olaylarla yerkürede birçok değişiklikler meydana gelir. Sedimantasyon, yer kabuğu hareketi ve mağmatik faaliyetler izostatik dengeyi bozar.
Dünyanın mıknatıslığı: Mıknatıslık özelliğinin büyük bir kısmı litosfere aittir. Litosfer yapısındaki minerallerin farklı mıknatıslanma kabiliyetinde olmaları, muhtelif litosfer bölgelerindeki magnetik alan şiddetlerinin farklı olmasına sebep olmaktadır. Kuvars, kalsit, kayatuzu gibi mıknatıslanma kabiliyeti az olan (-0.001 gauss) diamagnetik minerallerin bulundukları litosfer bölgelerinde, magnetik alan şiddetleri azalır. Buna mukabil mıknatıslanma kabiliyetleri fazla olan (200-2000 Gauss) minerallein bulundukları bölgelerde ise, litosferin magnetik alan şiddeti artar. Dünyanın magnetik alan şiddeti 0.5 gauss’tur. Mıknatıslanma kabiliyetleri fazla olan minerallere paramagnetik mineraller denir. Litosferin muhtelif bölgelerindeki magnetik alan şiddetlerini magnetometre ile ölçmek mümkündür.
Dünya'nın Kimyasal Yapısı
Dünyanın kimyasal yapısı merkezinden yeryüzüne doğru değişiklikler göstermektedir. Yerin kimyasal bileşimi çoğunlukla Manto ve çekirdeğin bileşiminden oluşur. Çekirdeğin çoğunlukla demirden ve buna az miktarda (%10) karışan Ni, C,Si ve S gibi hafif elementlerden oluştuğu kabul edilmektedir.
Mantonun bileşiminde Mg ve Fe’in silikatları ve oksitleri ile bunlara ikincil olarak katılan Al, Ca,Na,K ve benzerlerinin silikat ve oksitleri yeralmaktadır. Mantonun çekirdeğe nazaran en belirgin özelliği, manto bileşiminde oksijen oranının yüksek oluşudur.
Yerkabuğunun bileşimi hakkında daha çok ve daha kesin bilgiler vardır. Yer kabuğunun kütlesi manto kütlesinin yaklaşık olarak % 0.6’sı kadar olmasına rağmen, kabukta U, Ba,Rb ve az da olsa Sr mantoya göre dehe fazladır. Kıtasal kabuğun ortalama bileşimi granitik değil ara bileşimlidir. Okyanus tabanlarında ince bir sediment örtü altındaki okyanusal kabuğun kimyasal –mineralojik bileşim ise, kıtasal kabuğun bileşiminden oldukça farklıdır.
Elementler Jeokimyasal sınıflandırma yöntemlerine göre Goldschmidt tarafından üç grupta toplanmıştır.
1- Siderofil Elementler: Bunlar metalik demirle birlikte bulunma eğilimi gösteren , atomik özelliği nedeniyle diğer elementlerle kimyasal bileşimler yapmaya elverişli olmayan, nabit metal halinde elementlerdir. Başlıca örnekleri; Fe, Co, Ni, Pt, Au, Mo, Sn,C, P, Ge,Os’dir. Bunlar daha çok yerin çekirdeğinde bulunurlar.
2- Kalkofil Elementler: Bunlar, kükürtle kolayca birleşme eğilimi gösteren, kükürde karşı kimyasal yakınlığı olan elementlerdir. Genellikle sülfürleri meydana getirirler ve en çok yerin manto kısmında bulunurlar. Başlıca örnekleri; S, Zn, Pb, As, Sb, Bi, Ag, Hg ve Cd’dir.
3- Litofil Elementler: Bunlar oksijenle kolayca birleşme eğilimi gösteren, oksijene karşı kimyasal yakınlığı fazla olan elementlerdir. Çoğunlukla oksitleri ve silikatları meydana getirirler ve en çok yer kabuğunun bileşimine katılırlar. Başlıca örnekleri O, Si, Al, Fe, Mg, Na, K, Li, Ca, Mn, Sr, Ba, Ti, W, Cr, Zr, F, Rb, Be
Dünya kutuplarından hafif basık olan bir küre şeklindedir. Çapı; Ekvatorda 12 756 km, kutuplar arasında 12 712 km’dir. Hacmi; 1 083 260 km3 , kütlesi 6.1 x1024 kg’dır.
Dünyanın Yoğunluğu: Yoğunlukları bakımından dünyayı meydana getiren barisfer, çekirdek zarfları, sima ve sial farklı değerler göstermektedir. Barisferin yoğunluğu diğer zarflardan fazladır. Dünyanın derinliklerindeki yoğunluk farklılaşması merkezden yeryüzüne doğru azalarak devam etmektedir. Dünyanın ortalama yoğunluğu 5.52 dir.
Yeriçinin sıcaklığı: Yerin sıcaklığı yaklaşık olarak 30 m derinlikte hissedilmeye başlar ve buradan sonra derinlere inildikçe sıcaklık artar. Maden ocaklarında tünel ve petrol kuyularında bu sıcaklık en iyi şekilde hissedilir.
Yeryuvarı bir ısı makinesi gibidir. Yerin iç kısmından yeryüzüne doğru sürekli bir ısı akımı (ısı akışı) vardır. Yeriçindeki ısı, güneşten gelen ısıya kıyasla az olmasına rağmen, birçok volkanlar, depremler ve dağ oluşumu için gerekli enerjinin kaynağını meydana getirir. Yeryuvarının litosfer ve üst manto bölgesindeki yüksek radyoaktivite ile daha derinlerde etken olan gravitasyon enerjisinin termal enerjiye dönüşümü, yeriçi ısısının ve sıcaklığının başlıca kaynaklarıdır.
En çok rastlanan mağmatik kayaçlardaki radyoaktif ısı üretimi, bunların içerdikleri radiojenik Uranyum, Toryum ve Potasyumun miktarlarına göre değişmektedir. En fazla radyoaktif element içeren granit ve granitik kayaç grupları en çok ısı üretirler.
Günlük yaşantımızda yer ısısının farkında olmayışımızın nedeni, yer kabuğunun ısı iletkenliğinin düşük olması, ısının yeryüzüne çok yavaş gelmesidir.
