MUHAMMED

Muhammed


BAYRAK

TC.Bayrak



Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı
  

Şifreniz
  





Forum İstatistikleri
Toplam Üyeler» Toplam Üyeler 27
Son Üye» Son Üye Fahriye
Toplam Konular» Toplam Konular 16,870
Toplam Yorumlar» Toplam Yorumlar 18,268

Detaylı İstatistikler Detaylı İstatistikler

DOWNLOADEN


“Downloaden Bölümümüzden BEDAVA Grafik Paketleri,E-Kitaplar ve Bedava Bilgisayar Programlarını Tek TIKLA BEDAVA indirebilirsiniz”
(Raşit Tunca)




AYET

“Yeryüzüne muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır”
ENBİYA Suresi 105


FELSEFEMiZ

“ iSLAM OKUMAK YAZMAK YADA ÇiZMEK DEĞiLDiR, Yahutta O Hadis şöyle, Bu Ayette böyle diyor Diye Papağanlıkda Değildir. islam Kuranı ve sünneti HAYATINA TATBiK edip, Onunla Yaşayabilmekdir”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)


Raşit Tunca Sözü

“Yüzme bilmek Denizden çıkmana fayda vermez, taaki yüzme biliyorsan, denizedee düştüysen, ellerini, kollarını, ayaklarını çırpacaksın, ve birde tutuncak dal bulacak, tutunup çıkacaksın. ilimde böyledir, bir ilmi bilmek fayda etmez, taaki, onu hayatında tatbik edesiye, Dinde böyledir, din bilmek imanını kurtarmaz, taaki, ne zaman, bildiğin öğrendiğin dinini hayatında tatbik edip, yaşadın, o zaman belki kurtulursun.”
(Karoglan Raşit Tunca Sözü)

GÜZEL SÖZ

“ Bazen Hata Yapıvermek, Doğruyu bulmanın ilk Basamağıdır.
(Başağaçlı Raşit Tunca Sözü)





Üçüncü Göz - Kalp Gözü veya Ajna Çakrası Nedir? Kalp Gözünü Açmak için Neler Yapılır - Tasavvufda Nefsi Mülhimeden Yukarısı

Bir duyu organı düşünün ki, fiziksel dünyanın ötesindeki boyutları görebilsin. Böyle bir organ var mıdır? Hiç kullanılmadığı için uykuda olan altıncı bir duyu daha mevcuttur. Ve hiçbir toplum, kültür veya eğitim sistemi insanların bu altıncı duyuyu faaliyete geçirmelerine yardımcı olmaz. Doğuda bu altıncı duyuya “Üçüncü Göz” denir. O içe doğru bakar. Dışa dönük beş duyu olduğu gibi, onların karşılığı olan içe dönük de beş duyu vardır. Kişi toplamda on duyuya sahiptir ancak içsel yolculuğu ilk olarak üçüncü göz başlatır ve daha sonra diğer duyular açılmaya başlar. Epifiz takriben 6,35 mm genişliğinde ve 100 miligram ağırlığında, çam kozalağına benzeyen minik gri beyaz yapıdadır. Beyinde başın ve boynun birleştiği yerde, direkt olarak beyinde omurga kordonunun tepesinde yeralır. Kaşların arasındaki nokta ile direkt olarak aynı çizgide, beynin üçüncü karıncığının çatısına bağlıdır. Dokusal olarak göz yapısına benzer. Ancak gözler ışığa duyarlıyken, pineal gland ışık kesildiğinde işlevselliğine başlar. Beynin birçok bölgesinin aksine, epifiz bezi kan-beyin bariyerinin dışında kalmaktadır. Bir salgı bezi olan epifiz Melatonin, Pinolin, Dimetiltriptamin (DMT) olarak bilinen 3 tane hormon salgılar.DMT insanda mistik zevk ve halleri, metafizikî âleme geçişi tetikler. Örneğin, çeşitli bitkilerin tohum ve meyvelerindeki DMT molekülü, yiyecek ya da içecek olarak vücuda alındığında, epifizden salgılanan fıtrî DMT molekülüne benzer etkilere neden olur.

Normal sağlıklı insanlarda, kış ve yaz mevsimlerinde melatonin salgılanma miktarlarında farklılıklar olur. İnsanlarda melatonin salgılanması ve bunun seviyeleri gündüz ve geceye bağlı olarak uyumlu bir değişim gösterir. Çocukluğun ilk yıllarında salgılanan melatonin seviyesi yüksek iken yaş ilerledikçe bu oran azalır. Bazı araştırmalarda, kadınların aybaşı dönemlerinde melatonin salgılanmasının değişikliğe uğradığı, benzer şekilde depresyon sorunu olan kişilerin melatonin seviyelerinde düşüş olduğu saptanmıştır. İnsanların biyolojik sisteminin doğru çalışması, ardışık olarak uygun miktarda gündüz ve gece periyotlarına sürekli girmesine bağlıdır. Eğer insanlar hızlı bir şekilde gündüz ve gece periyotlarından çıkıp, biyolojik sistemleri anormal gündüz ve gece periyotlarına aniden maruz bırakılırsa, biyolojik yapıları birtakım rahatsızlıklarla karşılaşır. 1998 yılında New Scientist’te yayınlanan bir araştırmaya göre, güneş patlamaları ve insan biyolojik etkileri arasında doğrudan bir bağlantı bulunmaktadır. Güneşten gelen elektromanyetik aktivite insan elektromanyetik alanını etkiler.  Elektromanyetik aktivite epifiz bezinin aşırı melatonin üretmesine sebep olur.

Araştırmalar bebeğin dünyaya geldiğinde, beyin omurilik sıvısında çok fazla oranda 5-MeO-DMT bulunduğunu göstermektedir.Epifiz bezi, başlangıçta çocuklarda büyükken, büluğ çağına girildiğinde oldukça küçülür. Dolayısıyla melatonin hormonu, çocuklarda oldukça yüksektir ve onların büluğ çağına girmelerini baskılar. Büyük ölçüde onların masumiyetine katkıda bulunur. Epifiz bezinin çocuklarda büyük ve aktif olması, bu bezden salgılanan melatonin, pinolin, DMT ve 5-MeO-DMT gibi insan zihnini mânevî ve ruhanî boyutlara açık hale getiren moleküllerin de, erginlere kıyasla onlarda daha fazla olduğunu gösterir. Belki de bu yüzden çocukların beyin-zihin sistemlerinin ruhanî ve metafizikî âlemlere açıklık oranı, bu moleküllerin sentez miktarına bağlı olarak yüksek olmaktadır. Eğer bu gerçekten böyle ise, o zaman çocukların, bazı mânevî varlıkları neden kolayca görebilirken, erişkinlerin cinleri ve ruhanileri her zaman görememelerinin sebebi de anlaşılabilir.

Epifizin şekli küçük çam kozalağını andırır ve beynin iki yuvarlak talamik lobu arasında, beynin orta yerinde yer alır. Pineal Gland, Latince pinecone-çam kozalağından gelmektedir. Çam kozalağı mimaride bir simge, dini bir sembol olarak Sümer, Hint, Antik Yunan, Antik Mısır ve Roma’da da bulunduğu gibi Katolik dünyanın merkezi Vatikan’da da Court of the Pine Cone-Cortile del Belvedere mevcuttur. Epifizin insan vücudundaki varlığı, Antik dönemlerden beri bilinmektedir ve tarih boyunca uyanış, aydınlanma ve yüksek algılama kapasitesiyle bağdaştırılmıştır. M.Ö. 4.yy da Yunanlı anatomi uzmanı Herophilis bu bezi ‘düşünce akışını düzenleyen büzücü kas’ olarak adlandırdı. Erken Latin anatomi uzmanları epifize ‘master bez’ adını verdiler. Hindu dininde Brahma’ya doğru bir pencere olarak görülür. Vedik geleneğinde Ajna, altıncı çakrayı temsil eder. Antik Çin’de göksel göz olarak kabul edilirdi. Taoistler ise onu Niwan Sarayı olarak adlandırır ve “ruh barınağı” olarak görürlerdi. Hz. İsa’nın “Karanlıkta oturanlar gerçek ışığı görürler” sözü bunun işareti olarak gösterilir. Epifiz bezini “ruhun makamı” olarak ifae eden Descartes’a göre bu bez, vücutla ilgili bilgilerin alındığı ve vücudun kontrol edildiği bir merkezdir. 19. yy’da omurgalı canlılarda yapılan mikroskobik araştırmalara klinik gözlemler ve deneyler de yardımcı olmuştur. Epifiz bezi bilimsel olarak, önceleri evrim sürecinde gereksizleşen bir parça sanılmış. Daha sonra uykuyla olan ilişkisi tesbit edilmiştir. 20. yüzyılın ortalarına doğru, epifizi inceleyen bilim adamları bunu nadir bir durum olarak kabul ettiler. 1959 yılında, epifızin salgıladığı melatonin adlı bir molekül keşfedildi. Epifiz bezi 1-2 yaşlarına kadar geliştikten sonra büyümesi durur ve kireçlenme süreci başlar. 17 yaşına gelene kadar insanların yüzde 40’ının epifiz bezi kireçlenmiş durumdadır. Kireçlenmeye neden olan önemli bir faktör, diş macunlarında bulunan ve şehir sularına katılan sodyum florid adlı bir bileşik. 1990’lı yıllarda, Jennifer Luke adlı bir bilim adamı, sodyum floridin epifiz üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar yapmış ve epifiz bezinin, florid için bir hedef olduğunu açıklamıştır. Epifiz bezi adeta bir mıknatıs gibi sodyum floridi çekiyor ve bu da epifizin kireçlenmesine ve vücuttaki tüm hormonal işleyişin dengelenmesine engel oluyordu. Sodyum florid, ABD’deki içme sularının %90’ına konmaktadır. Birçok insanın epifiz bezi ağır şekilde kireçlenmiştir ve MRI sırasında kalsiyum yığını şeklinde görünürler.

888 de, Hindistan’ın güneyinde yaşayan yoksul bir ailenin Ramanuja adını verdikleri bir oğulları oldu. O ileride çok ünlü bir matematikçi olacaktı.. Oysa Ramanuja üniversiteye bile gitmemiş ve kimseden de eğitim veya yardım almamıştı. Yine de matematikten anlayanlar dünyaya onun gibi bir matematikçinin daha gelmemiş olduğunu söylerler. Büyük zorluklar sonucunda bir memur olarak iş bulmuştu ancak kısa sürede inanılmaz bir matematik yeteneğine sahip olduğu etrafta duyulmaya başladı. Birisi ona Cambridge Üniversitesi’nden zamanın en ünlü matematikçisi olan Profesör Hardy’e mektup yazmasını önerdi. Ramanuja mektup yazmadı fakat çözmüş olduğu iki geometri kuramını Prof. Hardy’e gönderdi. Hardy bu durum karşısında büyük bir hayrete düştü; bu kadar genç birisinin bu kuramları çözebileceğine inanamıyordu. Hemen Ramanuja’ya bir yanıt yollayıp onu İngiltere’ye çağırdı. İlk tanışmalarında Hardy matematik alanında kendisinin bile onun karşısında bir çocuk gibi kaldığını hissetti. Ramanuja’nın dehası ve kapasitesi öylesine büyüktü ki, bu zihinsel güçle ilgili olamazdı çünkü zihin yavaş işler, düşünmek zaman alırdı. Oysa Ramanuja sorduğu sorulara anında yanıt veriyordu. Soru tahtaya yazıldığı ya da ona sözel olarak aktarıldığı anda hiç durup düşünmeksizin yanıt vermeye başlıyordu. Zamanın en büyük matematikçisi bunun nasıl mümkün olabileceğini bir türlü anlayamıyordu. Bir yüksek matematikçinin altı saatte çözebileceği ve yine de kesin yanıtı elde edip etmediğinden emin olamayacağı bir problemi Ramanuja anında ve hatasızca çözebiliyordu. Bu onun yanıtlarını zihin yoluyla elde etmediğini gösteriyordu. Fazla bir eğitimi yoktu, hatta üniversite sınavında başarısız olmuştu. Zihinsel yeteneği olduğuna dair başka bir işaret de olmadığı halde matematik konusunda insan ötesi bir yeteneğe sahipti. Burada insan zekasının ötesinde bir durum söz konusuydu. Ne zaman bir matematik problemine göz atsa, iki kaşı arasında yer alan bölgede bir şeyler olmaya başlıyordu. İki gözü o noktayı merkez olarak alacak şekilde yukarı doğru dönüyordu. Bu nokta yogada üçüncü göz olarak tanımlanır. Çünkü bu göz etkin hale gelirse olay ve durumları farklı boyutlardan ve bütünlük içinde görebilmek mümkün olur. İki kaşın arasında küçük bir aralık vardır ve bu Ramanuja’nın durumunda olduğu gibi bazen açılır. O bir problemi çözerken gözleri üçüncü gözüne doğru yöneliyordu. İki kaşın arasında dünyevi hayatın geri çekildiği ve diğer âlemin devreye girdiği bir nokta vardır. O nokta bir kapıdır. Kapının bu tarafında bu dünya akıp giderken diğer yanındaysa bilinmeyen, doğaötesi bir dünya mevcuttur.

Ünlü kahin Edgar Cayce 1905 yılında bilincini yitirip, 3 gün boyunca komada kalmıştı. Hekimler tamamen ümitsizdi. Onlara göre öyle derin bir uykudaydı ki büyük olasılıkla asla uyanamayacaktı. Her türlü ilaç denenmiş olduğu halde bilincin geri döneceğine dair herhangi bir işaret görülmemişti. Üçüncü günün akşamında doktorlar yapılacak bir şey kalmadığını ilan söylediler. Fakat Cayce, komada durumundayken aniden konuşmaya haşladı. Doktorlar gözlerine inanamıyorlardı: Cayce’in vücudu uykuda olduğu halde kendisi konuşuyordu! Bir ağaçtan düşüp omurgasını incittiğini ve bu yüzden bilincini yitirdiğini söylüyordu. Altı saat içinde tedavi edilmediği taktirde beyninin zarar görüp ölümüne yol açacağını da ekliyordu. İçmesi gereken bitkisel bir karışım olduğunu öne sürüyor ve onu içtiği taktirde 12 saat içinde iyileşeceğini söylüyordu. Söylediği bitkiler Cayce’in bilebileceği türden değildi ve bu karışım daha önce böyle bir vakayı tedavi etmek için kullanılmamış olduğundan doktorlar ilkin bu söylediklerinin beynin hasar görmüş olmasından kaynaklandığını düşündüler. Fakat Cayce özellikle bu bitkileri söylediği için denemeye karar verdiler. Bu otlar bulunup Cayce’a verildi ve on iki saat içinde tamamen iyileşmesini sağladı .Uyandıktan sonra kendisine bu olaydan söz edildiğinde Cayce böyle bir ilaç önermiş olduğunu hatırlamıyordu; bu bitkilerin ne isimlerini biliyor ne de kendilerini tanıyordu. Fakat Edgar Cayce’in hayatındaki bu olay çok az rastlanan bir durumun başlangıcı oldu. Tedavi edilemeyen hastalıklara çare bulma konusunda uzmanlaştı; hayatı boyunca yaklaşık otuz bin kişiyi iyileştirdi. Önerdiği reçete her zaman doğruydu; onun verdiği ilacı alan istisnasız her hasta iyileşiyordu. Ancak Cayce bu durumu açıklayamıyordu. Yalnızca ne zaman bir hastalığa çare aramak için gözlerini kapasa, iki gözünün de iki kaşının ortasına doğru çekiliyormuşçasına yukarı döndüklerini söylüyordu. Gözleri orada sabitleniyor ve her şeyi unutuyordu; yalnızca bir noktadan sonra çevresindeki her şeye karşı kayıtsız kaldığını ve o noktaya ulaşana kadar tedavi yöntemine erişemediğini hatırlıyordu. Önemli ilaçlar bulmuştur ki bunlardan ikisi anlatmaya değerdir.

Amerika’da yaşayan çok zengin bir ailenin bireylerinden bir kadın uzun zamandır hastaydı ve tedavilerden hiçbirine yanıt vermiyordu. Son olarak Edgar Cayce’a gitti ve Cayce ona bilincini yitirdiği duruma geçip bir ilaç önerdi. Fakat söylediği ilaç hiçbir yerde bulunamıyordu. Kimse gerçekte böyle bir ilacın var olup olmadığını bile kestiremiyordu. İlaçla ilgili bilgi edinmek üzere uluslararası gazetelere ilanlar verildi. Üç hafta sonra İsveç’ten bir adam bu isim altında bir ilacın var olmadığını, 20 yıl önce babasının bu isim altında bir ilacın patentini aldığı halde asla üretimine geçmediğini yazdı. Aynı zamanda babası ölmüş olduğu halde bu ilacın formülünü gönderebileceğini de ekledi. Böylece ilaç hazırlandı ve kadına verilip iyileşmesi sağlandı. Diğer bir olayda yine bir hastaya belli bir ilacı önerdi; araştırmalar yapıldığı halde ilaç bulunamadı. Bir sene sonra gazetede bu ilaca ulaşılabileceğini duyuran bir ilan çıktı. Bir sene öncesinde laboratuarlarda test edilme aşamasındaydı ve henüz ismi verilmemişti ama Cayce bu ismi de bilmişti. Bu ilaç da o hastaya verildikten kısa bir süre sonra tamamen iyileşmesini sağladı. Cayce bazen de bulunamayan ilaçlar öneriyor ve hastalar ölüyordu. Bu konuda kendisine soru sorulduğu zaman çaresiz olduğunu ve elinden bir şey gelmediğini söylüyordu. “Bu ilaçları kimin gördüğünü ve ben bilinçsizken kimin konuştuğunu bilemiyorum. O insanla hiçbir alakam yok.” Ama kesin olan bir şey varsa, o da ne zaman o durumda konuşmaya başlasa gözlerinin yukarı doğru çekildiğiydi. İnsan derin uykudayken gözler de uykunun derinliğine bağlı olarak yukarı doğru çekilir. Uykun ne kadar derinse gözler de o kadar yukarıya çıkıyor; gözler ne kadar aşağıdaysa o kadar hareketli oluyorlar. Gözler gözkapağının altında hızla hareket ediyorsa bu çok hareketli bir rüya gördüğün anlamına geliyor. Artık derinlemesine yapılmış deneylerle bilimsel olarak kanıtlandığına göre hızlı göz hareketi (Rapid Eye Movement) yani REM hızla gelişen bir rüyanın göstergesi. Gözler ne kadar aşağıdaysa REM de o kadar büyük oluyor; gözler yukarı çıktıkça da REM düşüyor. REM sıfır seviyesine indiği zaman uyku da en derin noktasına ulaşmış oluyor. O noktada gözler sabit şekilde iki kaşın arasındaki noktada duruyor.

Epifiz bezi cinsel gelişim, metabolizma ve melatonin hormon üretimi gibi birçok önemli vücut fonksiyonunu kontrol eder ve onların iyi çalışmalarından sorumludur. Günümüzde epifiz hormon salgılayan bir organ olarak görülse de, önemli duyusal yeteneklere sahip olduğu bilim tarafından kabul görmektedir. Dr. Sérgio Felipe’ya göre Epifiz bezinin daha sık faaliyete geçmesi direk olarak meditasyon ve vizyonlar ile ilişkili. Dimethyltryptamin (DMT) ile ilgili yoğun araştırmalar yapam Dr. Rick Strassman, epifiz bezinin dejenere olmuş ve yalnızca hormon üreten bir organdan çok daha fazlası olduğunu söylüyor. Ona göre ‘Ruh Molekülü’ olarak adlandırdığı bu göz diğer alemlere ve boyutlara açılan bir pencere. DMT (dimetiltriptamin) salınımı üçüncü gözün açılmasına yardımcı olan bir transmitter ve gece yarısından sonraki saatlerde yüksek düzeyde salgılanır. Deniz seviyesinden yüksek rakıma sahip dağlarda bulunulduğunda da aktifleşebilme gücü artar. Böylece, gece ibadeti ve yükseklerde inziva gibi uygulamaların, üst bilinç düzeyini yükselttiği ve üçüncü gözü aktive edebildiğini söylemek mümkün. DMT vücutta en fazla doğarken ve ölürken, az miktarda da bazen uykularda ve bazen meditasyon sırasında salgılanan bir molekül. Bitki özlerinden (ayahuasca iksiri) elde edilerek dışarıdan da alınabilen DMT, şamanların ayinlerinde kullandığı spiritüel deneyimler yaşatan bir madde. Ayahuasca iksirinde kullanılan bitkilerse şunlar: Phalaris arundinacea, Psychotria viridis, Acacia, Arundo donax, Desmanthus illinoiensis.. Özellikle Phalaris aruninacea adlı bitki, DMT ve türevleri bakımından zengindir. Epifiz bezi bir kere çeşitli okült metodlarla uyumlanıp, ayarlandığında, astral seyahat şeklinde insanı diğer boyutları seyre geçirir. Epifiz hormonları insanın biyolojik sisteminin mânâ âlemlerinde seyahate ya da oradan gelecek esintileri almaya hazır hâle gelmesinde rol oynar. Diğer yandan kişinin metafizik âlemlerle ilişkiye hazır hâle gelmesi, iki yanı keskin bir kılıç gibidir. Kişi bu durumda dua ve ibadetlerle, kendini meşgul etmezse, habis ruhların, şeytanların ve cinlerin müdahalesine açık hâle de gelebilir.

Ruhun biyolojik mekanizmaları kullanmasında irtibat noktası olan üçüncü göz’ün açılmasıyla duyular ötesi algılar ortaya çıkar, sezgisel biliş gelişir, düşünce zaman ve mekânın sınırlarını aşmaya başlar. Bu kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla da zihnin ve aklın sınırları aşılabilir. Aynı zamanda yogilerin derin meditasyon ya da samadhi sırasında kapalı veya yarı-kapalı haldeki gözlerinin kendiliğinden yöneldiği noktadır. Çünkü orası bir anlamda ‘bilince açılan kapı’dır. Hem de bilinen fiziksel dünya ile, bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer boyutlar arasındaki ‘kapısız kapı’dır. Üçüncü Göz’ün doğru işlev görebilmesi, doğal olarak yeteri kadar etkinleşebilmesine bağlıdır. Yirmi bin yıl boyunca yoga, bu dünyevi hayatın ötesini bilebilmek için beynin uyur durumda ve faaliyet dışı olan üçüncü göz çakrasıyla ilişkili olan diğer yarısını harekete geçirmemiz gerektiği konusundaki ısrarını korudu. Mutlak olana dair bir şey öğrenmek istiyorsan beynin bu diğer yarısının faaliyete geçmesi gerekiyor. Tibet’te de üçüncü göz çakrasına erişebilmek için bu noktaya cerrahi müdahaleler uygulamaya dayalı metotlar mevcuttur. Tibetliler üçüncü göz çakrasına ulaşmak için tüm diğer uygarlıklardan çok daha fazla çaba göstermişlerdir. Gerçekten de farklı yönlerden yaşamı irdeleyen Tibet ilim ve yaklaşımlarının tümünün temelinde üçüncü göz anlayışı yatar. Tibet’te insanlar sadece transa, samadhi’ye geçebilen insanlardan tıbbi öneri alırlar. Tibetliler üçüncü göz çakrasına ameliyatla dışarıdan ulaşmaya çalıştılar. Fakat bu noktaya dışarıdan ulaşmak, Hindistan’da yapıldığı gibi yoga yöntemleriyle içsel olarak ulaşmaktan oldukça farklıdır. Beynin bu  tarafı içsel bir dönüşüm olmaksızın etkin duruma geçerse, kişi mesela duvarların ve maddesel engellerin arkasını görebilme yeteneğini kuyuya düşmüş birini görüp onu kurtarmak için değil de yerin altında gördüğü hazineleri çıkarmak için kullanabilir. Böyle bir kimse insanların kendisine itaat etmesini sağlayabileceğini gördüğünde onlardan kendi çıkarları için yaralanabilir.Dışsal müdahaleler Hindistan’da da yapılabiliyordu ama Hintliler buna hiç yeltenmediler çünkü yogayı uygulayan kimseler bilincin içsel olarak dönüşümü gerçekleşmeksizin böyle güçlerin etkin duruma gelmesinin ve onları kötüye kullanacak olan kimselerin eline geçmesinin ne denli zararlı sonuçlar doğurabileceğinin farkındaydılar.

Epifiz bezi onu nasıl kullanacağımızı unuttuğumuz için kadim zamanlardaki gerçek boyutu olan pinpon topu büyüklüğünden şu anki boyutu olan kurumuş bezelye boyutuna kadar küçülmüştür. Peki bu organı kullanmayı insanlar neden unuttu? Evrimcilere göre “sürüngen atalarımızdan kalan körelmiş bir organ” olarak tarif edilen epifiz bezi insanlarda işlevi olmayan ve evrimin erken aşamalarından kalan işlevini kaybetmiş bir kalıntıdır. Bu konudaki sıradışı bir görüş ise insanın sahip olduğu potansiyelin kasıtlı olarak dış bir müdaheleyle düşürülmesidir. Sümer’lere göre; güneş sisteminin bizim tanımadığımız bir gezegeni olan Nibiru‘dan gelen Anunnakiler ilkel dişinin yumurtası ile kendi spermlerinden bir Adamu yarattılar ve üreyen yeni ırkla yeryüzünde medeniyetler kurdular, şehirler yönettiler. Geçmiş uygarlıkların kalıntıları ve genlerimiz onların izlerini taşıyor. Fiziksel ve zihinsel ve ruhsal gelişim amaçlı insanoğluna çeşitli müdaheleler yapıldı. Daha sonraları Anunnakilerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle insanların psişik yeteneklerini bastırmak için DNA yapısının değiştirilmesine karar verildi. On iki sarmallı DNA yapılarının değiştirilmesi ve sarmalların birbirinden ayrılması, insanoğlununun gelişimini yavaşlatacaktı. Yapılan müdaheleyle DNA sarmalları ayrıldıktan sonra, yeniden birleşmelerini engellemek için astral bedenlere implantasyonlar uygulandı. Daha sonra, fiziksel bedenin endokrin sistemindeki on sarmalı birbirinden ayırdılar; bu da kozalaksı bezlerin, hipofiz bezlerinin ve hipotalamus bezlerinin ürettiği salgının oluşmasını engelledi. Bir süre sonra da bu bezler kullanılmadığı için fonksiyonunu kaybetti. Gelecek nesillerde sadece birkaç insan bu bezleri kullanabilecekti. Bu amaçla özel bir gen taşıyacaklardı. İnsanoğlunun ruhsal gelişiminde yoldan çıkmaması için, aralarından birkaçının Anunnakilerle iletişim kurabilmesi gerektiğine karar verildi. Bu kişiler peygamberler, kahinler, mistikler, şamanlar ve psişiklerdi. İnsanoğlu, istediği taktirde bu bezleri yeniden harekete geçirebilme gücünü taşımaya devam etti ama bu ancak kendini gerçekten adamayı gerektiriyordu.

Ajna Çakra (Üçüncü Göz)

Çakralar, bedenimizde sürekli akıp duran enerjilerin en fazla yoğunlaştığı ve onları taşıyan farklı kanalların birbirleriyle buluştuğu merkezlerdir. Bu konudaki genel bilgilere pek çok farklı kaynaktan ulaşabilirsiniz. O nedenle bu yazımızda, o çok değerli altıncı çakramızın genel nitelikleri yanında, başka kaynaklarda yeterince yer verilmediğini düşündüğümüz özellikleri ve etkilerine değineceğiz.

‘Üçüncü Göz’ de denilen  Ajna Çakra, hakkında pek çok şey yazılıp çizilmiş olan, önemli bir enerji yoğunlaşma, içebakış ve aynı zamanda da dışavurum merkezimizdir. Her türden yogacılar, reikiciler, kimi Uzakdoğu inançları ve yaşam felsefeleri bu çakraya değişik açılardan bakmışlar; ondan çok farklı beklentileri olmuş, zihinler yüzyıllar boyu onun açılmasıyla kazanılacak sıra dışı hattâ olağandışı güçlere odaklanmıştır.

Yedi aşamalı klasik çakralar sistemindeki sondan ikinci oluşum olan ajna çakra, bilinçlilik yolundaki farkındalığın merkezidir. Bu farkındalık artışıyla birliğe odaklanmak mümkün olabilir; Üçüncü Göz’ün açılmasıyla duyular ötesi algılar meydana çıkar, sezgisel biliş gelişir, düşüncemiz zaman ve mekânın sınırlarını aşmaya başlar. Bu kısıtlamaların ortadan kalkmasıyla da zihnin ve aklın sınırları aşılabilir.

Ajna ve Sahasrara arasında, gerçekte iki önemli merkez daha vardır. Bunlar  ‘tâli çakra’  kabul edilen ve Ajna’nın üzerinde, alnın tam ortasında yer alan  ‘Soma’  ile, onun biraz üzerindeki  ‘Kameşvâra’’dır. Esasında bütün ana çakraların aralarında en az bir, çoğu kez iki tâli çakra bulunur. Ancak  ‘yedi çakralı sistem’in öğrenilmesini basitleştirme amacıyla bunlardan pek söz edilmez.

Ajna Çakra, olumsuz karmamızı çözüp arındıracak olan merkezimizdir. Daha aşağıdakilerin böyle bir gücü yoktur. Bunun nedeni diğer her birinin işlevlerinin farklı olmasıdır. Ajna aynı zamanda kundalini’nin yeterince olgunlaşıp ehlileştiği çakradır. Bu nedenle ona  ‘İçsel Guru’ veya  ‘Yönetim Merkezi’ de denilmektedir. Bu çakra açılmadan, kadim ustaların o sıkça sözünü ettikleri, tüm olan-bitenin özgür gözlemcisi ve kayıtsız-koşulsuz tanığı olabilme olanağı yoktur. Bu aynı zamanda nedenselliklerin ve onlara ilişkin yasaların fark edilip, korkularımızın asılsızlığının kavrandığı, bağlılıklarımızın aşıldığı; zihin-ötesi  ‘sezgisel bilgi’nin edinilebileceği bir düzeye ulaşmış olmak demektir. Yani onun açılması, bir anlamda tümüyle sanal olan bir rüyadan, zihinsel yanılgılar ve aldanışların dünyasından, gerçekliklerin dünyasına uyanmak gibidir.

Ajna Çakra’da uyandıktan sonra, geliştireceğiniz daha üst algılar ve onlarla sağlanacak olan farkındalığınız size bir sonraki  ‘Sahasrara Çakra’ya  (Tepe Çakrası) nasıl ulaşabileceğinizin yolunu da gösterecek ve aydınlatacaktır.

Ajna Çakra;  ida, pingala ve suşumna nadilerinin vücutta birbirlerine en çok yaklaştığı yerdir. Eski hint geleneklerinde buraya ‘Şiva Düğümü’ denilmektedir. Çünkü bu üç büyük gücün bir araya gelip etkileşimleri sonucu zihnin arınarak bilince doğru dönüşümü gerçekleşir; farkındalıkta açılım ve genişleme sağlanır, ‘samadhi’ye geçilerek ‘bütünlük’ hâline gelinir. Alın çakrasının önemi ve diğerlerinden farkı, onunla ilişki kuramayan hiçbir çakranın bir başka biçimde ve yeterince açılamayacak olmasıdır.

Aşağıda verilen uygulamalar, Kök Çakra’da (Muladhara) bulunan kundalini’nin uyandırılmasına yardımcı olur. Uygulamaya Ajna ile birlikte başlamak, her ikisini birden çalıştırarak süreyi kısaltacakır. Ayrıca uyandırılan kundalininin ‘yönünün’, bir bakıma da ‘hedefinin’ olması onu daha canlı ve daha ‘enerjik’ halde tutacaktır. Harekete geçirilmesi amaçlanan kundalini enerjisinin erişemediği hiçbir çakra uyanamaz (açılamaz).  Kundalini’yi  Ajna’ya yönlendirmek, onu her defasında henüz uyandırılmamış olan bir üst çakradan kıvrılarak biteviye geri dönmesi alışkanlığından alıkoyacaktır. Böylelikle çakralardan her birinin uyandırılması, diğeri üzerinde de olumlu etki yaratmış olacaktır. Açılması istenen herhangi bir çakra ile birlikte Ajna’ya da yoğunlaşmak, sırası gelen çakranın daha kolay açılabilmesi yanında, bir sonrakinin katılığının da yavaş yavaş  ‘ısıtılarak esnetilmesi’ni  sağlayacaktır.

Burada kundalini’den kısaca bahsetmekte yarar vardır. Kundalini, gizil enerjilerimizden sadece bir tanesidir; ve diğer pek çokları gibi elle tutulur-gözle görülür ve ölçülebilir olmadığından başlangıçta fark edilemeyebilir. Önce fark edilebilir sonra da geliştirilip yönetilebilirse daha başka enerjilerimizi harekete geçirebildiği, onların da oluşum ve gelişimlerine ‘katıldığı’ görülebilecektir. Böyle bir farkındalık genişlemesi bilince daha kolay erişimi sağlayacaktır. İçinizdeki ‘öz’e yöneldiğinizi kavradığınızda ondan vazgeçemez ve onun aydınlattığı yoldan bir daha ayrılamazsınız. Kundalini  ‘dişil’  bir sözcük olup,  ‘spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji’… ve benzeri anlamlara gelir. Belkemiğinin ya da omurganın kökünde biryerlerde başladığından ilk çakranın hemen bütün dillerdeki adı  ‘Kök Çakra’ dır (Muladhara Chakra). Kundalini’nin farkındalığı tüm yaşamınızı değiştirecek, deneyimleyebilmeniz ölçüsünde tekâmülünüze oldukça farklı bir anlam ve coşku kazandıracaktır. O, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisidir.

Önerimiz, her durumdaki çakra çalışmasına yine de temel yoga sistemlerinden birisinin desteğinde başlanmasıdır. Yoga’da geliştikçe bedende, zihinde, ruhta… bilince yönelme ile gerçekleşebilecek uyanış ve aydınlanma daha kolay fark edilecektir. Farkedilemiyorsa ya yol, ya da yöntem veya pratikleriniz yanlış veya eksik demektir.  Önemli olan, bütün bu sürecin duygularımızın, tutkularımızın, korku ve öfkemizin olumsuz etkisinden uzakta; ama yine de  ‘kontrolümüz altında’  tutulabilmesini sağlamaktır.  Doğru yöntem, önce  Hatha Yoga’da yeterince ilerlemek; daha sonra da çok iyi bir ustanın veya uzman bir eğitmenin nezaretinde Kriya Yoga’dan geçmek olabilir. Bu arada Kriya Yoga’nın, henüz ustalaşmamış kişilerin kendi başlarına yapabilecekleri bir uygulama olmadığı unutulmamalıdır.

Diğer çakraların uyandırılmasından önce de  her defasında Ajna’da yoğunlaşmanın sayılamayacak kadar çok yararları vardır; ki bunlardan en önemlisi, önce Ajna’ya yönelmenin daha aşağıdaki  ‘her bir çakranın kendi karmasının temizlenmesi’ni (arındırılmasını) ve muhtemel olumsuz karmik güçlerin daha kolay denetlenebilmesini temindir. Her defasında Ajna’dan başlamak veya bir süre ona yoğunlaşmak, başta Muladhara’da olduğu gibi, sırasıyla tüm diğerlerinde kundalini’yi hem  ‘esnetecek’  hem de sırası geldiğinde daha kuvvetli bir biçimde uyaracaktır. Kundalini’nin alın çakrasına yükselmesi sürecinde,  destekleyici uygulamalar olarak mutlaka daha fazla meditasyona, yapılabilirse yeteri kadar inzivaya, teoriye ve nefes çalışmalarına zaman ayrılmalıdır.

Ancak unutulmaması gerekir ki ‘harekete geçme’, aslâ ‘tam olarak uyanma’ demek değildir. Örneğin perine’nin kasılıp gevşemesi sırasında düzenli nefes ve mantra yardımıyla Ajna’da oluşan sıcaklık hissi de, prana’nın toplanıp dağıldığını hissetmek de, alın çakrasının açıldığının değil; ancak yavaş yavaş harekete geçmeye başladığının kanıtıdır. Gerçek uyanmanın ve ardından gelecek  ‘açılım’ın  süresi herkeste değişebilir.

Ajna Çakra, adetâ bir yönetim merkezidir ve bir anlamda kişinin  ‘içsel guru’sudur  demiştik. Aynı zamanda yogilerin derin meditasyon veya samadhi sırasında kapalı ya da yarı-kapalı haldeki gözlerinin kendiliğinden yöneldiği noktadır. Çünkü orası bir anlamda  ‘bilince açılan kapı’dır. Hem de bilinen fiziksel dünya ile, bilinemeyen fizik ötesi, yani zihin ve akılla erişilemeyecek olan o çok farklı diğer dünyalar (ve boyutlar) arasındaki  ‘kapısız kapı’dır. Üçüncü Göz’ün doğru işlev görebilmesi, doğal olarak yeteri kadar etkinleşebilmesine bağlıdır. Bu da dengeli, bilinçli ve kararlı biçimde çalışmakla mümkün olup, onu belli bir çıkar ya da yarar sağlama amacıyla açmaya çalışırsanız başaramaz, sonunda mutlaka acı çekersiniz.

Üçüncü gözün, iki yönlü ve dışarıdan pek bilinmeyen bir başka işlevi astral ve ruhsal ortamlardan gelen verilerin kodlarını çözerek fiziksel ve zihinsel ortama taşıması; gerektiğinde aynı işlevi tam tersi yönde de yapabilmesidir. Bir diğer işlevi de farklı zihin ve bilinç düzeylerinin ayırdına vararak, farklı ilişki ve temaslar söz konusu olduğunda, bunlardan her birine ayrı ayrı uyum sağlayabilecek düzeyde kalabilmeyi ve bu amaçla gereken eşgüdümü sağlayabilmesidir.

Ajna çakranın açılmaya başlamasıyla, sezgi gücünüzün yavaş yavaş arttığını, farklı türden enerjilerin de farkedilir hâle gelmesiyle  ‘durugörü’  yeteneğini kazanmaya (varsa da artırmaya) başladığınızı ve iki yönlü telepati becerinizde önemli artış ve açılımlar olduğunu gözlemleyeceksiniz. Kimileri, belirli çakraların aktivasyonu için reikinin 1’inci, 2’nci 3’üncü aşamalarına erişmiş olmanın gerekliliğinden sözederler ki; bunların aslı-astarı yoktur. İnisiye edenin kerameti ve aldığı ücret ile, belirli sayı ve sürede toplantı ve seminere katılma  ‘zorunluluğu’  üzerinde doğru düşünebilirseniz, bunun ne denli yanıltıcı olduğunu kendiniz çözümleyebilirsiniz. Reiki de hiç kuşkusuz yarar sağlanabilecek bir yöntemdir; ancak bu öyle dışarıdan yapılacak yüklemeler, sanal ve itibarî derecelendirmelerle gerçekleştirilebilecek, üstelik o denli kolaycı ve programlanabilir bir süreç değildir.

Üçüncü Göz’ün etkinleştirilmesi sürecinde bir hint geleneği olarak alna, özellikle de iki kaşın üst-ortasına sandal ağacı macunu sürülmektedir. Aynı gelenekte üçüncü göz bölgesine  ‘tilak’, yani o kırmızı işareti yerleştirmek de vardır. Ama herkeste aynı yerde olmadığı, kimilerinde ise henüz tamamen kapalı durumda olduğu bilinmelidir. Yaygın bir söyleme göre, yaşamlarında hiç meditasyon yapmamış olanlarda potansiyel üçüncü göz alnın hayli yukarılarındadır. Etkinleştikçe aşağılara iner, ya da açılabilmesi için iki kaşın üst-ortasına doğru  ‘çekilmesi’  gerekir. Sıkça ve düzenli meditasyon uygulayanlarda iki kaşın ortasına doğru yaklaşır. En fazla inebildiği yer de gözlerin hizasıdır. Nitekim kimi  ‘avatar’ların  ve büyük ustaların temsilî resimlerinde üçüncü göz ya da  ‘ışığın yayıldığı’  yer, hayli aşağılarda, çoğu kez göz hizasına inmiş biçimde tasvir edilmektedir.

Üçüncü gözünü açmayı başarabilenler kolaylıkla odaklanabilir, daha kısa sürede yoğunlaşabilir; içsel barışı hissedebilir, huzurun kendisi olabilirler. Böylelikle zamanla Birlik Bilinci’ne yönelmiş olunduğu da hissedilebilir. Bu durum aslında herkeste bulunan ama yaşam biçimi, yerleşik alışkanlıklar ve inançsal koşullanmışlıklar nedeniyle bir türlü ortaya çıkarılamayan algılama gücü ve yeteneğindeki gelişmişliğinin göstergesidir. Ortaya çıkarılamadığı sürece, böylesine önemli bir gücümüz hep  ‘saklı’  halde kalır. O nedenle çok büyük çoğunluğumuz böyle bir potansiyeli olduğunun farkında değildir. Bir başka ifade ile, çok değerli enstrümanlar olan fiziksel ve zihinsel bedenlerimiz, eğer bloke olmuşlukları ortadan kaldırılabilir ve o durumun neden olduğu kısıtlamaları aşılabilirse, daha kolay özgürleşerek çok daha kısa sürede bilinçliliğe yönelebileceklerdir. Bu gerçekleşebilirse algılamada sağlanacak artışın, doğal olarak duyular ötesi araçlar ve fenomenlerle iletişim kurulabilmesine imkan sağlayacağını sanırız uzun uzadıya açıklamanın gereği yoktur. Teozofi’deki ya da sufîlikteki  ‘rabıta’  da böyle sağlanmaktadır. Kısacası Ajna Çakra yeterince açılmadan ezoterik bilime erişilemez. Bilindiği sanılanlar ancak ansiklopedik veya kulaktan dolma, deneyimlenememiş sıradan bilgiler olarak kalır.

Bazı yorumcular Matta İncili 6/22’deki, İsa’nın  ‘açıldığında bütün bedeni ışıkla dolduracağı’nı söylediği ‘Tek Göz’ün, Üçüncü Göz  olarak anlaşılması gerektiğini söylerler.  Keza yine  Matta 10/16’daki  ‘yılanlar’  sembolünün de kundalini’yi kastettiğinde ısrarcıdırlar.

Zihin, beden ve ruh yeterince tanınıp aralarındaki etkileşimler kavranabildiğinde pek çok sağlık ve davranış sorununun çözümü de kolaylaşır. Örneğin hastalıklara tanı koymak, tedavi yöntemlerini doğru belirleyebilmek, varsa organlardaki fizyolojik ve patolojik sorunların giderilmesine yardımcı olmak… gibi.

Çakralarımızın açılması da bizi biz yapan her şeyin düzene girmesini sağlayacak, yaşam kalitemizle birlikte içsel gücümüzde ve farkındalığımızda da artışa neden olacaktır. Çünkü böylesi bir gelişim zorlama, sanal ve geçici değil; olması gereken, doğal, düzenli ve etkileri ile sonuçları bakımından da süreklilik gösteren bir gelişimdir. Doğulular içsel sorunlarla ilgili yanıtların bedenimizin biryerlerinde yazılı olduğuna inanırlar. Çünkü insan vücudu varoluşun kitabıdır.

Fiziksel ya da maddesel dediğimiz her şey kullanıldıkça doğası gereği yıpranır, eksilir, zamanla kullanılamayacak hâle gelir; bir başka ifade ile dönüşerek tükenir. Ruhsal olanlar ise kullanıldıkça büyür ve gelişirler. Örneğin, meditasyonun ve doğru nefesin, vücut kimyasının düzene sokulmasında çok ciddi işlevler gördüğü laboratuvar deneyleriyle kanıtlanmıştır. Bunun bir de kundalini esaslı tantrik yoga ile ve daha sonra eğer mümkün olabilirse kriya yoga ile desteklendiği durumlarda, başkaca bir engel yoksa çakraların açılması için engel kalmayacaktır. Çakralar, varoluşla gerçek anlamdaki uyumumuzun göstergeleri, uyaranları ve bir bakıma aydınlanma yolundaki kilometre taşlarıdır. Dünya çapında uzmanlar, artık hastalarına, özellikle kalp-damar rahatsızlıklarında, sinirsel ve ruhsal sorunların çözümünde, tansiyon ve stresle başa çıkabilmede, kilo problemlerinin çözümünde yoga ve meditasyonu hararetle tavsiye etmektedirler.

Burada önemli bir uyarıda bulunmalıyız: Kadınlarda Ajna Çakra’nın açılması sürecinde duygusal ve zihinsel gelişmeler erkeklerdekinden değişik biçimde seyreder ve farklı sonuçlar verebilir. Üçüncü Göz çakrasının güçlendirilmesi kimi zaman cinsel soğukluğa (frijidite) yol açabileceği gibi, önlem alınmazsa hormon dengelerini de etkileyebileceğinden dişilik özelliklerinde azalmalar gözlemlenebilir. Tabii bu durumun eşler arasındaki ilişkinin sağlıklılığıyla, mevcut ve potansiyel sorunlarla olduğu gibi, uygulamacının önceki yaşamlarıyla da ilgisi olabilir. Özgürlük duygusundaki artış (özellikle o güne kadar kendini yeterince özgür hissedememiş olan uygulayıcılar tarafından) doğru yönetilemez veya yanlış yönlere kanalize olmasının önüne geçilemez ise, o güne kadar baskı altında tutulmuş bulunan duygu, özlem, tutku ve saplantıların güçlü biçimde açığa çıkma, ön plana geçme, hattâ kontrol edilememe riski vardır. Bu durum iyi ve doğru biçimde yönlendirilemez ise (söylemeye dilimiz varmasa da), dişiliğin zedelenmesine kadar gidebilir. Özellikle, bir önceki yaşamlarında erkek olarak bedenlenmiş olanlarda sıkça görülebilen böylesi bir durumda ne yapılması gerektiğine, herkes için tek ve belirli bir yanıt vermek güç olsa da; vejetaryen ağırlıklı doğal beslenme, daha çok doğaya çıkma, kadınlara daha uygun olan işlerde çalışma, daha çok yoga ve meditasyon, iyi bir eş ve anne olmaya özen gösterme; taşların, kokuların ve müziğin gücünden yararlanma, hatta gündelik yaşam alanlarının enerji geçişlerine engel olmayacak biçimde düzenlenmeleri… gibi şeyler sayılabilir. Genetik etkiler dışında, spiritüel yollarda herhangi bir önlem almaksızın ilerlemeye çalışan bazı kadınların, kendileri bir türlü kabullenmeseler de zamanla erkeksi özellikler kazanmaya başlaması bu nedenledir.

Tekdüze mantralar, hipnoz ve self-hipnoz, alna takılan veya yapıştırılan  ‘tika’lar, zorlama telkinler… nedensiz ve bilinçsizce uygulanmaları durumunda zihni baskı altında tutmaya neden olacaklarından, yeteri kadar gelişme sağlanmadıkça, yani henüz başlangıç aşamasında iken önerilmemektedir. Destekleyici etkinlikler olarak ele alındıklarında akupunktürün, doğru reiki ve gerçek feng-shui’nin yararları ise mutlaka görülecektir. Mentalitenin temelinde kadınlığın korunması ve kadına özgü niteliklerin zarar görmemesine çalışma yer aldığı sürece, çatışmacı-fanatik feministlere benzemekten kurtularak buradaki yaşamınızı daha berrak, çatışmasız ve sükûnet içinde sürdürebilirsiniz. Çünkü ancak erkeğin erkek, kadının kadın olması durumunda yaşamın kendisi ile olgun, doğal ve düzeyli bir bütünleşme sağlanabilir; zihinsel-bedensel-ruhsal sağlığın oluşması ve sürdürülmesi mümkün olabilir. Sevgi ve aşk gibi yüksek değerler de zaten ancak  ‘doğal’  ruhsal ortamlarda yeşerip serpilebilirler…

*****

Yeri gelmişken  ‘zihin’  konusuna da kısaca değinmekte yarar görüyoruz. Basit tanımıyla zihin, insanın duyularıyla hissettiklerini düşünüp ön değerlendirmeden geçirerek hafızada depolamasına ve onların öznel bilgiye dönüşmesine yardımcı olan bir araçtır. Kadim bilgelik öğretilerine göre zihin arındırılıp ehlileştirilebilir, bu sayede de kendi hâline bırakıldığında bir türlü ulaşamayacağı nesnel gerçekliklere ve bilince yönlendirilebilir. Bilince erişimi ölçüsünde de aydınlanır, farkındalığı artar. Ancak yine de zaman ve mekândan bağımsız işlev göremeyeceğinden, hepimiz için çok gerekli olmakla birlikte tek başına yetersiz bir araçtır. Mutlaka beynin, aklın ve zekânın yardımına ihtiyaç duyar. Sıradan veya bozulmuş zihin, karakteri itibarıyla ayrıştırıcı ve ikilemcidir.  Kendi başına yaratıcılığı da işlem gücü de olmadığından yapısal olarak içsel değil  ‘dışsal’dır. Bu konuyu, DerKi’de yayımlanan   ‘Akıl, Zihin, Bilinç’  başlıklı makalemizde ayrıntılı biçimde anlattığımızdan burada tekrar irdelemeyeceğiz.

Açılım İçin Yöntem Önerileri:

Kolaylaştırılmış bir uygulama önerisi aşağıda verilmiştir. Ancak bütün spiritüel pratiklerde olduğu üzere, her yol gibi her yöntem de herkese uygun olmayabilir. Bu pratiklerle belirli bir ilerleme sağlandıktan sonra, uygulamacı buradaki süreleri kendine göre ayarlayabilecek; bu amaçla mutlaka doğru meditasyon pratiklerinden ve onların kendi üzerindeki etkilerinden de yararlanabilecektir. Ayrıca bir öğrenciye,  ‘falanca aşamada buna, filanca aşamada şuna erişileceğini’  söylemek de doğru değildir. Bu koşullama olur. Zaten süreç gibi erişim de kaçınılmaz olarak  öğretene, yönteme, araçlara  ve  öğrenecek olan’a göre farklılık gösterebilecektir.

Temizleme Tekniği: Tek bir noktaya sabit olarak bakma.

+ Burun geçitlerini temizleme

+ Alınan ve verilen nefeslerin sayılması ve farkına varılması (doğru nefes tekniğinin başlangıcıdır)

+ Üst dudak seviyesine oturan ve tepesi Ajna’da olan üçgeni hissetme

+ . Sol’dan al, Sağ’dan ver; 100, 99, 98, 97

. Sağ’dan al, Sol’dan ver; 96, 95, 94, 93 say

. Her ikisinden al, her ikisinden ver; 92, 91, 90, 89…

Böylece 100’den sıfır’a kadar sayılır.

Karanlık odada,  kaş merkezinin yaklaşık 60 cm önündeki bir ışık kaynağının, örneğin mum alevinin üst noktasına (veya tütsü ateşine) odaklanma (trataka). Başlangıçta 15-20 dakika uygulanır (dolunayda, herhangi bir cisimde, burnun ucunda, sudaki imgede, sembolik objede, fotoğrafta…da  uygulanabilir).

d. . Kaş merkezi’ne (bhrumadya) odaklanma ve konsantrasyon (+ sandal ağacı macunu kullanılabilir).

. Düşünce durdurulur, Ajna’ya yönelinir, meditasyona başlanır.

. “Om (Aum)” mantrası her defasında birkaç saniye söylenerek tekrarlanır.   3 – 5 dakika uygulanır.

Sonra gözler kapatılır, ancak içsel bakış kaş merkezinde kalmalıdır.  Mantra’ya, şiddeti yavaşlatılarak, ancak süresi uzatılarak devam edilir.  Böylece  5 dakika daha uygulanır.

Sonraki aşamada mantra söylemeye yine devam edilir; ama bu kez, kaş merkezinden çıkarak tüm bedende yankılandığının farkında olunur.  Bu da başlangıçta 5 dakika uygulanır; süre gittikçe artırılabilir.

Perine’ye bastırılan topuk kasılıp gevşetilir. Bu süre 10 dakikaya kadar çıkarılır.

h. .‘Om’ sesi çıkarılırken prana’nın kaşların arasında biriktiği düşünülür. Bu sırada yavaş ve derin nefes alınır. Daha sonra Ajna’dan  prana yayıldığı ve onu evrene verdiğiniz düşünülmelidir.

. Bu çalışmaya 30 dakikadan  iki saate kadar devam edilebilir.

Çalışmalar sırasında göz kasları zorlanmamalı, yorgunluk hissedildiğinde ara verilip gözler dinlendirilmeli ve bu uygulamaya en az bir ay boyunca  (her gün) devam edilmelidir. Uygulama için tercihan sabah olmadan, gündoğumundan öncesi  ve  gece yatmadan önceki zaman dilimleri tercih edilmelidir.

Çakralar üzerine yaptığı elektro-fizyolojik deney ve araştırmalarıyla tanınan Dr. Hiroshi Motoyama’nın Alın Çakra üzerindeki çalışmalarından çıkardığı bazı kişisel uygulama, deneyim ve önerilerinden, yukarıdakilere eklenebilecek aktarımlarını  ‘Theories of the Chakras’  adlı yapıtından özetleyerek şöylece sıralayabiliriz:

. Alın Çakra üzerinde yoğunlaşıldığı sırada perine’nin nefes alırken kasılması, nefes verirken gevşetilmesi. Böylelikle perine’de sağlanan  ‘ısınma’  ve gevşeme ile alın çakrasındaki titreşimin senkronize edilmesi.

. Alın Çakra’ya yoğunlaşıldığında, OM (Aum) mantrası eşliğinde nefes alırken zihinsel olarak enerjinin burada toplandığını, verirken de  ‘prana’nın  evrene yayıldığını canlandırma.

. Bu şekilde en az üç ay boyunca, her gün bir saatlik uygulamadan sonra, kundalini’nin omurga boyunca  Muladhara’dan yukarıya doğru yükselmeye başladığı hissediliyor ve vücut ısınıyor.

. Karın çakrasında oluşan geçici sertlik hissinin ardından, nefes alıp verişin bir yandan kolaylaşırken diğer yandan giderek yavaşlaması. Bu sırada alın çakrasındaki titreşimlerde artış.

. Ardından kaşların arasında oluşan parlak beyaz ışığın, koyu mor renkte bir başka ışığın içine çekilmesinin deneyimlenmesi.

. Yankılanan bir sesin Motoyama’yı çağırması; ardından gelen vecd hâli; daha sonra büyük bir sükûnet.

. Bu büyük sükûnetin sonrasında geçmişin, şimdinin ve geleceğin, adeta  ‘eşzamanlı’  hâle gelmesi; kendi karmatik arınmasının mümkün olmasından başka diğer insanların da karmalarını etkileyebilecek güce eriştiğini fark etme  (biz aktarmış olduk; yöntemler ve alıştırma biçimleri her uygulayıcıda farklı sonuçlar verebileceğinden; önceki bölümde anlatılanlar için de, Motoyama’nın yöntemi için de, kuşkusuz herhangi bir garanti vermemiz söz konusu değildir).

Açılış  Sürecindeki  Etkenlerin  Rolü  ve  Sonuçları:

Ne kadar iyi niyetle olursa olsun, Ajna Çakra’nın açılmasını şiddetle arzuladığınız sürece başarılı olamazsınız. Çünkü böyle bir durum ruhsal, astral ve eterik enerjilerle uyumunuzu bozar; frekanslarınızda gereken rezonans (birlikte ve uyumlu titreşim) oluşamaz. O vakit böyle bir özelliğe sahip olamaz, olamayacağınız için de doğaldır ki yönlendiremezsiniz. Yani amaç, belirli bir çıkar gözetmeksizin ve sonuca koşullanmaksızın tekâmül olmalıdır. Aksi halde tesadüflere bağlı kontrolsüz bir gelişimin  ‘güvensiz’  olacağını takdir edebilmelisiniz.

Böylesi bir durumda gerçek dışı ve yanıltıcı kişisel imajinasyonunuz, çakranın açıldığı ve kundalininin bu aşamada hareketine devam ettiğine dair sanal bir izlenime neden olabilir. Çünkü  ‘lotüs kendiliğinden ve doğal yollarla açılmamış’,  aksine zihinsel zorlamaya mâruz kalmış; bu da olağan sürecin bozulmasına neden olmuştur.

Son bir uyarı; çakralar, özellikle de Ajna Çakra üzerinde yoğun olarak çalışıldığı dönemlerde et tüketimine ara verilmelidir. Bal, süt, yoğurt, yumurta ve peynir gibi ikincil hayvansal gıdaların ise hiçbir sakıncası olmadığı gibi, bu dönemde aksine yararları vardır. Daha kısa anlatımıyla, özellikle bu periyotta, doğal bütünsellik yolunda ağırlıklı olarak, ayurvedik tipolojinize  (vata, kapha, pitta)  uygun düşen beslenme modeli tercih edilmelidir.

Açılmasının  Belirtileri:

Sezgi’de güçlenme, bedenin manyetik alanının farkındalığı, birinciden altıncıya kadar olan bütün çakraların işleyişini gittikçe artan ölçülerde kontroldür. Fiziksel bedende oluşabilen pozitif ve negatif polarizasyonların etkilenip gerektiğinde dengelenmesi, üzerinde odaklanıldığında  ‘alıcı’  ortamın yaratılması, gelişme sağlandıktan sonra da  ‘yansıtıcı’  özellik kazandırılması mümkün olur. Çakranın açılması sırasındaki ve sonraki  ‘kontrol’  yeterince sağlanabildiğinde uygulamacı, iç salgı bezlerinin işleyişini ve çıktılarını, yani hormonlarını; bu arada kan basıncını, bedenin zararlı dış etkenlerden korunmasını ve onlara karşı dayanıklılığının artırılmasını kolaylıkla sağlayabileceği gibi şifacılıkta, kuantum enerjinin yayılmasında da önemli aşamalar sağlayabilecek duruma gelmiş demektir.

Vericiden (muhatabından veya uzak-yakın olmasına bakılmaksızın karşı taraftaki kişi ya da kişilerden) sadece gelen seslerin değil, onun zihinsel yapısının ve bilince erişim durumunun da farkındalığına kolaylıkla erişebilir. Tüm canlılardan yayılan aura’nın görülüp çözümlenebilmesi, böylelikle de onlar hakkında daha fazla ve daha doğru bilgi edinilebilmesi mümkün olur.

Ajna Çakra ile ilgili genel karakteristik bilgileri toparlarsak;

Yeri: Epifiz’in  (pineal gland/kozalaksı bez)  alna hizalandığı yer, yani iki kaş ortasının biraz üzeridir.  Pineal Gland birkaç hormon salgılamakta olup en çok bilineni  melatonin, diğer önemli olanları ise  pinolin  ve  dimetiltriptamin (DMT)’dir. Melatonin salgısı, deniz seviyesinden ne kadar yukarılara çıkılırsa o kadar artar (tapınaklar yükseklere yapılır). İnsanda ancak geceyarısının başlangıcından günağarmasının hemen öncesine  -seher vaktine-  kadar salgılanabilir (duaların ve meditasyonun en çok tavsiye edildiği gün bölümüdür).

Rengi: Çivit mavisidir (indigo).

Sembolü: Ortasında ters üçgen (içinde ‘OM’ hecesi yazılı, tabanı yukarıda tepesi aşağıda) olan ve boşluğu simgeleyen bir çember; arka planda tantra yogada astral bedenin sembolü olan sütun; üçgenin üst tarafında zihni sembolize eden hilal biçiminde ay ve nokta ile temsil edilir. Çemberin her iki yanında da üzerlerinde ‘ham’  ve  ‘kşam’  yazıları bulunan tam açılmış birer lotüs yaprağı yer alır.  ‘OM’, ajna çakranın hem sembolü hem de mantrasıdır.

Elementi: Hava (nefes)

Besini: Klorofil

Aroması: Yasemin ve Nane

Aurası: Çok açık ve saydam gridir. Bazı kaynaklarda, kişinin genel durumuna göre mor renkte aura yaydığı belirtilmiştir. Bu durum astral ve eterik boyutların aura renklerinin farklılığından olabileceği gibi; kişilerin bilinçlenme, yani tekâmül düzeyleriyle de ilgili olabilir.

İlişkili aslî bez: Pineal Gland (Epifiz)

İlişkili ikincil bez: Hipofiz

Taşları: Lapis l’azuli (indigo), safir ve lacivert sodalit

Gezegeni: Satürn

Etkili organ: Göz ve merkezî sinir sistemidir.

Ağırlıklı işlevi: Bu çakramızın etkinleşmesi sonucu duyular-ötesi algılamada, durugörüde, sezgilerde ve önsezide artış gözlemlenir. Genel niteliği itibarıyle yüksek bilinçlilik ve sevgi merkezidir. İçgörü yanında altıncı histe oluşan artışla kendini gösterir.

Muhtemel olumsuz etkiler: Endişe, baş ağrısı  ve  konuşma sorunlarıdır. Uyumsuz çalışması ya da yeterince dengeli açılamaması durumunda, başlangıçta kısa süreli bunalıma ve depresyon benzeri hoşnutsuzluklara, hattâ egonun da kibrin de geçici artışına neden olabilir.

…..

Birkaç  ‘genel doğru’  ile bitirelim.

+ Zihnin yoga ve meditasyon ile  ‘içeriden dönüşümü’  sağlanamadığı sürece,  ‘dışarıdan müdahale’  ile hiçbir çakra açılamaz.

+ Çakralar genelde  Ajna Çakra’nın  kontrolünde ve aşağıdan yukarıya doğru sırayla açılırlar. Sırasız açılan ya da esneyen çakra, onun, sırası gelene göre çok daha etkin biçimde çalışmakta olduğunu gösterir. Bu durumda yapılacak şey (dengesiz gelişimin risklerini ortadan kaldırabilmek için) yönetimi  Ajna Çakra’ya bırakarak, sırası gelene yoğunlaşmak olmalıdır.

+ Eğer  ‘çakramı açtım, ama mutsuzum’  diyorsanız, inanın ki açılan kesinlikle çakranız değildir.

Ucuncu Goz Acma Teknikleri

Ucuncu gozumuz, iki kasimizin arasinda yer alan civit mavisi renginde bir gorme organidir. O bizim kozmik antenimizdir. Diger boyutla aramizdaki gorme bagimizdir. Ucuncu gozumuzle diger boyuttaki varliklari ve yerleri gorebiliriz. Ben, ucuncu gozumuze biyolojik televizyonumuzun anteni diyorum. Sarj edilirse, anten ceker ve ordan goruntuler izleyebilir, sordugunuz sorularin cevabini goruntulu olarak alabiliriz. Akasik kayitlarimizda kayitli tum bilgiyi, ucuncu gozumuzde acilan ekrandan izleyebilir, okuyabiliriz. O bizim mucizemizdir..

Ucuncu gozumuz bebekler dogarken aciktir. Cocuklar 10-11 yaslarina gelene kadar hala acik olur ama kullanilmadigi için, beslenme seklimiz, ictigimiz klorlu su ve dis macunundaki floritten dolayi yavas yavas kireclenmeye baslar. Bu nedenle fazla sekerli, asitli, hamurlu yiyeceklerden uzak durmaliyiz. Floridsiz dis macunu kullanmali ve klorsuz su icmeliyiz.

Olusmus Kireclenmeyi Temizlemek için

-Mavi tirpana balik yagini tuketmeliyiz. Kapsul olarak satiliyor.
-Her sabah ac karnina limonlu ilik su icmeliyiz.
-Salatalarimiza elma sirkesi eklemeliyiz. Bazilari ac karnina bir kasik sirke iciyor ama ben denedim mideme zarar verdi o yuzden tavsiye etmiyorum. Yalniz gunluk olarak, bir bardak suya bir kasik sirke karistirilip icilebilir.
-Taze sarimsak faydalidir. Koku yapmasin diye limon suyuna katilabilir.
-Vucudumuzdaki melatonin ve serotonin miktarini arttirmaliyiz.

Ucuncu gozumuzu acarsak, fiziki dunyamiza bagli oldugumuz zincirlerimizi kirmis oluruz. Bu nedenle acilmasi cok onemlidir.

Asagidaki tekniklerden uygun olaniyla calismaya baslarsak, bir sure sonra gozumuzu kapattigimizda, safak kirmizisi renginde bir ekran goruruz. Sonra ara ara mavi veya altin renkli kivilcimlar gorulmeye baslar. Zamanla siyah beyaz duru goruler gelir ve sonrada renkli goruntuler gelmeye baslar. Derken televizyon ekrani gibi bir ekran acilir. Bunlar bizdeki hazinenin sadece baslangicidir...

1-Nefes Calismasi Teknigi

Gunde 10 dakika nefes calismasi yapabiliriz. Oturarak yada uzanarak; gozumuz kapali, derin bir nefes alip, karnimizi sisiriyoruz. Sonrada nefesimizi yavasca sonuna kadar birakiyoruz. Bunu her gun en az 22 veya 33 defa tekrarliyoruz.

2-'Hû' Mantrasi Teknigi


Oturarak yada uzanarak, gozlerimiz kapali olarak derin nefes alarak karnimizi sisiriyoruz ve nefesimizi geri verirken Hûûûûûû diye ses cikararak tum nefesimizi bosaltiyoruz. Ardindan ara vermeden tekrar nefes aliyoruz ve yine mantrayi soyleyerek bosaltiyoruz. Bu calismanin sayisi en az 12 dir. 'Hû' Mantrasi teta frekanslidir. Titresimi cok gucludur. Buna ek olarak 'Kunnnnnnnn' sesi cikarabilirsiniz. 'Elif Lam Mim Raaaaaaaaaaaaaa' seslerini cikarabilirsiniz.
'Kaf - Ayn -Sad -Ta - Haaaa Ya -Sinnnnnnnnnnnn' seslerini cikarabilirsiniz.....'Kuddus-Murid-Nur' kelimeleri tilsimlidir. Isiga kapi acicidir.

3- Gunes Enerjisi Teknigi


Uc gun boyunca Gunes dogarken ilk 14 dakika, Gunes batarken son 15 dakika boyunca Gunes'e bakiyoruz ve uc defa 'Thoh' (Toooo) Mantrasini soyluyoruz. Sonra 24 saat ara veriyoruz ve ayni olayi tekrar uc gun boyunca yapiyoruz. Bu sekilde devam edip gidersiniz. 21 gun boyunca devam edin.
Sabah gunes dogmadan hemen once, aksam ustu batmadan hemen onceki vakitler cok onemlidir. Ruhsal gelismemize etkilidir. Sabah ve aksam namazlari bu vakitlere gore ayarlanmistir. Bu yuzden sabah ve aksam namazlarinin vaktinde kilinmasi cok faydalidir. Namaz kilinamiyorsa bile bu saatlerde uyanik olunup, 5-10 dakika meditasyon yapmak da isimizi gorur. Hatta hicbirsey yapilamiyorsa, sessizlikte oturmak da faydalidir.

4- Muzikle Acma Teknigi


Internetten Ucuncu gozu acma muziklerini mp3'e indirip, 21 gun boyunca; gece yatmadan ve sabah uyaninca birer kez dinleyebilirsiniz.

5-Namazla Acma Teknigi


Namaz kilarken enerji noktalarimiz yerle temasa gectigi için, yerden enerji cekerler. Ucuncu gozumuz de alnimizda yer aldığı için her secdeye indigimizde alnimiz yere deger ve ordan enerji alarak zamanla aktif hale gelir. (Toprak uzerinde kilinan namaz en etkili namazdir.) Bu yuzden duzenli namaz kilan insanlarda zamanla ucuncu goz acilir ve halk arasinda 'ermislik' mertebesine gecerler. Aslinda olan sudur; Ucuncu goz acilinca o kisi diger boyutlarla baglanti kurmustur, gordugu ekrandan insanlarla konusmustur ve kendi akasik kayitlarina ulasmistir. Ucuncu gozunden gelecekle ve gecmisle baglanti kurmustur. Haliyle bir cok soyledigi cikmaya baslamistir. Bu, o insani kutsal veya ilahi bir insan yapmaz. O, aslinda hepimizde mevcut olan bir mucizeyi aktif etmeyi basarmistir. Oysa bircok insan kendisinde de oldugunu bilmeden, o kisinin ilahi bir ozelligi oldugunu dusunup, eline ayagina dusmustur. Onu putlastirarak, kendisine buyuk bir kotuluk yapmistir. Ozellikle musluman ulkelerde bu yuzden binlerce tarikat kurulmustur. Muridler, bu tarikatlarda putlastirdiklari kisilerin istek ve yonlendirmelerine gore hayatini yasamistir. Kendisinde de mevcut olan bir hazinenin, o tarikata yada seyhine hizmet edince ortaya cikacagini sanmistir.

6-Suyla-Abdestle Ucuncu Goz Acma Teknigi


Abdest almanin esas amaci enerji noktalarimizin temizlenerek sarj edilmesidir. Bunu kac kisi biliyor, bilemem ama Peygamberimizin abdesti onermesinin tek sebebi budur. Namaz ve abdest enerji bedenimizin aktife edilmesi için getirilmistir. Cunku bizlerin, fiziksel hayatla olan zincirlerimizi kirip, eterik hayatla bag kurmamiz isteniyordu. Tipki peygamberimiz gibi...
Abdest alirken ellerimizi, yuzumuzu, kulaklarimizi, boynumuzu ve ayaklarimizi yikariz. Suyla yikadigimiz için sudaki kristallerin enerjisi, yikadigimiz bolgeleri temizler ve aktif hale getirir. Alnimizi yikarken, ucuncu gozumuz sudaki kristallerle temizlenir ve sarj olur. Kulaklarimizin arkasi cok hassas enerji noktalaridir. Epifiz bezine (ucuncu gozumuz) giden sinirler kulak arkasindadir. Sudaki kristal enerjisiyle bu sinirler aktif hale gelirler. Boynumuz bizim bluetooth'umuzdur. Orda omurgamizin, akasik kayitlarimizin giris noktasi vardir. Bu giris, suyla yikandiginda; suyun enerjisiyle sarj olur ve aktif hale gelir.
Ellerimiz havadan ve yerden, ayaklarimiz yerden enerji alan kanallardir. Onlari yikadigimiz zaman, sudaki enerjiyle temizlenir ve daha iyi calisirlar. Daha cok enerji cekerler. Goruldugu gibi hersey, enerjiye baglanmaktadir. Zaten bizde enerjiyiz. Bundan dolayi, su olmayinca toprakla abdest alma onerilmistir. Cunku suda mevcut olan enerji ayni zamanda toprakta da mevcuttur. Her ikisi de ayni isi goruyor. Enerji noktalarimizi temizleyip, sarj ediyor ve biz de boylece o girislerden enerji bedenimize enerji alarak daha spirutuel oluyoruz. Eteriklesip, diger boyutlari ve varliklari kesfediyoruz. Kendimizle ilgili gercege ulasiyoruz. Kim oldugumuzu, buraya niye geldigimizi ogreniyoruz. Sonra da bizi yaratan kaynaga geri donuyoruz. Tavsiyem, her Sabah ve aksam yatmadan once mutlaka abdets alinmalidir. Amac kanal temizligi..

7-Meditasyonla Acma Teknigi


Her gun 10 dakika, kundalini yoga yaptiktan sonra ardindan, 30 dakilalik bir meditasyonla ucuncu gozumuzu acabiliriz. Sessizce oturarak, gozlerimiz kapali olarak ic sesimizi dinliyoruz ve ayni zamanda karanlik olan ucuncu goz ekranimizin renklenmesini bekliyoruz. Isteyenler 'OM' mantrasiyla eslik edebilirler.

Esmalarla zikir ederek ucuncu goz aktif hale getirilir. Kalbi guzel olana 303 tane 'Ayetel Kursi'  diger alemlerin kapisini acar.