Dünyanın merkezine doğru inildikçe ısı devamlı olarak artar. Yerin sıcaklığının 1 C0 artması için inilmesi gereken derinlik her bölgede aynı değildir. Yaklaşık olarak her 33 mde yerin sıcaklığı 1 C0 artar. Buna Jeotermik gradyan denir.
Yerin içinden yeryüzüne doğru akan ısı enerjisine yerin ısı akısı denir. Bunun değeri jeotermik gradyana bağlı olduğu gibi, ısının içinden geçtiği kayaç kütlesinin ısı iletkenliğine bağlıdır.
Jeotermik derece; ısının bir derece yükselmesi için bilinmesi gereken derinlik olup, ortalama 300 m’dir. Yer ısısı derecesine aşağıdaki faktörler etki eder.
• Geçilen tabakanın iletkenliği veya yalıtkanlığı
• Kayaçların cinsleri
• Tabakaların Şistozite dereceleri
• Bölgede volkanik faaliyetin olup olmadığı
• Radyoaktif minerallerin yokluğu yada varlığı
Yerçekimi ve İzostasi; Serbestçe salınım yapan bir sarkacın sürekli hareketi, boşluğa bırakılan veya havaya fırlatılan bir cismin yeryüzüne düşmesi, yeryuvarının bir çekim kuvvetine sahip olduğunun açık belirtileridir.
Yerçekimi değeri, çekim kuvvetinin ivmesi ile belirtilir ve g ile gösterilir. Yeryuvarı geometrik olarak tam bir küre olmadığından, yerçekimi ivmesinin kutuplardaki değeri ekvatordaki değerinden fazladır. (Kutuplarda 983 gal, ekvatorda 978 gal)
Yeryüzünde bir noktadaki çekim kuvveti; bu noktanın yer merkezine olan uzaklığına, noktanın deniz seviyesine göre yüksekliğine ve noktayı çevreleyen maddelerin yoğunluğuna bağlı olarak değişir.
Yer kabuğunun kütleleri ve yoğunlukları birbirinden farklı büyük parçaları arasındaki denge durumuna izostasi denir. Jeolojik olaylarla yerkürede birçok değişiklikler meydana gelir. Sedimantasyon, yer kabuğu hareketi ve mağmatik faaliyetler izostatik dengeyi bozar.
Dünyanın mıknatıslığı: Mıknatıslık özelliğinin büyük bir kısmı litosfere aittir. Litosfer yapısındaki minerallerin farklı mıknatıslanma kabiliyetinde olmaları, muhtelif litosfer bölgelerindeki magnetik alan şiddetlerinin farklı olmasına sebep olmaktadır. Kuvars, kalsit, kayatuzu gibi mıknatıslanma kabiliyeti az olan (-0.001 gauss) diamagnetik minerallerin bulundukları litosfer bölgelerinde, magnetik alan şiddetleri azalır. Buna mukabil mıknatıslanma kabiliyetleri fazla olan (200-2000 Gauss) minerallein bulundukları bölgelerde ise, litosferin magnetik alan şiddeti artar. Dünyanın magnetik alan şiddeti 0.5 gauss’tur. Mıknatıslanma kabiliyetleri fazla olan minerallere paramagnetik mineraller denir. Litosferin muhtelif bölgelerindeki magnetik alan şiddetlerini magnetometre ile ölçmek mümkündür.
Dünya'nın Kimyasal Yapısı
Dünyanın kimyasal yapısı merkezinden yeryüzüne doğru değişiklikler göstermektedir. Yerin kimyasal bileşimi çoğunlukla Manto ve çekirdeğin bileşiminden oluşur. Çekirdeğin çoğunlukla demirden ve buna az miktarda (%10) karışan Ni, C,Si ve S gibi hafif elementlerden oluştuğu kabul edilmektedir.
Mantonun bileşiminde Mg ve Fe’in silikatları ve oksitleri ile bunlara ikincil olarak katılan Al, Ca,Na,K ve benzerlerinin silikat ve oksitleri yeralmaktadır. Mantonun çekirdeğe nazaran en belirgin özelliği, manto bileşiminde oksijen oranının yüksek oluşudur.
Yerkabuğunun bileşimi hakkında daha çok ve daha kesin bilgiler vardır. Yer kabuğunun kütlesi manto kütlesinin yaklaşık olarak % 0.6’sı kadar olmasına rağmen, kabukta U, Ba,Rb ve az da olsa Sr mantoya göre dehe fazladır. Kıtasal kabuğun ortalama bileşimi granitik değil ara bileşimlidir. Okyanus tabanlarında ince bir sediment örtü altındaki okyanusal kabuğun kimyasal –mineralojik bileşim ise, kıtasal kabuğun bileşiminden oldukça farklıdır.
Elementler Jeokimyasal sınıflandırma yöntemlerine göre Goldschmidt tarafından üç grupta toplanmıştır.
1- Siderofil Elementler: Bunlar metalik demirle birlikte bulunma eğilimi gösteren , atomik özelliği nedeniyle diğer elementlerle kimyasal bileşimler yapmaya elverişli olmayan, nabit metal halinde elementlerdir. Başlıca örnekleri; Fe, Co, Ni, Pt, Au, Mo, Sn,C, P, Ge,Os’dir. Bunlar daha çok yerin çekirdeğinde bulunurlar.
2- Kalkofil Elementler: Bunlar, kükürtle kolayca birleşme eğilimi gösteren, kükürde karşı kimyasal yakınlığı olan elementlerdir. Genellikle sülfürleri meydana getirirler ve en çok yerin manto kısmında bulunurlar. Başlıca örnekleri; S, Zn, Pb, As, Sb, Bi, Ag, Hg ve Cd’dir.
3- Litofil Elementler: Bunlar oksijenle kolayca birleşme eğilimi gösteren, oksijene karşı kimyasal yakınlığı fazla olan elementlerdir. Çoğunlukla oksitleri ve silikatları meydana getirirler ve en çok yer kabuğunun bileşimine katılırlar. Başlıca örnekleri O, Si, Al, Fe, Mg, Na, K, Li, Ca, Mn, Sr, Ba, Ti, W, Cr, Zr, F, Rb, Be
Gündönümü nedir? Gündönümü tarihleri nelerdir? Yaz ve kış gündönümü ile ilgili bilgi - Ne Zaman Olur ? Wintersonnenwende - Sommersonnenwende
Dünya'nın Hareketleri
Dünya'nın Günlük (Eksen) Hareketi
Dünya batı-doğu doğrultusunda kendi ekseni etrafında hızla dönerek 24 saatte günlük hareketini tamamlar. Bu harekete eksen hareketi de denir.