Aslinda isin ozu 'nefestir'. Mantralar ve zikirler sadece nefes calismasina yardimci olmak icindir. 'nefes' diger alemleri kesfetme anahtaridir.
Kubilay Aktas "NEFES FARKINDALIĞI" ni ve "UCUNCU GOZ" ile baglantisini, islami kaynaklara dayali olarak cok guzel aciklamis:

Nefes Farkindaligi:


‘’Mûsâ; ‘Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki; sözümü iyi anlasınlar.
Âilemden kardeşim Hârun’u bana vezir yap, beni onunla destekle!
Onu görevimde ortak kıl ki, seni çok tesbîh edelim ve çokça analım.
Şüphesiz sen bizi görmektesin.” (Tâ-Hâ Sûresi - 25-35)
İfâde edilmemiş, engellenmiş, baskılanmış duygu ve düşünceler; ‘boğaz menzili’nde takılır, düğümlere yol açar. Boğaz menzilindeki kuş, yâni bütün vücûdun orkestra şefi olan tiroit bezi; “Şekûr”esmâsı ile kanatlarını açıp, doğası olan ‘mâvi’ ile kucaklaşır.
Burası iletişim merkezidir. Şükür, nimeti artırır; sizi vâroluşla daha empatik bir ilişki içine dâvet eder. “Şekûr” ismi, “Kerîm” ismini tetikleyerek yeni imkân ve pozisyonları açar. “Kerîm” esmâsının sağlıklı devreye girişi ise, varlığınıza sunulmuş ikramların farkındalığını oluşturur.
“Şekûr” isminin tefekkür ve zikri ile, verilen nimetler bereketlenir ve hakkı ile dengeli bir biçimde değerlendirilir. “Kerîm” ismi kapalı kalır, aktive olmazsa; empati kaybolur. Başkalarına karşı kapalı olmaya, nimeti değerlendirmek yerine hedef şaşırarak nimetten perdelenmeye götürür insanı! Bu da nankörlüktür…
“Nan” ekmek, yâni nîmet demektir. “Kör” ise görememektir. Nankör kişi, potansiyellerini, olanaklarını göremeyendir! Kişi önce kendi hakîkatine, yeteneklerine ve verilmiş nimetlere nankör olur. Ve Allâh korusun, nimetin devâmı kesilir. Bu ise anlaşılmamayı, iletişimde tıkanmayı, “varlık ağacından kopma”yı doğurur…
Gece uyurken eğer rüyâ görmüyorsak, nefesimiz kendi doğası olan bebek nefesine döner. Çünkü ona müdahale edecek zihin orada değildir. Ancak biz de bu durumun farkında değiliz! Rüyâlar ile bu, tekrar göğüse çıkabilir. Fıtrî, doğal olan alış-veriş; nefesin derinlere, köklere inmesidir. Bir fikrin hak mı, bâtıl mı; yâni nefisten mi, yoksa rûhâniyattan mı olduğunu anlamak için nefesinize bakın! Nefes derinlere gidiyorsa, köklere iniyordur. Serin ise; bu, vâroluşa daha yakın olduğu anlamına gelir. Nefes göğüste takılı kalıyorsa; bu, zihne, egoya daha yakın olduğu anlamına gelir.
“Hayy-Hû” şeklinde alınan nefes; yeniler, yapılandırır. 15-20 dakîka sonra “El Fettâh” esmâsına âit melekelerin aktive olup sizdeki hakîkati açtıklarını göreceksiniz! “El Fettâh”; her birimde açılım oluşturan, eksik, noksan, kusurlu olanı yapılandıran, fark edilmeyeni fark ettiren isimdir! Doğru nefesle siz, yeni görüş ve kullanım alanlarını açıp bunları değerlendirebilecek ve “El Fettâh” esmâsının hakîkatine mâlik olacaksınız.
Ucuncu Goz;
Ha (hayat), Mim (görünmek), Ayn (ayna, ayna ile yansıtan), Sin (insan), Kaf (üst bilinç).
İnsan üst bilince Pineal bez ile çıkar. Yani Epifiz bezi ile ilişkilidir. Bu bez uyku ve uyanıklık ile ilgili melatonin hormonu salgılar. Vücut ısısı ile de ilgisi vardır. Beyin belli bir ısıya geldiği zaman bu bez, tıpkı Hira'nın tepesindeki mika gibi ışıma gösterir.
Kozmozdan gelen bilgi paketçikleri ile iletişime geçer ve gelen kozmik veriler, insan bilince görünür, bedenlenir ve cisimlenir. Ruh ve beden arasındaki geçiş köprülerindendir. Sadece karanlıkta aktif hale geçer.
Hz.İsa (a.s) "Ancak karanlıkta oturanlar büyük ışığı göreceklerdir."der. Gündüz aktivitesi çok düşüktür.
Ayrıca deniz seviyesinde düşük, dağ zirvelerinde yüksek aktivasyon gösterir. Onun için manastırların, üstadların yükseğe çıkmaları tesadüfi değildir. İnziva odalarının ışık almaması, gece ibadetlerinin önemi, seher vakitlerinin önemi hep bundandır.
Bu andaki ibadetler, sözler direkt ruha etki eder. Fazla ışık bu bezin aktivasyonunu bozar. İsra, Miraç gece yürüyüşüdür ve gece olmuştur.
İşte, "İNSANİ BİLİNCİN AÇILMASI, ÖVGÜYE DEĞER MAKAMA ULAŞMA" hep amaç değil midir?
Samsamin esması Celcelutiye'de, kalp gözünün açılmasına bakar. Simsim de hazinenin açılması...
Ali Baba'nın "açıl susam açıl"ı gibi, beden mağarasındaki saklı hazinenin açılması...
Burası ayrıca dışardan gelen etkilere en açık nokta, onun için abdest alırken başımızı mesh ederiz. Negatiflerin bloke olması için. Hazine olduğu için. Dış etkilerden korunmak adına, örtü ile sırlamakta fayda var. Özellikle ibadet anlarında.
Beden ve ruhun geçiş noktası bu bezdir, tıpkı köprü gibi.
Bu menzilin açılması “Corpus Pineal” yani epifiz bezi ile ilişkilidir. Çocuklar, bıngıldakları açık konumda gelirler dünyaya, daha sonra bu 1 yıl içinde kapanır. 1.5-3 yaş arasında tamamiyle kemikleşir.
Bu bez, uyku ve uyanıklık ile ilgili melatonin hormonu salgılar. Vücudun ısısı ile ilgili sorumluluğu da vardır ve beyin belli bir ısıya geldiği zaman, bu bez tıpkı Hira’nın tepesindeki mika gibi ışıma gösterir. Kozmozdan gelen bilgi paketçikleri ile etkileşime girer ve gelen kozmik veriler insan bilincinde görünür, bedenlenir, cisimleşir. Değişik ruh durumlarından da sorumlu olan bu bez, ruh ve beden arasındaki geçiş köprülerindedir. Sadece karanlıkta aktif hâle geçer. Hz. İsa (as) “Ancak karanlıkta oturanlar, büyük ışığı göreceklerdir.” der. Gündüz ise aktivitesi çok düşüktür.
Celcelutiye’de bu bezin, bu dairenin açılması için bablar ve o babların aktive olması için de iki tane çok çok önemli bitki vardır: Bunlardan bir tanesi Musa’nın (as) kullandığı akasyadır. Ancak diğeri ise Celcelutiye’ye ait çok güçlü etkileri olan üzerlik tohumudur. Bu bitkiler pienal ile aynı molekül dizilimine sahiptir. Bunların tabii ki kullanım dozları ve günleri, buhurları ve Celcelutiye’den okunacak babları vardır. Belli bir doz ve sürede bu bitki ve bitkiler kullanılır.
Bu bez ayrıca deniz seviyesinde düşük, ancak dağ zirvelerinde yüksek aktivasyon gösterir. Onun için manastırların ve ibadethanelerin ve üstadların yüksek yerlere çıkması tesadüfî değildir. İnziva odalarının ışık almaması ve gece ibadetlerinin önemi, bu bezin aktif olması ile bağlantılıdır. Bu, menzil ile kurulan bağlantının etkilerini artırmak içindir. Gece sözleri ve ibadetler, insan ruhuna direkt etki eder. Onun için peygamberlere teheccüd, gece namazı farzdır. Fazla ışık bu bezin işleyişini bozar. İsra, Miraç, gece yürüyüşüdür ve gece yarısı olmuştur.
“Gecenin bir bölümünde uyanıp kalk ve sana mahsus olmak üzere, nafile namaz kıl. Ola ki bu sayede Rabbin seni övgüye değer bir makama ulaştırır.” (İs-RA -79)
Hadislerde bu makamın önemine ‘ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de insan aklına dahi gelmiştir’ diye vurgu yapılmaktadır.
Bu gece ibadeti ile ilgili İsra Suresi’nin devamında çok önemli bir bilgi verilmiştir:
“Ve de ki, Rabbim! Gireceğim yere doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla, çıkacağım yerden de beni doğruluk ve esenlikle çıkar ve bana senin katından bir sultan ver; bir yardımcı gizli ilim ver.” (İsra 80)
İşte boyutlar arası geçişin kapısı (giriş ve çıkış kapısı) bu noktadandır ve sultan olarak da Kur’an’da bu beze işaretler vardır.
Gerçek dinlenme ancak ruhun derece-i hayatına seyir ile olur. Onun için âlimin uykusu, âbidin ibadetinden hayırlı sayılmıştır. Arifin bedeni uyurken, ruhu ise âleme mana tohumlarını ekerek istirahat etmektedir.
“Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu istirahat, gündüzü de dağılıp çalışma zamanı yaratan odur.” (Furkan-47)
Tevrat’ta tam olarak hatırlayamayacağım, ancak Yakup’un (as) Tanrı ile yüz yüze görüşmesi var ve ‘canım bağışlandı’ diyor. Ve o buluştuğu yere ne adını veriyor biliyor musun? Penuel, yani Pineal. Ve İbranice, Tanrı’nın yüzünü görmek anlamına geliyor pineal; yani epifiz bezi. Latince’de de çam kozalağı anlamına geliyor.
Ali Baba ve kırk haramileri duymuşsunuzdur. “Açıl susam, açıl” denilince hazinelerle dolu mağaralarına giriyorlardı.
Simsim, Arapça’da susam demek.
Samsamin esması Celcelutiye’de, kalp gözünün açılmasına bakar. Simsim de hazinenin açılması. Beden mağarasında saklı hazine...
Ve bu bez, zaman ile kireçleniyor. Mesela çocukluk zamanlarında bir sürü hayaletler, cinler, periler, melekler görürdük. Çocukların Pinealleri ve dahi bıngıldakları açık olduğu, bu bez aktif olduğu için, onlara normal gelir bu durum. Fakat daha sonra bu özellik kaybolur. Özellikle florür (diş macunları) ve tuz, şeker burayı kireçlendirir. Ve bu bezin aktifliği yavaş yavaş azalır. Orayı yeniden aktive etmek için tabii ki yöntemler var. Ayrıca dışarıdan frekanslara en açık ve en zayıf nokta burasıdır. Bilgi hırsızlığına karşı da burayı korumak gerekli. Ve burası ‘hazine’ olduğu için, dış etkilerden korumak adına, örtü ile sırlamakta fayda vardır. Abdest alırken başa meshetmenin bir hikmeti ise, orada birikmiş negatif enerjiyi kısa devre yaptırmak içindir ve farzdır. Beden ve ruhun geçiş noktası bu bezdir, tıpkı köprü gibi.
Yıldızı, Güneş merkezli olan Satürn’dür. Makam-ı İbrahim’dir. Günü, Pazar ve Cumartesi’dir. Ulvi meleği Rukyail’dir. Arzî meleği ise Muzhib’dir. Ebcedi 80’dir. Buhuru senderüstur ve Fatiha Suresi’ndeki ilk ayete, ‘Bismillahirrahmanirrahim’e bakar. Aslı ile nurunun rengi yoktur. Ancak menekşe rengi ile görülebilir. Salgı bezleri epifiz ve beyindir. His işlevi yoktur. Ancak ruhtur da diyebiliriz. Sembolü Türk Bayrağı üstündeki yıldızdır. Pentegramdır. Tarık yıldızıdır. Bu, ayrı bir çalışma ürünü olacak. Bu yıldız çok özel bir semboldür.
Biliyorsun bu beş uçlu yıldızda 10 köşe ve 10 açı vardır ve 10 sayısı dönüşümlerin sayısıdır. Örneğin Haşir Risalesi 10. Söz’dür ve ölümden sonraki hayatı anlatır. Onun 10. Söz olması tesadüfi değildir. İşte tüm çakralar, daireler, burada sıfırlanır ve dönüşür. 8. çakraya dokunur, oradan dem alır ve tekrar kök çakrasına döner. Bu sefer nefs-i emmarenin levvamesi ile miracına devam eder. Daha öncesi emmarenin emmaresindeyken, şimdi bir boyut atlamıştır. Yeni menziller görmek için. Ancak bundan sonra, kök enerjisi, en olumlu haliyle işler. Cinsel enerji, keza öyle. Sekizde dirildikten sonra, bu tepeye dokunur; bütün daireler, menziller bu merkez ile bağlantılı olarak denge üzere akmaya başlarlar. Bu yıldızda 5 tane A harfi vardır. Onun için pentalfa denmiştir. 5 A-lem ve bu 7 nefis mertebesi ile toplam 12 köşeli yıldızı oluştururlar ki bu, 12 pınarın fışkırması ve tamamlanmanın sayısıdır. Zaten Ehl-i beyti temsil eden 5 kişidir. Eli temsil eden 5 parmaktır ve insan bir baş, iki el ve iki ayak ile aslında bir yıldız âlemidir.

Üçüncü göz dedikleri epifiz bezi: Kalp gözü

Alnın ortasında üçüncü bir göz. İlk defa, Zeyna ve Herkül’ün savaştığı canavarlarda gördüm onu; sonra mitolojik resimlerde, eski çağ uygarlıklarının duvar yazılarında, ardından sık sık spiritüel bilgilerde karşıma çıkmaya başladı bu üçüncü göz hikayesi.

Hep efsanevi, ya da metaforik zannettiğim üçüncü göz, gitgide sağ kolum kadar somutluk kazandı benim için. Ben de bu gizem hakkında bildiklerimi, bulduklarımı paylaşmak istedim.
Üçüncü göz şu anda beyinde işlevi tam bilinmeyen bir beze deniyor aslında: Epifiz bezi.

Bu bezin yeri beynin iki yarım küresinin ortasında, ve önden bakınca iki gözün arasından biraz yukarı denk geliyor. Kireçlenmiş durumda olduğundan beyin röntgenlerinde gözüküyor daha çok. Dokusal yapısı gözünkine benzediğinden ve fotoreseptif (ışığı algılayan yapıda) olduğundan dolayı gözle bağdaştırılmış hep. Ama gözle ters olarak ışığın varlığına değil, karanlığa tepki gösteriyor; uyumamızda etkili melatonin hormonunun salgılanmasını sağlıyor.  Ancak bilimsel olarak henüz kanıtlanmamış olsa da, epifiz bezinin görevlerinin bundan çok daha ileriye gittiği düşünülüyor.

Tarihte ve günümüzde birçok kültür, felsefe, inanç ve uygulamada epifiz bezi, spiritüel anlamda bir keşif gözü olarak tanınıyor. Bu kavramın bağdaştırıldığı şeyler ise: Aydınlanma. Uyanış. Yüksek bilinç halleri. Ve yüksek algılama kapasitesi.

Bilimsel olarak, ilk başta evrim sürecinde gereksizleşen bir parça sanılmış epifiz bezi. Ardından uykuyla olan ilişkisi keşfedilmiş. Araştırmalara göre epifiz bezi 1-2 yaşlarına kadar geliştikten sonra büyümesi duruyor. Bundan sonraysa kireçlenme süreci başlıyor. Örneğin Amerika genelinde, 17 yaşına gelene kadar insanların %40ının epifiz bezi kireçlenmiş oluyor. Tabi ki bu zorunlu değil, ve kişiden kişiye değişebiliyor. Kireçlenmesine katkıda bulunan ciddi bir etken, diş macunlarında bulunan ve dişlere iyi geldiği gerekçesiyle birçok büyük şehrin sularına kattığı sodyum florid diye sağlığa da zararlı bir bileşik. Kireçlenmeyi geri çevirmenin ve aktifleştirmeninse çeşitli yolları olduğu söyleniyor.


Ruh Molekülü

Aktifleştirmek derken spiritüel bir uyanış için harekete geçirmekten bahsediyorum. Çünkü bu bezin aynı zamanda vücuttaki Dimetiltriptamin (DMT) isimli nörotransmiteri de (sinir hücrelerinin birbirleri arasında iletişimde kullandıkları madde) salgılayan bez olduğu düşünülüyor. DMT ise bitki aleminde bolca, memelilerde ise nörotransmiter olarak eser halde bulunan bir madde. Ve ilgi çekici olarak vücutta en fazla doğarken, ölürken, az miktarda da bazı uykularda ve bazen meditasyon sırasında salgılanan bir molekül. Bu konuyu derinlemesine inceleyen psikanalist Rick Strassman tarafından ‘Ruh Molekülü’ olarak adlandırılıyor. Bitki özlerinden elde edilerek dışarıdan alınabilen DMT, şamanların da ayinlerinde kullandığı, derin mistik ve spiritüel deneyimler yaşatan bir madde.

Epifiz bezi üzerine uzun çalışmaları olduğuna şaşırdığım bir isim: Descartes. Kendisi bir matematikçi ve felsefeci olarak bu konuya farklı bir yoldan yaklaşmış. Bezin nasıl çalıştığına değil, bulunduğu konum ve şekil itibariyle ne işi üstlenmiş olabileceğine dair fikir yürütmüş. Bu bezin beyinde, iki lobun arasındaki en merkezi yerde bulunması ve beyindeki çoğu bölümün aksine tek parça olmasından yola çıkmış. Böylece bu bezin beyin tarafından algılananların tümünün birleştiği ve bize tek bir fikir halinde sunulduğu yer olmak için en doğru parça olduğunu düşünmüş; burayı ‘ruhun esas koltuğu’, ve ‘zihnin bedenle birleştiği yer’ olarak tanımlamış.

Sonuç olarak bakıldığında epifiz bezi, yani üçüncü göz konusuna bilimsel olarak epey bir belirsizlik hakim. Ancak birbirinden kopuk bu bilgiler arasındaki bağlantı karanlıkta da olsa, bir bütünlüğün varlığı seçilebilmekte gibi geliyor bana. Kabul etmek için tanığa ve kanıta gereksinim duyanların bilmedikleri bu dünyaya yolculuğunu belki böyle tetikleyebilirim. Üçüncü gözün keşfi için yolculuğun geri kalanıysa biraz inançla kişiye kalıyor.

----------------------

ÜÇÜNCÜ GÖZÜ AÇMAK İÇİN

'' Pineal bez kaşların arasında, beyinde yer alan kimyasal üretim güç merkezi gibidir. ''Üçüncü göz'', '' Ajna Çakra'', '' İleriyi Gören Merkez'' olarak adlandırılır. Aslında, pineal bezin fizyolojik bedenler için bilimsel olarak yaptığı şey, duygusal ve zihinsel sağlık için gerekli olan antijenleri salgılamasıdır.

Pineal bez; Dimetil triptamin (DMT) ve ayrıca, serotonin ve melotonin gibi maddelerin tek doğal kaynağıdır. Serotonin ve melotonin olmadan, ne keyifli bir gece uykusunun keyfini çıkartabiliriz, ne de var oluşumuzun mutlu, çok mutlu halinin keyfini çıkartabiliriz. Dimetil triptamin (DMT) olmadan meditasyonlar can sıkıcıdır. Spüritüel bağlılıklar yoktur ve aslında, yaşam neşesi, canlılığını yitirilir.

İçme suyumuzda, diş macunumuzda, gargaramızda, ve çikletlerimizde florür gibi nörotoksinle bizi besleyen bir toplumda yetiştiğimizde, o florürle olan şey, dişlerimizin sağlıklı olması değil; kelimenin tam anlamıyla spititüel '' öz'' ümüzle ve yaşamlarımızda ki '' farkındalığın'' yüksek merkezleriyle olan iletişimi yitirmememizdir!

İyi haber ise, florürü diyetinizden bir kez kaldırınca, bu nörotoksini günlük rutininizden bir kez kesince, kireçlenmiş bir pineal bezle artık sonsuza kadar saplanıp kalmamanızdır. Kireçlenmiş demek, kelimenin tam anlamıyla '' kemik '' gibi olmuş demektir!

Pineal bez ya da Ajna çakra düzgün bir şekilde çalıştığı zaman, yumuşak ve her yöne çekilebilir olmalıdır. Gözünüzü karıştırdığınızı hayal Pineal bez pirinçle aynı katılığa sahip olmalıdır. Bir kere kireçlenme oldumu mu, kireçlenme, kemikler kalsiyumdan oluşmuştur, o; kristal bir şeye, florür kristale, tuz kristal gibi bir şeye dönüşür.

Açıkça görülüyor ki, hiç bir antijen veya Dimetil triptamin, kaya gibi olan bir şeyden salgılanamaz!

Bu; çok eski Vedaların, aydınlanmış bir varlığın yumuşak, her yöne çekilebilir bir üçüncü göze sahib olduğunu niçin söylediğidir. Bu, alınlarına dokunabilmeleri ve parmaklarının oraya tamamen girebilmesi değildir. O Ajna çakranın kendindedir, fiziki beynin içerisindeki Pineal bez, yumuşaktır ve pirinç gibidir.

Pineal bezi kireçsizleştirebilmek için ilk adım, tüm florürü tüketim diyetinizden tamamen çıkarmanızdır. Dolyısıyla suyunuzun florürsüz olduğundan emin olun, birşey pişiriyorsanız bile yemek pişirmede florürsüz su kullanın. Eğer bir restorandaysanız, eğer çeşme suyu kullanılıyorsa, bir çeşit ters ozmoz filtreleri olduğundan emin olun veya yalnızca şişe suyu ısmarlayın. Florürlü diş macunu kullanmayın, doğal sağlık gıda mağazaları binlerce alternatife sahiptirler. Eğer salık gıda mağazası olmayan ufak bir şehirde yaşıyorsanız, Dişlerinizi sadece karbonat ev nane özü yağı ile fırçalamanız, ve sıradan florürlü diş macunlarına dokunmamanız daha iyidir, bu ilk adım.

İkinci adım, düzenli meditasyon rutini günlük yaşamınıza dahil etmektir. Eğer bir kapıyı kapatmak için tutkal sürese, eğer biri bir kapının menteşelerine tutkal sürerse, o kapı sürekli olarak yapışmış veya kapalı kalacaktır. Eğer o kapıyı durmaksızın çeker ve iterseniz nihayet o menteşeler yeniden gevşerler ve aniden açılırlar. Pineal bez içinde aynı şey geçerlidir! Eğer kireçlenmişse, bu, kalıcı bir kireçlenme değildir!

Hayal halinizle, meditasyona yönelik halinizle veya görsel halinizle olan iletişiminizi kalıcı olarak yitirmediniz. O '' ileriyi gören'' merkezin menteşelerinin durmaksızın iterek, iterek ve iterek en sonunda onu gevşeteceksiniz ve o, aniden açılacak. Bir başka değişle, zevkli meditasyonlar için renkli hayallere, en sonunda da diğer hallerin ötesindeki mümkün olan en yüksek hale tekrar erişeceksiniz.

Kireçlenme sürecine, Pineal bezi neyin kireçlenmeye yönlendirdiğine baktığımızda; Fizyolojik kişiliklerimizin içerisinde biriken nörotoksinler ve zihinsel kişiliklerimizde, içsel alanımızda toplumsal toksinlerin oluşturulması vardır. Dolayısıyla bu, iki kısımlı bir süreçtir.

Bir tanesi; florür, aspartam, diğer yapma şekerler gibi fizyolojik tüketim şeyleridir. Bir diğeri ise yaratıcı olmamamızın söylenmesidir!

Okul sistemini inceleriz ve eğitim sürecini formüle ederiz, duyarlı, doğal, doğuştan gelen yaratıcılığı çıkarırız. Dolayısıyla Pineal bez, yanlış maddeleri aldığımızda ve yanlış düşünce modellerini kabul ettiğimizde kireçlenmiş hale gelir! Onu, o nörotoksinleri azaltarak ve yanlış müfredat program modellerinide bırakarak, kireçsizleştirebiliriz.


Pineal bezin kireçsizleştirme egzersizi;

Derin, içsel meditasyonlarda bir numara olan pineal bez kireçlendiğinde, süregelen düşünceler akışı vardır, onları bırakmak ve düşüncesiz bir hale ulaşmak imkansızdır. Pineal beziniz tam olarak çalıştığında ve ''her yöne çekilebilir, kazanılmış, açık üçüncü göz, açık Ajna çakra diye adlandırılana sahip olduğunuzda, sözlü düşünce tarafından rahatsız edilmeden '' çok mutlu içsel huzur '' halini kolayca elde edebilirsiniz.

• Oturabildiğiniz kadar dik oturun
• Derin biçimde nefes alıp verin ve devam edin
• Nefesinizi tutun ve nasıl hissettiğinize dikkat edin
• Yavaş yavaş bırakın ve bir an akjiğerlerinizi boş tutun
• Tekrar yavaşça nefes alın akjiğerlerinizi mümkün olduğunca doldurun
• Nefesinizi tutun, eğer kaçarsa biraz daha alın ve ciğerlerinizi dolu tutun
• Yavaşça o nefesi bırakın ve hemen ardından fiziki gözlerinizle baktığınızı fark edin
• İçinizde ki ''öz farkındalığı'' hayal edin
• Hem fiziki gözlerle hemde Ajna çakranızla baktığınızı düşünün
• Görme merkezinin fiziki sol göz ve sağ gözden geldiği kadar kaşlarınızın arasında ki noktadan da aynı miktarda geldiğini düşünün
• Bunu hissetikçe Ajna çakranızla baktıkça gözlerinizle değil üçüncü gözle bakın bunu güçlü yapmaya gayret edin
• Düşünmeyi durdurun
• Canlı bir biçimde, Arka plandaki tüm seslerin ve oturduğunuz yerin farkında olun ama düşünmeyin!
• Bir süre buna yoğunlaştıktan sonra yavaş yavaş norma hale dönün
• Derin bir nefes alın, yavaşça bırakın
• Rahatça nefes alın verin
• Oturduğunuz odayı görün, fiziksel varlınızın farkında olun.
• Bu işlemi her gün tekrar edin.

Bu alıştırmayı ayna karşısında da yapabilirsiniz. bu meditasyonun önemli kısmı Ajna çakraya yerleştirdiğiniz farkındalıktır. Bu da kireçsizleştirmeyi başlatmaktır. Kapı analojisini hatırlayın.''

NOT: Ajna çakra 7. çakramızdır ve Epifiz bezimizle çok yakındır,sanıyorum bu nedenle burada 3. göz gibi anlatılmıştır .


Diğer Bir Egzersiz : Tratak


Melatoninin bu kadar önemli olması nedeniyle, bunu vücutta arttırmak için ne yapmamız gerektiği hususunda birçok arastırma yapılmaktadır. Bunun için, zaman zaman hayvanlarda kullanılmaktadir, ancak insan fizyolojisi hayvanlardan değisiktir, bu nedenle bu çalışmalar fazla faydalı olmamaktadır. Tantrik Yoga çalışmaları ile vücuttaki Melatonin seviyesinin arttırılması denemeye değerdir.
Bu yogalardan biri Nadi Shodhan Pranayama (birbiri ardından burundan nefes alip verme ), digeride Tratak’dır (gözü bir mum ışığına, meditasyonda kullanılan bir diagrama veya noktaya odaklamak).
Tratak gözleri ve zihni bir mum ışığına veya objeye odaklayarak yapılan bir Yoga egzersizidir. Vücudumuzda Melatoninin en cok bu çalışma ile salgılandığı tesbit edilmiştir.
Yanan bir mum ışığına gözü fokusluyoruz ve bu işlem sırasında beynimizin sap kısmını da dengelemiş oluyoruz. Gözler mum ışığına odaklandığı zaman epifiz bezine hormon salgılaması için uyarı yapıyor ve hormon salgılanması bu işlemi yaptığımız sürece, her gece artarak devam ediyor. Bağışıklık sistemini korumamız için gece bir müddet mum ışığına odaklanmamız ve sonra uyumamız hormonlarla ilgili çalışmalar yapan doktorlar tarafından şiddetle tavsiye ediliyor.
Tratak beynin her iki yarısında dengeyi sağlar ve epifiz bezinin büyük miktarda Melatonin hormonu üretmesini destekler. Melatonin hormonu, vücutta kanser oluşum riskini büyük oranda düşren bir hormondur. Tratak ayrıca olaylara kolay konsantre olma gücümüzü de arttırır.

Uygulanışı:


Göz seviyenizde önünüze 1 metre kadar uzagınıza bir mum koyun.
Gözlerinizi kapatın ve birkaç dakika nefesinize konsantre olun. Yavaş ve düzenli nefes alarak kendinizi derece derece, derin relaks duruma getirin. Sonra gözlerinizi açın ve mumun alevine birkaç dakika bakın. Gözlerinizin fokusunun mum ışığından ayrılmamasına dikkat edin. Mum ışığı zihninizde canlanana kadar focus durumunu bozmayın ve mum ışığına odaklanın. Gözleriniz yasarırsa veya kurursa, ihtiyaciniz olduğu kadar gözlerinizi kirpabilirsiniz.

Aklınızdan bütün düşünceleri çıkarın, 2 dakika kadar sonra gözlerinizi kapatın ve mumun alevini gözünüz kapalı olarak, olabildiği kadar çok detayları ile gözünüzün önune getirmeye çalışın, aklınızda canlandırın. Eğer zihninizde, görüntü solgunlaşmaya başlarsa, gözlerinizi kısa bir süre açın. Bunu tam olarak yapabildiğinize emin olana kadar deneyin ve konsantrasyon olma kabiliyetiniz iyice arttığı zaman Tratak yapma zamanınızı uzatın.

Ateş bize verilmiş bir hediyedir ve fiziksel dünyamızda çok buyuk bir yeri vardır. Ateş bize korunma, beslenme ve ışık sağlar. Yediğimiz besinleri onun yardımı ile pişirebiliriz. Metafizik olarak söylersek, element olarak ateş bizim negatif enerjilerden korunmamızı destekler. Şamanizmde ateş, güneyin elementidir ve niteliği kuvvettir, korunmadır, arınmadır, inançtir, güvendir. Ateş bizim ruhsal açlığımızı besler, doyurur. Ateş bizim hepimizin içinde de yanar. Vücudumuzun görevini yapabilmesi için gereklidir. O aklımızın ve ruhumuzun sağlıklı çalışması için önemli bir unsurdur. Ateş bize hem yukarıdan hem de aşağıdan gelen bir hediyedir.

Anne dünyamızdan yakıt olarak çeşitli sekillerde çıkar ve gökyüzünden hava ile gelir ve bizi kuşatır. Ateş elementi bize ruhsal ışık verir, ruhumuzun gideceği yolu görünür yapar. Bir ateşin karşısına oturup, gözlerinizi hiç alevlere odakladınız mı? Mum ışığı ile yapılan meditasyonu hepimiz biliyoruz, Tratak dediğimiz, yukarida açıkladığımız. Bunu denerseniz göreceksiniz ki, sizi çok etkileyip, fiziksel ve ruhsal bedeninize rahatlık, huzur, dinginlik verecek, kendinizi yeniden doğmus gibi hissetmenizi sağlayacak, ayrıca (bağışıklık sisteminizi güçlendireceği için)birçok hastalığa da kalkan olma görevini üstlenecektir.

“Karanlıkta oturanlar gerçek (büyük) ışığı görürler” - Hz. İsa


Bunlar şu sıralardaki epifiz bezi araştırmasının sonuçlarıdır. Bilim adamlarının ve yogilerin sonunda buluştukları ve ajna çakra/epifiz bezi kompleksinin penceresinin her iki tarafında birbirlerini anladıkları görünüyor. 16 ncı yüzyıl Fransız filozofu Rene Descartes’in ‘akılcı ruhun makamı’ adını verdiği bu bez, akılcı ve mistik düşüncenin bir kez daha bir araya geldiği ve birleştiği buluşma yeridir. Batıda beden – zihin ikiliğini yaratan Descartes idi. Ajna çakrası yüksek bilince giriş kapısıdır ve bilim adamları şimdi bu kapıyı açmayı gözetliyor.

Epifiz Bezi (Pineal Gland)


Kozalaksı bez, beyin epifizi ve 3. göz diye de tanımlanan epifiz bezi, vertebre-omurgalı beyindeki küçük bir endokrin-içsalgı bezidir. Epifiz Bezi 7. çakranın salgı bezi ayrıca üçüncü göz adı verilir ve üçüncü göz içsel göz olarak bilinir. İçsel alemlere ve yüksek bilinç alemlerine götüren kapı olarak bilinir. Üçüncü göz çoğu zaman vizyonlar, duru görü, önsezi ve beden dışı deneyimler ile ilişkilendirilir.
Beyin epifizi bir salgı bezi ve bu bezden 3 adet hormon salgılanır:
Melatonin,
Pinolin
Dimetiltriptamin (DMT)
Bilinmesini İstemiyorlar
Her bir insanın epifizi ya da üçüncü gözü ruhani alem frekansına aktive olabiliyor ve sizi herşeyi bilen-alim ve tanrısal bir haz yaşamanızı ve etrafınızdaki her şeyle bütünleşip, teklik hissini duymanızı sağlar.Epifiz bezi bir kere meditasyon, yoga ya da çeşitli ezoterik, okült metodlarla uyumlanıp,
ayarlandığında, popüler olarak bilinen astral seyahat ya da astral projeksiyon ya da uzaktan seyr şeklinde kişiyi diğer boyutları seyre geçirir.
Epifiz Bezinizi nasıl öldürüyorlar?
Epifiz bezi tıpkı bir mıknatıs gibi sodyum floridi çeker. Bu da epifizin kireçlenmesine ve bedendeki tüm hormonal işlemin etkin bir şekilde dengelenmesine engel olur.
Sudaki ve yiyeceklerdeki sodyum florid gerçek anlamda kitleleri aptallaştırır. Naziler ve Ruslar, konsantrasyon kamplarında kampta
bulunanları otoritenin sözünü dinleyen ve otoriteyi sorgulamayan bir hale getirmek için sularına sodyum florid katmışlardır.
Bunun da insanın farkındalığını artırmasını tökezletmek için bilinçli olarak koyulan engellerden biri olduğu düşünülüyor.
Tarih, Din ve Epifiz Bezi
Epifiz bezi üç adet hormon salgılıyor demiştik, bu salgıların içinde en önemlisi olan melatonindir
Ayrıca dimetiltriptamin çok ilginç bir hormon. Şamanlarda ayahuasca denilen bir iksirin yapımında kullanılıyor. Hormonu ise bitkilerden elde ediyorlar.
Elde ettikleri bitkiler ise şunlar:
Phalaris arundinacea (yem kanyaşı),
Psychotria viridis,
Phalaris (kuş otu),
Acacia (akasya),
Arundo donax (kargı kamışı)
Desmanthus illinoiensis.
Güneş Patlamaları ve Epifiz Bezi
1998′de New Scientist’te yayınlanan bir çalışmaya göre, Güneş patlamaları ve insan biyolojik etkileri arasında direkt bir bağlantı var.
Güneşten gelen yüklü parçacıkları insana aktarılmasını kolaylaştıran iletken, Dünyanın iklimine yön veren aynı iletkendir – manyetik alan. Hayvanlar ve insanlar onları çevreleyen manyetik bir alana sahipler – Dünyayı koruyucu olarak çevreleyen manyetik alan gibi.
Beynimizdeki epifiz bezi de elektromanyetik aktiviteden etkilenir, elektromanyetik aktivite epifiz bezinin aşırı melatonin üretmesine neden olur, melatonin uykuya neden olabilen bir hormondur, ama ayrıca bazı insanlarda ters yan etkiler olduğu da bilinmektedir.
Epifiz Bezinin Kireçlenmesi Nasıl Giderilir?
Yüksek oranda cıva içeren balıklar, karbon bazlı içecekler, sudaki flor, diş macunları ve dumana maruz kalmamız epifiz bezini olumsuz yönde etkiler
Kireçlenmenin başlıca nedenleri:
Florür (Manyetik olarak epifiz bezine çekilir, burada kalsiyum fosfat kristalleri oluşturur).
Kalsiyum destekleri (Kireçlenmenin en büyük nedeni, aslında işe yaramazlar.)
Klor ve bromür gibi halojenürler (Florür ile benzer etkiye sahipler)
Gıdalardaki kalsiyum (neredeyse tüm işlenmiş gıdalar kalsiyum içerir. Çoğu destekleyiciler de kalsiyum içerir)
Çeşme suyu (Çeşme suyu kireçlenme yapıcı maddelerle doludur.)
Kahve içmek.
Kireçlenmeyi Gidermek İçin Yöntemler:
Güneş epifiz için çok önemlidir her gün en az 30 dakika alınması gerekir. Epifizi tamamen aktif hale getirmek için güneşin gözbebekleri vasıtası ile alınması en iyisidir
Kalın yapraklı; kara lanana, şalgam yaprağı, hardal otu, Çin lahanası vs. yeşil bitkiler epifiz bezi için çok besleyicidir
Mavi Tırpana Balığı Yağı
MSM; metilsülfonilmetan (Rahat edebileceğiniz bir dozla başlayın ve günde 7000 – 10,000 mg a kadar artırın. Genel toksin giderme, ayrıca saç, deri, tırnak, kemik oluşumu için çok güçlü).
Sitrik asit (Limon işe yarıyor. Sadece sitrik asit de alabilirsiniz)
Sarımsak (Günde yarım diş alın, rendeleyip elma sirkesi veya taze limon suyuna koyarsanız kokusu gider.)
Elma sirkesi (Malik asit içerir.)
Güneşe bakmak (Güneş doğarken ilk 14 dakika ve batarken son 15 dakika güneşe bakın)
Thoh’u seslendirin (Toooo okunur, üç kez seslendirin, 24 saat bekleyin, tekrar üç kez seslendirin, yine 24 saat bekleyip tekrarlayın. Bu çok güçlüdür)

-----------

Epifiz Bezinin Tam Olarak 3. Göz Olduğunun Kanıtı

Sizi ruhsal boyutlara bağlayan bir üçüncü göze gerçekten sahip misiniz? New Age (Yeni Çağ) topluluğu, epifiz bezinden önsezi organı ve vücut ile ruh arasındaki bağlantı noktası olarak bahsediyor. Ancak çok az insan epifiz bezinin aslında gerçek bir göz olduğunun farkına varmış durumda.

Epifiz bezi (pineal gland) bir bezelye büyüklüğündedir ve beynin geometrik olarak tam orta noktasında yer alır. “Pinecone”- “çam kozalağı” ile bağlantılı olarak latin “pine”- “çam” kökünden gelmektedir. Çam kozalağı sembolü Sümer, Yunan ve Roma geleneklerinden Vatikan’daki  Çam Kozalağı Çeşmesi’ne ve papanın asasına kadar antik dünyanın her yerinde görülüyor.

Epifiz bezi yüksek derecede psişik ve ruhsal bir değer olarak hayli yüceltilmektedir. Bindiler (hindu kadınlarının alnındaki noktalar), Hindu kültüründe ruhsal uyanıklık konusunda epifiz bezinin önemini göstermek için bir yol olarak ifade edilir. Birçok eski kültür neden epifiz bezi sembolizmine kafayı takmıştır? Cevap belkide epifiz bezinin iç kısmının biyofiziksel analizi yapıldığında bulunacaktır.

Epifiz bezinin içinde ne var ?


Southern California Üniversitesi Hücre ve Nörobiyoloji Departmanı Başkanı Ph.D. Dr. Cheryl Craft, “Kertenkelenin pineal2derisinin altında, kafatasının içinde ışığa duyarlı bir ‘üçüncü göz’ yatmaktadır. Bu, insan beyninde yer alan kemikle örtülü, hormon salgılayan epifiz bezi ile evrimsel olarak eşdeğerdir. İnsan epifizine ışığın doğrudan erişimi engellenmiştir, ancak kertenkelenin üçüncü gözü’nde olduğu gibi insan epifizinde de melatonin hormonunda geceleyin artan bir salgılama görülmektedir. Zorlu olan iş, sentezi düzenleyen ve melatonin salgılayan mekanizmayı anlayabilmektir. Epifiz bezi ‘zihnin gözüdür’  Sürüngen’in epifizi parçalanıp incelendiğinde, aynı şekil ve doku ile bir göze çok benzemektedir” diyor.

Büyüleyici olan şey, epifiz bezinin iç kısmının, çubuk ve konilerden (rods and cones) oluşan retinal bir dokuya sahip olmasıdır. Ve çubukların(ışık alıcıları) iç kısımları aynen gözde olduğu gibidir. Ve hatta görme merkezi ile bağlantılıdır. Dr. David Klein, Science Daily, “Retinadaki ışık alıcıları epifiz bezindeki hücrelere çok fazla benzemektedir” diyor. Hatta gözde olduğu gibi vitröz(camsı) sıvıya da sahiptir.

Science News’te bulunan bir makale aşağıdaki durumu belirtmekteydi:

“Retina ve epifiz bezi, öncelikli olarak vücudun harici ışığı tanımasından ve çok yönlü işlemesinden sorumludur. Yakın zamanda, memelilerdeki bu iki organın, ortak olandan biraz daha farklı olduğu görüldü. Ve bunun sonucunda ayrı gruplardaki bilim insanları tarafından araştırılmaya başlandı. Ama şuan yeni bir araştırmacı topluluğu çarpıcı benzerlikler keşfediyor. Bu da her iki alandaki araştırma çabalarını hızlandırıyor. Bulgularında, epifiz bezinin, evrimsel olarak modern göze öncü olduğunu ileri sürmekteler. Retinal ritmin epifiz bezinden bağımsız olduğu ortaya çıktığında, bilim insanı grupları birlikte çalışmaya başladılar. Işık alıcılarının varlığını da içerecek şekilde iki organ arasındaki şaşırtıcı benzerlikleri keşfettiler.”