Dünyanın küresel şekli dönüş hızında farklılaşmalara neden olur. Ekvatorda hız 1670 km/saat olur iken kutuplara gidildikçe hız azalır. Kutup noktalarında sıfır olur. Bunun sonucunda;
- Güneşin doğma ve batma anı ekvatordan kutuplara uzar.
- Aynı boylam üzerindeki tüm noktalarda yerel saat aynı olur.
Günlük Hareketin Sonuçları
1. Gece ve gündüzler oluşur.
2. Yerel saat farkları ortaya çıkar.
3. Doğu ve batı yönleri ortaya çıkar.
4. Dünya üzerinde herhangi bir yer, güneş ışınlarını gün içinde farklı açılarla alır.
5. Günlük sıcaklık ve basınç farklarının oluşması.
Bunun sonucunda da:
- Mekanik çözülme artar.
- Meltem rüzgarları oluşur.
6. Sürekli rüzgarların yönlerinde sapmalar olur.
7. 30° ve 60° enlemlerinde dinamik basınç kuşakları oluşur.
8. Okyanus akıntılarında sapma ve halkalar oluşur.
9. Aynı enlem üzerinde, Güneş farklı zamanlarda doğup batar.
Dünya'nın Yıllık (Yörünge) Hareketi
Dünyanın yörüngesi elips şeklindedir ve gün çevresindeki bu yörüngede 365 gün 6 saatte turunu tamamlar.
Güneş bu elipsin büyük çapı üzerinde ve odaklardan birinde yer alır. Bu yüzden Dünya Güneşe bazen yaklaşır (Günberi: 3 Ocak) bazen de uzaklaşır (Günöte: 4 Temmuz).
Bu uzaklaşma ve yaklaşma mevsimlerin oluşumunu etkileyecek kadar önemli değildir. Sadece kuzey ve güney yarıküreler arasındaki mevsim sürelerinin farklı olmasına neden olur. Mevsimler Güneş ışınlarının düşme açısıyla ilgilidir. Bu açının değişmesinin nedeni ise Dünyanın Ekseni ile yörünge düzlemi (Ekliptik) arasındaki açıdır. (66°33'). Ekvator düzlemi ile Ekvator yörünge düzlemi arasındaki açı da buna bağlı olarak oluşur. (23°27')
Eksen Eğikliğinin Sonuçları:
1. Mevsimler oluşur.
2. Güneş ışınlarının düşme açısı zaman içerisinde değişir.
3. Gece - gündüz süreleri değişir.
4. Güneş ışınlarının dik geldiği kesimlerin yıl içinde değişmesi ve Dönencelerin oluşması.
5. Kutup dairelerinin enlem dereceleri oluşur.
6. Aynı boylam üzerindeki noktalarda Güneş'in doğuş ve batış saatleri değişir.
7. Kutup noktaları ile daireleri arasında sürekli gece ve gündüzler yaşanır.
8. Kuzey ve Güney Yarım kürelerde farklı mevsimler yaşanır.
9. Muson rüzgarları oluşur.
10. Ekvatordan kutuplara gidildikçe gece-gündüz süreleri arasındaki farkın artması.
21 Haziran (Yaz Gündönümü)
Bu tarihte aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Kuzey Yarım Kürede Yengeç Dönencesine dik (90°) açı ile gelirse Aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.
21 Haziranda Kuzey Yarımkürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney yarım kürede bu sıralama olayların tam tersi yaşanır.
Kuzey Yarım Kürede;
1. Yaz mevsimi başlar.
2. Kuzey Kutup Dairesi ile Kuzey Kutbu arasında gündüzler 24 saatten fazladır.
3. En uzun gündüz ve kısa gece yaşanır.
4. Türkiye'de saat 12oo 'de cisimlerin yıl içerisindeki en kısa gölgesi oluşur.
5. Yengeç dönencesinde saat 12 oo 'de cisimlerin yıl içindeki en kısa gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra gündüzler kısalır; geceler uzamaya başlar.
21 Aralık (Kış Gündönümü)
Bu tarihten aşağıdaki şekilde de gösterildiği gibi Güneş ışınları Güney Yarımkürede Oğlak Dönencesine dik gelir ve aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçer.
21 Aralık Kuzey yarım kürede yaşanan olaylar aşağıda verilmiştir. Güney Yarımkürede bu sırada bu dolayların tam tersi yaşanır.
Kuzey Yarımkürede;
1. Kış mevsimi başlar.
2. En uzun gece, en kısa gündüz yaşanır.
3. Türkiye'de saat 12oo'de cisimlerin yıl içerisindeki en uzun gölgesi oluşur.
4. Kuzey Kutup dairesi ile Kuzey kutbu arasındaki enlemlerde gece süresi 24 saatten fazladır.
5. Yengeç dönencesinde saat 12oo de cisimlerin yıl içindeki en uzun gölgesi oluşur.
6. Bu tarihten sonra geceler kısalmaya gündüzler uzamaya başlar.
21 Mart - 23 Eylül
(Ekinoks = Gece, gündüz eşitliği) Bu tarihlerden güneş ışınları. Ekvator'a dik gelir ve Aydınlanma Çemberi kutup noktalarından geçer.
Kuzey Yarımkürede 21 Mart ilkbahar, 23 Eylül sonbaharın başlangıcıdır. Güney Yarımkürede ise, 21 Martta sonbahar 23 Eylülde ilkbahar başlar ve şu olaylar yaşanır.