Buna ek olarak, Experimental Eye Research’te yayınlanan bir çalışma şunu açığa çıkardı: “Her ne kadar memelilerdeki epifiz bezi dolaylı bir şekilde ışığa duyarlı olarak nitelendirilse de, retinada ışık algılama işlevine karışan proteinlerin epifiz bezindeki varlığı, memeli epifiz bezinde doğrudan fotik olayların gerçekleşebileceği olasılığını ortaya çıkarıyor.”

Binlerce yıldır üçüncü göz olarak adlandırılan bir organın, işlevini yerine getiren bir gözün ihtiyaç duyacağı tüm bileşenlere gerçekten sahip olması bana komik bir tesadüf gibi geliyor. Eskiler “üçüncü göz” hakkında konuştuklarında neden bahsettiklerini biliyor olmaları muhtemeldir. Tüm bunların üzerinde, epifiz bezi ayrıca “The Spirit Molecule” “Hayalet Molekül” rumuzlu DMT olarak bilinen bir kimyasal salgılamaktadır.

DMT’nin, uyku sırasında, ruhsal ve gizemli deneyimler sırasında ve ölüm sırasında salgılandığına inanılır.  Mideye girdiğinde, diğer tüm uyuşturucu ilaçların ötesinde, en güçlü halüsinojenik etkiye sahip bir kimyasal bileşene sahiptir. Bize tüm manevi deneyimleri verdiği düşünülen molekül tesadüfe bakın ki epifiz bezinde bulunmaktadır.

Fransız filozof  René Descartes (1596-1650) yazılarında epifiz bezini vurgulamıştır. Epifiz bezini ruhun koltuğu olarak ve ruhun işlevlerini doğrudan uyguladığı vücut kısmı olarak dile getirmiştir. Ruhun ve vücudun etkileşimde bulunduğu merkez noktası olduğunu ve ilahi mesajları aldığımız yer olduğunu iddia etmiştir. Hatta İsa Matta 6-22’de şöyle der: “Bedenin ışığı gözdür. Gözün tek bir şeye bakıyorsa, bütün bedenin aydınlık olacaktır” yani ruhani bir gözün olduğu fikri yeni bir fikir değildir.


Bu, epifiz bezinin diğer boyutları gören manevi bir göz olduğunun bir kanıtı değildir fakat gerçek bir göz olmak için biyolojik potansiyele sahip olduğuna dair bir kanıttır. Bu yüzden şuan, epifiz bezinin aslında üçüncü göz olduğunu saptayacak somut bilimsel delillere sahibiz. Ve artık neden evrildiğinin ve ruhsal önemi olan bir amaca hizmet edip etmediğinin üzerinde kafa yorabiliriz.

Örneğin, vücut dışı deneyime sahip birçok insan, gözlerinin arasında ya da başlarının arkasında, epifiz bezinin bulunduğu bölgede konumlanan gümüş bir kordonun, ruhlarını fiziksel bedenlerine bağladığını bildirdiler. Fiziksel bedenimizde bulunan ve üst boyutlara erişime sahip olan astral bedenimiz (ruhumuz), psişik ve ruhsal alemlerden, foton ve görüntü formundaki bilgiyi alıp, sonra epifiz bezindeki çubuk ve koniler tarafından işlenen bilgiyi gümüş kordon ile görme merkezine gönderiyor olabilir mi?  Epifiz bezi, biyolojik göze görünmeyen dünyalar için küçük bir televizyon mudur? Bilimsel ispatlarla birlikte epifiz, göz gibi işlev gösterebilir, şimdi bu konuları yoruma açıyoruz.

Ne yazık ki, epifiz bezi ağır metaller ve florürden dolayı kireçlenmektedir. Bu yüzden epifiz bezinin biyolojik fonksiyonu olan melatonin (uykuyu düzenleyen hormon) salgısı kısıtlanabilir ve sahip olacağı psişik ve manevi fonksiyonlar engellenebilir.

Tasavvuf Yolu ile Kalp Gözününü Acilmasi

Öncelikle Nefis demek Vücut Denilen Araba veya Motoru süren sürücü , şoför Manasindadir. ve Bu Motor ve araba yaptiklarindan hesaba çekilcek olduğu için,
onun sanki yabani bir at misali, üstüne binip güzel işler yaptirilabilmesi için, önce terbiyet edilmesi gerekir.Yani sürüş kurallarini ögrenmek gekekir. ve burada islamin şartlari olan namaz ve oruç devreye girer, ve işde oruç ile insan önce nefsine gem vurmayi, yani nefis atina, motoruna gem vurmayi, veyahut arabasinda, nasil fren sistemini kullanmasi gerektiğini öğrenir. ve oruç ile yemeye helal olan birşeye gem vurulur. daha sonra cima ya gem vurlur, yani frene basmasi öğenilir. ve bunu öğrenince, artik insan islamin haram ve yasak dediği durumlarda, frene basip nefis atinin gemini çekerek onu durdurur. ve nefis kazandiği derece ile makam kazanir ve terbiyet ehli olur. ve işde

Nefs-i Emmare Bissüi Nedir?

Nefs-i Emmare Bissüi Nedir? : denilince istilahi mana ile kötülüğü emreden nefis demekdir. ve kötülük ise nefsin hoşuna giden (zina kumar çalmak çirpmak fazlaca yemek israf,içki,..) gibi haram ve yasak olan işlerdir. ve bu ameller işlendikce, nefis ati bunlarla beslenen bir at ve araba olur, yani o arabanin benzini, ya iyilikle doludur ve iyilikle hareket edip çalişir, yahut kötülük ile doldudur ve kötülük enerjsi ile çalişir. ve haramlar işlendikce insan, cehennem çukuruna müstehak olur. ve siyah ve kötü enerji, yikici yok edici bir kuvve kazanir. Eger terbiyet olursa, beyaz ve renkli enerji kazanir. ve renklerine göre de onun kuvvesi belli olur. ve her rengin bir melek grubu vardir, ve o rengin haline bürününce, o grubun melekleri ona yardım ederler. Emmare bissüi nefis, petrol mesabesindedir veya carbon elementini temsil eder, veya yanici kömür ve cinsi nevisi, ve en alt seviye ölü nefisdir, artik onun yeniden dirilmesi, mümkün değildir dersek yani, Allah kiyametten sonra, haşrda onu yeniden halkeder ancak, dünyada ise onun carbon haline dönmüş olmasi, tekrar bitki olup yeşeremeyecegini," fedhuli fi ibadi " derecesine varip ve tekrar insan bedenine girip hizmet edeyemeciğni belli eder. amma petrol ve kömür carbon cinsi olup Allah onlari sadece cehennemlik olarak halketmişdir, ve onlar cehennemden çikip kurtulamazlar, sonlari ikisininde yanmakdir. şayet onlardan firavun gibi, sonradan akillanipda iman ettim diyenler olursa, onlar hem zehirli, hem dibe çökücü, hem de dibe çöktürücü olan civa durmunda olurlar. bir üst, ondan daha hafif, ve dünyamizin üst kismlarinda hayat bulan madenler ve yani mesela demir gibi, veya bakir ve benzeri agir metaller halindedir. ve insan, nefis atina gem vurmasini ögrenip, ve dur denilen trafikde, durup. bekle denilen yerde. bekleyip. geç denilen yerdede, durmadan hemen geçer ise, yani ayni trafik kurallari gibi, nefsin de kurallari vardir, ve islamin emirlerine harfiyle uyan kimsenin, nefis ati , kaza yapip ölmez, yahut yaralanmaz, yahut şarampola yuvarlanmaz velhasil kelam.

Nefs-i Levvame Nedir? , Pişman Olan Nefis Nedir?

Nefs-i Levvame Nedir? , Pişman Olan Nefis Nedir?
ikinci Nefis makami Nefsi Levvame olup, levmedici nefis yani, yaptiği bir yalnişin ardina, kendini levmedip „tüüüh keşke yapmasaydim, yalniş birşey yaptim ben“ diyebilen nefis derecesidir.
Bu dereceye ulaşan nefisin, vicdan melekesi çalişir haldedir ve vicdan denen meleke ona hep yalnişlarinin ziddi olan iyi ile, yaptiği fiili mukayese etmesini sağlar, ve bu yalniş, bu doğru diye bir kiyas yapma halini kazanir. Ve yalnişlar: Amma Allahin kitabinda bildirilen haram ve yasaklar olsun, amma bulunduğu toplumun kurallari olsun, bu kurallara uymamak hepsi yalniş şeylerdir. Ve şeriat sadece islamin bildirdiği kurallar olmayip, insanliğin hayri için olan kurallarda buna girer. Ve bir toplumun kerih gördüğü şeylerde bu kurallardandir, hak gözlüğü ile bakinca, şeriata aykiri olmayan hususlardada, onlara uymak, şeriata uymakdir. Hal böyle olunca trafik kurallari, her ne kadar kuranda geçmesede, ehliyet alcak olana, önce kurallar ögretilir: ilk baştda durmak ve geçmek vardir, ve birde beklemek, en basit kurallar. Ondan sonra stop levhasi gelir, illa durulmasi gereken yer, yani ister gelen, olsun ister gelen olmasin, buraya varinca durmak mecburdur demek. Yani cümle sonuna nokta koyma kurali gibi. Işde levmedici nefsin vicdan melekeleri çalişir, ve insan vicdaninin sesini duyabilcek safiyete ulaşinca, yani sağdaki meleğin sesini duyar hale gelince, belki herzman doğru olanlari yapamaz amma, işde en azindan yalniş yaptiğini bilir ve özür dilemesi gerektiğini bilir. Her ne kadar, bir adami dövdükten sonra özür dilerim demek, ne abes işsede, o adama“ ben kendimde değildim, bilmeden oldu, kendimi kaybettim, şuurumu kaybetmişim, o yüzden bunu yaptim“ derse cezasinda hafifletici sebeblerden dolayi düşme olur yani. ve işde Hz Adem olmanin ilk basamaği, yalniş yapan, Hz Adem ile Havva en aşağiya dünyaya indirilince „Esteuzuibillah legad halaknel insane fi ahseni takvim.Sümme redednahü esfele safilin.“ Ayetinin hükmü gereği dünyaya indirilen Hz Adem ve Havva, dünyada yaptiklarindan pişman oldular. cünkü cennetde herşey hazir, ellerinin ayaklarinin önündeyken, dünyada ise, yemek için gayret, icmek için gayret, giymek için gayret etmeleri gerektiğini anladilarki, biz yalniş yapmişiz, ve kolaylik yerine zorluğu seçmişiz deyip ve pişman olup tövbe ettiler. Ve hata yapinca başa gelen belanin birisi olan, birde eşinden ayri düşme belasi üzerlerinden kalkdi, ve arafat denilen dağda buluştular. Ağlayip Tövbe edip Yaradandan özür dilediler. Amma artik dönülmeyen yola girilmişdi, artik o cennete tekrar ulaşmak için, bütün katlari geçmek gerekiyordu, ve aklari karasindan seçmek gerekiyordu. Ve böylece insanoğlu vicdanin sesini duyunca adem ve havva olur yani insan olur, şeytan ve ordusu olmakdan kurtulur.cehhennem ehli olmakdan kurtulur.Ve bu dereceyi kaybetmek ve emmare nefis derecesine yeniden düşmek tehlikesi vardir. ne zaman vicdanin sesi duyulmaz oldu, kalp karardi ve ince sesleri, yani meleklerin seslerini işitmez oldu, o zaman yine „emmare bissüi nefs“e düşdü demekdir. Yani Yaptiği hatadan dönmiyen tövbe etmiyen hatasindan pişman olmiyan nefs, meleklerihin ve vicdaninin sesini duyamayan nefis derecesine.
Nefs-i Mülhime Nedir? , Hatalarindan Ders Alan Nefis Nedir?
Nefs-i Mülhime Nedir? , Hatalarindan Ders Alan Nefis Nedir?
Yani kendisine ilham gelen nefis, Nefsi Mülhime.

Mürid yani hak yoluna giren salik sofi , artik levvame nefisden de öteye geçip, eğer o yaptiği hatalardan ders alip, levmettiği bir fiili ikinci defa yapmak durmunda kaldiğinda, önceki yaptiği hatadan ders alipda, o hatayi yapmaz ise, artik mülhime makamina çikmiş olur. Ve artik bu makamdaki bir nefis, vicdan meleklerinin komutani olan, bir üst melekler grubunun sesini duymaya başlar. Ve ona, hep yapcaği her fiilde amelinde, hatalarindan dolayi almiş oldugu yaralari gösterip, bak bunu yapmazsan, bu yarayi almazsin diye tenbih ederler. Ve hal böyle olunca mesela haramlar bellidir amma, haram veya mekruh veya helal oldugu belli olmayan şüheli olan bir fiil yapildiğinda, veya yemesi harammi helalmi oldugu şüpheli olan bir yiyecegi yiyince, o gün namazlar ağir gelmeye başlar.ve vücuda kafir asker girince, derki ona” yatsiyi kilmada yat, sabahi kalkinca kilarsin” diye tenbih eder. ve derki o vicdanin komutani olan melek bak bu şüpheliyi yedin, ve o yüzden senin icndeki melekler ordusunun, namaz kilacak takadi kalmadi, ve sana yatsiyi kilmadan yat derler, sabah kalkma derler. ve sen birdaha bu şüheli şeyden uzak durursan, bu duruma düşmezsin derler. ve o salikde onlarin sözünü dinler, ve o şüpheli olan şeyden, veya amelden, veya fiilden uzak olurlarsa, artik mülhime onda karar kilar, ve dahada yukari yükselir hale gelir. Artik O Mürid yani sofi , o müridi terbiyet ve irşad eden zaatin, Allahin ve meleklerinin ve hizirin yardimi ile oluşturduğu bazi imtihan meviklerine sevkedilir. Bunun misali de: biz elektrik teknisyenliği okurken öğretmen imtihan etmek için, bir elektrik aksami yani, mesela sps sistemi veya, bir elektrik aksami dogru şekilde baglanilir. ve öğreten hoca gelir , ve sen dişari çikarsin veyahut sana göstermeden, o aksamin gidişatini değiştirir, ve mesela bir kabloyu yalniş takar, veya bir kabloyu tamamen cikarir, veya bir rele açik olcaksa kapali hale geitirir, gibi bir bilerek yapilan bağlanti hatasi oluşturur. ve ögretilen ögrenci daha sonra bu hatayi arayip bulmak ile imtihan olur. İşde şeyh de müridine , veyahut bir şeyhe bagli olmayan fakat hak yolsucusu olan birine işde HIZIR aleyshisselamin oluşturduğu, bilerek yapilan aksam değişikligi ile imtihan edilir. Ve eğer o salik ve mürid, o aksamin doğrusunu, önceki yaptiği hatadan ders alipda biliyor idiyse, o zaman o hatayi bilir, ve o imtihandan hataya düşmeden kurtulur, veya hata yerine doğrusunu yaparak hatasiz çikar. Eğer hatalardindan ders almasini bilmiyorsa, geçmişini gözden geçiremiyor ise, Peygamberin “ölmeden önce kendinizi hesaba çekin” hadisini anlayip yaşamiyorsa, ve vicdaninin komutani olan melekerin sesini duymaz olduysa bu sefer tekrar levvame nefise, aşaği düşer.

Nefs-i Mutmainne Nedir? , Tam Teslimiyet ile iman Eden Nefis Nedir?

Nefs-i Mutmainne Nedir? , Tam Teslimiyet ile iman Eden Nefis Nedir? Deyince

Mürid hak yolcusu salik, eğer mülhimeden dahada ileriye geçebilirse, artik ilhamdan öteye geçen nefis, artik hücreleri ve atomlari ile, yani melekler ile devamli kontakt halindedir. Ve artik atomlarin nedensiz niçinsiz Allahin emrine itaat halinde olduklarini anlayinca, yani bir ordunun askerleri, ona emredileni yapmakla sorumlu olduklari gibi, komutan hücüm diyorsa hücüm, bekle diyorsa bekle, onlar sadece sürücü kuvvetin emrindeki meleker ordusudur. ve örnegin bir gözlük, onun sahibi onu taktiği müddetçe, numarasi oldugu derece ile göze yardimci olmakla sorumludur, onun, bunun ilerisine geçme veya, gerisine kalma yetkisi yok. bir adim ileride atamaz bir adim geridede kalamaz. İnsanda melekliği öğrenince, onun için artik cennet ümidi, cehennem korkusu bitmişdir . dilerse Allah cennetine koyar, dilerse cehennemine, önemli olan onun rizasidir. Yani emre itat etmek mühim olandir. emre itaat ettikden sonra, onun sahibi onu istediği heryerde kullanabilir. ve Allah adildir ki elbet gözüne takilcak gözlüğü afedesin götünde kiçda tuvalet kağidi olarak kullanmaz, ve gerektiği yerde kullanir. Amma olurki sen gözlük isen gözlüğü silah olarak kullanir, olurda şifa olarak kullanir olurda süs için kullanir velhasil kelam. ve gözlük gibi olan için, şayet bir kolu kirilsa ve kolumun birini kirdida neden kirdi? niçin kirdi olamaz ? kirildi ise kirilmişdir ve mehdi dahi bir kolu yerinden çikikdir, ve nedensizdir onun nedenini hak Teala bilir.
Umumi sebebleri ve külli sebebler olarak sebebleri vardir. Sebebi kül hak ilmindedir. insanlar ise düşdüm burkuldu gibi sebeblerin bilir. düşdüm amma neden kirildi? amma neden onu Allah bilir. yani nedensiz niçinsiz imana mutmain iman denilir. yani Rabbine tam teslimiyet ile teslim olmuş ölü yikaciyinin elindeki ölü gibi, neyanna çevirirse oyanna döner, itiraz edebilcek bir cani olmayan, ruh halindeki insan yani.

Nefs-i Raziye Nedir? , Pişmanliklari Olmayan Nefis Nedir?

Nefs-i Raziye Nedir? , Pişmanliklari Olmayan Nefis Nedir? Denilince

Nefsi Mutmainneden daha yüksek makama çikarsa bir nefis, artik
Rabbinin onun için yazdiği, kaderinde yaşadiği hiçbirşeyin tesadüfen
değil, bilinçli bir kader çizimi olduğu, ve her yaşananin bir sebebinin
olduğunu anlamaya başlar.

Hani Hz Musa ile Hz HIZIR yolculuk ederlerken

Musa HIZIRIN Gemiyi deldiğini görünce, ona razi gelmedi, ve dedi
bu gemiyi niye deliyon dedi, bak bunlar bizi gemiye aldi zaten fakirler
falan filan,

HIZIR dedi bir canin gitti, sana bana karişma dedim dedi,

sonra ikinci olay HIZIR çocuğu öldürdü, hemen itiraz etdi Bu
çocuk günahsiz sabi dedi, sen bunu niye öldürüyon, hadi büyük günah
işlemiş suçlu biri olsa, neyse dedi.

Hizir dedi ikinci caninda gitdi, sana bana karişma dedim dedi,

Ve üçüncü olay oldu bir köye gitdiler, o köylü onlara iltifat
etmedi, yiyecek ekmek dahi vermediler, fakat Hz. HIZIR yikilmak üzere
bir duvar gördü, ve o duvari ustalik edip yeniden yapip düzeltti.

yine musaya ters, bunlar iyi insanlar degil dedi, sen niye
bunlara yardım ediyon dedi, bari karşiliğinda yiyecek birşeyler
isteseydik dedi.

Ve HIZIR benim işlerime karişma dememişmiydim dedi, artik senin
benimle yolculuk edebilcek bir canin yok, Allah sana üç can verdiki, üç
caninda öldü malesef, artik yollarimiz ayrildi dedi, bundan sonra sen
beni göremezsin manasinda yani. ve dedi birinci olayin sebebi: çünkü
ortada dolaşan korsanlar veya devlet memurlari var, onlar sağlam
gemileri topluyorlar, ve ben o gemiyi hasarli yaptimki, onlar o gemiyi
almasinlar, ve bu korsanlar gemiye baktikdan sonra, gemi sahipleri
gemilerini tamir edip, tekrar calişip ekmeklerini kazanmaya devam
etsinler diye yaptim dedi.

ikinci olayda, çocuk büyüdüğü zaman çok kötü biri olcakdi, ve
anne babasinida günahkar yapicakdiki, onu öldürdümkü, Allah onlari daha
salih bir evlat ile, günaha girmekden koruyacak dedi.

ve üçüncü olay ise, o duvarin altinda bir hazine vardi, ve o
evde yetim veya öksüz çocuklar vardi ve o çocuklar daha küçük olduğu
için, eger duvar yikilirda hazine ortaya çikarsa, o çocuklara vermeyip
hazineyi başklari alicakdi, ben duvari yaptimki, çocuklar büyüyünce o
hazineyi, kendileri bulsun diye yaptim dedi.

ve musa anladiki kaza, bela, ceza, tokat, hepsinin bir sebebi
var. o zaman, Rahman abes iş işlemez anladi, sen hiziri görmezsin,
bilmezsin, musaya bile hizir ile gidebilcek, onu görebilcek, onun
yaptiklarina bakabilcek üç can verildi, üç cani ölünce dedi hizir, sen
dünyaya ben bu gizli aleme dedi. ve musa anladiki Rahmandan razi olmak
lazimmiş. her olan kaderin ve olayin bir sebebi, sebebin bile, bir başka
sebebi var, sebebin sebebinin bile bir başka sebebi var. yani
vaazlarimizdan birinde anlattiğimiz temizler temizlerdendir ve
temizler içindir, peki biber fidesinin altina ters gübresi dökdük, ve
biber o gübreyi yedi , pis gübreyi yedi, amma bize cillop gibi tertemiz
biber verdi, hani temizler temizlerdendi, hani avaramu fimi var ya,
hakimin çocuğuda hirsiz olabiliyor, nuhun bebeside kenan olabiliyormuş,
ve yine bir üste çik yine o ters gübre dediğin bir inegin yediği
tertemiz otlar idi, o yedi ve ayrildi ters oldu, hani pisdi, ters ot
iken tertemiz degilmiydi, yani her olayin binlerce versiyonlari var
kainatta, sen o kapi, bu, şu kapi hangi kapyi açdin. ve rahman abes işle
iştigal etmez, bunu bilirsen, kötü sandiğin bir olay gelirse başina
hamd et, iyi olay gelirse şükret, ve yoluna devam etki, hakktan razi
olan kul ol. ve maddeler bunun için metin ismini çekerler, ve hiç bir
madde, bitki, metin çektigi sürece bozulmaz ölmez diridir. ne zaman
ziikirden kesildi ölür. ve o yüzden bardak bardaklikdan memnundur,
zikrettiği müddetçe. ne zaman senin ondan razi olmadiğin onun kulağina
gitdi, üzülür ve metanetini kaybeder ve sen onu terkettikce, sevgin
bozuldukça,onun şükrünü eda etmedikçe, metaneti bozulur. ve sonunda
bitap düşer ve zikirden kesilir, ve zikirden kesilince, bir bardaksa
düşer kirilir, bir koyunsa kasap alip gidip keser, bir bitkiyse sahibi
gelir toplar alip gidip satar, biride alir yer, insan ise hasta olur
ölür gider. yani riza rahmandan razi olmakdir. şayet ecel için bile
çağiriyorsa, rahmana iman ve itaat etki, seni bir başka bahara götürmek
için çağiriyor , yeni bir doğuma hazirlamak için verdiği ruh emanetini
geri cağiriyor, ve kaderine razi ol. ve artik ne zaman keşke şöyle
olsaydi, bu olmazdi, keşke böyle yapsaydim, bilmem doktur olurdum,
bilmem şöyle yapsaydim hakim olurdum deme, bilki bu gün ne oldunsa ne
başina geldiyse, senin için en iyisi o, birak keşkeleri ve rahmandan
razi ol kurtul.

Ne zaman keşkeleri birakdin, ve ikinci olarak hayatin tek şıklı
degil çok şıklı olduğunu anladin, ve bir kararda durmanin kör cahil
karari olduğunu anladin, ve eğer dünkü kararda kalsaydik, bu gün atomun
da parcalancağini bilmezdik, amma atom en kücük değil, ondan da kücükler
var deniyor bu gün, neden çünkü bir kararda saplanip kalmadilar, acaba
bölsek birşeyler vardimir deyince, araştirip buldular, yani cahil nefis
inatcidir, ve mesela illede elma isterin, illede şu kizi isterin diye
viyklar durur, o olmayinca muradim olmadi der. halbuki , Hz. Davuddan
ilmi ögrenen kurnaz şeytan, sana bir günah sunar hadi kumar oyna der,
sen kumar oynamammi dedin, o zaman içki iç der, onuda yapman dedin, o
zaman yalan söyle der, seçenek bol, yani sende şeytanla savaşmasini
öğrenceksen, sadece kurusıkı tüfekle savaşilmaycagini öğren, ve hayatta
başka seçeneklerin de oldugunu unutma, ve görelim mevla neyler neylerse
güzel eyler dedinmi, bilki sana riza veya raziye makami bir göz kirpti
demekdir, artik gir o kapidan ve makami marziyeye doğru yürü.

ve Hz Davud aleyhisselam, eğilmezin bükülmezin sanan, secde
etmiyon diyen, demir cibilliyatli şeytani ateşde kizidirip şekil veren,
egip büken ve ona başka seçeneklerin de olduğunu öğreten peygamber. Hz
Süleyman ise onu demir haliyle değil, bizzat şeytan haliyle caliştirip
başka seçenekerinde olduğunu öğreten peygamber. pirimiz Davud aşkina gir
ve eğilmezin bükülmezin sanan nefsini demir gibi kizdir, ve döve döve,
eğ bük ve davud gibi, o nefisden zencirler kalkanlar balkon bahçe
demirleri yap.

varabilirsen taaa oraya, MAKAMI RIZAYA ve RAZiYEYE, makamin mübarek olsun.

Nefs-i Marziye Nedir? , Senin Razı oduğun değil - Allahın Razı Olduğu Nefis Nedir?

Nefs-i Marziye Nedir? , Senin Razı oduğun değil - Allahın Razı Olduğu Nefis Nedir? denılınce

Nefsi Raziyeye Yükselmiş bir nefis artik, Rabbimizin her yarattiginin kader cizgisinde dogru ve hak olan oldgunu anlamaya başlar, ve keşkelerini birakirsa, ve sebeblerde bogulmaz ise , artik onun melekleri anlamaya başladigi zaman, nefsi Marziyeye adim atmiş olur. ve hayatta seceneklerin bol oldgunu anlamasi, ve kör cahil gibi bir kararda diretmemsi gerektigini anlayinca yine marziyede yol almaya başlar.
Ve dinimiz bize meleklerin yemedigini, icmedigini, tuvaletde yapmadiklarini, ve cinsi münaasebettede bulunmadiklarini bildirir. ve böyle olunca dünyamizda bunu yapabilen canlilara bizler elmentler diyoruz. ve atomlar ve elementler canlidirlar, iclerinde hareket halinde olmalarina ragmen, elektronlarin atomun cekirdegi etrafinda dönme hizlari, onlarin katimi sivimi oldugunu belli eder. hizli dönen elektronlar, onlari sert yapar, icine başka cisimilerin girmesine onlarin hizli dönmeleri sebebiyle engeller. aynen bir pervanenin saniyede 300 bin döndügünü düşün, ve sanki pervanenin boşluklari olmadigini, ve sanki yuvarlak bir zil ve tek bir parca dönüyormuş gibi, onun menzilinde katman oluşur. ve o icine başka bir şeyin girmesine müsade etmez. işde elektronlarin hizida yogunluguda bizim elementleri kati sert veya sivi yumuşak veyahutta gaz diye atfetmemize sebeb olur.
ve işde bu melekler ordusu, bizim sesimizi duyar anlar,duruma göre hareket ederler . ve göz denen canli organizmasinda 300 veya 300 bin tane melek görevli oldugu bilinmekde yani göz 300 bin parcadan oluşuyor. ve canli organizmalar moleküler yapilardan oluşmakda, yani molekül bir kac atom cinsinin biribiriyle kurdugu fiziksel baglara molekül diyoruz. ve moleküller ise yedigimiz icdigimiz yiyeceklerden alinan, öz maddelerden imbiklenen atom parcaciklarinin, özel bir formül ile, yaptiklari moleküler baglar. ve o elementler göz denen moleküler yapiyi oluşturunca, görme sinyallerini algilayip, beyine sinir sistemi yoluyla göndermekde, ve beyinde ise, o görüntü hakkindaki bütün veriler ile, ona karşi yapilcak hareket ve ve davrarniş hakkinda, bir karar verilir.
işde meleklik vasfi bu elementlerle algilanabilcegi için, mesela su molekülünün kaynama noktasi 100 °C ve Demirin 1500 °C ler arasinda. ve insanda, ya meleklige dogru gider, yahut cin ve şeytanliga dogru. ve şeytanin maddesi demir ve ona yakin maddeler, işde o "galu bela da" secde etmeyecegini iddia eden yapi yani, egilmen bükülmen diyen yapi, demir gibi sert, işlenebilmesi ve yararli hale getirebilmesi için, isitilmasi, ateşe tabi tutulmasi gereken yapi, ve ateşe maruz kalip kaynama noktasi degil amma, yüksek derecede isininica, işde onu egip büküp şekil verilir. ve demirciler işde, ona egilip bükülebilcegini ögreten, ve onu terbiyet eden, aynen at terbiyecisinin, atin sirtina eger vurdugu gibi, demir tebiyecisi bir demircide, demire şekil vermek ici, onu isitip kizdirir, ve kizan demir yumuşar, ve dövüle dövüle şekil alir. yahut dökme demir gibi 1150 °C derecelerdeki demir kaynama ergime noktasina varmiş olur, ve sivi hale gecer, ve sivi haldeki demirde kaliplara dökülerek, onun yararli bir kaliba şekle girip, insanin hizmetine verilcek birer, mesala mazgal demirleri gibi, veyahut kalorifer demirleri gibi, şekillerdeki yararli degişik demir kaliplarina dökülerek, işde insanlarin hizmetine girer. ve nasil at üstüne eger vurulunca, evcil olup hizmet ederse, demir dahi, demircilerin elinde teerbiyet olup, insanlarin hizmetine girer, ve işe yarar hale gelir.

Allahü Teala Adem Atamizi yarattiktan sonra, bütün herkese, benim halifeme secde edin dedi. o secde Adem Atamizin taşidigi Muhammed A.S min nurunaydi. yaratilişdan bu yana melekut, ceberut, lahut ve islam olanlar o nura tavaf ederler, o secdenin simgesi amma, iblis müstesna. iste iblis secde etmedi Adem Atamiza, bütün melekut ve digerlerini secdesi rabbimizin ilminde gün hesabiyla beşyüz sene sürdü, iblis lanetli herkes secdeye varirken ayakta beşyüz sene durdu kaldi. kibrinden her şeyi degişti, itaati isyana şekli şemali, melekligi herşeyi degişti, bu süre icinde hemde Adem Atamiza sirtini döndü. bir şeylere kizip sirtinizi dönmeyin insanlara, bu şeytan ahlakidir. Allahim inananlari şeytan aleyhillane ahlakindan uzak etsin.daha sonra mühlet aldi, ve cennette Havva annemizi kandirip, Bugdaydan yedirdi. bugday posali idi, Allahü Teala yasaklamişdi, bu yüzden yemeyin demişti, havva Annemizde Adem atamizi yaniltti, ikiside yediler, az sonra barsaklar calişdi ve defi hacet ihtiyaci hissettiler, Adem Atamiz aranmaya başladi, Allahü Teala Biliyordu fakat sordu Adem Atamiza, Adem Ne aranirsin , pislenecek yer, Allahü -Teala Adem Atamiza dedi, Cennette pislik olmaz, in dünyaya, oraya pislen. yani ey insan oglu dünya pislenme yeridir, defi hacet yeridir. burada mal mülk tutmak keyif yapmak yeri degil, cennetten indirilmeden önce Adem Atamizdan, Peygamberimizin nuru alindi, ilk ameliyat. ondan sonra dünyaya indirildi dünyada Adem Atamiz Havva Annemizle ayri yerlere indirildi, Adem atamiz cok üzüldü, pişman oldu, havva annemizden de ayri düşmüşdü, hem tövbe ediyorlar, hemde bir birbirlerini ariyorlardi, Adem atamizin boyu 70 ziraydi, yani parmaklarin ucundan dirsege kadar olan yer bir ziradir. yani yaklasik 28 -30 metre civarinda, tam kac metredir Allahü Teala bilir. dünyada bir biribilerini ararken, arafatta buluştular. yani konumuza geri döndük hacda tavaf ve say in yaninda birde Arafatta Vakfe yapilir. şimdi bunun hikmetini anlatacagim. Adem atamiz tövbesinde dediki: cennettin kapisinin üzerinde yaziyorduki "Lailahe illallah Muhammedün Rasulullah." "Yarabbi cennetin kapisinda yazan isminle beraber yazdigin Muhammedin hatirina bizi bagişla" dedi cenabi hak nidalarini duydu ve tövbelerini kabul etti. ve Arafattayken bütün dünya alem yildizlar herşey durduruldu, yani vakfedildi, ve Peygamberimiz Muhammed Mustafanin nuru, Adem atamiza tekrar yerleştirildi. iste arafattaki vakfe, bu sebebledir.yani ikinci ameliyat bu sünneti peygamberimizde yaşamişdir, iki defa manevi ameliyat olmuştur, yani ameliyat olanlar üzülmesin, ameliyata gidecekler desinlerki, Adem atamizin sünnetini, peygamberimiz Muhammed Mustafanin sünnetini yaşamaya gidiyoruz niyetiyle ameliyata girsinler, Allahin izniyle ameliyat şifa olacaktir.

Yine cam denen madde, silisyum veya silikat yani kum tanesi isitilarak elde edilir, ve onun terbiyeti yine ateş iledir. ateşde cehhennemde terbiyet olur. ve cehennemin sicak tabakasi ile terbiyet olur. ve isitilinca, bardak tas tapak veya pencere olur veya ayna haline girer. ve cam yine kirilgan yapidadir, onu işledikden sonra soguyunca, yine o sanki eski hali gibi sert olur, ve o halde iken, onu bükemezsin, bükmeye kalkinca kirilir.

işde Havva Annemiz için yapilmiş olan rivayetlerde gecerki, Havva Annemiz Hz. Ademin Kaburga kemiginden halkoldu. Ve kadin kismini eger serbest birakirsan kaburga kemikleri gibi egik kalir, veya onu tamamen düzeltmeye kalkarsan kirarsin incitirisin. ve hal böyle olunca kadini ne serbest birakacaksin, öyle davulcuya zurnaciya kacacak kadar, nede zorlayip dosdogru olacaksin diye egriligini düzeltmiye kalkacaksin. ve ona yumuşaklikla muamele edip, hafif bükeceksin, ve onu kirmadan egri oldgu yerlerde ona direnc uygulayacaksin. ve fazla direnc, yine onu kirar incitir. yani elementar yapi, bu rivayet bize kadinin nasil bir elementar yapisi oldugunu anlatir. ve kemik sertttir, mesal bacak kemikleri egilmez, egersen kirilir, amma Allah, kaburga kemigini öyle halkederki, o hafif egilebilcek yapidadir.
yani kadinin terbiyetide, aynen demirinki gibi olmasada, ona yakin olarak, ne serbest birakacak, nede ip gibi dosdogru yapican onu. aynen gögüs kefesindeki gibi, ve 12. kaburgalarin agzi acikdir, ve onlar esnek bir yapidadir, ve vücudun durumuna göre esnerler, ve onun görevi kalbi ve cigerlri korumakdir. yani kadin erkegin zirhi gibidir.

Hal böyle olunca, su 100 °C de kaynar dah önce kaynamaz. ve yemek, sulu yemek kaynamadan pişmiş olmaz, ve en az 100 ° C li bir cehhennem ateşine maruz kalir o yiyecekler, veyahut yanmiş hararet yapmiş bir beden, soguk su ister, onun icebilcegi soguk su, en fazla 4 dereceya kadar olan su sogukdur, ondan ötesi donma derecesine girmeye başlar, ve eksi bir derece donma noktasidir, ondan sonra su kati hale gecer, ve artik icilmez olur . yani su ise senin cibilliyatin, su isen, seni soguk ile terbiyet edersek, sen 4 derecey kadar sivi kalabilirsin, eksi bir derecde donarsin, artik kati olursun, yani aynen sistemimizdeki uranüs gezegeni gibi, havanin ve suyun dondugu nokta. ve yani uranüsün oldugu nokta demek oluyorki, güneş sistemimizin dört dereceden daha az oldugu bir uzaklik noktasi, ve hal böyle olunca ondan daha uzaga gidildikce, sicaklik dahada düşer, ve dört dereceden az sicaklik olan bir yerde hayat olmaz degilmi, amma su molekülleri kati haldedir ve canli orgnizmalar vardir yani .