1. Güneş tam doğudan doğup tam batıdan batar.
2. Aynı boylam üzerindeki noktalarda güneş sadece ekinoks günlerinde aynı anda doğar ve batar (12 saat ara ile)
3. Her iki kutup noktasında da Güneş görülür.
4. Gel-git genliği en fazladır.
5. Ekvator'da cisimlerin gölge boyu sıfır olur.
6. Türkiye'de saat 12oo 'de oluş gölge boyu cismin boyuna en yakındır.
Sonnenwende
Eine Sonnenwende oder Sonnwende (lateinisch solstitium, griechisch ἡλιοστάσιον hēliostásion "Stillstand der Sonne") findet zweimal im Jahr statt. Zur Wintersonnenwende – auf der Nordhalbkugel der Erde am 21. oder 22. Dezember – erreicht die Sonne die geringste Mittagshöhe über dem Horizont, während der Sommersonnenwende am 20., 21. oder 22. Juni (an Orten nördlich des nördlichen Wendekreises) ihren mittäglichen Höchststand über dem Horizont. Auf der Südhalbkugel sind die Verhältnisse umgekehrt, während des dortigen Winters ist auf der Nordhalbkugel Sommer.
Bei einer Sonnenwende erreicht die Sonne im Lauf eines Sonnenjahres den größten nördlichen oder südlichen Abstand vom Himmelsäquator. In diesem Augenblick kehrt die Sonne ihre durch die Schiefe der Ekliptik bewirkte Deklinationsbewegung um und nähert sich wieder dem Himmelsäquator.
Diese maximale Deklination erreicht sie jedes Jahr zweimal: einmal nördlich und einmal südlich des Himmelsäquators; je nach Hemisphäre (also Nord- oder Südhalbkugel der Erde) spricht man dabei jeweils von der Sommer- oder Wintersonnenwende.
Die genaue Definition lautet: Die Sonnenwenden sind die Zeitpunkte, in denen die scheinbare geozentrische ekliptikale Länge der Sonne 90° oder 270° beträgt.
Scheinbar heißt: unter Berücksichtigung von Aberration und Nutation.
Geozentrisch heißt: von einem fiktiven Beobachter im Erdmittelpunkt aus gesehen. Die Definition ist also unabhängig vom Standort eines realen Beobachters; die Sonnenwenden treten daher weltweit zum selben Zeitpunkt ein (der aber je nach örtlicher Zeitzone verschiedenen Uhrzeiten entspricht).
Die zwei Zeitpunkte fallen bis auf wenige Minuten mit jenen Zeitpunkten zusammen, in denen die Sonne ihre größte nördliche oder südliche Deklination – etwa 23° 26' 20" – und damit ihre nördlichste oder südlichste Stellung auf der Himmelskugel erreicht. Der geringe Zeitunterschied resultiert aus dem Umstand, dass es eigentlich das Baryzentrum des Erde/Mond-Systems ist, das sich gleichmäßig in der „Erd“bahnebene (Ekliptik) um die Sonne bewegt, während die Erde selbst diesen Schwerpunkt umkreist und sich in der Regel etwas oberhalb oder unterhalb dieser Ebene befindet. Vom Geozentrum aus gesehen läuft die Sonne daher nicht exakt auf der Ekliptik (sie hat eine ekliptikale Breite ungleich null). Sie passiert deshalb zum einen nicht exakt den nördlichsten bzw. südlichsten Punkt der Ekliptik, zum anderen führt ihre veränderliche ekliptikale Breite dazu, dass die maximale Deklination in der Regel nicht genau an den Sonnwendpunkten angenommen wird.
Folgerungen
Die Sonnenwenden markieren den Beginn des astronomischen Sommers bzw. des astronomischen Winters. Wenn die Sonne ihre größte nördliche oder südliche Deklination von 23,4° erreicht, steht sie senkrecht über den so genannten Wendekreisen der Erde (nämlich den Breitenkreisen auf 23,4° nördlicher bzw. südlicher Breite). Sie steht also
am 21. Juni über dem nördlichen Wendekreis (Sommersonnenwende auf der Nordhalbkugel, Wintersonnenwende auf der Südhalbkugel),
am 21. oder 22. Dezember über dem südlichen Wendekreis (Wintersonnenwende auf der Nordhalbkugel, Sommersonnenwende auf der Südhalbkugel).
Für beide Erdhalbkugeln gilt jeweils: Zur Wintersonnenwende erreicht die Sonne im Jahreslauf ihren tiefsten Stand in Bezug auf den Meridiandurchgang. Zu diesem Zeitpunkt herrscht der kürzeste Tag und die längste Nacht, weil der größere Teil der täglichen Sonnenbahn unterhalb des Horizonts liegt. Umgekehrt erreicht die Sonne zur Sommersonnenwende ihren höchsten Stand. Zu diesem Zeitpunkt herrscht der längste Tag und die kürzeste Nacht, weil der größere Teil der täglichen Sonnenbahn oberhalb des Horizonts liegt.
Nahe den Polarkreisen gibt es zur Wintersonnenwende einen Tag ohne Sonnenaufgang sowie zur Sommersonnenwende einen Tag ohne Sonnenuntergang (Mitternachtssonne, „Weiße Nächte“). Weiter polwärts herrscht dann wochen- bis monatelang der Polartag bzw. am anderen Pol die Polarnacht. Während dieser Zeiträume liegt die tägliche Sonnenbahn vollständig oberhalb bzw. unterhalb des Horizonts.
Zwischen den Sonnenwenden überschreitet die Sonne jeweils den Himmelsäquator und steht dann senkrecht über dem Äquator der Erde. Diese Zeitpunkte sind die Äquinoktien oder Tagundnachtgleichen. Äquinoktien und Sonnenwenden stellen den Beginn der jeweiligen astronomischen Jahreszeiten dar.
Obwohl der Tag der Wintersonnenwende der kürzeste Tag ist, tritt der früheste Sonnenuntergang bereits etwa zehn Tage früher und der späteste Sonnenaufgang erst etwa zehn Tage später ein. Ursache hierfür ist die Zeitgleichung. Zur Sommersonnenwende macht dieser Effekt analog etwa vier Tage aus.
Datum
Weil das Sonnenjahr knapp sechs Stunden länger ist als das kalendarische Gemeinjahr mit genau 365 Tagen, verschiebt sich der Zeitpunkt der Sonnenwenden in Jahren, die keine Schaltjahre sind, um etwa sechs Stunden zu späteren Uhrzeiten. In einem Schaltjahr (z. B. 2012, 2016, 2020; in der Tabelle fett hervorgehoben) springt der Termin zum Ausgleich wieder um etwa 18 Stunden zurück.