Yani sen ey insanoglu, su gibi aziz bir kimse olsan, cok faydali bir kimse olsan, senin ögrencegin yapi, yani Hz Osman gibi faydali, Hz Ebubekr gibi dini mübine faydali bir yapida olsan, sana ögretilcek olan, dört dereceden aşagi gecersen, sivi olmakdan cikarsin kati buz olmaya dogru gidersin, ve faydan azalmaya başlar istidatin bozulur, ve ondan sonra artik organizmalari saklamakda kullanilrisin. ve yine sicaga tabi tutulursan, 100 °C kaynama noktan, bu sefer ondan yüksek derecede, hiddetlenirsen, sen buhar olur ucarsin, kabina sigmamaya başlarsin, ve gaz aynen kaynayan caydanlgin tepesinin atmasi gibi, tepen ativerir, ve eger bir yerde gaz cogalir, ve kapaginida atamazsa, orayi patlatir ve dişari cikar.
su gibi saf ve temiz olsan yine olmaz ve bazen kötü olmayi ögrenmen lazim ve, Hz ömer veya
Hz.Aliye bir adam hakkinda "cok saf temiz, ve cok iyi" dediler. O da, "O adam kandırılmaya çok müsaitmiş" dedi. yani afedesiniz cok iyi olursan, bir şeytan askeri gelir ve ac donunuda bilemem ne eden demeye kalkar. ve kadin olmak o donu acmak ile başlar, yani kadin ilk kanan, yani Hz Havvadan önce Lusi diye bir Havva daha varmiş diyorlar, ve şeytan gelip ac bilmem neyini deyince ona kanan ve acan kandirilan, ve şeytan soyunu üreten kabillerin soyu, ve ondan sonra şeytanin erkekligi ve dişiligini allah yok etmiş, ve havvayi yaratmiş ve havvayi ise yine saf bulup kandiran, hain şeytan ve askerleri, yani kadin kandirilmaya müsait. erkeklik ise işde kanmamasini ögrenen, donunu acmamayi ögrenen kimse, ve eger erkekleri kandirida onlar donunu acarsa homo olur, ve artik ondan erkeklik kadinlik gider neutron drumuna düşer. afedesiniz erkelik dişiligi olmayan cibilliyatsiz şeytan olur, şeytanin tiki yokdur ve kuyrugunu kicina sokup üreyen yaratik. yani kendi kendini dölliyen yaratik. yani zekeride faza uzatmaya kalkanlara, öyle seninki o kadar uzunsa, döndürde kicina sok denir, yani o kadar uzattinsa artik kicina sokda şeytan ol demekdir bu. yani cibilliyatsiz şerrefsiz hain kalleş ahmak yaratik.

işde kuranda gecen vusta yol bu yüzden önemlidir, atomlari anla anlamasina amma, demiri ögren amma, demir olup, demirin düştügü hataya düşme, suyu ögren amma, suyun düşdügü tuzaga düşme diye sana nefis marziye makami ögretilir. yani pipisi tutisi olmayan meleklik vasfini ögren, amma sen insan kal, ve yerince baba ol, yerince anne ol, ve yerince merhmetli, yerince cebbar ol, yerince mümin, yeri gelince halid bin velid gibi ol, karşindaki bir muhammedse bile, ve kanma öyle her lafa her söze, hemen bir düşün tefekkür et, bunun önü ne olur sonu ne olur diye, hemen atilma.
ve demir oldunsa, senin yararli hale gelmen demek, önce azabi tadacan, ateşe tabi tutulcan, ve sonra yandim pişdim demek olmaz, seni terbiyet edicin, hangi kaliba sokduysa, ondan razi olabilmekdir. senin razi oldugun degil, Allahin senden razi oldugu yeri bilmekdir. ve Allah seni su yaptiysa, bilki senin kaynaman, pişme noktan 100°C, ve sen 80 ° C de yoldan cayma bekle yansanda, buhar olsanda, sen ucup melek olmak istiyorsan, önce 100°C de kaynayacan, ondan sonra ucmayi ögenirisin buhar olursun. 80°C de evliya kesilip ucuyon kaciyon numralari cekme insanlara .
Ve Allah kainata fizik yasalari diye yasalar koymuş, ve melekleri anlamak, onlari bilmek ile olur. ne ne zaman radyoaktif olur, ne nezaman işik verir, ne nezaman kaynar, ne nezaman donar, ve ne zaman agir olur, ne zaman hafif olur bunlari bilmek melek ilmidir.

Allahin kainata koydugu yasalar, melek yasalaridir. Mesala 1 dioptri gözlük olmuş bir cam, bir dioptri göstermek ile sorumlu, o onun sahibinin koydugu kaliba, %100 uyar ve 1 dioptri gösterir, buna tam itaat eden meleklik denir. onda sapma olmaz, ve sen o melegi anliyacak isen, ve gözlük olabilecek bi safliga ulaşmak istersen, önce dioptri yasalarini ögrenceksin, ve şeyh için derlerki, onun müridi, gassalin, yani ölü yikayicinin elindeki ölü gibi olacak, o seni o yana cevirirse o yanna, buyana cevirirse bu yanna döneceksin. sen ölüsün, sende itiraz olmaz, olamaz yani. işde meleklik, canli olmana ragmen, ölü gibi olmakdir ve kapi duvar canta gömlek gibi ölü gibi davranabilmekdir, yaratan sana, hangi kural ve yasa koyduysa, ona tam itaat etmekle sorumlusun. ve su odunsa, senin kaynama noktan 100°C, bundan aşagisinda olmaz. 80°C de viyklarsan, indirirler ocakdan, ham kalir, kaynamiş olmazsin,ve makami marziyeye cikamazsin, senin razi oldugun 80°C ye degil, sen Allahin sana koydugu yasa olan, 100°C den razi olmalisin. senin razi oldugun,yeter dedigin yer degil, Allahin senden razi oldugu yer önemli. yine donma noktan belli, eksi bir derece, ondan önce hafif donarsin amma, tam donma nokta sifir ve alti, ondan önce dondum olmaz, KATI oldum olmaz. işde bunlari anladgin gün makami marziyeye cikdin demekdir. o güne ve o yere varirsan, orda bu garip Raşid kuluda, onlarin meclisinde an, olurmu unutma haaa.

Cikabilirsen o makama, makamin mübarek olsun.


Nefsi Kamil - Nefsi Kamile Nedir?

Nefsi Kamil - Nefsi Kamile Nedir? Denilince

Nefsi Marziyeye ulaşmiş, ve Allahin Razi oldugu yeri ögrenmiş bir kul, artik Allahu Tealanin isimleri ve sifatlarinda kemala dogru yolculuguna başlar. ve önce ona Rahman nedir ögretilir, yani zeker ve erkeklik babalik nedir ögretilir, eger insan veya o sofi, o mürid, bunda dangillik edip anlamazsa, kadinsa kocasi babasi elinden alinir, ve babasiz veya kocasiz kalir, cocuklarina hem ana, hem babalik yapmak durumunda kalir, ve babalik neymiş ona hakkal yakin tattirirlar azizim, öyle vay baba işde cocugu dogurtan adam diye yüzeysel bir bilgi degil, bizzat yaşarsin baba neymiş rahman neymiş, veya baba olarak dogarsin bir ömür babalik yapip bizzat baba olrak hayata, insanlik alemine cirak cikarsin, yada senin elinden o alinir ve, bak bakalim o olmayinca neler oluyor, ve sonrada, haaaa rahmanin görevleri şunlarmiş, keşke (rahman) bababimiz yaşasaydi, keşke kocam yaşasaydi diyecek vehamete kadar düşersin. ve eger anlamazsan senelerce öyle sürünürsün hem baba, hem ana olmaya devam edersin. ögrenmeyen geçemezki ikinci basamağa. ve ikinci basamak annelik yani rahim, yine anneligi rahimligi kolay bişey sanan dangillardan, karisi kizi elinden alinirda, mahrum edilirde, yahutta cocugu olmaz, annelik nedir bilmez, kapi kapi doktor doktor cocuk ararda, ne baba ne anne olabilirler, cünkü ne rahim (Anne) nedir bilir nede rahman (Baba) nedir bilir, ve sonunda öyle hale gelirki,mesala bir KIZIM olsunda isterse toprakdan olsun ve ya mesala bir baba erkek Temili misal ile "Ali" oglum olsunda isterse toprakdan olsun diyecek acziytee düşer. ve bir bardak su vercek kimse bulamaz. ve hem anne, hem baba, hem cocuk ,hem ebeveyn olmuşdur. ZITLAR ancak yoklugunda kavranabilir kurali geregi, bu yüzden elinden alinanin kiymetini, elinden gidince, o zaman anlar. eger bu köprüyüde aşabilirse, anne nedir rahman nedir rahim nedir, görevleri nedir, anlayinca bu sefeer , el alim ismi gelir. ve bilginin önemini anlayacak amma, bilgi olmadan hicbirşeyin, ne oldugunu kavrayamaz, ve cahil olur, ahmak olurda, kafasini taşlara vuran ahmak olurda, "onlar kördür sagirdir,.." ayeti ile bilginin kiymetini bilmeyen, allahin el alim ismini anlamayan, dangillerdir onlar yani ahmak takimi, ve böylcee artik her gün, her an, yeni bir isimde yeni bir sifatta yolculuk edilir, ve bunun sonu hududu yokdur, el hakim ismine gelince, mesala seni bir hakimin yanina verirler, bak kulum ben hakim olunca, ne yaparim bak gör ögren denilir ona, ve hakimin yaninda cirak cikar. eger orda hakim olupda, hak yemeyi ögrenirse, yalancilarin avukati olur, dangillarin sözcüsü olur, kafirlerin yardimicisi olur, ve sinifda kalir, ikinci hayatta ona o yedigi haltlar, yaptgi haksizliklar taddirilir, ve atarlar sucsuz yere hapse, ve seenlerce orda adalet ve dogru hakim bekler, senmisin allahin adaletine ve hakim ismine dangillik eden, ve yine Raşid ismini ögrenecek ögretmen ederler adami, Allah nasil ögretmenilk eder ögrenir, ve eger ögrenemezse, bunu anlamazda ögretmenlige raşidlige hiyanet ederse, iliminin zekatini verip, insan vce cocuk yetiştirmezse, başina ......


ve böylece insan, işde Allahin ismlerinde mahir olunca, ve bu nefsin iki türlü boyutu vardir bir "nefsi kamile" birde "nefsi kamil" yani aynen bir rahman erkek ve zeker cikintili, ve birde rahim girintili cukurlu, bir dag ve bir göl veya deniz gibi oldugu gibi, nefsi kamil erkek, versiyonu ve kamile ise cukurlu, ve eger kamileyi ögrencekse,yani dişi SADIK degil SIDIKA yani yeni versiyonu onun dişi ve kadin olcakdir. ne zaman kamileye erdi o zaman bir kiz cocuk olarak dogar artik. veya nefsi kamil e erdi hep erkek olanlarda ilerledi, yani rahman kamil ,sadik SIDIKA, rezzak, rizika saffet safiye, gibi dogacagi versiyonu onun kemal buldugu veya anlayamadigi takildigi yerde, daha iyi anlamasi için, dangilliginin gitmesi için, yeni versiyonu, o isimde olur, yani saf ve temizligi mi anlamadi onu saffet veya safiye eder dogurtur bir anadan Allahu Teala de, temizlik saflik nedir ögretirler, ve yeni versiyonda temizlik hastasi olur cikar,......
ve böylece Allahin herşeyi ciftler, zevcler, ZIT kutuplar halinde yarattigi hikmeti aciga cikar, ve insan ya dogacagi yeni versiyonu olan bir erkek cocukla kemala erer, yada kadin ve dişi KIZ cocukluga erer. ve seyri süluk artik, onun kemalatina bakar, hangi dersden sinifta kaldigina bakar, hangi dersden zorlandiysa, ve sinifda kaldiysa, o ders ve o isim ile dogar, ve ona bir ömür boyu ögretilir artik.
ve Allahin milyonlarca isimi ve sifati vardir ancak, Allah bunlardan 99 için bunlar, en güzel ismlerimdir buyuruyor, ve bunlari "(esmaül hüsnayi) ögrenen(yaşyan tadan) cennete yol bulur" dedi muhammed, yani anne karnina gecip dogar demekdir.

Rabbim bu makama ulaşinca, DANGILLLARDAN, ahmaklardan, cahil cühelalardan olmakdan muhafaza buyursun hepimizi.
ulaşabilirsniz bu makama makaminiz mübarek olsun.

Nefsi Safiye - Nefsi Safiye Nedir?


Nefsi Safiye - Nefsi Safiye Nedir?
YAKiN BiLGiSi NEDiR? ÖRNEKLERiYLE


الم تِلْكَ آيَاتُ الْكِتَابِ الْحَكِيمِ هُدًى وَرَحْمَةً لِّلْمُحْسِنِينَ الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ أُوْلَئِكَ عَلَى هُدًى مِّن رَّبِّهِمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Sadakallahul Aziym LOKMAN Suresi 1. 2. 3. 4. ayet

Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmenirrahim

Elif lâm mîm. Tilke âyâtul kitâbil hakîm. Huden ve rahmeten lil muhsinîn. Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhırati hum yûkinûn.

Meali :

Ayaktakilere Egilenlere Oturanlara dir bu söz.
Bunlar, hakîm olan Karar mercii olan Kitab’ın Âyetleri’dir.
Bu ögütler sadece ihsan makaminda olanlar icindir, (önüne gelenin yapacagi işler degildir, Doktorun yapmasi gerekeni hakim yaparsa olmaz , hakimin görevini, calgici yapmaya kalkarsa yine olmaz).
Ve Onlar, namazı ikame ederler (namaz kılarlar), ve zekâtı verirler. Ve onlar, ahireti yakinen bilirler.

Sadakallahul Aziym LOKMAN Suresi 1. 2. 3. 4. ayet


---oOo---

Peygamber Efendimiz Sallallâhü Aleyhi ve Sellem Buyurdular

Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin. "Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur?" denince, iş ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin.buyurdu.

(Hadisi şerif)


"Allâhumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ ibrâhîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"
"Allâhumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ bârakte alâ ibrahîme ve alâ âli ibrâhîme inneke hamîdun mecîd"

Yolculugumuza başliyoruz :

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn.

Ve sana “Yakîn Bilgisi” gelinceye kadar , Allah a Kullukda Devam et.

Sadakallahul Aziym HİCR Suresi 99. ayet

isa efendimiz öyleki ona öyle bir yakin bilgise gelmişdiki, hangi şeyin, hangi topragin, hangi bitkin, kimin cibilliyati oldugunu biliyordu, cönkü o nun, o topragin o melekeleri ona diyorduki : ben falanciyin, ben fillanciyin, bu muhmede ne zaman geldi, taa müşrikler muhammede davet verip, sonra onun yemegine zehir katip sunduklari güne kadar, onda o yakin bilgisi yok idi, ve o gün o eti agzina götürdü, ve etteki o meleklr ona dediki,"ya rasulallah, beni yeme ben zehirliyin" dedi, peki bu yakin bilgisi ne olaki, işde o elementlerin sesini duyar olmak, element meleklerinin sesni duyar olmak makami: makami safiye, tasavufdaki nefsin rütblerinden safiye makamindan bahsediyoruzki, o kadar saf dereceye ulaşacaksinki, saaffet ve saafiyetin senin, elementlerin sesini duymaya kadar götürcek ve sende. o kdarki o sesleri duyup ayirt edebilcek bir yakin bilgisi hasil olacak yani, ve yine isa efendimiz ve havarileri bir yere vardilar ve, isa bir avuc yerden toprak veya camur alip dediki bu dedi bilmem nuhun oglu mafsal kemigi dedi, haydi diriltte bakalim o zaman ya ruhullah dediler,
"Rabbena atina min ledunke rahmeten ve heyyi’ lena min emrina reşeda”
dedi o taprak canlandi kalkdi onlarla konuşdu, ve gördülerki isa dogru söylüyor, ve havarilere gecdi bu sefer bu yakin bilgisi onlarda tebiatin sesini duyar oldular, tabiat ana onlarlada konuşur oldu. ve işde safiye makami bazen elden ele verilir, bazende kendi tasarrufun ile kazanirsin, yakin bilgisi böyledir, ilmlel yakin bilgisi için, elinde ilmi bir burhan olmali, yani yazili bir metin, bir bilgi olmaliki onu okuyup ilmel bilebilesin. yazili bir metin bir bilgi olmadan onu ilmen bilemezsin, ve Allah bu ilimini öyle her zaman insanlarin sandigi gibi tevrat levhalari gibi levhalara yazmamisdir, ve ve tevrat nüshalari yazili olan levhalar dünyanin dört bir yainindaki taslara kazinmis olan bütün yazilar tevrat nüshasidir ve orjinaldir, tahrip edilmemiş olan tevrat onlardir, ve taa bu misir piramitilerinin icindeki resimli yazilarda buna dahildir tahrip edilmeden günümüze kadar gelmiş, cünkü taşa kazinmiş, amm insanoglunun bunlarda ahmaklik etitgi görülünce, rabbim bu yöntemi neshetmişdir, ve kuran kainatta yazilidir. nasil? mesala cekirgelerde bir ayet veya bir nüsha vardir, bilmem aluminyumun iicnde bir nüsha vardir, yine eşşekde bir nüsha, devede bir nüsha veya ayet yazilidir, ve bütün hak kitaplar canlidir, hala bozulmadan kalanlari vardir, ve tahrip edilmiş olanlar, zaten bugün yine tahrif edilmiş olan bitkiler hayvanlar olarak tezehür göstermekdedir, özü bozulmuş bir elma tahrif olmuş bir ayeti temsil eder, amma onun orjinal metni elmizde varsa, bozulmamiş bir elma türü, cekirdegi tahrif olamamiş, Allahu tealanin ayetlerinden bir ayeti temsil eder, ve kuran kainatta yazildir işde.

فَسَلَامٌ لَّكَ مِنْ أَصْحَابِ الْيَمِينِ
وَأَمَّا إِن كَانَ مِنَ الْمُكَذِّبِينَ الضَّالِّينَ فَنُزُلٌ مِّنْ حَمِيمٍ
وَتَصْلِيَةُ جَحِيمٍ
إِنَّ هَذَا لَهُوَ حَقُّ الْيَقِينِ

Fe selâmun leke min ashâbil yemîn.Ve emmâ in kâne minel mukezzibîned dâllîn. Fe nuzulun min hamîm. veya Ha ve mim . Ve tasliyetu cahîm.
İnne hâzâ le huve hakkul yakîn

Ey sağdaki!( ey iyler zümresi) Sana selam olsun!
(Dallin veya sol ve kötüler) Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
Ve onlar için alevli ateşe atılma vardır. su gibi kaynamak vardir.
veya asli vatani ateş olmak vardir, yani ateşden bir parca olmak vardir.
ve bunlar muhakkakki taddirilarak, hakkal yakin bilinir ve ögretilir.

VÂKIA Suresi 91. 92. 93. 94. 95. ayet

ingiliz ingilizcesini en iyi ingilterede yaşyanlar ögrenir, veya onu, bir ingilizledevamli konuşanlar daha iyi ögrenir, italyanca böyle, türkcede böyle, almancada, öyleyse elementlerin dilinide elementlerle konuşabilme ve yakin bilgisne sahip olanlar bilir. o derece saf olcakki halin, elementleri duyacak, sonra onlarin dilinden birde anlamak, ögrenmek lazim, mesala ingilizceyi duyarsinda, sen ingilizce bilmiyorsan, anlamzsin ne diyor onlar, elementlerin sesini biz duysak ne kadar bir gürültüdür o düşünün bir, 1cm3 bir elementin icinde binlerce o elementin atomundan var, atom mikroskop bazinda görülebilen kücük bir parca, öyle olunca 1cm3 bir cam bardagin parcasindaki elementlerin sesini duysan, bir şehrin gürültüsü kadar ses duyman lazim, amma duymuyoz işde, ve ve isaya verilen yakinlik bilgisi, bunlarin sesini duyacak bir yakinlik, yine muhammede öyle bir yakinlik, ve yine Allah, ibrahimi yakacak olan ateşe :

قُلْنَا يَا نَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِيمَ

Kulnâ yâ nâru kûnî berden ve selâmen alâ ibrâhîme.


“Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.

ENBİYA Suresi 69. ayet

öyleyse, öyle bir yakinlik derecesi varki, ateşle suyla konuşabiliyorsun. ve Allah dediki


وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ

Va’bud rabbeke hattâ ye’tiyekel yakîn.

Ve sana “Yakîn Bilgisi” gelinceye kadar , Allah a Kullukda Devam et.
ve bu ilim, Hz ibrahime ögretilirken birinci defa sinandi, yatirdi ismaili kescek, Allah bicaga dur kesme dedi, bicak kesmiyor, kesemiyor, izinsiz kesemez, ve burda ögrenemedi. bu sefer manciniga bindirdiler ateşe atiyorlar, ordada ögrenemedi, Allah diyor "gulne.." , "biz dedikki ateşe" diyor, yani yine ibrahim ögrenmiş olsa, rabbimiz buyurcakki "ibrahim dediki ateşe" olcak amma, öyle demiyor, "biz dedikki" diyor, ibrahim yine bu elementleri duyabilcek, onlarla konuşabilcek yakin bilgisinden yoksun . ve ashabi kehfe öyle bir kelime ögrettiki rabbim, onlar 300 sene sonra kalkmak istediler, ve bu bir kelime ile oldu ve ve kuranda bunu, kehf suresinde nasil anlatiyor, o kelime hakkinda:

قُل لَّوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِّكَلِمَاتِ رَبِّي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ أَن تَنفَدَ كَلِمَاتُ رَبِّي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِهِ مَدَدًا

Kul lev kânel bahru midâden li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ.

De ki: “Denizler, Rabbimin kelimeleri için (kelimelerini yazmak için) mürekkep olsaydı ve onun bir mislini daha imdada (yardıma) getirmiş olsaydık bile, Rabbimin kelimeleri bitmeden, denizler mutlaka tükenirdi.

KEHF Suresi 109. ayet

ve bu SIRLI kelimeyi dedigin zaman 300 senede uyusan, Allah seni uykudan kalkar gibi kaldirir, SIR bu kelimede amma, o kelime hangi kelime, hadi bil. Allah bildirmeyince bilemezsinki, sana o yakinen bidirilmeyince bilemezsinki, ve onlar bir kelme ögrendiler ve ve bu kelime onlari 300 sene sonra uyndirdi, ve her kim akşam yatarken bu ayeti okuyupda,"rabbim, o ashabi kehfi kaldiran kelime hatrina benide şu saatte kaldir2 derse inşallah faydasina nail olur, ve o saatte uyanir, amma o kelime yine, o derece yakin bilgisine ermek ile olur, yoksa bu ayet o kelime degildir, yine sadece o ayet , o kelime hatrina kullanilir. Allahin muradina uygunsa cevap gelir o duadan. (hani mesala herkes uyuyunca kalkip, bilmem sucsuzlari uyurken öldürcen diye okunmaz :)

ve Allah diyorki, biz ateşe dedikki "serin ol" haydi sende söyle bu kelimeyi ateşe, bnde söyleyen, ateş serin olcakmi bakalim, kimin sözüne itaat edecek, eger ben o yakin ve safiyet makamina cikmadiysam, benim "ya naru berden ve selamen" demem işe yaramaz, hadi diyen bak yine yakar benim elimi, sen de bakalim, seni yakmayacakmi. amma öyle kimseler varki, onlar safiyet makamina cikmiş kimseler, onlar derse o kelimeyi, ateş yakmaz bicak kesmez. nitekim bir tarikat vardirki rufailer diyorlar, onlar bedenlerine şiş sokuyor bilmem kilic sokuyor, bişey olmuyor, neden onlarda bir kelime var, o tilsim amma, o tilsimida söyliyen agiz ve insanlarin hepsi bir degil, amma velevki bir cocuk olsa bile, ve bu kelimeyi, amma elden ele verilir, dilden dile verilir, amma da, kendi tasarrufun ile kazanirsin dedik işde. ve sana bicak dürtseler bişey olmazsin hatta ta kalbine dürtseler yine bişey olmaz, cünkü sen tilsimli kelmeyi biliyoyrasn elementler senin sözünü dinler, ve onlar sana zarar verecek o madeden korunurlar.
Nitekim mehdiyi deccalin kesmes,i fakat mehdinin tekrar dirilmesi cünkü o kelimeyi o biliyor, sonra yine kesemesi yine, dirilmesi sonunda ücüncüde dirilince, bir daha onu öldürümeyecak olmasi ve onun sirtinin onun em ri ile bakirdan ve kjursundan bir hale dösnmesi yani elmentlere emredince kesilmez bir elemente dönünce, onun gücünün bitmesi yani onu yenemeyecegini anlayinca umudu biter, ayni firavun gibi, artik ben ona inandim diyecek amma biraz gec olcak, ayni ikinci firavun, mehdinin firavunu yani, ve orda mehdiye düsen tilsimli kelime "simdimi ahmak, simdimi anladin." evet bujrdan davet var somnun gelcegi güne hazir ol o gün seni gücünün bittgi gün istersen den ve sonuda inan istersen bira geri dur krokmuyan senmisin benmi bundan baklaim haydi cagri davetye buyur dene ya sen ya ben aslar kimdese o kazanir, ve varsa kesilemeye razi olcak başka bir mehdi adayi ciksin, hadi onunla savaşin, varsa öyle onun önünde kesilmekden korkmayacak bir daşşakli mehdi, ben ona öncelik vercen, hadi gitsin yatsin kesilmeye, ve benim atam ismail varken, benim korkum yok, onu kesmeyen bicak benide kesmez amm ne zaman omnuda rabbim bilir, sen o tilsimi bilmezsin, amma o kelime bana ben oray ayatmadan gelcekdir, şimdi boşuna hafizamda arama yok, o safiye bilgisi elin ateşe düşmeden gelir, ibraim ateşe düşmeen hmen önce gelir senin işin bitip mancinigi firlatinca, ben senin elinden cikinca firsat bana gecince, varsa o sesi duyabilcegini başka iddia eden buyursun önden buyursun.
insan kendisinin olmayan lokmayi yiymez dedik, cooook önceki vaazlarmizda. ve bunu şimdi şöyle aciklayacagiz, ve mesala toyota marka bir arabanin tekeri, koca teker bile reno arabaya takan desen uymuyor, yani tekermi teker, cantmi cant, amma o toyata için, digeri reno için, öyle olunca, Allahin, senin bedenini oluştursun diye halkettgi bir lokmayi, başkasi yiyemez, sende: başakasinin bedeni olcak lokmayi yiyemezsin, ve yine istisnai durum, isa efendimiz son yemekde ortadaki ekmegi böldü, ve dedi bu benim etim, yiyin dedi, sonra şerbet vardi, vişne şerbeti bu da benim kanim, için dedi. Yani o , o elemntlerin kendini oluşturcak olan parcalar oldugunu biliyordu, fakat onlari o, havarilerini yedirdi, ve o havarileri olarak hayat sürdü, misyonunu tamam etti, ve hiristiyanlik diye bir din, dünyada, ikinci büyük din oldu, ve onlar yine onun lokmalarini, onun müsadesi ile yediler, amma dedi, sofradiklerden yaninizda, evinize götürmeyin bundan dedi, alip gidenler domuz suretine carpildilar.

iş ehlinde güzel, doktorluk doktor bilgisi olanda güzel, sen hic tedavi olmak için baytarin önüne yatarmisin, amaliyat etsin diye, belki zorda kalirsan olur amma, ne kadar güvenebilirsin ona, cünkü doktor başka, baytar başka degilmi, yine doktoru alip gelip ona, "hadi bana istanbul köprüsü yap" denirmi, o mühendisin işi ve görevi, ve safiye makamina cikmayan ve SIR saklayamayan birisine bu kelimeler ögretilmez, ve Hz Süleyman, Belkisin veya BALKIZIN tahtini getiren o "Asaf bin Berhiya" da işde safiyye makamina cikmiş olan bir Allah adaminydiki, ona ilahi kelimeler ögretilmişdi, öyle bir kelime ki, onunla bir yerden biryere gidebilme, veya bir yerdekini, başka yere taşiyabilmek için, bir TILSIMLI kelime, ve eger seni elementlere komutan tayin ederlerse, bir komutan bir orduyu isterse "suya dal" der hepsi suya dalar "cik" der cikarlar degilmi, öyle sokakdan gecen biri askere, yat deyincemi asker yatar, yoksa komutani taniyip komutan deyincemi, yere yatar. öyleyse, işde elementlere emredebilme yetkisi olan bir zati muhteremde, gel buraya deyince, agac kökleriyle cikar gelir. ve muhammedde oldumu? oldu, haceti def iyesini yapacagi zaman agaclara gel buraya, beni sakla diyordu, hacet edesiye gelip ona gelerti olurlardi.
ve hakkal yakin derecesindeki bir yakin bilgisi ateşin yakdigini, gerekince ekmek pişirdigini, ve suyun gerekince hayatenerjisi oldugunu, ve amma bazende, zaman gelipde katil olup, bogup adam öldürdügünü bilmek derecesinde kalir.

ondan daha üstün bir yakin bilgisi varki, işde ateşe serin ve selamet ol diyebilme derecesi, bicaga kesme diyebilme derecesi, ve o makama tasavuf ehli,nefsi safiye diyor. neden bu ihsan makamindan önce gelmesine ragmen, amma ihsan makamindan sonra anlatildi diyenler olcakdir, cünkü hakkal yakin olmadan önce, o ateşe yakma demek lazimdir yoksa, hakkal yakin bilince, ateşin icine düşünce ateşe yakma dersen, senin ya tamamini, yada yarini yakmiş olur, öyle olunca, önce olmasinsa ragmen, sonda olan demekdir. ve vaktinden önce gelen demekdir, ve gecen hafta yazdik, bize füyüzat geldi, ve dediki "zararin neresinden dönersen kardir" ve bunu ben hakkal yakin bilince degil, yani zarara ugradikdan sonra gelse idi, bana faydasi ne olcakdiki zaten, o öyleki sen ateşe düşmeden önce gelen bir bilgidir, bir füyzattir, ilimdir, bilgi ve SIRLI ayet ve kelimedir.
Komutan olmayan brisinin emrine askerler itaat edip uymazlar degilmi , öyle olunca zamanin imami mehdiyi, yer gök ehli bilir, ve ona uyarlar amma insanlarin ahmaklari onuN imam ve komutan oldugunu bilmezler, insanlardan sadece seckin olanlar onu tanir bilirler, ve o yüzden o agaca emretse agac itaat eder, ve su ya dese su itaat eder. amma işde kafir deccal anti uygulamasi yapiyor, ve tersine ceviriyor işde, ve öyle olunca "

ذْ أَوَى الْفِتْيَةُ إِلَى الْكَهْفِ فَقَالُوا رَبَّنَا آتِنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ أَمْرِنَا رَشَدًا

iz evâl fityetu ilâl kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ(raşeden).

kehf ashabina dedilerki "Rabbinizden size Rahmet olarak Gelen Raşidin emriyle diriler olun ."

ve sen de bakalim bu kelimeleri ve birde ben diyen, o ayeti ölüler dirilcekmi dirilmez, cünkü sen o raşid degilsin, sen o isa degilsinki dirilsin, ve komutan kimse elementler ona uyar itaat ederler. . velhasil kelam.

Ve element dili bilmek işde, ilk basamakda "ti ve anti" olarak başlar , yani israfil burusu "tatüüü veya taaa ve tiii veya tüüüü" veya horoz dili "ü' üürü' üüüüüü" ne demek peki bilen varmi, hangi dil bu, ne komut veriyor bu dil acaba diyen varmi, neden böyle ötüyor horuz demek yokmu? yine dolunay olunca kurtlar "wuuuuuuuuu" derler ne komut veriyor acaba, yani Allahin kelimlerini yazacak mürekkeb denizler dolusu olsa, onun kelimelerini yazip bitiremez diyor, Rabbim. cünkü kedi dili, köpek dili, karinca dili, bakteri dili, ,iknek dili, aslan dili, fok baligi dili,........ hangi birini yazcan, anlayacan, ingilizce bilen, birde kendi dilini bilen, iki dil biliyorum diye övünüyor,
lan ahmak,sen bilmezmisin

Allahin binlerce yarattigi hayvani, börtüsü böcügü elmentiyapragi bitkisi agaci cekirdegigezegenleri yildizlari,.....melekleri ceberrut, lahut alemindekiler varken, bunlara birbirleriyle anlascabilcegi birerde dil veren rabbinin üstünlügünü unuturda, iki dile bilene üstünlük yüklüyorsun, ahmak insanoglu, sana kim ögretti bu dilleri. köpek köpekceyi nereden ögrendi demek yokmu, kedi kedi dilini nerden ögrendi demek yokmu, bunun bir kitabida okuluda yok, nerden ögeniyor bunlar demek yokmu ahmak insanoglu, "köpegimi bu sene ilkokula gönderdim okumasini ögrendi" diyen varmi? köpek kendi dilini otamatik bilir, ama insan dilinide bilir, fakat konuşmaz sadece. "dab daba rab" ne demek acaba degilmi, yani musiki. yine mesela "şip şibidi şip" ne demek, yagmur ne diyor acaba diyen varmi. "kappudu kappudu kappudu kap" atin nali ne diyor acaba demek yokmu?
Hz. Yunus efendimiz, derviş yunus bu makama eren biri, ne diyor : "sordum sari cicege, annen baban varmidir." " ne inilersin dertli dolap" . Hz isa ise, onun, o cicegin annesi kim? babasi kim bilen bir makam, bir üst makam. bu kimin cibilliyati bilebilen bir makam. onu kim yiyecekde, onda lokma olcak, hücre olcak biliyor. ve öyle olunca, sen senin olcak lokmayi yiyebilir, nefesi alabilirsin. ve bagaya, dozere, tanka, takilcak vidayi, radyoya takamazsin azizim, olmaz olmaaaaz, ahmak olmak lazim 36 lik bir vidayi kücücük radyoya takmaya kalkmak delilik degilde ne o zaman, ey kafir deccal, sen senin olmayan makama eremezsin, o makam mehdinin ise, sen elli defa ugraş, senin olmaz. sen senin olan lokmaya nasipdar olabilirsin ancak ahmak, koca ahmak. sen bilmezmisin

ve mehdilik de öyle ismini mehdi koymakla, babasinin ismini abdullah koymakla, bilmem suriyede şamda namaz kilmamklada olmaz.

O nu yerdekilerde bilir, göktekilerde bilirken, ey kendi bilmez, ahmak cakma mehdiler, yok olun şimdi, kaybolun şimdi, ahmaklar sürüsü, daha derviş yunus derecesini ermemiş birinin mehdilige kalkmasi ancak DANGILLIKDIR.

::::::

Hz. Haticenin ümmertin annesi oldugunu söyledigimiz için, bizi yine yalanci cikarmaya kalkanlar oldu, ve bunu bu hafta şu satirlarla anlatip ispat edip cevaplayacagiz:

Herkesin bir cibillyati olan hayvan cinsinden sifati vardir, ve o hayvanin özelliklerinden taşir o kimse, ve hatcenin ümmetin annesi olmasi yani mesela karincalarda bir tane anne vardir, anne karinca bütün karincalarin annesidir, tabiatta örnegi varmi var. yine arilardada aynidir durum. ve meryemin, mehdinin yani isanin annesi olmasi, ve gelceekden gelen cocugun annesi olmasi demek ise, yani bütün mehdi cocuklarinin annesi demek olur. ve yine meryem, fakir meryem, cocugunu, öyle saraylarda büyütmedi isayi, deneleri harmana götüren arabalardan dökülen bugday başaklarini toplayarak büyüttü. ey mehdi cocuklarinin anneleri, öyle mehdiye bu cocuklara bakmiyorsun diye saray saltanat beklemeyin, yani an karinca meryem, başak topliyarak büyüttüyse, isa ruhullah olmasina ragmen, Alllahin en fakir kulu olan isa, Allah katinda en zenginlerden birisi, ve yine ali agaoglu ile özyilmazel konusu o nun bu konuyu yanliş anlayip, yanliş lansetmesi yüzünden, ve cok eşli hayvanlar belli, tek eşlilerde belli, ve süleyman aleyhisselamin 300 eşi olmasi, öyle belki sizin bildiginiz gibi degil, bir kadini alip boşarsan, istersen böyle 300 degil 3000 kadinla evlen boşan, varmi şeriata aykiri bir durum? yok. o zaman, onun 300 karisi olmasi, bir anda hareminde 300 kadin tutmuş olmayabilir degilmi? Bunun versionlari cok, ve bir ciftlikde bir tane saglam salma erkek at varsa, o bütün dişileri döllerki, ari diri ve soolu bir at soyu olsun diye degilmi? cünkü o at gercek soydur, gercek erkekdir, onun döllemesi, dogacak bütün yeni bebe atlarin ari diri irk at olmasi icindir degilmi?yine ciftlikde bvir koc bütün ciftligin koyunlari döller damizlik koc odur cünkü ve böyle olunca karişik irk olmaz ari diri irk olur yine, ve böyle olunca tek eşli hayvanlarda bellidir ve onlarda tek eşliligi korurlar
ve tabiatta örnekleri var.
saf kelimesi nerde geciyor mesala "saf kan at", "saf irk" safiye yani saf irk demekdir, yani o makama ancak saf irk olan kimseler ulaşabilir yani , hitler köpegi kendisini saf irk saniyordu ahmak. yani alman iti doberman saf irk diyordu, yani ahmak dünyada bir doberman köpegi yok, ve herkes doberman köpegi olcak diye bir hukuk olmaz, herkez köpek olursa, kedi ne olcak, yahut balik ne olcak, kuş ne olcak, ve digerlerini yok edip dünyayi tek irk yapma projesi, böyle ahmak birinin akli olabilir zaten, dangillarin başkmutani, onun ardindan gidenlerde zaten doppel dangil demek. yani dünyada at ayri bir soy, aslan ayri bir soy, kedi ayri bir soy, ve hepsininin ari diri irki vardir, amma bozdular ve artik öyle bir ari irk yok dencek kadar az, cünkü elma bozulunca oynaninca, nerde bulcan artik gercek elmayi, yok bir de, olanlarida öldürtüyorlar vararrsa. tavuk gribi dediler, gercek tavuklari ithaf etridiler, ve herkese bozuk irk tavuk sattilar, artik yokki gercek tavuk, kaldiysa bir kac bilinmeyen köyde kaldi belki, ve bu ayni sistem ile dometis faytini bir düşürdüler, adam satsada para etmiyor, kamyonlarca dometes cöpe döküldü, ertesi senede ekmediler, dometis tohumu kayboldu, sonra kendileri bozuk dometes soyunu sürdüler piyasaya, artikk gercek, ari diri dometes kalmadi yani, ve böylece bunlar, isde itler ve hitler akli ile, bütün diger soylari bozdular, ve kendi soylarini, ari irk kabul ettirmek için digerini bozdular, ve onlar kendileri bu bozuklardan yemezler zaten, sen, ben ucuz diye alabilip yiyebiliyoz, kendileri iyisni yiyorlar, bunlarin sana ban yok onlardan ve işde mehdi bunlarin cerkina comak sokan oluyor. öyle yapiyorlar fallanc, sirni ortaya koyuyor böyle yapiyorlar, onuda acikliyor ve onlarin işinede gelmiyor ve bize rakip sahte mehdiler icad etdi (:::) gavur.
amma sahteler aslina rucu etriri senin yaptgin sahte dometisler, artik bizim gercek dometisi aramamiz gerketigini ögretsyse senin o tüpretgini sahte mehdilerde , inslarin gercek mehdjiyi arayip secmesini sebeb olckadir zaten. danke bu hizmeitne bilmeden yaptgin hizmetin için.