In der Mitteleuropäischen Zeitzone fällt die Sommersonnenwende gegenwärtig stets auf den 21. Juni. Im 20. Jahrhundert konnte sie auch am 22. Juni eintreten. Im 21. Jahrhundert wird sie ab 2020 manchmal am 20. Juni sein, weil die Schaltregel (365,2425 Tage) die tatsächliche Jahreslänge (365,2422 Tage) nur näherungsweise darstellen kann. Ohne die Gregorianische Kalenderreform würde sich ihr Datum pro Jahrtausend um sieben bis acht Tage verschieben. Diese Verkürzung erfolgte dadurch, dass – abweichend von der Schaltregel des Julianischen Kalenders – die Säkular-Jahre (das sind Jahre, deren Zahl durch 100 teilbar ist) keinen Schalttag mehr erhalten, es sei denn, die Jahreszahl ist durch 400 teilbar.
Die Wintersonnenwende fällt in der Mitteleuropäischen Zeitzone gegenwärtig etwa gleich häufig auf den 21. und 22. Dezember. Bis 2099 wird es häufiger der 21. Dezember werden, aber nach 2100 gleicht sich das wieder aus, weil 2100 kein Schaltjahr ist.
Winterpunkt und Sommerpunkt
Im Moment der Wintersonnenwende steht die Sonne im Vergleich zu den Hintergrundsternen im sogenannten Winterpunkt – jenem Punkt der Ekliptik, der genau 90° vom Frühlingspunkt entfernt ist (Rektaszension = 18h). Er liegt derzeit im Sternbild Schütze (lat.: sagittarius); etwa in dieser Richtung liegt auch das galaktische Zentrum.
Analog dazu steht die Sonne im Moment der Sommersonnenwende im sogenannten Sommerpunkt (Rektaszension = 6h), zwischen den Sternbildern Stier und Zwillinge.
Durch die Präzession der Erdachse wandern der Winterpunkt und der Sommerpunkt im Laufe von 25.780 Jahren (Zyklus der Präzession) einmal durch den gesamten Tierkreis. So lag der Winterpunkt in der Antike noch im Sternbild Steinbock (deshalb auch „Wendekreis des Steinbocks“) und wird sich in etwa 300 Jahren ins Sternbild Schlangenträger verschieben.
Der Sommerpunkt lag in der frühen Antike im Sternbild Krebs (deshalb auch „Wendekreis des Krebses“), seine Wanderung ist in der folgenden Tabelle über einen ganzen Zyklus der Präzession dargestellt. Legt man die modernen Grenzen der Sternbilder zu Grunde, dann befindet er sich in folgenden Sternbildern:
Im Winkel von 90° zum Sommerpunkt und Winterpunkt liegen jeweils der Frühlingspunkt (Rektaszension = 0h) und der Herbstpunkt (Rektaszension = 12h), in denen die Sonne beim Äquinoktium steht.
Die Verbindungslinie zwischen den Positionen der Erde zum Zeitpunkt der Sommersonnenwende und der Wintersonnenwende wird Solstitiallinie genannt. Diese Linie geht also mitten durch die Sonne hindurch, ihre Verlängerung außerhalb der Erdbahn durch den Sommerpunkt und den Winterpunkt. Sie steht senkrecht auf der Äquinoktiallinie.
Jahreszeiten
Die Sommersonnenwende wird in vielen Ländern, wie in Mitteleuropa und den USA, als Beginn der Jahreszeit Sommer gesehen. In Irland hingegen wird der Zeitraum vom 1. Mai (siehe auch Beltane) bis zum 31. Juli als Sommer betrachtet; die Sommersonnenwende liegt also etwa in der Mitte der Jahreszeit. In vielen Ländern, in denen heute der kalendarische Sommer am 20./21. Juni beginnt, wird der Tag der Sommersonnenwende dennoch als Mittsommer bezeichnet, was möglicherweise auf einen alten gemeinsamen steinzeitlichen Kalender zurückgeht. Im Belchen-System geht zum Beispiel die Sonne zur Sommersonnenwende vom Elsässer Belchen aus gesehen über dem nordöstlich gelegenen Kleinen Belchen auf, was die Bestimmung des Zeitpunkts der Sommersonnenwende unabhängig von anthropogenen Objekten ermöglicht.
Feste und Feiern
Die Verehrung der Sonne und des wiederkehrenden Lichtes geht auf Traditionen in prähistorischer Zeit zurück.[2] Die Sonne hatte essentielle Bedeutung für das irdische Überleben. Die Sommersonnenwende trug einen Aspekt des Todes und der Vergänglichkeit in sich. Dem gegenüber standen die längerwerdenden Tage nach der Wintersonnenwende, die Leben und Auferstehung verkörperten. Diese Wendepunkte schlugen sich entsprechend in Ritus und Mythologie nieder.[3] Bemerkenswert ist, dass die Sonne im abendländischen Kulturkreis immer dem männlichen Prinzip zugeordnet ist, jedoch hier eine Ausnahme im germanischen Sprachraum besteht, welcher in der Sonne die Mutter sieht.[3] Schon der Turm von Jericho aus dem 9. Jahrtausend v. Chr. deutet auf die Kenntnis der Sommersonnenwende hin, und spätere steinzeitliche Kultstätten wie Stonehenge erfassten diesen Zeitpunkt mittels der relativ leicht feststellbaren Auf- und Untergangspunkte der Sonne, die zu Winterbeginn etwa im Südosten bzw. Südwesten liegen. Auch die Himmelsscheibe von Nebra als wichtiger bronzezeitlicher Fund dokumentiert die Sonnenwende.
Da ab 21./22. Dezember die Tage wieder länger werden, war die Wintersonnenwende in vielen antiken und frühmittelalterlichen Kulturen ein wichtiges Fest, das oft ein paar Tage vor bzw. nach dem Datum der tatsächlichen Sonnenwende gefeiert wurde. Zur Zeit der Einführung des Julianischen Kalenders lagen die Sonnenwenden auf dem 25. Dezember und dem 24. Juni.
Dass Kaiser Aurelian im 3. Jahrhundert den 25. Dezember zum reichsweiten »dies natalis solis invicti« erklärt haben soll, ist in der jüngsten Forschung umstritten. Lange Zeit hielt man das christliche Weihnachtsfest (»die Geburt der wahren Sonne« Jesus Christus) für eine Überprägung des römisch-heidnischen Kaiser- und Sonnenkults. Heute geht man von einer parallelen Entwicklung aus. Der Tag der Wintersonnenwende wurde wahrscheinlich durch die Christen zuerst besetzt, da kein paganes Hochfest zu diesem Zeitpunkt stattfand. Für das Jahr 354 ist die erste gesicherte Erwähnung des heidnischen Festes »Sol invictus« in der Stadt Rom nachweisbar.[4] Furius Dionysius Filocalus beschrieb diesen 25. Dezember als das Datum der Geburt Jesu Christi im Chronograph von 354.[5] Die Entwicklung der Feste zu Ehren des jeweiligen Gottes hatten offensichtlich die gleichen neoplatonisch-solarmythologischen Wurzeln und standen in einem engen Austausch. Beide Seiten assoziierten sich mit der „neu entstehenden Sonne“ zur Wintersonnenwende.[4]
Umstritten ist, ob zumindest die nördlichen Germanen um die Wintersonnenwende das Julfest feierten.[2] Dieses wäre dann mit Feuer- und Lichtsymbolik zur Wintersonnenwende praktiziert worden.[6][3] Historisch belegbare schriftliche Zeugnisse sind nur sehr wenige bekannt, überwiegend in Form von Kalenderstäben mit Runenzeichen.[7]
Das christliche Weihnachtsfest, mit dem die Geburt Jesu gefeiert wird, findet heute kurz nach der tatsächlichen Wintersonnenwende statt. Diese fällt in etwa zusammen mit dem Thomastag des Heiligenkalenders am 21. Dezember. Seit der Christianisierung Europas werden diese Feiern oft mit dem Heiligen des 24. Juni, Johannes dem Täufer, verbunden, der als besonders machtvoller Heiliger galt (Johannistag). Einige der Sonnenwendbräuche, die sich bis heute erhalten haben, wie die Johannisfeuer, sind nach ihm benannt. Auch hier liegt das Datum kurz nach der tatsächlichen Sommersonnenwende, da noch das Datum des Julianischen Kalenders benutzt wurde.
Zoroastrier sowie muslimische Völker des iranischen Kulturkreises und Zentralasiens zelebrieren zur Wintersonnenwende die Yalda-Nacht.
Den Tag der Sommersonnenwende betrachten seit je manche Menschen als mystischen Tag; manche begehen ihn mit weltlichen oder religiösen Feierlichkeiten. Sonnenwendfeste hatten vor allem in den germanischen, nordischen, baltischen, slawischen und keltischen Religionen einen festen Platz.
Je größer der Unterschied zwischen dem harten Winter und dem warmen Sommer, desto intensiver wurde von jeher dieser Tag gefeiert. Im Norden Europas, wo in der sommerlichen Jahreszeit die Nächte gar nicht mehr dunkel werden (man spricht auch von den Weißen Nächten), haben Sonnenwendfeiern – als Mittsommerfest bezeichnet – mehr Bedeutung als zum Beispiel in Südeuropa.
Heidnische oder neuheidnische Religionsgemeinschaften feiern am 21. die Sonnenwende, meist auch mit einem Feuer. Teilweise wird dieses Fest als Litha bezeichnet.
Zur Zeit des Nationalsozialismus wurden die angeblich altgermanischen Sonnenwendfeiern „wiederbelebt“[Anm. 1] und als offizielle Feiertage in die Symbolik von „Volk, Blut und Boden“ integriert, insbesondere durch die SS.
Sonnenwendfeiern werden von unterschiedlichen Religions- und Weltanschauungsgemeinschaften wie Freireligiösen und Freidenkern,[8] Vereinen, Parteien wie der SPD,[9] Freiwilligen Feuerwehren, Gemeinden und Tourismusverbänden[10] veranstaltet.[11] In der DDR veranstaltete auch der sozialistische Jugendverband Freie Deutsche Jugend Sonnwendfeiern.[12]
Ein wichtiger Ort für Sonnenwendfeiern sind die Externsteine. Hieran beteiligen sich unter anderen Anhänger neuheidnischer und esoterischer Gruppen; die Sonnwendfeier zieht jedoch auch Neonazis an.[11]
Aufsehen erregen insbesondere Sonnwendfeiern rechtsextremer Gruppen. Bei der von einem örtlichen Verein ausgerichteten Sonnenwendfeier Pretzien 2006 wurden unter anderem eine US-amerikanische Flagge und ein Exemplar des Tagebuchs der Anne Frank verbrannt, ohne dass die übrigen Anwesenden eingriffen. Seit diesen Ereignissen werden rechtsextreme Sonnenwendfeiern in Deutschland von der Polizei zunehmend aufgelöst.[13][14] In der Presse wird vornehmlich über Sonnwendfeiern politisch rechtsorientierter und rechtsextremer Gruppen berichtet.[15] Auch unter den neuheidnischen Gruppen gibt es solche rechtsextremer Orientierung wie die Artgemeinschaft – Germanische Glaubens-Gemeinschaft wesensgemäßer Lebensgestaltung, die auch 2010 eine Sonnwendfeier veranstaltet hat.[16] Für Ásatrú ist das sogenannte Mittsommerfest, nach dem Julfest, das zweitwichtigste Fest im Jahr.[17]
Die südlichste Sommersonnenwendfeier findet seit 1929 in der spanischen Region Alicante statt. Das Golowan Fest findet in Cornwall statt, wobei Golowan in der kornischen Sprache für Sonnenwende steht. In Indien und Nepal findet Ende Dezember/Anfang Januar Makar Sankranti statt.
Sonstiges
Eratosthenes bestimmte bei einer Sommersonnenwende (Sonnenhöchststand) den Erdumfang.
William Shakespeares Komödie A Midsummer Night’s Dream (dt. „Ein Sommernachtstraum“) handelt während einer Sommersonnenwende in der klassischen Einheit von Zeit, Ort und Handlung des Geschlossenen Dramas. Neben den beiden anderen nimmt Richard Wagner „das schöne Fest, Johannistag“ (Bass-Arie) als klassische Einheit der Zeit in seiner heiteren Oper Die Meistersinger von Nürnberg: Passend zum Bühnengeschehen fand die Uraufführung in München am Sonnwendtag 21. Juni 1868 statt. An die drei klassischen Einheiten hält sich auch Ingmar Bergman in seinem Film von 1955 „Das Lächeln einer Sommernacht“ (Sommarnattens leende).