Rabbim o ari diri soya ,saf soya, saf irka, mehdi soyuna, muhammed soyuna yardım etsinki, kafir decal ve irkiyla savaşinda güc kuvvet versin, onlari o kafirlere, galip getirsin, amiyn.


Karoglan hocanin kalp gözünün aralandigi mülhime nefs makamina cikdigi ilk hallerinde basindan gecen iki hatira


Zararın Neresinden Dönersen Kardır

1994 veya 1995 Seneleri olcak Avusturya nin Gmund ili Schrems Belediyesinde oturuyorum. Waidhofende yaklasik 20-22km uzakta bir firmaya iş başvurusu ıçın yola çıktım arabayla iki kilometre gittim icimden bir ses Zararın Neresinden Dönersen Kardır diyor bende düşündüm zaten yola ciktik yolunda bir kismini gittik bunun eger benzinden tasarufu olcaksa zaten benzin gitti kar neresinde diye yola devam ettim.
sonra waidhofen kavşagina geldim yine ayni ses Zararın Neresinden Dönersen Kardır diyor dedim artik yolu yariladik bunun karımı kaldı ben gidende iş başvurusu yapan dedim yola devam ettim. sonra waidhofene vardim şehirin icinde Mondo marketi var girende semel cöregi alan diye karşısına parkettim park levhasina dikkat etmemişim girdim 5 dakkada semmel cöregi aldim ciktim arabanin camina polis 300 schling ceza yazmiş ceza kagidini bırakmış gitmiş. kafa DANK DANK etti haaaaaa
Zararın Neresinden Dönersen Kardır ne demek anlayiverdim amma bize gelen o ilhama dikkat etmedik zarar ettik. sonra gittim iş başvurusunu yaptim he hüm dediler aldilar başvurumu ne aradilar ne sordular velhasil kelam rabbim melekeleri ile bize ilham etti Zararın Neresinden Dönersen Kardır buyurdu amma biz daha o zamanlar toy bir delikanlıyız kaala almadık ve sonunda 300 schling zarara ugrayanlar olduk velhasil siz siz olun eger şeriata aykiri olmayan bir ilham size gelirse ve derseki Zararın Neresinden Dönersen Kardır hemen orada yoldan dönün evet Zararın Neresinden Dönersen Kardır .

Karoglan Raşit Tunca 1994 veya 1995 senesi Avusturya Waidhofen Thaya Hatırası

Eger Bir işinde önüne bir engel ciktiysa vazgec o işden bilki o senin için hayirli degil


1999 senesinde Avusturyada Bir bucuk senelik kazancimi tasarruf ettim yaklasik 200 bin schling birikti
bir sene gecince zekatini türkiyeye yolladim bunu enişteme söyleyince
1999 sene sonunda izinimizi türkiyede gecirelim birlikte gidelim dedi hem dedi parani ilhlasa yada kombasana yatirda dedi sen zekatini veriyorsun bari zakatini kendi karindan kazansin dedi.
benim aklimdan fikrimden gecen birşey degildi aklima soktu neyse zaman geldi türkiyeye gittik türkiyedeen dönmeden önce memleketimiz afyonda dini finans kurumlarindan kuveyt türke gittim sordum danisdim iyi kar veriyor amma düsündüm buraya yatirisam dedim bunlar türkiyeden kacar filan ederse para gider dedim ihlasa gidelim oraya yatiralim dedim kuveyt turke yatirmadan cikdim.ordan ciktik arabaya bindik ihlasa finansa dogru gidiyoruz ardimiza bir araba takildi kavşakdan orucoglu alişveriş merkezinin önüne gelince lamba kirmizi yanip sönmeye başladi bizim bildigimiz buranin kurallarinda kirmizi yanip söndümü durusun daha dogurusu kirmizda durulur . o ardima takilan araba ben durunca düdük caldi bana el kol hareketi etmeye başladi bende kiszdim cektim arabayi saga indim gel lan buraya dedim sen kime el kol hareketi yapiyon haa bu seferde eline bir telsiz cikardi ben dedi sivil polisim sen neye duruyorsun biz senin arabaya carpsak nasil ödeycez bunun parasini arabam yeni araba üc yasinda sonra dedi bana ver bakan pasaportunu aliverende buralarda hava atmayin senin pasaportunu yakiverende gör gününü dedi başladik bagirişmaya ulan kimligini cikar falan filan derken orada otobüs duragindan bir adam geldi ben dedi avukatin dedi sen ne bagiryorsun bu adama dedi hem suclu hem güclüsün dedi ne pasaportu vercek bu adam dedi varsa bir sorun gel gidelim ben avukatim dedi onu duyunca sahtekar belki polis belki degil hadi git dedi bir daha dikkat et dedi allah bir hizir yolladi işimizi düzeltdi fakat yani ihlasa gitcez kapanmasina yarim saat kaldi engel cikmasina ragmen ordan kurtulunca arayip ihlas finansin yerini bulduk girdik iceri sanki onlar peygamberimiş gibi inanip hic şüphe etmeden parayi yatirdik. izin bitti türkiyeden geldik bir sen gecti ikinci senenin yarsinda dediler ihlas finansa el konuldu bizim para kitlendi kaldi.
sene 1999 da yatirdik sene 2001 de ihlasa el konuldu sene oldu 2012 ve daha bizim parayi ödemediler neymiş 2016 ya kadar ödeyceklermiş.neymiş efendim her sene 2000 kişiye ödendi 1500 yeni hesap acildi diye gösteriyor sayfasinda ulen sahtekar enver ören allah bin belanizi versin emi kapanmiş bankaya nasil yeni hesap acabiliyormuşsunuz kimi kandiriyorsunuz yani müslümanin deyene falan kimse güvenmesin bizim paralari alip başka hesaba yatiryorlar neymiş efendim 2000 kişiye ödedik yani 200 veya 300 kişinin ücbeşkuruşluk hesabini ödüyorlar gerisini actiklari yeni 1500 hesaba yatirip milleti kandiriyorlar ey başbakan millet madur durumda senden başbakan falan olamaz afyonlu ahmet necdet sezer bu sahtekarlarin sahtekarligini bildi el koydurdu sen ve partin ise bu sahtekarlara destek cikiyorsun kiyamette seninde yakana yapişcazbunuda bil. öyle herkesin başina gecip kort kort atmak kolay orda nasil hesap vercen bakalim.


asil meseleye gelince yani velhasil kelam Allah bir işinde bir amelinde eger önüne bir engel cikariyorsa bilki rabbim sana bu senin için hayirli degil diyor amma sen o rabbimin enegel cikardigi kapiyi kirip zorla acarsan sonda böyle biz gibi malinla paranla başina bela acarsin gitsek adami öldürsek yeridir bu kafirden beter müslümanin diye gecinen enver ören ve avenesinin allah belasini versin yani biz burda onlarin sebebiyle bankaya borcumuz var ödeyip kurtulamadigimizdan bu kafirden beter sahtekar münafiklarin yüzünden faiz ödüyoruz.

yani bunu bu olaydan sonra kac defa test ettik hep ayni eger bir engel bir tatsizlik cikiyorsa hemen vazgec o işden demekdir bilki o işde hayir yok sakin ola biz gibi kapiyi kirip acmayin cenabi mevla gitmesin diye karşimiza polis cikardi az daha oylansak o avukat cikmasa karşimiza muhakak daha oyalancakdik ve ihlas finans kapancakdi ertesi günde biz tekrar avusturyaya yola cikacaktik velhasil kelam

size 1999 senesinden -2012 senesi arasinda başimizdan gecen bu olay ile size bir kulak küpesi ikram etmek istedik umarim sizlerde bu küpeyi takar ve engelleri zorlamazsiniz. hayir olan işi cenabi mevla yag gibi aktiriverir bunu bilin ve ögrenin,hayirli olmayan işlerdede karşiniza böyle engeller tatsizliklar cikar


---------------------

Kaynaklar :
aasmaestefan
Kubilay Aktaş
derki com
Reyhan Sözen
indigodergisi com
Gültekin METİN
okyanusum com
tasavvuf-dersleri blogspot com
Karoglan Nurfelak
Başağaçlı Raşit Tunca


----------
Etiketler : Üçüncü Göz, Kalp Gözü, veya ,Ajna Çakrası, Nedir? ,Kalp Gözünü Açmak için, Neler Yapılır ,Tasavvufda, Nefsi Mülhimden Yukarısı,Nefsi Mülhime,nefsi emmare,nefsi emmare bissüi,nefsi levvame,nefsi mutmainne,nefsi raziye,nefsi marziye,nefsi kamil,nefsi kamile,nefsi safiye,tasavvuf,tasavvuf dersleri,dion,ahlak kalp,kalp gözü,gönül gözü,alindaki göz,kalpdeki göz,6. his,6.duyu,

AYLARIN iSiMLERi - ARABi AYLAR - ALMANCA AYLAR - iNGiLiZCE AYLAR
TÜRKÇE ARAPÇA ALMANCA iNGiLiZCE
OCAK MUHARREM JANUAR JANUARY
ŞUBAT SAFER FEBRUAR FEBRUARY
MART RABiUL EVVEL MÄRZ MARCH
NiSAN RABiUL AHiR APRiL APRIL
MAYIS CEMAZiYEL EVVEL MAI MAY
HAZiRAN CEMAZiYEL AHiR JUNI JUNE
TEMMUZ RECEB JULI JULY
AĞUSTOS ŞABAN AUGUST AUGUST
EYLÜL RAMAZAN SEPTEMBER SPTEMBER
EKiM ŞEVVAL OKTOBER OCTOBER
KASIM ZiLKADE NOVEMBER NOVEMBER
ARALIK ZiLHiCCE DEZEMBER DECEMBER



Yıldız kayması nedir? Nasıl oluşur ?

Yaz akşamlarında çoğu zaman gökyüzüne bakıp kayan yıldızları izleriz. Çoğumuz hemen dilek tutarız. Bazılarımız yıldızların nasıl kaydığını düşünürüz o anlarda.

Yıldız kaymasının, meteor yanması olduğunu biliyor muydunuz? Aslında izlediğimiz kayan bir yıldız değil, yanarak yok olan meteor  taşlarıdır.

Dünyamıza gün içerisinde defalarca meteor taşları düşüyor. Meteor taşları, hızla dünyamıza doğru ilerlerken atmosfere giriyor. Bu sırada bir yanma meydana geliyor. Meteor, yanarken hızla ilerliyor, bu sırada bizim yıldız kayması sandığımız görüntü oluşuyor. Meteorlar, yanarak yok oluyor. Dünyamızı koruyan atmosfer tabakası olmasaydı meteorlar yeryüzüne düşerdi. Ay’ın yüzeyinde oluşan çukur tabakalar, dünyamızda da olurdu.

Yıldız kayması sözlük anlamı nedir?

Yıldız kayması durumu Türkçe sözlüklerde “kuyruklu yıldız olarak bilinen gök taşlarının atmosfere giriş yapması sonucu ortaya çıkan doğa olayı” olarak geçmektedir.


Yıldız kayması nedir ?

İnsanlık var olduğu ve etrafında olan bitene anlam verdiği günden itibaren, yaratılışlarına neyin veya nasıl bir gücün sebep olduklarını anlayabilmek adına topraktan bir işaret, ateşten bir işaret, havadan veya denizden bir işaret beklemiş; bunun yanında gökyüzünde gördükleri ışıklı görüntülere de pek çok anlam yüklemişlerdir.O zamanlar gökyüzünde gözlemlenen yıldız kayması durumu da dünyaya gökyüzünden bir cisim düşmesi olarak yorumlanmıştır.

Gökyüzünün açıkça görülebileceği gecelerde gökyüzünü incelediğimizde, yıldızların oldukça parlak ve çekici bir görüntü oluşturduğunu görmek mümkündür. Bununla birlikte bu enfes görüntüyü izlerken bir yıldızın arkasında parlak bir çizgi çizerek sağa ya da sola kaydığını da görebilmek de oldukça ilginç bir deneyim olmaktadır. İşte bu kayışı gören kişiler bu durumun ismine “yıldız kayması” demeyi uygun görmüşler ve durumla alakalı çeşitli inanışlara sahip olmuşlardır.

Konuyla alakalı bilinen ilk bilgi, yıldız kaymasını batıl bir inanca bağlayarak her yıldız kayışını bir dilek tutma bahanesi olarak kabul etmektedir. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulduğu ise inanca göre kayan yıldızın kaydığı süreçlerde ölme sürecini tamamlarken kendisinden dilenen son dileği ölmeden önceki son saniyelerinde duyup gerçekleştireceğine dair var olan inanıştır.


Yıldız kayması nasıl olur?

Aslında bu kadar zaman yıldız kayması olarak bilinen durum, gerçekte var olan bir durum değildir. Yıldız kayması olarak izlenen durumlar tamamen meteorların kayış anlarıdır. Gerçek yıldızlar, dünyadan gerçek anlamda milyarlarca km. uzakta bulunmaktadırlar. Bunun yerine bizim gördüklerimiz Güneş sisteminin içerisinde yer almakta ve gezegenlerin çekim gücünden etkilenmekte olan göktaşları bulunmaktadır.

Normal şartlarda sadece kayış anlarında değil, gün içerisinde farklı saatlerde pek çok meteor galaksiden dünyaya doğru düşüşe geçmekte ancak daha gökyüzündeyken yandıkları için dünyamız adına herhangi bir tehlike oluşturmamaktadırlar.

Yani durumu özetleyecek olursak, insanların yıldız kayması olarak bildiği bu durum tamamen yaşanan küçük çaplı bir meteor yağmurundan ibarettir. Uzayda serbest biçimde dolaşmakta olan meteorların dünyanın etrafından geçerken bir anda çekim kuvvetine katılması sonucu dünyanın atmosferine girerler ve hızları çok yüksek olduğundan daha yüzeye yanaşamadan yanarak kaybolurlar. Bizim de yıldız kayması diyerek izlediğimiz görüntü tamamen budur.


Yıldız kayması ne zaman olur?

Yıldız kayması hakkında uzman araştırmacıların verdiği bilgilere göre, dünyamıza her saat başı 5 farklı meteor düştüğü söylenmektedir. Bizim yıldız kayması olarak gördüğümüz şeylerin aslında yanarak ortadan kaybolan meteorlar oldukları düşünülürse, bu sayının her gün ve her saat birbirinden farklı olmasına da şaşırmamak gerekmektedir. Bunun dışında konuyla alakalı bir diğer önemli bilgi de, Samanyolu galaksisi düzeninde yaşadığımız dünyanın 33 yılda bir sefer olmak üzerine meteor kuşağına girdiği bilgisidir.


Yıldız kaymasının alametleri

Dünya üzerinde en çok mensubu olan dini inanışların kutsal kitaplarında yıldızlardan ve onlarla ilgili olan olaylardan şu şekillerde bahsedilmektedir;

“İncir ağacı, güçlü bir yel tarafından sarsıldığında nasıl ham incirlerini yere dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü. Dünyanın kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, bütün köleleri ve özgür kişileri, mağaralarda ve dağların kayaları arasında gizlendiler” (İncil, Yedi Müdür)

“Göklerin ordusuna erişinceye dek büyüdü. Gökteki ordudan ve yıldızlardan bazılarını yeryüzüne düşürdü, ayakları altına alıp çiğnedi.” (Tevrat Daniel 8-10)

“O ki, birbiri ile ahenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahman olan Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) aciz ve bitkin halde sana dönecektir. Andolsun ki biz, en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.” (Mülk 3-4-5 / Kuran-ı Kerim)

Geceleyin açık bir havada gökyüzünü seyrederken, çeşitli renk ve parlaklıktaki yıldızların oluşturduğu o inanılmaz ve muhteşem manzaranın içinden bir yıldızın parlak bir çizgi çizerek kayıp gittiğini muhakkak görmüşsünüzdür.

Bu sırada içinizden bir dilek tutup, bu dileğin gerçekleşmesi için de gördüğünüzden kimseye bahsetmemişsinizdir herhalde. Çünkü insanlar arasında, bir yıldız kaydığında, o yıldızın öleceği ve ölmeden önce dilek dileyenin arzusunu yerine getireceği inanışı yaygındır.

Halk arasında yıldız kayması diye tanımlanan bu olayın aslında yıldızlarla hiç bir ilgisi yoktur. Yıldızlar dünyadan milyarlarca kilometre ötedeki uzak güneşlerdir. Güneş sistemimizin içinde Güneş ve gezegenlerin çekim kuvvetleri arasında bir oraya bir buraya gezinen sayısız göktaşı vardır.

Bunlardan Dünya’nın yakınından geçerken çekim alanına girenler, hızla atmosfere dalarlar. Sürtünmeden dolayı ısınırlar, yanarlar ve arkalarında parlak, çizgi gibi bir iz bırakırlar. Sonunda tamamına yakını, düşüşün son anında görülen parlamayı takiben yok olurlar.

Yer atmosferine her yıl toplamı 15 bin ton olan 200 bin kadar göktaşı düştüğü kabul ediliyor. Bu hesaba göre yerin kütlesi 4,5 milyar yıllık ömrü içinde gelen göktaşları sayesinde epeyce artmış olması gerekiyor. Dünya’ya düşen göktaşlarının incelenmeleri sonucu içlerinde dünyada var olmayan yeni bir elemente rastlanmamıştır.

Atmosfere girdiklerinde yanan ve çoğunlukla yok olan göktaşlarına “meteor” denilirken bunlardan yere ulaşmayı başaranlara da “meteorit” deniliyor. Dünyamızın büyük bir kısmı okyanuslarla kaplı olduğundan yere ulaşabilen göktaşlarının çoğu da buralara düşerler. Ancak Dünya’nın bir çok yerinde de karalar üzerinde meteoritlerin yol açtığı izler ve çukurlar vardır.

Ülkemizde rastlanan en büyük göktaşı 25 kilogram olup Domaniç yaylasında bulunmuştur. Dünyada bilinen göktaşlarının en büyüğü ise güneybatı Afrika’da Grootfentein’de bulunan göktaşıdır ve kütlesi 80 ton kadardır.

Bugüne kadar dünyada 20 civarında insanın göktaşı isabeti nedeniyle yaralandığı tespit edilmiştir. Yani uzayda, binlerce yıl oyunca, milyarlarca kilometre yol alan bir taş, atmosfere çok uygun bir açıdan girsin, yanmadan yere kadar ulaşarak gelsin, kafanıza düşsün. İşte kısmet diye buna denilir!


Rical-i Gayb ne demek? Âlemde tasarruf sahibi gizli ve âşikâr velîler topluluğu.

Rical-i Gayb ne demek?

RİCÂLÜ’l-GAYB

(رجال الغيب)

Âlemde tasarruf sahibi gizli ve âşikâr velîler topluluğu.

Sözlükte “erkek; mert ve yiğit” anlamlarındaki recül kelimesinin çoğulu ricâl ile gayb kelimelerinden oluşan ricâlü’l-gayb tabiri Farsça’da merdân-ı gayb, merdân-ı Hudâ; Türkçe’de gayb erenleri, üçler yediler kırklar şeklinde ifade edilir. Ricâlü’l-gayba Arapça’da mestûrûn, mektûmûn, ahfiyâ (örtülü, gizli ve saklı olanlar) gibi isimler de verilir. Ricâlullah kavramı ricâlü’l-gaybdan daha geniş kapsamlı olmakla birlikte ricâlü’l-gayb yerine de kullanılmaktadır (bk. RİCÂLULLAH). Ricâlü’l-gayb tabiri tasavvufta birkaç anlama gelir. Birinci anlamda arzda ve semada Hak’tan başka yerlerini kimsenin bilmediği, alçak sesle konuşan, utangaç, yeryüzünde vakarla yürüyen, kendilerine rastlayanlara selâm verip geçen ve huşû içinde yaşayan velîler zümresini ifade eder. Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre mümin ve dindar cin taifesiyle (el-Cin 72/11, 12, 15) bilgilerini ve rızıklarını şehâdet âleminden değil gayb âleminden alan velîler ricâlü’l-gayb olarak kabul edilmiştir (el-Fütûĥât, II, 14). Yaygın tasavvuf anlayışına göre ricâlü’l-gaybın şahısları değil mânevî halleri gizlidir. Böylece velâyetin bâtınîliğine vurgu yapılmıştır. Ricâlü’l-gaybdan olan velîlerin halleri gizli olduğu için yapıp ettikleri herkes tarafından kolaylıkla anlaşılmaz. Maddî varlıkları bakımından insanlar arasında bulunsalar da mânevî yönden sıradan insanların idrak edemeyeceği fonksiyonlara sahiptirler. Bununla birlikte ricâlü’l-gayb birbirini tanımaktadır.


Ricâlü’l-gayb telakkisine göre Allah, dünyanın cismanî düzenini sağlamaları için bazı insanların çeşitli görevler üstlenmesini takdir ettiği gibi âlemdeki mânevî ve ruhanî düzenin korunması, hayırların temini, kötülüklerin giderilmesinde sevdiği bazı kullarını görevlendirmiştir. Herkes tarafından kolayca tanınmadıkları veya gizli olan hakikatlere, sırlara vâkıf olduklarından ricâlü’l-gayb adı verilen bu seçkin kişilerin arasında bir düzen ve bir hiyerarşi vardır.


Bu inanca ilk defa Muhammed b. Ali el-Kettânî’de (ö. 322/934) rastlanır. Hatîb el-Bağdâdî’nin Târîħu Baġdâd’ında (III, 75-76) Kettânî’ye atfedilen en eski rivayetlerden birinde ricâlü’l-gayb nükabâ, nücebâ, büdelâ, ahyâr, umed ve gavs (kutub) şeklinde sıralanmaktadır. Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî tasavvufî mahiyetteki tefsirinde velîlerin üstünde evtâd, evtâdın üstünde revâsînin bulunduğunu, bir felâket zamanında kulların dua merciinin evtâd olduğunu söylemiş, revâsîyi kutbun altında yer alan Allah dostlarının havâssı kabul etmiştir (Ateş, s. 199-200). Abdülkerîm el-Kuşeyrî, ricâlü’l-gayb tabakalarına herhangi bir işarette bulunmayıp sadece İmam Şâfiî’nin evtâddan olduğuna dair bir rivayeti nakletmiştir (Risâle, s. 120). Gazzâlî’ye göre Allah’ın öyle kulları vardır ki zamanlarında arzın direkleri (evtâd) olan peygamberlere halef olmuştur. Nübüvvet sona erince Allah abdal denilen bu halefler grubunu Resûl-i Ekrem’in yerine ikame etmiştir. Onlar ibadetlerinden dolayı değil ciddi vera‘, samimi niyet, korkaklığa varmayan sabır, zillete düşmeyen tevazu sahibi olup herkese iyilik düşünmelerinden, Allah için nasihat etmelerinden dolayı bu makama ermişlerdir. Otuz kırk kişi civarındaki bu kimseleri Hak seçmiş olup İbrâhim kalbi üzeredirler (İĥyâǿ, III, 377).

Sülemî, Kuşeyrî ve Gazzâlî gibi ilk sûfî müelliflerin tasavvuf anlayışında ricâlü’l-gayb telakkisi mevcut olmakla beraber bu anlayış hiyerarşik ve sistematik bir görünüme sahip değildir. Kettânî’den sonra bu konudan daha açık ve geniş biçimde Hücvîrî bahsetmiş, ricâlü’l-gaybı “ehl-i hal ve’l-akd” şeklinde nitelemiş, ancak itirazlardan çekinerek ayrıntıya girmemiştir. Hücvîrî’ye göre ricâlü’l-gayba dair hadislerin sıhhatinde Ehl-i sünnet’in icmâı vardır. Keşfü’l-maĥcûb’da (s. 330) sıralama ahyâr (300 kişi), abdal (büdelâ, kırk kişi), ebrâr (yedi kişi), evtâd (dört kişi), nükabâ (üç kişi), kutub (gavs, bir kişi) şeklindedir. İbn Teymiyye bu terimlerin âyet ve hadislerde geçmediğini, sadece abdal konusunda Hz. Ali’den gelen zayıf bir rivayet bulunduğunu belirtir (MecmûǾatü’r-resâǿil, I, 57-61).

İbn Haldûn’a göre ricâlü’l-gaybdan bir velîler silsilesi çerçevesinde ilk defa genişçe bahseden sûfî Hakîm et-Tirmizî’dir. Tirmizî ricâlü’l-gayb tabirini kullanmasa da velâyet şemasında resul, nebî ve hâtemü’l-evliyâdan sonra sayıları kırk kişi olan büdelâya yer vermiştir. Ona göre büdelâ Hz. Peygamber’in Ehl-i beyt’indendir ve âlem onlarla ayakta durur. Hakîm et-Tirmizî’yi takip ederek ricâlü’l-gayb ile velâyet anlayışını tasavvuf düşüncesinin merkezine alan Muhyiddin İbnü’l-Arabî’ye göre ricâlü’l-gayb içinde sayıları belli olanlar (ricâlü’l-aded) bulunduğu gibi sürekli artıp eksilenler de (ricâlü’l-merâtib) vardır.

Ricâlü’l-gayb konusunda yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır: Hakîm et-Tirmizî, Ħatmü’l-evliyâǿ (nşr. Osman İsmâil Yahyâ, Beyrut 1965; trc. Salih Çiftçi, İstanbul 2006); Muhyiddin İbnü’l-Arabî, el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye (Beyrut, ts., II, 2-16 vd.), Menzilü’l-ķuŧb (Resâǿilü İbni’l-ǾArabî içinde, Haydarâbâd 1327 hş./1948); Risâle fî maǾrifeti’l-aķŧâb (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 123); Risâletü’l-ġavŝiyye (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, nr. 6824); İbn Hacer el-Askalânî, Risâle fî maǾrifeti ricâli’l-ġayb (Süleymaniye Ktp., Reşad Efendi, nr. 100/16); Yiğitbaşı Ahmed Şemseddin Marmaravî, Tabakātü’l-evliya (nşr. Ahmet Ögke, s. 571-586); Süyûtî, el-Ĥaberü’d-dâl Ǿalâ vücûdi’l-ķuŧb ve’l-evtâd ve’n-nücebâǿ ve’l-abdâl (Kahire 1351); Bosnevî Ali Dede, Risâle fî beyâni ricâli’l-ġayb (Orijentalni institut iz biblioteke, nr. 904); Âlî Mustafa Efendi, Hilyetü’r-ricâl ve’l-aktâb fi’n-nücebâ ve’l-abdâl (İÜ Ktp., TY, nr. 6462); Sarı Abdullah Efendi, Risâletü ricâli’l-ġayb (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 2487/2); Nûh b. Mustafa, el-Ķavlü’d-dâl Ǿalâ ĥayâti’l-Ħađır ve vücûdi’l-abdâl (Süleymaniye Ktp., Giresun, nr. 96/2); Muhammed Emîn İbn Âbidîn, İcâbetü’l-ġavŝ (MecmûǾatü’r-resâǿil içinde, Beyrut, ts.); Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, CâmiǾu’l-uśûl fi’l-evliyâǿ ve envâǾihim ve evśâfihim (nşr. Edîb Nasreddin, Beyrut 1997); Hasan Muhammed eş-Şerkāvî, el-Ĥükûmetü’l-Bâŧıniyye (Kahire 1982); İzzeddin Abdülazîz b. Abdüsselâm, Risâle fî beyâni ĥaķīķati’l-ġavŝ ve’l-evtâd adıyla ricâlü’l-gayb anlayışına bir reddiye yazmıştır (Süleymaniye Ktp., Fâtih, nr. 5407/1).


Mânevî görevliler diye bilinen "rical i gayb" iki guruptur:


A - Karar organı


B - İcrâ organı


Karar organı "dîvan" ya da "dîvan-ı kebîr" gibi isimler ile anılır.


İki tür toplantısı vardır : aylık toplantılar, ki her arabî ayın 14'ünü 15'ine bağlayan gece, çeşitli yerlerde yapılır.


Yıllık toplantısı, ki bu da senede bir defa, efendimiz Aleyhisselâm'ın Resûllük görevini almadan evvel inzivâya çekildiği hıra dağı'nda olur.


bu "dîvan-ı kebîr"e katılanların büyük kısmı ölümötesi yaşama intikâl etmiş büyük evliyâullahtan, üçte bir kadarı da şu anda dünya üzerinde bilfiil görevli yüksek derecelilerden teşekkül eder.


toplam 66 kişilik dîvan ehline dünya üzerinden, zamanın "gavs"ı, "kutb-ül irşâd" ve "kutb-ül aktâb" olan iki yardımcısı, dört unsur üzerinde tasarrufu olan dört kutub, yedilerin tamamı "gavs"ın tasarruf dairesi dışında olan "müferridun" nâmıyla bilinen 11 kişi katılır.


varlık üzerinde, ilâhî ilim gereği alınması gerekli tedbirler hakkında kararlar alınır ve bu kararlar icrâ organına nakledilir.


"divân-ı kebîr'in" tabîi başkanı rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellemdir.


onun gelmediği toplantılarda ise, şâyet var ise o devrin "insan-ı kâmil"i, yoksa zamanın "gavs"ı başkanlık görevini îfa eder.


"insan-ı kâmil" her asırda bulunmaz.


"gavs" ise her asırda vardır ve kıyâmete kadar sürekli, bir kişi, o görevi îfa eder.


"insan-ı kâmil" rütbesi, en üsttür ve birkaç asırda bir o rütbeye nâil kılınmış kişi gelir yeryüzüne.


"müceddid-i zaman" yüzyılda bir gelir.


dinin, o günün insanlarının anlayışına göre yenilenmesi görevini îfa eder.


o da divân ehlindendir.


son müceddid de "mehdî" lâkabıyla bilinen zât-ı kirâmdır.


aynı zamanda "insan-ı kâmil"dir, mehdî!..


gavs, hem rasûlullah aleyhis-selâm katılmadığı zamanlarda divân başkanlığı yapar, hem de icrâ organının başıdır.


kutb-ül irşâd tamamıyla, çeşitli burçlardan, bilinen ve bilinmeyen sayısız yıldızlardan gelen tesirler üzerinde görev yaparak, bunlardaki sayısız mânâların gereğinin yeryüzünde mevcut insanlar ve cinler üzerinde açığa çıkması hususunda çalışır.


kutb-ül aktâb ise, gavs`tan çıkan emirleri çeşitli ilgili mercilere dağıtır.


dîvan'a katılan cin'lerin evliyâsı dahi emirleri kutb-ül aktâb'dan alırlar.


icra organı ise bir tür ricâli gayb ordusudur.


dîvan'ın kararlarının tatbikiyle görevlidirler.


bu ordunun başkumandanı "gavs"ı zamandır.


tâbiri câiz ise genelkurmay başkanı durumunda olan "kutb-ül aktâb"dır!..


bunlardan sonra, varlıktaki dört ana yapıda tasarruf eden 4`ler, dört kutub, "aktâbı erbaa" vardır.


sonra tasarruf sahibi olan 7'ler gelir.


sonra 12'ler gelir.


sonra 40'lar gelir.


sonra 300'ler diye bilinen 313 kişi vardır.


sonra 1200'ler gelir ve daha sonra da yöresel kutuplar iş görürler.


bu evliyâullah'ın çok azı, yani ''dîvan ehli'' olanlar ile ''icrâ'' organından birkaçı ''fetih'' sahibidir.


geri kalan bir miktar "keşif" ehlidir.


büyük çoğunluğu da bilinçdışı olarak bu görevleri îfa ederler.


bu zevâtı, dışarıdan kimse tanıyıp bilemez!. bunlar gizli kişilerdir..


"allah'ın evliyası o'nun örtüsü altındadır. dışarıdan bakan onları göremez." buyrulur.


bundan amac; dışarıdan bakınca göze görünmez olmaları değil elbette!..


onların şekli, tavrı, yaşayışı, görüşü vs. öyle bir haldedir ki; sen onlara baktığın zaman dışarıdan, bu adam evliyadandır, görevlidir; diye aklından, hayâlinden geçmez!..


çünkü; herkesin kafasında, klasik bir tanrı tasavvuru olduğu gibi; burada da klasik bir veli hayâli vardır!..


oysa hiç bir zaman, bir veli senin tasavvur ettiğin, hayâl ettiğin bir şekilde, yapıda, özellikte değildir!..


o yüzden bu görevli olan veliler bilinmez, tanınmaz!.


geçmiş evliyâullah arasında abdülkâdir geylânî, "gavs"iyet görevliyle birlikte "insan-i kâmil"lik görevi de kendisinden cem etmiş olduğundan, "gavs-ı â'zâm" lâkabıyla bilinir.


ikinci "insan-i kâmil" abdülkerim ceylî ya da diğer ifade şekliyle geylânî ise, çok eserler yazmıştır hakikat bahsinde ve mârifetullah bahsinde; ki bunların içinde en çok bilineni "geçmişin ve geleceğin ilmini kendinde toplamış olan insan-ı kâmil" adıyla kaleme aldığıdır.


bizde kısaca "insan-ı kâmil" diye bilinir.


"fetih" ehli olan görevliler dünya üzerinde tüm cereyan eden işlere vâkıftırlar.


"keşif" ehli ise sadece görev alanı ile sınırlıdırlar.


her bir görev düzeyindeki veli, ancak kendi düzeyinde olanı ve altındakini bilir.


üst grubu ise, sadece onunla temasta olan alt grubun başkanı bilir.


bir de "dîvan"a katılanlar, kendi üstlerindekileri bu vesile ile bilirler!..


bunların arasında endonezya'lı, arab, pakistan'lı, afganistan'lı, türkiye'li ve daha başka isimli topluluklardan zevât mevcuttur.

BİBLİYOGRAFYA:


Tehânevî, Keşşâf, İstanbul 1317, I, 463, 929; Hatîb, Târîħu Baġdâd, III, 75-76; Kuşeyrî, Risâle (Uludağ), s. 120; Hücvîrî, Keşfü’l-mahcûb (Uludağ), s. 330; Gazzâlî, İĥyâǿ, Kahire 1407/1987, III, 377; Şehristânî, el-Milel ve’n-niĥâl, Beyrut 1975, I, 150; İbnü’l-Arabî, el-Fütûĥât, I, 204; II, 14; a.e., Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), I, 160; II, 6-9; İbn Teymiyye, MecmûǾatü’r-resâǿil, I, 57-61; a.mlf., el-Furķān, Kahire 1387, s. 83; a.mlf., ĶāǾide celîle fi’t-tevessül ve’l-vesîle, Kahire 1374, s. 160; İsmâil Ankaravî, Hadislerle Tasavvuf ve Mevlevî Erkânı: Şerh-i Ahâdîs-i Erbaîn (haz. Semih Ceyhan),


İstanbul 2001, s. 107-110; İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’l-Hitâb, İstanbul 1292, s. 326; Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Câmiu’l-usûl: Velîler ve Tarîkatlarda Usûl (trc. Rahmi Serin), İstanbul 1977, s. 41-51; Ma‘sûm Ali Şah, Ŧarâǿiķ, I, 526-530; Kâmil Mustafa eş-Şeybî, eś-Śıla beyne’t-taśavvuf ve’t-teşeyyuǾ, Kahire 1969, s. 457-464; Süleyman Ateş, Sülemî ve Tasavvufî Tefsiri, İstanbul 1969, s. 199-200; M. Celâl Şeref, Dirâsât fi’t-taśavvufi’l-İslâmî, Beyrut 1404/1984, s. 358; W. Chittick, Varolmanın Boyutları (trc. Turan Koç), İstanbul 1997, s. 43-72; Osman Demir, Ricâlü’l-gayb Kavramı ve Kelâm İlmi Açısından Değerlendirilmesi (yüksek lisans tezi, 1999), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Ahmet Ögke, Yiğitbaşı Velî Ahmed Şemseddîn-i Marmaravî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, İstanbul 2001, s. 198-235, 571-586; a.mlf., “Bir Tasavvuf Terimi Olarak Ricâlü’l-gayb-İbn Arabî’nin Görüşleri”, Tasavvuf, II/5, Ankara 2001, s. 161-201; Salih Çiftçi, Hakim Tirmizi ve Tasavvuf Anlayışı (doktora tezi, 2003), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 241-246.


İsminizin ebced değeri Nedir?

İsminizin ebced değeri


Esmaül Hüsna’dan her biri başka bir isme bakar.Dolayısıyla siz de kendisiminize bakan esmayı tesbit edip her gün çıkan miktarı okuyun.Bunu yaparken iki şık vardır.


Birincisi;Direkt ve yalnız kendi isminiz ebcedi karşılığı olan esmadır.İsminizin ebced değeri karşılığı olan esmaya en yakın esma veya direkt olarak da çıkabilir.İşte o Esmayı belirtilen gün ve saatte okumak.


İkincisi ise;Anne isminiz ile birlikte sizin isminizin toplamına karşılık gelen esmadır.bunu yapmak için önce kendi isminizin ebced değeren bulun sonra annenizin ismine bakan ismin ebced değerini bulun.her iki ebced değeri karşılğı toplmı esmayı bulun.ve okumaya başlayın.


Esma okumaya başladıktan sonra çok değil kısa bir süre sonra göreceksiniz kihiçbireşy eskisi gibi olmayacak ,kendiniz daha iyi hissedeceksiniz.En önemlisi de size doğru yola çıkmış ama adresi belli olmayan,nerede nasıl aranıp bulunacağı belli olmayan bir koli veya bir mektup gibi postacının çantasınde bekleyen emanetelr adrese teslm edilir.İstekleriniz sie daha rahat ve daha çabuk ulaşacaktır.Allah’ın nimet ve ,ihsanlarına kavuşacak…sıkıntınızın en çıkılmaz bir yerinde yardum ulaşacaktır.


NASIL BULUNUR BAKALIM:


Önce isminizin ebced değerini bulacaksınız.


Bunun için isminiz arapça harflerle yazılır.


Aldığım bir kaynaktaki değerleriniz.


Abbas عبّاس ( Ebced Değeri: 135 )
Abdi عبدى ( Ebced Değeri: 86 )
Abdulhakim عبدالحكيم ( Ebced Değeri: 185 )
Abdulkadîr عبدالقدير ( Ebced Değeri: 421 )
Abdullah عبدالله ( Ebced Değeri: 143 )
Abdurrahim عبدالرّحمن ( Ebced Değeri: 565 )
Abdurrahman عبدالرّحمن ( Ebced Değeri: 405 )
Abdülbâki عبدالباقى ( Ebced Değeri: 220 )
Abdüssamed عبدالصّمد ( Ebced Değeri: 331 )
Adalet عدالت ( Ebced Değeri: 505 )
Adem آدم ( Ebced Değeri: 45 )
Adeviye Adviye عدويه ( Ebced Değeri: 95 )
Adil عادل ( Ebced Değeri: 105 )
Adile عادله ( Ebced Değeri: 110 )
Adnan عدنان ( Ebced Değeri: 175 )
Afife عفيفه ( Ebced Değeri: 245 )
Ahmed (Ahmet) احمد ( Ebced Değeri: 53 )
Aişe (Ayşe) عاءشه ( Ebced Değeri: 376 )
Akif عاكف ( Ebced Değeri: 171 )
Ali على ( Ebced Değeri: 110 )
Alime عالمه ( Ebced Değeri: 146 )
Aliye عليه ( Ebced Değeri: 115 )
Arif عارف ( Ebced Değeri: 341 )
Arife عارفه ( Ebced Değeri: 346 )
Arzu آرزو ( Ebced Değeri: 214 )
Asiye آسيه ( Ebced Değeri: 76 )
Aslı اصلي ( Ebced Değeri: 131 )
Aslıhan اصليخان ( Ebced Değeri: 782 )
Atilla آتيلاّ ( Ebced Değeri: 272 )
Aydın آيدين ( Ebced Değeri: 75 )
Ayfer آيفر ( Ebced Değeri: 291 )
Aynur آينور ( Ebced Değeri: 267 )
Aysel آيسل ( Ebced Değeri: 101 )
Aysun آيسون ( Ebced Değeri: 127 )
Ayten آيتن ( Ebced Değeri: 461 )
Aytül آيتول ( Ebced Değeri: 447 )


Bahaddîn (Bahaeddîn) بهاالدّين ( Ebced Değeri: 107 )
Bahadır بهادر ( Ebced Değeri: 212 )
Bahar بهار ( Ebced Değeri: 208 )
Bânû بانو ( Ebced Değeri: 59 )
Bedriye بدريه ( Ebced Değeri: 221 )
Begüm بكوم ( Ebced Değeri: 68 )
Bekir بكر ( Ebced Değeri: 222 )
Belgin بلكين ( Ebced Değeri: 112 )
Belkıs بلقيس ( Ebced Değeri: 202 )
Betül بتول ( Ebced Değeri: 438 )
Beyhan بيخان ( Ebced Değeri: 663 )
Beyza بيضا ( Ebced Değeri: 813 )
Bilal بلال ( Ebced Değeri: 63 )
Birgül بيركل ( Ebced Değeri: 262 )
Birol بيرول ( Ebced Değeri: 248 )
Birsel بيرسل ( Ebced Değeri: 302 )
Buket بوكت ( Ebced Değeri: 428 )
Burak براق ( Ebced Değeri: 303 )
Burcu برجو ( Ebced Değeri: 211 )
Burhan برهان ( Ebced Değeri: 258 )
Büşra بشرى ( Ebced Değeri: 512 )


Câhid جاهد ( Ebced Değeri: 13 )
Canan جانان ( Ebced Değeri: 115 )
Candan جاندن ( Ebced Değeri: 108 )
Cansu جانصو ( Ebced Değeri: 150 )
Cemal جمال ( Ebced Değeri: 74 )
Cemalettin جمال الدين ( Ebced Değeri: 173 )
Cemil جميل ( Ebced Değeri: 83 )
Cemile جميله ( Ebced Değeri: 88 )
Cengiz جنكيز ( Ebced Değeri: 90 )
Ceren جرن ( Ebced Değeri: 253 )
Cevdet جودت ( Ebced Değeri: 413 )
Cihan جهان ( Ebced Değeri: 59 )
Cihangir جهانگير ( Ebced Değeri: 289 )
Coşkun جوشقون ( Ebced Değeri: 465 )
Cüneyd (Cüneyt) جنيد ( Ebced Değeri: 67 )


Çiçek چيچك ( Ebced Değeri: 36 )
Çiğdem چيكدم ( Ebced Değeri: 77 )


Damla داملا ( Ebced Değeri: 76 )
Dâvud (Davut) داود ( Ebced Değeri: 15 )
Deniz دگيز ( Ebced Değeri: 42 )
Derya دريا ( Ebced Değeri: 215 )
Dilek ديلك ( Ebced Değeri: 64 )
Doğan دوغان ( Ebced Değeri: 1061 )
Döne دونه ( Ebced Değeri: 65 )
Durdu دوردو ( Ebced Değeri: 220 )
Dursûne دورسونه ( Ebced Değeri: 330 )
Dürdâne دوردانه ( Ebced Değeri: 270 )


Ebrû ابرو ( Ebced Değeri: 209 )
Ece اجه ( Ebced Değeri: 9 )
Ecehan (Ece-Hân) اجه خان ( Ebced Değeri: 660 )
Edâ أدا ( Ebced Değeri: 6 )
Efe أفه ( Ebced Değeri: 86 )
Ekrem اكرم ( Ebced Değeri: 261 )
Elif الف ( Ebced Değeri: 111 )
Elmas الماس ( Ebced Değeri: 132 )
Elvân الف ( Ebced Değeri: 88 )
Emel أمل ( Ebced Değeri: 71 )
Emine امنه ( Ebced Değeri: 96 )
Emrâl أمرال ( Ebced Değeri: 272 )
Emre أمره ( Ebced Değeri: 246 )
Eray أراى ( Ebced Değeri: 212 )
Erhân (Erhan) أرخان ( Ebced Değeri: 852 )
Erkan أرقان ( Ebced Değeri: 352 )
Ermân أرمان ( Ebced Değeri: 292 )
Erol أرول ( Ebced Değeri: 237 )
Ertuğrul أرتوغرول ( Ebced Değeri: 1843 )
Esengül اسنكل ( Ebced Değeri: 161 )
Esrâ أسرا ( Ebced Değeri: 262 )
Evren اورن ( Ebced Değeri: 257 )


Fadime فاطمه ( Ebced Değeri: 135 )
Fatma فاطمه ( Ebced Değeri: 135 )
Faruk فاروق ( Ebced Değeri: 387 )
Fatih فاتح ( Ebced Değeri: 489 )
Fazilet فضيلت ( Ebced Değeri: 1320 )
Fehime فهيمه ( Ebced Değeri: 140 )
Ferhat فرهاد ( Ebced Değeri: 290 )
Feride فريده ( Ebced Değeri: 299 )
Feridûn فريدون ( Ebced Değeri: 350 )
Feriha فرحه ( Ebced Değeri: 293 )
Feyzâ فيضا ( Ebced Değeri: 891 )
Fırat فرات ( Ebced Değeri: 671 )
Figen فيكن ( Ebced Değeri: 160 )
Fikriye فكريه ( Ebced Değeri: 315 )
Filiz فيليز ( Ebced Değeri: 137 )
Firdevs فردوس ( Ebced Değeri: 350 )


Galip (Ğâlib) غالب ( Ebced Değeri: 1033 )
Gamze غمزه ( Ebced Değeri: 1052 )
Gizem گيزم ( Ebced Değeri: 77 )
Gonca غنجه ( Ebced Değeri: 1058 )
Gökçe كوكچه ( Ebced Değeri: 54 )
Gökhan كوكحان ( Ebced Değeri: 697 )
Gökmen كوكمن ( Ebced Değeri: 136 )
Göksel كوكسل ( Ebced Değeri: 136 )
Gökşen كوكشن ( Ebced Değeri: 396 )
Gönül كوڭل ( Ebced Değeri: 76 )
Görkem كوركم ( Ebced Değeri: 286 )
Gözde كوزده ( Ebced Değeri: 42 )
Gül كل ( Ebced Değeri: 50 )
Gülay كُلاى ( Ebced Değeri: 61 )
Gülcan كُلجان ( Ebced Değeri: 104 )
Gülden كلدن ( Ebced Değeri: 104 )
Güler كولر ( Ebced Değeri: 256 )
Gülhan كولخان ( Ebced Değeri: 707 )
Gülistan كلستان ( Ebced Değeri: 561 )
Gülizar كُلعذار ( Ebced Değeri: 328 )
Güllü كُللو ( Ebced Değeri: 86 )
Gülnaz كلناز ( Ebced Değeri: 108 )
Gülsüm كولسوم ( Ebced Değeri: 162 )
Gülsen كولسن ( Ebced Değeri: 166 )
Gülser كُلسر ( Ebced Değeri: 310 )
Gülseren كُلسرن ( Ebced Değeri: 360 )
Gülşâh كلشاه ( Ebced Değeri: 359 )
Gülten كُلتن ( Ebced Değeri: 500 )
Günay كناى ( Ebced Değeri: 81 )
Günseli كونسلى ( Ebced Değeri: 176 )
Gürbüz كربز ( Ebced Değeri: 229 )
Gürcân كورجان ( Ebced Değeri: 280 )


Habibe حبيبه ( Ebced Değeri: 27 )
Hacer حجر ( Ebced Değeri: 211 )
Hakan خاقان ( Ebced Değeri: 752 )
Halil خليل ( Ebced Değeri: 670 )
Halime حليمه ( Ebced Değeri: 93 )
Haluk خلوق ( Ebced Değeri: 736 )
Hamdiye حمديه ( Ebced Değeri: 67 )
Hamide حميده ( Ebced Değeri: 67 )
Handan خندان ( Ebced Değeri: 705 )
Hanım خانم ( Ebced Değeri: 691 )
Halit خالد ( Ebced Değeri: 635 )
Halide خالده ( Ebced Değeri: 640 )
Halis خالص ( Ebced Değeri: 721 )
Hanife حنيفه ( Ebced Değeri: 153 )
Hanifi حنيفى ( Ebced Değeri: 158 )
Hârun هارون ( Ebced Değeri: 262 )
Hasan حسن ( Ebced Değeri: 118 )
Hasîbe حسيبه ( Ebced Değeri: 85 )
Hatîce خديجه ( Ebced Değeri: 622 )
Havvâ حوّا ( Ebced Değeri: 21 )
Havvâgül حوّا كل ( Ebced Değeri: 71 )
Hayriye خيريه ( Ebced Değeri: 825 )
Hilal هلال ( Ebced Değeri: 66 )
Hûrî حورى ( Ebced Değeri: 224 )
Hûriye حوريه ( Ebced Değeri: 229 )
Hülya خوليا ( Ebced Değeri: 647 )
Hümeyra حميره ( Ebced Değeri: 263 )
Hüseyin حسين ( Ebced Değeri: 128 )
Hüsne حسنه ( Ebced Değeri: 123 )


İbrâhim ابراهيم ( Ebced Değeri: 259 )
İhsân احسان ( Ebced Değeri: 120 )
İlhan ايلخان ( Ebced Değeri: 692 )
İlknur ايلكنور ( Ebced Değeri: 217 )
İlyâs الياس ( Ebced Değeri: 102 )
İmren إمرن ( Ebced Değeri: 291 )
İnci اينجى ( Ebced Değeri: 74 )
İsâ عيسى ( Ebced Değeri: 150 )
İsmâil اسماعيل ( Ebced Değeri: 212 )
İsmet عصمت ( Ebced Değeri: 600 )


Kadîr قدير ( Ebced Değeri: 314 )
Kadri قدري ( Ebced Değeri: 314 )
Kadriye قدريه ( Ebced Değeri: 319 )
Kemâl كمال ( Ebced Değeri: 91 )
Kerem كرم ( Ebced Değeri: 260 )
Kerim كريم ( Ebced Değeri: 270 )
Kevser كوثر ( Ebced Değeri: 726 )
Kezban كذبان ( Ebced Değeri: 773 )
Kısmet قسمت ( Ebced Değeri: 600 )
Kıymet قيمة ( Ebced Değeri: 155 )
Kibar كبار ( Ebced Değeri: 223 )
Kubilay قوبيلاى ( Ebced Değeri: 159 )
Kudret قدرت ( Ebced Değeri: 704 )
Kübra كبرا ( Ebced Değeri: 223 )
Kürşat كورشات ( Ebced Değeri: 927 )


Lâle لاله ( Ebced Değeri: 66 )
Leylâ ليلا ( Ebced Değeri: 71 )
Lütfi لطفي ( Ebced Değeri: 129 )


Mahir ماهر ( Ebced Değeri: 246 )
Mahmûd (Mahmut) محمود ( Ebced Değeri: 98 )
Makbûle مقبوله ( Ebced Değeri: 183 )
Mecîd (Mecit) مجيد ( Ebced Değeri: 57 )
Mehmed (Mehmet) محمد ( Ebced Değeri: 92 )
Mehtâb (Mehtap) مهتاب ( Ebced Değeri: 448 )
Melahat ملاحت ( Ebced Değeri: 479 )
Melek ملك ( Ebced Değeri: 90 )
Meliha مليحه ( Ebced Değeri: 93 )
Melike ملكه ( Ebced Değeri: 95 )
Melis مَليس ( Ebced Değeri: 140 )
Meltem ملتم ( Ebced Değeri: 510 )
Meral مرال ( Ebced Değeri: 271 )
Mersiye مرثيه ( Ebced Değeri: 755 )
Merve مروه ( Ebced Değeri: 251 )
Meryem مريم ( Ebced Değeri: 290 )
Mesut (Mes’ûd) مسعود ( Ebced Değeri: 180 )
Metîn (Metin) متين ( Ebced Değeri: 500 )
Mine مينه ( Ebced Değeri: 105 )
Miyâse مياسه ( Ebced Değeri: 116 )
Muammer معمّر ( Ebced Değeri: 390 )
Muazzez معزّز ( Ebced Değeri: 131 )
Muhammed (Muhammet) محمّد ( Ebced Değeri: 132 )
Murâd (Murat) مراد ( Ebced Değeri: 245 )
Mûsâ (Musa) موسى ( Ebced Değeri: 116 )
Mustafâ (Mustafa) مصطفى ( Ebced Değeri: 229 )
Mübeccel مبجّل ( Ebced Değeri: 78 )
Mücevher مجوهر ( Ebced Değeri: 254 )
Münevver منوّر ( Ebced Değeri: 302 )
Mürüvvet مروّت ( Ebced Değeri: 652 )
Müsâde مصاده ( Ebced Değeri: 140 )
Müzeyyen مزيّن ( Ebced Değeri: 117


Nâciye ناجيه ( Ebced Değeri: 69 )
Nâdide ناديده ( Ebced Değeri: 74 )
Naime نائمه ( Ebced Değeri: 97 )
Nâz ناز ( Ebced Değeri: 58 )
Nazife نظيفه ( Ebced Değeri: 1045 )
Nazîre نظيره ( Ebced Değeri: 1165 )
Nazlı نازلى ( Ebced Değeri: 351 )
Nazmiye نظميه ( Ebced Değeri: 1005 )
Necdet نجدت ( Ebced Değeri: 457 )
Neclâ نجلا ( Ebced Değeri: 84 )
Necmiye نجميه ( Ebced Değeri: 108 )
Nergis نركس ( Ebced Değeri: 330 )
Neriman نريمان ( Ebced Değeri: 1005 )
Nermin نرمين ( Ebced Değeri: 350 )
Nesibe نسيبه ( Ebced Değeri: 127 )
Nesrin نسرين ( Ebced Değeri: 370 )
Nevin نوين ( Ebced Değeri: 116 )
Nevriye نوريه ( Ebced Değeri: 271 )
Nevzat نوزاد ( Ebced Değeri: 70 )
Nigâr نكار ( Ebced Değeri: 271 )
Nihal نهال ( Ebced Değeri: 86 )
Nihat نهاد ( Ebced Değeri: 60 )
Nilay نيلاي ( Ebced Değeri: 101 )
Nilüfer نيلوفر ( Ebced Değeri: 376 )
Nimet نعمت ( Ebced Değeri: 460 )
Nur نور ( Ebced Değeri: 256 )
Nûrân نوران ( Ebced Değeri: 307 )
Nuray نوراى ( Ebced Değeri: 267 )
Nurcân نورجان ( Ebced Değeri: 310 )
Nuri نورى ( Ebced Değeri: 266 )
Nuriye نوريه ( Ebced Değeri: 271 )
Nursel نورسل ( Ebced Değeri: 346 )
Nurseli نورسلى ( Ebced Değeri: 356 )
Nurşen نورشن ( Ebced Değeri: 660 )
Nurten نورتن ( Ebced Değeri: 706 )
Nurullah نورالله ( Ebced Değeri: 322 )


Oğuz اوغوز ( Ebced Değeri: 1020 )
Oğuzhan اوغوزخان ( Ebced Değeri: 1671 )
Okan اوقان ( Ebced Değeri: 158 )
Olcay اولجاى ( Ebced Değeri: 51 )
Onur اونور ( Ebced Değeri: 263 )
Orhan اورخان ( Ebced Değeri: 858 )
Osman عثمان ( Ebced Değeri: 661 )
Oya اويا ( Ebced Değeri: 18 )
Ozan اوزان ( Ebced Değeri: 65 )


Ömer عمر ( Ebced Değeri: 310 )
Önder اوگدر ( Ebced Değeri: 231 )
Özay اوزاى ( Ebced Değeri: 25 )
Özcan اوزجان ( Ebced Değeri: 68 )
Özge اوزكه ( Ebced Değeri: 39 )
Özgül ازكل ( Ebced Değeri: 58 )
Özgür اوزكور ( Ebced Değeri: 240 )
Özlem اوزلم ( Ebced Değeri: 84 )
Öznur اوزنور ( Ebced Değeri: 270 )


Pâkize باكيزه ( Ebced Değeri: 45)
Pelin بلين ( Ebced Değeri: 92)
Peral برال ( Ebced Değeri: 233 )
Pembe بمبه ( Ebced Değeri: 49)
Perihan بريخان ( Ebced Değeri: 863)
Pınar بيگار ( Ebced Değeri: 233)


Rabia رابعه ( Ebced Değeri: 282)
Râdiye راضيه ( Ebced Değeri: 1016)
Rahmi رحمى ( Ebced Değeri: 25
Ramazan رمضان ( Ebced Değeri: 1091)
Râziye رازيه ( Ebced Değeri: 223)
Recep رجب ( Ebced Değeri: 205)
Refika رفيقه ( Ebced Değeri: 395)
Remzi رمزى ( Ebced Değeri: 257 )
Remziye رمزيه ( Ebced Değeri: 262 )
Resul رسول ( Ebced Değeri: 296 )
Reyhan ريخان ( Ebced Değeri: 861)
Rıdvân رضوان ( Ebced Değeri: 1057)
Ruhiye روحيه ( Ebced Değeri: 229)
Rukiye رقيه ( Ebced Değeri: 315)
Rümeysâ رُميسا ( Ebced Değeri: 311 )
Rüveyda رويده ( Ebced Değeri: 225 )


Saadet سعادت ( Ebced Değeri: 535 )
Sabahat صباحت ( Ebced Değeri: 501 )
Sabiha صبيحه ( Ebced Değeri: 115 )
Sabîre صبيره ( Ebced Değeri: 307 )
Sabriye صبريه ( Ebced Değeri: 307 )
Sâdık صادق ( Ebced Değeri: 195 )
Saffet (Safvet) صفوت ( Ebced Değeri: 576 )
Safiye صفيه ( Ebced Değeri: 185 )
Saide سعيده ( Ebced Değeri: 149 )
Sait (Said) سعيد ( Ebced Değeri: 144 )
Saime صائمه ( Ebced Değeri: 137 )
Sâkine ساكنه ( Ebced Değeri: 136 )
Sâlih صالح ( Ebced Değeri: 129 )
Sâliha صالحه ( Ebced Değeri: 134 )
Sâlim سالم ( Ebced Değeri: 131 )
Sâlime سالمه ( Ebced Değeri: 136 )
Sâmî سامى ( Ebced Değeri: 111 )
Sanem صنم ( Ebced Değeri: 180 )
Sâniye ثانيه ( Ebced Değeri: 566 )
Seçil سچيل ( Ebced Değeri: 103 )
Seda صدا ( Ebced Değeri: 95 )
Sedat سداد ( Ebced Değeri: 69 )
Sefâ (Sefa) سفا ( Ebced Değeri: 141 )
Seher سحر ( Ebced Değeri: 268 )
Selahattin صلاحالدّين ( Ebced Değeri: 228 )
Selçuk سلچوق ( Ebced Değeri: 199 )
Selda سلدا ( Ebced Değeri: 95 )
Selîm سليم ( Ebced Değeri: 140 )
Selîme سليمه ( Ebced Değeri: 145 )
Selma سلما ( Ebced Değeri: 131 )
Selvi سلوى ( Ebced Değeri: 106 )
Semahat سماحت ( Ebced Değeri: 509 )
Semih سميح ( Ebced Değeri: 118 )
Semiha سميحه ( Ebced Değeri: 123 )
Semrâ سمرا ( Ebced Değeri: 301 )
Serap سراپ / سراب ( Ebced Değeri: 263 )
Serdâr سردار ( Ebced Değeri: 465 )
Serkan سرقان ( Ebced Değeri: 411 )
Serpil سرپل ( Ebced Değeri: 292 )
Servet ثروت ( Ebced Değeri: 1106 )
Sevgi سَوكى ( Ebced Değeri: 96 )
Sevîm سَويم ( Ebced Değeri: 116 )
Sıddık صدّيق ( Ebced Değeri: 208 )
Sibel سيبل ( Ebced Değeri: 102 )
Sinan سنان ( Ebced Değeri: 161 )
Sultan سلطان ( Ebced Değeri: 150 )
Suna صونا ( Ebced Değeri: 147 )
Sûzan سوزن ( Ebced Değeri: 123 )
Süheyla سهيلا ( Ebced Değeri: 106 )
Sünbül سنبل ( Ebced Değeri: 142 )


Şaban شعبان ( Ebced Değeri: 423 )
Şâdiye شاديه ( Ebced Değeri: 320 )
Şâfak شفاق ( Ebced Değeri: 481 )
Şâhin شاهين ( Ebced Değeri: 366 )
Şâziye شازيه ( Ebced Değeri: 323 )
Şebnem شبنم ( Ebced Değeri: 392 )
Şenol شنول ( Ebced Değeri: 386 )
Şerife شريفه ( Ebced Değeri: 595 )
Şermin شرمين ( Ebced Değeri: 600 )
Şükrân شكران ( Ebced Değeri: 571 )
Şükriye شكريه ( Ebced Değeri: 535 )
Şükrü شكرى ( Ebced Değeri: 530 )


Tahsin تحسين ( Ebced Değeri: 528 )
Talhâ طلحه ( Ebced Değeri: 52 )
Taner تاڭر ( Ebced Değeri: 621 )
Tarık طارق ( Ebced Değeri: 310 )
(:::) طيّب ( Ebced Değeri: 31 )
Tenzîle تنزيله ( Ebced Değeri: 502 )
Teslîme تسليمه ( Ebced Değeri: 545 )
Tuğba Tûba طوبى ( Ebced Değeri: 27 )
Tufan طوفان ( Ebced Değeri: 146 )
Tülay تولاى ( Ebced Değeri: 447 )
Türkân (Türkan) توركان ( Ebced Değeri: 477 )


Ufuk افق ( Ebced Değeri: 181 )
Uğur اوغور ( Ebced Değeri: 1213 )
Umut اوموت ( Ebced Değeri: 453 )


Ümran عمران ( Ebced Değeri: 361 )
Ünal اونال ( Ebced Değeri: 88 )


Vâhide واحده ( Ebced Değeri: 24 )
Vâhit واحد ( Ebced Değeri: 19 )
Veli ولى ( Ebced Değeri: 46 )
Vildan ولدان ( Ebced Değeri: 91 )


Yâdigâr يادكار ( Ebced Değeri: 236 )
Yâkup يعقوب ( Ebced Değeri: 198 )
Yâsemin (Yasemin) ياسمين ( Ebced Değeri: 171 )
Yâsin ياسن ( Ebced Değeri: 121 )
Yaşar ياشار ( Ebced Değeri: 512 )
Yavuz ياووز ( Ebced Değeri: 30 )
Yelda يلدا ( Ebced Değeri: 45 )
Yeliz يليز ( Ebced Değeri: 57 )
Yeşim يشيم ( Ebced Değeri: 360 )
Yıldırım يلديريم ( Ebced Değeri: 304 )
Yıldız ييلديز ( Ebced Değeri: 71 )
Yunus ينوس ( Ebced Değeri: 126 )
Yusuf يوسف ( Ebced Değeri:156 )
Yüksel يوكسل ( Ebced Değeri: 126 )


Zafer ظفر ( Ebced Değeri: 1180 )
Zâhide زاهده ( Ebced Değeri: 22 )
Zehrâ (Zehra) زهرا ( Ebced Değeri: 213 )
Zekiye ذكيه ( Ebced Değeri: 735 )
Zelîhâ (Zeliha) زليحا ( Ebced Değeri: 56 )
Zeyneb (Zeynep) زينب ( Ebced Değeri: 69 )
Zeytin زيتين ( Ebced Değeri: 477 )
Zübeyde زبيده ( Ebced Değeri: 28 )
Zühal زحل ( Ebced Değeri: 45 )
Zülal زلال ( Ebced Değeri: 68 )
Züleyha زليخى ( Ebced Değeri: 657 )
Zülfiye زلفيه ( Ebced Değeri: 132 )
Zülfü زلفو ( Ebced Değeri: 123 )


Şimdi Esamül Hüsna listesini yazalım.


Yukarıda isminizin ebced değerine en yakın esmayı aşağıda bulun ve onu her gün hem Allah’a daha yakın olmak,,hem özel istekleriniz için dua etmek niyetiyle okuyup Allah’tan istekleriniz isteyin.


Mesela Zülfü isminin ebced değeri 123 ..buna en yakın Allah’ın isimlerinden olan esma ise.124 Ya Muiyd Celle Celalühü okunur.


Mesela:
Abbas: Ebced değeri 135 yukarıda: Buna en yakın Allah’ın isimlerinden olan


134 Ya Samed Celle Celalühü zikridir.


Esma-ül Hüsna Zikir Sayıları ve Zikir Niyetleri


ALLAH günde 66 Her türlü istek, tüm duaların kabul olması


Er- RAHMÂN Bütün Yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih eden günde 298 Dünya ve Ahrette Allah’ın sevgilisi olmak


Er- RAHÎM Çok merhamet eden, büyük nimetler veren günde 258 Maddi ve Manevi Rızıklar


El- MELİK Bütün Kainatın Tek Sahibi ve mutlak hükümdarı günde 90 Emir sahibi olmak, maddi ve manevi güçlü olmak


El- KUDDÛS Hatadan, gafletten, aczeden ve her türlü eksiklikten pek uzak, pek temiz günde 170 Günahlardan kurtulmak ve kalp temizliği


Es- SELÂM Kullarını selamete çıkaran, Cennetteki bahtiyar kullarına selam veren günde 131 Korkulan her şeyden korunmak


El- MÜ’MİN Gönüllerde iman ışığı uyandıran, kendine sığınanları koruyup rahatlatan günde 137 Kötü hastalıklara düşmemek


El- MÜHEYMİN Gözeten ve Koruyan günde 145 İnsanların düşüncelerini anlar korunur


El- AZÎZ Mağlup edilmesi mümkün olmayan galip günde 94 Düşmanlara galip gelmek


El- CEBBÂR Eksikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya müktedir olan günde 206 istek ve Arzuların olması için


El- MÜTEKEBBİR Her şeyde ve her hadisede büyüklüğünü gösteren günde 662 İzzete ve refaha nail olmak


El- HALÎK Bütün varlığı, halleri ve hadiseleri, tayin ve tesbit eden hepsini yoktan var eden günde 731 İşlerde üzüntüden ve sıkıntıdan kurtulmak


El- BÂRİ’Eşyayı ve her şeyin vücudunu birbirine uygun halde yaratan günde 214 İşinde Başarılı olur, şöhret bulur


El- MUSAVVİR Tasvir eden, her şeye bir biçim ve özellik veren günde 336 Maksat ve merama ulaşmak için


El- ĞAFFÂR Mağrifeti pek çok günde 1281 Bağışlanmak ve günahlardan korunma


El- KAHHÂR Her şeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim olan günde 306 Zalimleri kahretmek için


El- VEHHÂB Her türlü nimeti devamlı bağışlayan günde 14 Sıkıntısız borçsuz bir hayat için


Er- REZZÂK Yaratılmışlara faydanılacak şeyleri ihsan eden günde 308 Bol rızıklı ömür için


El- FETTÂH Her türlü zorlukları açan ve kolaylaştıran günde 489 Maddi manevi hayırlar için


El- ALÎM Her şeyi çok iyi bilen günde 150 ilim zenginliği için


El- KÂBID Sıkan, Daraltan günde 903 Zalimin zulmünden kurtulmak için


El- BÂSIT Açan, Genişleten günde 72 İşlerin büyümesi mal ve paranın bereketi


El- HÂFID Yukardan aşağıya indiren alçaltan günde 1481 Kötüden ve belalardan korunmak


Er- RÂFİ Yukarı kaldıran, yükselten günde 351 İnsanlar arasında ve işinde yükselmek için


El- MUİZ İzzet veren, ağırlayan günde 117 Fakir ve zelillikten kurtulmak


El- MÜZİL Zillete düşüren, hor ve hakir eden günde 770 Düşmanları zelil etmek için


Es- SEMİ’ Her şeyi iyi işiten günde 180


El- BASİR Her şeyi iyi gören günde 112 Acziyetin kalkması için


El- HAKEM Hükmeden, hakkı yerine getiren günde 68 Haklı davasını kazanması için


El- ADL Çok Adaletli günde 104 Adaletli olmak için


El- LÂTÎF En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, kullarına iyilikler ulaştıran günde 129 Dileklerin olması, kısmet ve rızık için


El- HABÎR Her şeyin iç yüzünden gizli taraflarından haberdar günde 812 Hafıza ve idrakin genişlemesi için


El- HALÎM Suçlara karşı hemen ceza vermeyen yumuşak davranan, süre veren günde 88 Ahlak ve hilim güzelliği için


El- AZİM Çok Azametli günde 1020 Sözünün tesirli ve sayırlı olmak için


El- ĞAFÛR Affı ve mağfireti pek çok günde 128 Günahların affı, kötü ahlakı bırakmak


Eş- ŞEKÛR Kendi rızası için yapılan iyiliklere daha fazlasıyla karşılık veren günde 526 Talihin açıklığı, bol rızık


El- ALİY Pek yüce, Pek yüksek günde 110 Zilleten kurtulmak ve ilim için


El- KEBİR En büyük, pek büyük günde 232 Hürmet görmek için


El- HAFIZ Yapılan işleri bütün tafsilatıyla tutan, her şeyi belli bir vakte kadar bela afetten koruyan günde 998 Nefsinin ve malının korunması için


El- MUKÎT Her yaratılmışın gıdasını, azığını veren günde 550 Muhtaç olunan şeyi kazanmak için


El- HASİB Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiği her şeyin hesabını bütün detayları ile bilen günde 80 Herkese karşı alnı açık olmak


El- CELÎL Celalet ve Ululuk sahibi günde 5329 Bir zalimi zorbayı zelil etmek için


El- KERÎM Lütfü ve keremi çok geniş, çok bol günde 270 Bol rızık ve kolaylıklara nail olmak


Er-RAKÎB Bütün varlığı gözeten bütün işleri murakabe eden günde 312 Her işte Allah’ın koruması altında olmak için


El- MUCİB Kendisine dua edenlerin isteklerini veren günde 3025 Duaların kabul olunması için


El- VASİ İlmi, rahmeti, kudreti, af ve mağfireti geniş, müsaadekar günde 137 Ömür uzunluğu, rızık ve sıhhat genişliği için


El- HAKÎM Bütün emirleri ve bütün işleri hikmetli günde 60849 İlim ve hikmet sahibi olmak için


El- MECÎD Şanı büyük ve yüksek günde 3249 İzzet ve şerefin artması için


El-BÂİS Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkaran günde 573 Kuvvetle irade ve alacaklarını almak için


Eş- ŞEHÎD Bütün zamanlardayerde hazır ve nazır günde 319 Şehid olmak, heybetli olmak için


El- HAK Varlığı hiç değişmeden duran günde 108 İmanda, ibadette sabit olup, imanlı ölmek


El- VEKÎL Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran günde 66 Allah’tan her türlü yardımı görmek için


El- KAVİY Pek Güçlü günde 116 Kansızlık ve vücudun güçlü olması için


El- METÎN Çok Sağlam günde 500 Maddi ve manevi sağlam olmak için


El- VELİY Sevdiği kullarının dostu günde 2116 Her işinde Allah’ın yardımı için


El- HAMİD Ancak kendisine hamd edilen, bütün varlığın diliyle yegane övülen günde 3844 Kazancın genişlemesi


El- MUHSÎ Sonsuzda olsa tek tek her şeyin sayısını bilen günde 148 Zekanın kuvvetli olması


El- MÛBDÎ Bütün varlıkları örneksiz ve maddesiz olarak ilk baştan yaratan günde 57 Her işte muvaffak olmak için


El- MUÎD Varlıkları yok ettikten sonra tekrar yaratan günde 124 Elden kaçanı geriye kazanmak için


El- MUHYÎ Can bağışlayan, hayat ve sağlık veren günde 68 İşlerin başarılı olması için


El- MÜMÎT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan günde 490 Harama bakmamak, kötülükten vazgeçmek


El- HAY Diri, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten günde 324 Sözü tesirli ve herkesten tazim görür


El- KAYYÛM Gökleri ve yeri, her şeyi tutan günde 156 Allah’ın izniyle her istekleri olur


El- VÂCİD İstediğini istediği anda bulan günde 196 Kaybedilen şeyi bulmak


El- MÂCÎD Kadr ve şanı büyük, kerem ve iyilikleri pek çok günde 48 Kazancın bolluğu için


El- VAHİD Zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, isimlerinde asla ortağı ve benzeri olmayan TEK günde 3669 İstediği olur, kalbi uyanır, aklı nur


Es- SAMED İhtiyaçları ve sıkıntıları gideren tek merci günde 134 Hiç kimseye muhtaç olmamak


El- KÂDİR İstediğini istediği gibi yapmaya gücü yeten günde 305 İstediğini yapmaya gücü yetirmek


El- MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunan günde 744 Her işte başarılı olmak


El- MUKADDİM İstediğini ileri geçiren, öne alan günde 184 Daima yükselmek için


El- MUAHHİR İstediğini geri koyan, arkaya bırakan günde 847 Kötü birinin uzaklaştırılması için


El- EVVEL İLK günde 37 Her hayır işinde birinci olmak için


El- AHİR SON günde 801 Ömür uzunluğu için


Ez- ZÂHİR Her şeyde görünen aşikar Her meselenin zuhuru için


El- BÂTIN Her şeyden gizli günde 62 Nefsi mutmain ve kalbi geniş olması için


El- VÂLİ Kainatı ve her an olup biten her şeyi tedbir ve idare eden günde 47 Sözünün tesirli insanların sevmesi için


El- MÜTEÂLÎ Aklım mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan daha yüce günde 551 Devletten istediğini elde etmek için


El- BERR Kulları için daima kolaylık ve rahatlık isteyen, iyiliği çok günde 202 Herhalde iyilik bulmak için


Et- TEVVÂB Tevbeleri kabul edip, günahları bağışlayan günde 409 Tövbelerin kabulu için


El- MÜNTEKIM Suçları adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran günde 630 Zülüm ve fenalıktan korunmak


El- AFÜV Çok affeden günde 156 Rızık bolluğu Kalp huzuru


Er- RAÛF Çok lütüfkar Çok esirgeyen günde 287 Hiçbir varlıktan zarar görmez


MALİKÜ-L MÜLK Mülkün ebedi sahibi günde 212 mal ve kazanca zarar gelmez


Zül Celâl-i Ve’l İkrâm Hem büyüklük sahibi hem fazl-i kerem sahibi günde 1100 işlerin kolaylığı için


El- MUKSIT Bütün işlerini denk ve birbirine uygun yerli yerinde yapan günde 209 Eşler arasını düzeltmek için


El- CÂMİ’ İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan günde 114 Küsleri barıştırmak için


El- GANİY Çok zengin ve her şeyden müstağni günde 1060 Büyük servet ve geniş rızık


El- MUĞNİ İstediğini zengin eden günde 1100 Geçim genişliği bol rızık


El- MÂNİ’ Bir şeyin meydana gelmesine izin vermeyen günde 161 Kaza beladan uzak olmak için


Ed- DÂRR Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan günde 1001 Zararlı kişinin kahrı için


En- NÂFİ’ Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan günde 201 Hastalıktan uzak olur hastaysa şifa bulur


En- NÛR Alemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran günde 256 doğruyu yanlışı görmek ve kalp nurluğu için


El- HÂDÎ Hidayet veren, istediği kulunu muradına erdiren günde 400 çocukların itaatkar olması için


El- BEDİ’ Örneksiz, benzersiz, hayret verici alemler yaratan günde 86 Allah’ın yardımına nail olmak için


El- BÂKÎ Varlığının sonu olmayan günde 113 Ömrün uzunluğu, sıhhatin iyiliği için


El- VÂRİS Varlığı devam eden, servetlerin hakiki sahibi günde 707 Uzun ömür, bol mal, bol rızık ve şeref


Er- REŞÎD Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, dosdoğru bir nizam ve hikmet üzere sonucuna ulaştıran günde 514 İçki ve zinadan kurtulmak ve güzel ahlak için


Es- SÂBÛR Çok sabırlı günde 298 Başladığı işi kolay bitirmek için
Ebced Değerini Nasıl Bulabiliriz? İsimlere Bakan Esma Nasıl Bulunur?