Das typische Juni-Sommerwetter und die in mittleren Breiten der Nordhalbkugel noch frühlingshafte Wachstumsstimmung in der Natur ist ideal für Freiluftveranstaltungen aller Art. So ist die Sonnenwende ein willkommener Anlass (und bei manchen bewusster Grund) für Feste oder Feiern um diesen Tag herum.
Die größte unorganisierte Sommersonnwendfeier in Europa findet in Stonehenge statt, die größte Deutschlands an den Externsteinen.
Memduh Ün Kimdir
Memduh Ün (d. Arif Memduh Ün) (d. 14 Mart 1920, İstanbul - ö. 16 Ekim 2015, Bodrum) Türk futbolcu, sinema yönetmeni, oyuncu, senarist, yapımcı.
1947-2005 yılları arasında yapımcı olarak 124, yönetmen olarak 72, oyuncu olarak ise 48 filme imza atmıştır.[2]
Yaşamı
1920’de İstanbul’un Kasımpaşa semtinde dünyaya geldi.[1][3] Babası polis Mustafa Ün, annesi bir deniz yüzbaşısının kızı olan Makbule Ün’dür.[1]
1936-1937’de Vefa Lisesi’nden mezun oldu. [4] 1938 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki eğitimini üçünü sınıfta bıraktı.
Ortaokul’da futbolla tanışan ve Langa Genç Takımı’nda futbol oynayan Ün, 1940-1942’de Beşiktaş takımında yer aldı. 1941 yazında Ankara Demirspor’da oynadı. Takımı 1942-43 sezonunda Ankara ligi şampiyonu oldu.[3] Askerliğini 1946’da Ankara’da tamamladıktan sonra İstanbulspor takımının antremanlarına katıldı, ardından İETT Futbol Takımı’na geçti. Futbol hayatı devam ederken bir yandan da Eskişehir Şeker Fabrikası'nda, Devlet Demir Yolları İşletmesi'nde ve Elektrik İdaresinde memurluk yaptı.
1947'de amatör oyuncularla çalışmak isteyen yapımcı Hürrem Erman’ın "Damga" filminde oynaması teklifi üzerine “Turhan Ün” takma adıyla bu filmde oyuncu olarak yer aldı. [2] 1949’da Cahide Şen ile evlendi. Bu evlilikten bir oğlu, bir kızı dünyaya geldi [1]
İETT’de memurluk yapmayı sürdüren Ün, 1949’da Karadeniz Postası filmi ile ikinci kez oyunculuk yapma fırsatı yakaladı.[3] Ardından arkadaşı Arşavir Alyanak ile birlikte senaryosunu yazdıkları Hayat Acıları (1951) adlı filmi çekerek ile yapımcılık deneyimini gerçekleştirdi. Arşvir ve Ün, ticari başarı sağlayan bu filmin bütün haklarını Ceylan Film’e satarak kendi yapım şirketleri olan Yakut Film’i (1951) kurdular.[2] 1954’e kadar Yakut Film’in ve başka şirketlerin filmlerinde oyunculuk yapmaya devam eden Ün, 1954'te yönetmenliğe geçti. [2] İlk filmi Düşman Aşıklar’ın uğradığı ticari başarısızlık ile hayal kırıklığı yaşadı. Ertesi yıl melodram kalıbına uygun temalar kullanarak yaptığı Yetim Yavrular ile başarıyı yakaladı ve 1959’a kadar koyu melodram filmleri yapmayı sürdürdü.[2] Bu dönemdeki filmlerinin çoğunda Muhterem Nur başrol oyuncusu olarak rol aldı.
Ün, 1959'da Üç Arkadaş filmiyle melodram kalıbının dışına çıkarak sinema dilini değiştirdi. Film, Türkiye sinemasının en iyi filmlerinden biri olarak kabul edildi.[2] Bu filmdeki başarısı sayesinde Film Dostları Derneği’ne davet edilen sanatçı, Türk sinemasının önemli yönetmenleri arasına katıldı.
1960 yılında çektiği Ayşecik filmi ile Türkiye sinema tarihinin çocuk yıldızlar dönemini başlattı.Ayşecik’le kazandığı başarının ardından Arşavir Alyanak ile Yakut Film’de olan ortaklığı son buldu ve Uğur Film’i kurdu.[2] Gişe garantisi olan filmler üretmeye yönelen Memduh Ün, yıldız oyunculara uygun filmler üretti. Ayhan Işık ile polisiye ve komedi filmleri, Fatma Girik ile güçlü erkeksi kadın tipleri üzerinden filmlere çevirdi. Bu dönemde Fatma Girikl’le yaşamaya başladı ve çiftin birlikteliği hayat-boyu devam etti.[1]
1960'ta Be-ya Film adına çektiği ve Edmond Morris'in Tahta Çanaklar adlı oyunundan uyarladığı Kırık Çanaklar, 2. Türk Film Festivali'nde "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Film" ödüllerini aldı. Daha sonra yerli ve yabancı uyarlamalara yönelerek Orhan Kemal, Kerime Nadir, Graham Green, William Irish, Peride Celal gibi edebiyatçıların eserlerini sinemaya uyarladı.[4] Kemal Tahir'in senaryosunu yazdığı Namusum İçin'i yönetti. Film, 3. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülünü aldı.
1970’li yıllarda yönetmenlikten çok yapıcı kimliği ile filmler üretti. Ağrı Dağı Efsanesi (1975) filmi ile 13. Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yapımcı ödülü aldı. 1980’li yıllarda Kemal Sunal filmlerinin yapımcılığını üstlendi.
1990 yılında kendisi finanse ederek çektiği ilk film olan Bütün Kapılar Kapalıydı filmini çekerek daha önceki filmlerinde görülmeyen bir konu ve sinematografiye yöneldi. Bunu Gün Ortasında Karanlık ve pek çok ödül alan Zıkkımın Kökü filmleri izledi. Yönetmenliğini üstlendiği son film Sinema Bir Mucizedir (2005) oldu ancak rahatsızlığı nedeniyle filmi tamamlayamayıp Tunç Başaran’a devretti.
Sinema sanatçısı Memduh Ün 16 Ekim 2015 tarihinde 11 Kasım 2014’ten beri tedavi gördüğü Bodrum da 95 yaşında hayatını kaybetti.[5]
Ödülleri
1966 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi Yönetmen Ödülü, Namusum için
1969 Antalya Altın Portakal Film Festivali, En İyi 3. Film Ödülü, İnsanlar Yaşadıkça
3. Ankara Film Şenliği, 1990, İkinci Film, Bütün Kapılar Kapalıydı
3. Ankara Film Şenliği, 1990, En İyi Kurgu Bütün Kapılar Kapalıydı
27. Antalya Film Şenliği, 1990, Jüri Özel Ödülü
35. Antalya Film Şenliği, 1998, Yaşam Boyu Onur Ödülü
Türk Filmleri Yarışması, 1961, En İyi Yönetmen Kırık Çanaklar
Filmografisi
Oyuncu Olarak
Sinema Bir Mucizedir - 2005
Düş Gezginleri - 1992
Gün Ortasında Karanlık - 1990
Vazife Uğruna - 1986
Garip-1986
Kahreden Gençlik - 1985
Dağınık Yatak - 1984
Çarıklı Milyoner - 1983
Yaşamak Seninle Güzel - 1982
Gülsüm Ana - 1982
Zübük - 1980
Orta Direk Şaban
Vah Başımıza Gelenler - 1979
Köşe Kapmaca - 1979
Bekçiler Kralı - 1979
Derdim Dünyadan Büyük - 1978
Cemil Dönüyor - 1977
Yıkılmayan Adam - 1977
Delicesine - 1976
İki Arkadaş - 1976
Feryat - 1972
Umutsuzlar - 1971
İnsanlar Yaşadıkça - 1969
Canın Cehenneme - 1965
Kırık Hayatlar - 1965
İstanbul'un Kızları - 1964
Ayşecik Yavru Melek - 1962
Ölüm Perdesi - 1960
Namus Uğruna - 1960
Ölüm Peşimizde - 1960
Ana Hasreti / Dertli Ana - 1958
Yetim Ömer - 1957
Zeynebin Aşkı / Güllü Fatma - 1957
Ana Hasreti - 1956
Günahkar Baba - 1955
Öp Babanın Elini - 1955
Yetim Yavrular - 1955
Yaban Kız - 1954
Uç Baba Torik - 1953
Aşk Izdırabtır - 1953
Onu Ben Öldürdüm - 1952
Hayat Acıları / Gülnaz - 1951
Karadeniz Postası - 1949
Damga - 1948
Filmleri (Yönetmen)
Sinema Bir Mucizedir / Büyülü Fener - 2005
Yer Çekimli Aşklar - 1995
Zıkkımın Kökü - 1992
Bütün Kapılar Kapalıydı - 1990
Gün Ortasında Karanlık - 1990
Gönül Dostları - 1987
Garip - 1986
Postacı - 1984
Gülsüm Ana - 1982
Kaçak - 1982
Kanlı Nigar - 1981
Devlet Kuşu - 1980
Cevriyem - 1978
Bir Tanem - 1977
Cellat - 1975
Ağrı Dağı Efsanesi - 1975
Kadınım - 1975
Yaralı - 1973
Gönülden Yaralılar - 1973
Toprak Ana - 1973
Murat İle Nazlı - 1972
Para - 1972
Sezercik Aslan Parçası - 1972
Üç Arkadaş - 1971
Kara Peçe - 1970
Büyük Yemin - 1969
İnsanlar Yaşadıkça - 1969
İlk ve Son - 1968
Vuruldum Bu Kıza - 1968
Zilli Nazife - 1967
Son Gece - 1967
Aslan Yürekli Kabadayı - 1967
Yaprak Dökümü - 1967
Fakir Çocuklar - 1966
Aslan Pençesi - 1966
Altın Çocuk - 1966
Vahşi Sevda - 1966
Namusum İçin - 1965
Yıldız Tepe - 1965
Dağ Başını Duman Almış - 1964
Öp Annemin Elini - 1964
Ağaçlar Ayakta Ölür - 1964
Halk Çocuğu - 1964
Kanun Karşısında - 1964
Kırk Küçük Anne - 1964
Çapkın Kız - 1963
Yavaş Gel Güzelim - 1963
Bire On Vardı - 1963
Kısmetin En Güzeli - 1962
Üç Tekerlekli Bisiklet - 1962
Akasyalar Açarken - 1962
Belalı Torun - 1962
Güneş Doğmasın - 1961
Avare Mustafa - 1961
Boş Yuva - 1961
Mahallenin Sevgilisi - 1960
Ölüm Peşimizde - 1960
Ateşten Damla - 1960
Ayşecik - 1960
Bir Serseri - 1960
Kırık Çanaklar - 1960
Murada Ereceğiz - 1958
Çoban Kızı - 1958
Üç Arkadaş - 1958
Ayşe'nin Çilesi - 1958
Zeynebin Aşkı / Güllü Fatma - 1957
Yetim Ömer - 1957
Zeynep'ın İntikamı - 1956
Piç / (:::) Dünya - 1956
Ana Hasreti - 1956
Düşman Aşıklar - 1955
Öp Babanın Elini - 1955
Yetim Yavrular - 1955
Kaynakça
^ a b c d e Seral Cumali, Eşim boşanmadan lafını ettirmedi ama 44 yıldır birbirimizi göremedik, Posta gazetesi Karnaval eki 08.09.2013
^ a b c d e f g Meltem İşler Sevindi, Memduh Ün ve Türk Sineması’ndaki Yeri, tsa.org sitesi 22.08.2014, Erişim tarihi:17.10.2015
^ a b c Kemal Hamamcıoğlu, Memduh Ün Sineması’nda Edebiyat Uyarlamaları, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2010
^ a b İlhan Süzgün, Memduh Ün, tsa.org sitesi Erişim tarihi:17.10.2015
^ Yaşar Anter, Memduh Ün’ü kaybettik, Hürriyet gazetesi, 16.10.2015
RAŞiT TUNCA
BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA


FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik
ALLAH
BAYRAK

Radyo Karoglan
Foruma Misafir Olarak Gir
Forumda Neler Var


GALATASARAY
FENERBAHÇE
BEŞiKTAŞ
TRABZONSPOR
MiLLi TAKIM
ETKiNLiKLERiMiZ