Merhaba değerli arkadaşlar. Bu yazımızda sizlere Esmaül Hüsna’dan yeni manalar sunacağız. Bilindiği gibi her bir isim, başka bir isme bakar Esmaül Hüsna’da. Bu yazımızda da bu isimlerin karşılıklarını sizlere sunmak istiyoruz. Bu yazımızda size sunacağımız çözümleri her gün çıkan miktarlar kadar okuyun. Bunu iki farklı şekillerde yapabilirsiniz.


Birinci Yöntem: Doğrudan kendi isminizin karşılığı olan Esma’dır diyebiliriz. İsminize en yakın olan Esmaül Hüsna’da size ebced değeri olarak çıkabilir. Bu arada merak edenler için açıklayalım (ya da bilmeyen arkadaşlarımız için). Ebced, Arap harflerinin kolaylıkla akılda kalması ve hatırlanması için düzenlenen bir harf dizilimidir. Belirli sayılar ile dengelenir ve bu şekilde sunulur diyebiliriz.


İkinci Yöntem: Anne isminiz ile birlikte sizin isminizin toplamına karşılık gelen Esma’dır diyebiliriz. Bunu yapmak için önce kendi ismimizin değerini bulmalı, sonra da annemizin ismine bakan ismin değerini bulmalıyız. Her iki değer, karşılığını sunar ve bunların toplamı esmayı bulmanızı sağlar, sonrasında yine okumaya başlayabilirsiniz.


Esma okumaya başlayın ve ardından kısa bir sonra her şey çok daha güzel olmaya başlayacak. Yani eskisi gibi olmayacak hiçbir şey değerli arkadaşlar. Kendinizi mutlu, huzurlu ve pozitif hissetmeniz için oldukça önemli olan bu değerleri kullanarak, sizler de kendi mutluluğunuzu ve iç huzurunuzu artırabileceksiniz. En önemli detay da sizi doğru yola çıkarmış ve adresi belirsiz olan detayları yola sokacaksınız. İsteklerinize rahat ulaşacaksınız ve hayata dair pozitif olacaksınız her zaman için. Çıkıntılarınız daha pozitif şekilde düzelecek ve kendinizi her zaman için olumlu hissetmeye devam edeceksiniz değerli arkadaşlar. Bu yazımızda bu detayları sizlere sunmak istiyoruz.
Ezber Yapmak - Hızlı Ezberleme Teknikleri -  Kolay Ezberleme Teknikleri - Auswendig Lernen Methode

Öğrenmek bütün bir hayata yayılan bir süreçtir. İlkokula başladıktan sonra giderek gelişen öğrenim süreciyle birlikte bazı zorluklarla karşılaşmanız son derece doğaldır. Bu nedenle sizin için derlediğimiz dipnotlar sayesinde öğrenme konusunda daha başarılı olacaksınız.

Pi sayısının virgülden sonraki üçüncü basamağını hatırlayan birinin sizden ne farkı olabilir? Bunun doğuştan geldiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu doğal bir yetenek değil; teknik ve tekrar yaparak kazanılmış bir beceri.

Ezber Yapmak - Hızlı Ezberleme Teknikleri -  Kolay Ezberleme Teknikleri 1

1. Bölümlere ayırın

Bilginin depolanabilmesi için bir boyutu olması gerektiğini biliyor musunuz? Aslında çevrenizde bunun sayısız örneğini görebilirsiniz. Kredi kartlarının numaraları, seri numaralar, sayıların basamaklama sistemleri, telefon numaraları, otomobil modelleri…
Hayatınızı değiştirecek kolay ve hızlı ezberleme teknikleri
Bilgileri hafızanızda tutmak için aralıklı tekrar kartları kullanabilirsiniz.

Bilim insanları ve pazarlama uzmanları da bir bilginin hafızaya alınabilmesi için ideal bölüm sayısının 3-4 olduğu görüşünde. Sahip olduğunuz bir bilgiyi üç veya dört bölüme ayırarak hafızanızda daha kolay tutabilirsiniz. Bölümleme için birkaç sistem kullanabilirsiniz:

Kategorilere ayırma

En önemli bölümleme teknikleri arasında kategorilere ayırmayı sayabiliriz. Bunu, aslında nesneleri veya bilgiyi bazı ortak özelliklerine dayanarak yeniden gruplara ayırma olarak düşünebilirsiniz. Bu ortak özellik herhangi bir şey olabilir; renk, alfabetik özellikler, fiziksel büyüklük, tür, tutar, yaş, zorluk, vs.

Örneğin alttaki 15 hayvan ismini hafızanızda tutumanız gerektiğini düşünelim:

Fare, Bukalemun, Karga, Kedi, Somon, Köpek, Fil, Yunus, Yılan, Tuna balığı, Tavuskuşu, Zürafa, Güvercin, Su aygırı, Timsah

Listedeki hayvanları türlerine göre ayırarak daha kolay akılda tutabilirsiniz.

Evcil hayvanlar: Fare, Kedi, Köpek

Deniz hayvanları: Tuna Balığı, Somon, Yunus

Kuşlar: Karga, Güvercin, Tavuskuşu

Soğukkanlılar: Yılan, Timsah, Bukalemun

Büyük olanlar: Fil, Zürafa, Su aygırı

Böyle bir liste sayesinde hafızanıza almak istediğiniz şeyler arasında bir bağlantı kurabilirsiniz. Örneğin “fare”kelimesi gözünüzün önüne geldiğinde “evcil hayvanlar” kategorisini veya “kedi” kelimesini hatırlamanız daha kolay olur.

Bölümlere ayırma

Çok sayıda bilgiyi belli bir sıraya göre akılda tutmanız gerekiyorsa, daha sistematik bir bakış açısını tercih edebilirsiniz.
Hayatınızı değiştirecek kolay ve hızlı ezberleme teknikleri
Müzik, beyindeki dil merkeziyle etkileşim içindedir. Şarkı sözlerinin yoğun olduğu müzikler dinleyerek hafıza yeteneğinizi sabote etmiş oluyorsunuz.

Örneğin yukarıdaki kategorileri numaralandırın ve ilk önce 1 numaralı kategoride yer alan evcil hayvanları ezberleyin. Ardından 2 numaralı kategorideki deniz hayvanlarını ezberleyin. Sonrasında ise 1 ve 2 numaralı kategorileri bir arada ezberlemeye çalışın. Aynı şeyi 3 ve sonraki kategorilere de sırasıyla uygulayın.

2. Aralıklı tekrar

Tekrarlama etkisi, bir şeyleri tek bir seferde akılda tutmaktansa zamana yaymanın daha başarılı sonuçlar verdiğini gösteriyor. Ancak bu kadar başarılı olmasına rağmen bazen bu teknik gözardı edilebiliyor. Aralıklı tekrar yönteminin uygulamasını kolaylaştıracak bazı teknikler var:

Aralıklı tekrar kartları

Belki de en kullanışlı yöntemlerden biri. Bilmediğiniz yabancı kelimeleri, bazı listeleri veya başka bilgileri hafızanızda tutmak için aralıklı tekrar kartları kullanabilirsiniz. Bu tekniği uygularken, anlamını bildiğiniz kartlarla vakit harcamak yerine bilmediğiniz kartlara ağırlık verin. Ayrıca, bu tekniği uygulamak için kart hazırlamakla uğraşmanıza gerek yok, bunun için üretilmiş mobil uygulamalardan yararlanabilirsiniz.

3. Hafızayı anlamak

Bir şeyi ezberlemeyi kolay ya da zor yapan şey nedir? Bir şeyin neden zor olduğunu tanımlayabilirseniz, kendi bakış açınızı da ona göre yönlendirebilirsiniz.

Bir şeyi hafızaya almanın neden zor olduğuna dair gerekçeler:

Yakınlık: Belli bir zaman diliminde ne kadar karşınıza çıkıyor?
Boyut: Büyülüğü nedir?
Sıra: Hangi mantığa göre oluşturulmuş?
Dikkat çekme: İlginç olan tarafı ne?
Karmaşıklık: Ne kadar zor?
İlgi: Sizin için ne kadar kullanışlı?
Önem: Hayatınızda nasıl bir değişiklik yaratabilir?
Aciliyet: Ne zaman ihtiyacınız var?
Soyutluk: İçinde bulunduğunu duruma ne kadar uyuyor?
İnsancıllık: İnsan tecrübesine ne kadar uygun?
Hissiyat: Duyularınız nasıl algılıyor?

Hafızaya alma stratejinizi geliştirmek için şu yöntemi kullanabilirsiniz:


Yakınlık: Daha sık görün
Boyut: Bölümlere ayırın
Sıra: Sizin için daha anlamlı olacak iekilde yeniden kurun
Dikkat çekme: Onunla ilgili eğlenceli bir hikaye bulun
Karmaşıklık: Daha kolay adımlar haline getirin
İlgi: Ne kadar kullanışlı olduğunu keşfedin
Önem: Bir hedef koyun
Aciliyet: Son tarih belirleyin
Soyutluk: Etrafınızdaki bir şeylerle ilişkisini kurun
İnsancıllık: Başrolde sizin olduğunuz bir hikaye yaratın
Hissiyat: Ona bir başka duyunuzla yaklaşın
4. Hazırlanma

Hafıza yeteneğinizi güçlendirmek için hazırlanma evresinin önemini gözardı etmeyin. Olimpik atletlerin tek bir performans için aylarca hatta yıllarca hazırlandığı göz önüne alınırsa, hazırlık evresinin önemini kavramak pek de zor değil. İşte hazırlanma evresi için birkaç ipucu:

Sözlü şarkılar yerine enstrümantal müzikleri tercih edin


Müzik dinlerken, sizinle konuşan birini ne kadar dinleyebilirsiniz? Müzik, özellikle de şarkı sözleri beyindeki dil merkeziyle etkileşim içindedir. Bu yüzden şarkı sözlerinin yoğun olduğu müzikler dinleyerek hafıza yeteneğinizi sabote etmiş oluyorsunuz. Hafızanız için müzik dinlemek istiyorsanız, şarkı sözleri olmayan enstrümental müzikleri tercih edin.

Bağlantınızı kesin

Facebook bildirimlerinin veya gelen maillerin sizi bölmesine izin vermeyin. 20 dakika her şeyi susturun ve sadece hafızanıza odaklanın.

Optimal hafıza zamanı belirleyin

Bir şeyleri hafızaya almak için en uygun zaman enerjinizin yüksek, zihninizin temiz ve bölünmediğiniz zamanlardır. Birçok kişi sabah çok erken veya akşam çok geç saatlerde, herkes uykudayken daha rahat ders çalışır.

Etrafta gezinin

Ayağa kalkmak ve yürümek kan akışını hızlandırıp, kasları harekete geçirip, tetikte olmanızı sağlarken oturmak kan akışını yavaşlatıp beyne daha az oksijen gitmesini sağlar. Eğer mümkünse ezberlemek istediğiniz şeyi alın ve ayağa kalkın, odanın içinde ufak turlar atın.

5. Önizleme


Ezberlemenin en etkin ve kolay yöntemlerinden biri de önizleme. Ezberlemek istediğiniz şeyi tekrar tekrar önizleme yaparak, kavramı ve anlamını daha kolay içselleştirebilirsiniz. Bunun için de şu önerileri yerine getirebilirsiniz:

– Konuyla ilgili araştırma yapın.
– Videolu anlatımları araştırın.
– Göz gezdirin. Başlıklara, büyük veya daha koyu harflerle yazılanlara dikkat edin.
– Konuyla ilgili özet bilgileri araştırın.
– Konuyla ilgili sıkça sorulan soruları ve yanıtlarını araştırın.
– Grafiklerden yararlanın.

Kolay Ezberleme Metodları

Kolay ezberleme denilince hepimizin aklına öğrencilik yıllarında özellikle sınav zamanı kolay ezberleme yapabilmek için gösterdiğimiz o ulvi çabalar gelmektedir. Geçmişten bugüne beynin algılama konusundaki ve hafızada tutma yetisindeki yetenekleri hakkında pek çok araştırma yapılmış ve ezberleme durumu üzerine temel belli başlı noktalara değinilmiştir.

Ezberleme durumu, kelime anlamıyla herhangi bir metnin sürekli olarak tekrarlandıktan bir müddet sonra hafızaya kaydedilmesi durumudur. Ezber yapılmaya başlandığı andan itibaren eğer beyin daha önceden ezber yapma konusunda tecrübeli değilse ezberlenmeye çalışılan şeyin ezbere alınması konusunda oldukça sıkıntılı süreçler geçirilmektedir. Ancak ve ancak kişi ezber konusunda inat edip başarabileceğini düşündüğünde konunun çözülmesi kolaylaşabilir.

kolay-ezber-yapma

Ezber yapmanın püf noktaları araştırılıp kısa ve öz şekilde bu yöntemler denendiği takdirde mutlaka ve mutlaka bir sonuç alınması muhtemel olmaktadır. Ezber konusunda bir kaç tekrar yapılıp beyne deneyim kazandırıldığında başarılmayacak hiç bir durum yoktur.
Kolay ezberlemenin teknikleri nelerdir?

Kolay bir şekilde ezber yapabilmek için uygulanacak üç basit yöntem şu şekilde özetlenebilmektedir;

Sesin kaydedilmesi : Çok fazla denenen bir yöntem olmasa da, özellikle farklı bir dille alakalı pozisyonlarda ezber yapılabilmesi açısından çok geçerli bir yöntem olmaktadır. Kulağın sesle duyduğu kelimeleri hafızaya atma verisinden de yararlanılabilmektedir.

Belirli yerlere not düşme : Sürekli olarak ezberinizde tutmanız gereken şeyleri, bir nevi hatırlatıcı maksadıyla her gün görebileceğiniz bir yerlerre not düşmeniz sizin için işleri çok fazla kolaylaştıracaktır. Örneğin; mutfağınızdaki buzdolabınıza, sabah dişlerinizi fırçaladığınız aynaya, evden çıkarken baktığınız aynaya vb. yerlere iliştireceğiniz notlar, önceliklerinizi ezberinizde tutmanız adına sizlere fayda sağlayacaktır.

Ters eli kullanma : Kalem tutmak, bardak tutmak, kapı açmak gibi rutin yaptığınız işlerde kullanmadığınız elinizi kullanarak beyninizin farklı gelişmesini deneyin.

Sorgulama alıştırması : Yakın zamanda ne yaptığınızı, nereye gittiğinizi, ne yediğinizi bulunduğunuz saat diliminden bir iki saat öncesine kadar sürekli sorgulayın ve ne kadar doğru yanıtlar verdiğinizi kontrol edin.

Oyun üretme alıştırması : Sokakta yürürken karşılaştığınız duvar yazılarından, arabaların plakalarından vb. durumlardan kendi kendinize bir çok kelime ve cümle üretmeye çalışın.

Ezber Yapmak - Hızlı Ezberleme Teknikleri -  Kolay Ezberleme Teknikleri 2

Evet, hepimiz zaman zaman bir şekilde ezber yapmaya ihtiyaç duyarız. Bazıları ezber yapmanın doğru bir teknik olduğunu savunmasa bile durum açıkça bu şekildedir. Tamam, öğrenmek ezber yapmaya göre çok daha etkili olan bir yöntemdir.

Ama yalnızca yakın zaman içerisinde gereksinim duyacağımız, hatta bazen anlamsız ve gereksiz olan bilgileri akılda kalıcı olarak tutmanın bir anlamı da yoktur. Sınavlar, sunumlar, şarkılar, şiirler, hatta bazen sevgili için yapılacak konuşmalar gibi durumlar ezber yapmanızı gerektirebilir. Sonuçta; her ne nedenle olursa olsun, ezber yapmak önemli ve çoğu insana göre zor olan bir iştir.

Buna ek olarak; ezber konusunda epey başarılı olan insanlar da vardır. Bazıları sürekli ezber yapa yapa beynini bu konuda geliştirmiş, bazıları da ezberleme nasıl kolay bir şekilde yapılır, bunun yolunu öğrenerek edindiği bilgileri hafızaya almada başarılı olmuştur. O zaman gelin, lafı daha fazla dolandırmadan ezber yapma eylemini sizin için bir işkence olmaktan çıkartacak etkili ezber tekniklerini bir bir incelemeye başlayalım. Bu yazıda hafızanızı güçlendirmenin yollarından tutun da kolay ezber yapma tekniklerine varana kadar ihtiyacınız olan her şeyi bulacaksınız.

Ezberleme nasıl yapılır, kolay ezber teknikleri nelerdir sorularının merak edilen cevapları:


Ortamınızı Uygun Hale Getirin!


Öncelikli olarak dikkat etmeniz gereken şey bu! Çünkü ezber yapmak için dikkatinizi tam olarak toparlayabileceğiniz sessiz ve düzenli bir mekana ihtiyacınız olacaktır. Bunun için de çalışma ortamınızı ezber yapmaya uygun hale getirerek işe başlamalısınız. Etrafınızdaki dikkat dağıtıcı unsurlardan (telefon, bilgisayar, televizyon, karmaşa…) kurtulmalı ve uyuklamayacağınız bir masa-sandalyede işe koyulmalısınız.


Ortamınızla Birlikte Zihninizi de Hazırlayın!

Ezber yapma konusunda zorlananların sıklıkla yaptığı hatalardan bir tanesi de budur. Çünkü çoğunluk zaten hıncahınç dolu olan bir kafanın içerisine yeni bilgiler sığdırmaya çalışarak, boşa kürek çekmektedir. Sonra da “olmuyor işte, ezberleyemiyorum, aklıma girmiyor” gibi isyan feryatlarıyla pes etmektedir. İşte bu nedenle; size ezber yapmaya başlamadan önce zihninizi boşaltmanızı öneriyorum. Çünkü aklınızda başka bir şey varken diğerine doğru bir şekilde odaklanmanız pek mümkün değildir.

Buna da Bakın: Öğrenme Sürecinde Yapılan 5 Klasik Hata


Küçük Adımlarla İlerleyin!


Yapılması zor gelen her konuda olduğu gibi bu konuda da küçük adımlarla işe başlamalısınız. Böylece hem motivasyon konusunda başarılı olacak hem de beyninizi ezber yapmaya alıştıracaksınız. Bu öneriyi bir nevi ısınma turu olarak da düşünebilirsiniz. Nasıl ki tembelliğe alışmış kaslarınızı birdenbire harekete geçirmeniz yanlışsa, aynı şekilde önünüze yüzlerce sayfalık bir kitap alarak ezber yapmaya çalışmanız da yanlıştır. İşte bu nedenle; başlangıçta kısa metinler tercih etmelisiniz. Emin olun ki; ezber yapabildiğinizi gördükçe kendinize güveniniz artacak ve bu konuda çok daha başarılı olacaksınız.

Küçük Kartlar Hazırlayın!

Klişe belki ama işinize yarayacağından emin olabilirsiniz. Özellikle de aklınızda tutmakta zorlandığınız tarih, formül, terimler, yabancı kelimeler gibi bilgileri hazırlayacağınız minik kartlara yazarak, bunları daha kolay ezberleyebilirsiniz. Gün içerisinde boş kaldığınız anlarda bilgi kartlarınıza bakarak bu bilgileri belleğinize daha kolay kaydedebilirsiniz.


Yüksek Sesle Okuyun!

Yüksek sesle okumak da kolay ezber yapma teknikleri arasında. Çünkü bu şekilde hem içinizden hem dışınızdan duyacak hem de görerek öğreneceksiniz. Tabii, yüksek sesle okuma yönteminin size ne kadar uygun olduğunun da yöntemden alacağınız sonucu etkileyeceğini bilmelisiniz. Zira kimileri içinden okuyarak çok daha rahat bir şekilde ezber yapabilmektedir.

Zamana Dikkat Edin!

Bazıları kolay ezber yapabilmek için gece yatmadan önceki zamanın kullanılması gerektiğini söylese de bu pek de doğru bir yaklaşım değildir. Daha doğrusu eksik bir düşüncedir diyeyim. Çünkü geceleri beyninizde bütün günün yorgunluğu olacaktır. İşte bunun için ezber yapmak için zihninizin dinç olacağı sabahın erken saatlerini tercih etmelisiniz. Ve gece yatmadan önce sabahleyin ezberlediğiniz ve gün içinde tekrar ettiğiniz bilgileri gözden geçirmelisiniz. Böylece aklınızda kalmasını istediğiniz bilgilerin kalıcılığı % 20 ila 30 oranında artacaktır.


Yazarak Çalışın!

Sesli ya da sessiz bir biçimde okuduklarınızı belleğinize kaydetmek için klişe ama epey etkili olan yazarak çalışma yöntemini denemelisiniz. İsterseniz özet niteliğinde aklınızda kalanları yazabilir, isterseniz de ezberlemeye çalıştığınız bilgilere bakarak yazma seçeneğini kullanabilirsiniz. Hatta bu noktada önerim; iki yöntemi de kullanıp daha çok verim aldığınızı ezber tekniği olarak kullanmanız olacaktır.

Zeka Geliştirme Yöntemlerini Kullanın!


Çünkü beyninizi ne kadar çok geliştirirseniz, o kadar kısa süre içerisinde ezber yaparsınız. Kaldı ki daha zeki bir insan olmak için uğraşmak, yalnızca ezber yapmanızda değil hayatınızın her alanında işinize yarayacaktır. İşte bunun için beyin egzersizleri yapmayı alışkanlık haline getirmeli, alışkanlık haline getireceğiniz basit şeylerin gücünden faydalanmalısınız. Örneğin; baskın olmayan elinizi kullanarak beyninizin pasif nöronlarını harekete geçirmek gibi! İşinize farklı güzergahlardan gitmek gibi! Her gün yeni bir şey öğrenmeyi alışkanlık haline getirmek gibi! Kolay ezber için zekanızı nasıl geliştirebileceğinizi aşağıdaki yazıdan öğrenebilirsiniz.

Tavsiye Ederiz: Zeka Geliştirme Yöntemleri Nelerdir? Hangi Egzersizler Beyni Geliştirir?

Yatay 8 Çizin!

Hem zihniniz boşaltmak, hem stresten kurtulmak hem de daha kolay bir şekilde ezber yapmak için hayali 8’ler çizmelisiniz. Gözünüzle ya da burnunuzun ucundaki hayali fırçanızla, havada yatay 8’ler çizmeli, bu beyin alıştırmasından sonra ezber yapmaya devam etmelisiniz. Yani yorulup sıkıldığınızda, bu yöntemi kullanarak istediklerinizi çok daha kolay bir şekilde ezberleyebilirsiniz.

Belleği Güçlendiren Yiyecekler Tüketin!

Ezber yapmayı işkence olarak görmek istemiyorsanız, hafızayı güçlendiren yiyecekler tüketmelisiniz. Ezber yaparken ya da daha öncesinde tüketeceğiniz yiyecekler ile beyninizi daha aktif biçimde kullanabilir, çalışmalarınızdan daha verimli sonuçlar alabilirsiniz. Örneğin; beynin bilişsel fonksiyonları üzerinde olumlu etkiye sahip olduğu herkes tarafından bilinen balık gibi! Bunun yanı sıra; kuru üzüm, fındık, bir beyin şeklinde olan ceviz, k vitamini barındıran ıspanak, brokoli, süt ve süt ürünleri, yeşil çay, yumurta, elma, muz, soğan, havuç gibi yiyecekleri tüketerek çok daha kolay bir şekilde ezber yapabilirsiniz.

Hikaye Yazın!


Kolay ezber tekniklerinden bir tanesi de hikaye yazmak! Peki, hikaye yazmaktan kastım ne? Yapmanız gereken şey, özellikle de ezberlemekte zorlandığınız bilgileri bir araya getirip, bunlardan bir hikaye oluşturmak olmalıdır. Mesela; a, b ve c terimlerini kalem, kitap, defter biçiminde kodlamalı, sonra da bu kodlamalardan aklınızda kalacak bir hikaye yaratmalısınız. Önemi olan şey kendinize has yöntemler bulup, yaratıcılığınızı kullanabilmenizdir.


Hafızanızı Güçlendirmenin Yollarını Öğrenin!


Ezberleme nasıl yapılır sorusuna verilebilecek kaçınılmaz cevaplardan bir tanesi de tabii ki hafızayı güçlendirmek! Sonuçta; daha güçlü bir hafıza eşittir akılda kalan daha çok bilgi demek! İşte bu nedenle; hemen bugünden başlayarak unutkanlık sorunsalından kurtulmak için çaba göstermelisiniz. Zira emin olun ki bu rahatlıkla kurtulabileceğiniz bir sorun! Kısacası; artık balık hafızalı biri olarak anılmak istemiyorsanız, aşağıdaki yazıyı incelemeli ve bu konudaki ilk adımınızı atmalısınız.


Kendinize ya da Başka Birine Anlatın!


Kendinize ya da Başka Birine Anlatın!
Birkaç kez okuduğunuz bilgileri yazdıktan sonra bir de üstüne anlatmayı deneyin. Eğer yanınızda ezberlediğiniz şeyleri anlatabileceğiniz birisi varsa ona, yoksa da kendi kendinize anlatmayı deneyin. Hatta daha sonra söylediklerinizi kontrol ya da tekrar etmek amacıyla ses kaydı yapmayı düşünebilirsiniz. Böylece ne kadar doğru ezber yaptığınızı görebilir, hatalı olduğunuz yerlerde düzeltmeler yapabilirsiniz.

SONUÇ:

Evet, bu yöntemler ile siz de kolay bir şekilde ezber yapabilirsiniz. Yalnızca sizin için en uygun olan tekniği belirlemeli ve ezber yapmanın çok zor olduğu düşüncesini kafanızdan silip atmalısınız. Zira bu bir beyin işi ve bir yandan zihninize o işi yapamayacağını söyleyip bir diğer yandan da ezber işini yapmaya zorlamanız epey mantıksız olacaktır.

----------------------

Unutmamak için..

1. Hem "kolay" öğrenmek hem de "yine, yine, yine" çalışarak, muazzam başarılar elde etmek mümkün. Örneğin geceleri de çalışarak, arta kalan zamanlarda başka konuları ele alma fırsatı yaratabilirsiniz.
2. "Alın teriyle kazanma" ilkesine önem verenler, "kolay" denen her şeye şüpheyle bakarlar.
3. "Zorlanarak öğrenilen bir şey, daha çok akılda kalır". Bu, pek az durumda, geçerli olabilir ama eski bir yöntemdir. "Ezber çağı"ndan kalmadır. Ama ağır bir yükü zorlanarak kaldırmak yerine kaldıraç kullanıp kaldırmak daha iyi değil mi?
4. "Kolay ve iyi anlama" şeklinde birleştireceğiniz hedefi, "üstünkörülük ve yüzeysellikle" ilgili sanmayın.
5. "Bilgi çağı" ve "Bilgi toplumu" sloganları, bazı eğitimcilere eğitimin amacının bilgi vermek, bilgi aktarmak ve beynini bilgi deposu şeklinde kullanmak gibi gelir. Bilgi bir araçtır. Mühim olan bilgiyi kullanmayı öğrenmek ve öğretmektir.
6. Eğitim psikolojisinde, akla hitap eden öğrenime "Entelektüel:/Cognitive", hislere yönelene ise "Etkili/Affective" denir. Bu iki yönü bir arada kucaklayan eğitim en verimli olandır.
7. Batı kültürü, bilgiyi bir parçadan başlayarak, tüme doğru verir, Doğu kültürü ise tümden başlayıp, parçalara inerek verir.
8. Kimi zaman televizyonlarda reklam niteliğinde bir programda da görmüş olabileceğimiz bir yöntemi uygulayın. Hikaye kurun, şarkı uydurun. İsim ya da surat, hatırlamak için kişileri bir şeylere benzetin. Yaratıcılığınızı kullanın. Hayatla ilgili değerlerde varsayımlar kıyaslama yapın. Bilinçli olarak, o yaptığınız şeyin üzerinde birkaç dakika durun.
9. K Keaton'a göre yaşlanmayı geciktirenin en iyi yolu, beynin mümkün olduğu kadar çalıştırılmasıdır.
10. Bir kimseye bir şey öğretmenin en iyi yolu, ona öğretme fırsatı vermektir.
11. Beyin bir gerçeği veya bir konuyu, yazının konusunun anlatım yapısı, düzeni ve ilişki köprüleri üçgenine iyi oturtabilirse iyi kavramaya başlar.
12. Yeni öğrendiklerinizi not alın.
13. Bazı bilgilerden kitabın sonuna indeks yapın.
14. Okurken kelimelerin altını çizin.
15. Özet çıkarın.
16. Özetten yararlanarak şema çıkarın.
17. Konunun sonuna, daha başına bakmadan şöyle bir göz atın.
18. Yoğun dikkatle okuyun.
19. Daha çok okuyun.
20. Temel fikri yakalamaya çalışın
21. Fikirlere yönelerek okuyun
22. Yapılacak işleri listeleyin.
23. İşe en kolay yerden başlayın.
24. Sevmediğiniz bir iş üzerinde çalışıyorsanız, kendinize ödül vaat edin.
25. İyi bildiğiniz, başarılı olduğunuz konulara ağırlık verin.
26. Rahat, iç açıcı bir ortamda çalışın.
27. Kendinizi kötü hissettiğiniz zaman, size değer veren biriyle konuşun.
28. Gerçek ve gerçekçi olan hızlı okuma, alıştırmadan önceki hızı, alıştırmadan sonra 3 - 4- 5 katına çıkartabilir. Bu, kişinin özel yeteneğine bağlıdır.
29. Göz gezdirme ile okumada 2000 - 3000 kelimelik metinden bir dakika içinde epey şeyler anlarsınız ve buda bir gerçekçi beklentidir. Çok hızlı okuma (ÇHO) ile ortalama dakikada 800 - 900 kelimeye ulaşılabilir. ÇHO sistemi, İkinci Dünya Savaşı'nda uçakların amblemlerinin okunmasıyla başladı. Gözün, vücudun herhangi bir uzvu gibi, egzersiz gördükçe daha etkili olmaya başladığı bu dönemde ispat edildi.
30. ÇHO'nın iki noktasına dikkat edin:
a. Göz alıştırmayla, gitgide daha hızlı görmeyi öğrenebilir. Tıpkı halter kaldırmakla veya mekik çekmekle kasların gelişmesi gibi.
b. Göz aynı şekilde alıştırmayla, satırın 2 -3 yazısını, hatta tamamını bir bakışta görmeyi öğrenebilir.
31. Yavaş okuyan kişiler okuduklarını en az anlayanlardır. Durarak okunan şeylerde anlama azalır.
32. Çok hızlı okuma eğitimin esası daha hızlı görmekten geçer.
33. Bir kerede 2, 3, 4 kelimeyi birden okumayı öğrenin.
34. Tamamıyla sessiz okumaya kendinizi alıştırın.
35. Gereksiz geri dönüşler ve tekrar okumayı önleyin.
36. Anlayışı çelmeyen düşünüş engellerini kaldırın.
37. Her şeyden önce her satırda gözünüz kaç kere duraklıyor onu ölçmelisiniz. Ona göre hızlı okuyucu veya yavaş okuyucusunuzdur.
38. Denemelerde ilk önce dakika ile hızınızı ölçün. Sonra parça ile ilgili soruları çözüp yüzde kaç aldığınıza bakın.
39. Okurken dudak kıpırdatıyorsanız, dişlerinizin arasına bir kalem tutuşturun.
40. Okuduğunuz kelimeyi veya cümleyi anladığınız halde bir daha okuma eğiliminiz varsa; beyaz bir kağıt kesin, okuduğunuz kısımları bununla örtün ve okudukça kaydırın, okuduklarınız anında kapatın.
41. Aklınız dağılıyor, okuduklarınızda ki anlamı sık sık kaçırıyorsanız birkaç satır okuduktan sonra ana fikri yeniden bir düşünün.
42. Satırları bulanık görüyorsanız: Bir göz doktoruna muayene olun.
43. Gözün beyindeki merkezi hem hızlı, hem de çok beceriklidir. Öyle ki kelimelerin kopuk kısmını bile görse çok kere tamamını keşfeder. Saniyenin yüzde bir kadar bir hızla bir işaretin veya kelimenin "siluetini" tanır, ne olduğunu da çıkarır.
44. Okurken kelimelerin tam üstüne bakarak okumayın az altına bakın ve satırı hep o hizada okuyun.
45. Hem satırların altına doğru bakın, hem de gözünüzü birkaç kelimeyi birden görmeye alıştırın.
46. Tam sayfa değil de bir sütün bulun, satırlardaki ilk ve son kelimelerin altını çizin veya yuvarlak içine alın ve gözünüzü bir baştakine bir sondakine baktırarak okuyun, aradaki kelimeleri görmeye çalışın.
47. Bu sefer tam aksine satırların ilk ve son kelimelerine bakmadan satırdan satıra geçin.
48. Bu denemeden sonra bir satırda 2 -3 kelimeyle esaslı alıştırma yapın. Her 2 veya 3 kelimenin birini çembere alın, gözünüzü sadece bu çemberlere yönelterek okuyun.
49. Sütunları ikiye veya üçe yukarıdan aşağıya bölün ve belirli bir ritim izleyin.
50. Göz gezdirme ile okumadan önce ana temayı bir bakışta ayrıntılardan ayırmalısınız. Hemen hemen her yazıda üç önemli unsur vardır:
a. Konu veya sorun
b. Sebepler
c. Çözümler - sonuçlar,
51. Her yazı göz gezdirmeyle okunmaz. Bazı yazıların her kelimesinin okunması gerekir.

Başarısızlığı başarıya çevirmek için anne babalara tavsiyeler:


1. Çocuğun duygusal sorunlarına yakınlık gösterin.
2. Çocuğun okul sorunlarına, ev ödevlerine ilgi gösterin.
3. Ödevlerin yapılmasında zamanın tazmininde ona yardımcı olun.
4. Okula gösterdiği çabaları övgüyle karşılayın.
5. Ödevlerini yapma yükümlülüğünün ona ait olduğunu hatırlatın.
6. Çocuğun elde ettiği sonuç kötü ve elinden gelen her türlü gayreti göstermişse ondan fazlasını istemeyin.
7. Öğretmeniyle bağlantı kurun.
8. Çocuğunuzun öğretmenini kötülemeyin.
9. Öğretmen, çocuğa karşı ana babasını yermemeli.

Fikir üretmenin yoları
1. Değişik yönden soru sorun.
2. Başka türlü yapmanın yolarını araştırın.
3. Oyun ve kelimeler kullanın.
4. Başkalarının görüşünü dinlemeyi öğrenin.
5. Siz de arada kendinizi dinleyin.
6. Korkularına, tedirginliklerine yardımcı olun.
7. Beraber egzersizler yapın.
8. Kendine güvenini arttırın.
9. Olumlu grup seçmeyi öğretin.
10. Gerekirse bazı konularda veto hakkınızı kullanın.

BAŞARIYA ULAŞMANIN PÜF NOKTALARI

Sınavda başarıya giden yol
Hedef belirleme: Başarılı olan bireyler zamanlarını, kendi seçtikleri amaçlarına ulaşmak için planlı ve düzenli olarak kullanırlar. Zamanımızı önemsiz işlerle harcamak yerine yapılması gereken işlere öncelik vermeliyiz. Başarılı olmak için mutlaka hedefimiz belirlemeli ve buna inanmalıyız. Bu hedefe ulaşabilmek için yıllık, aylık ve haftalık programlarımız düzenlemeliyiz.
Çalışma ortamının düzenlenmesi: Çalışma ortamının verimi yükseltecek şekilde düzenlenmiş olması, çalışılan dersten daha fazla zevk almamızı sağlar.

   Evde kendinize bir köşe, mümkünse bir oda hazırlayın.
   Ders çalışırken kesinlikle masa başında olmaya özen gösterin; yatarak, uzanarak ders çalışmayın.
   Çalıştığınız masada başka bir işle uğraşmayın.
   Çalışma ile ilgili malzemeyi önceden hazırlayın.
   Ders çalıştığınız ortamda dikkatinizin dağılmaması için telefon, televizyon, poster, dergi, oyuncak vs. bulundurmayın.

Dersi dinlerken: En iyi öğrenme, sınıfta başlar. Dersi derste öğrenmek, sonraki çalışmalarınız daha da kolaylaştırır.

   Dersten önce, konu hakkında bilgi sahibi olun.
   Konunun ana düşüncesini anlamaya çalışın. Öğretmenin üzerinde durduğu konuları not alın.
   Derse zamanında gelin.
   Öğretmeninize anlamadığınız yerleri mutlaka sorun.
   Önemli yerleri renkli kalemlerle işaretleyin.
   Başlıkları ve alt başlıkları not alın.
   Sayfalarda bazı eklemeler yapabilmek için boşluklar bırakın.

Başarı yolundaki engeller
Yaşamsal amaçlarını belirleyememiş olan öğrenciler, çalışma davranışını erteleme yoluna giderler. Üşenmek, ertelemek ve vazgeçmek; başarı yolundaki en ciddi engellerdir. Çalışmayı geciktirmek üzerine kurulan mantık, sıklıkla aşağıdaki şekillerde ifade bulur.

   "Biraz dışarı çıkıp arkadaşlarla dolaşayım sonra çalışırım."
   " Bu gün çok yorgunum; yarın çalışırım."
   Biraz müzik dinleyip, çalışmaya sonra başlarım.
   Bugün çalışmasam da olur. Yarın eksiğimi gideririm.
   Biraz uyuyup daha sonra çalışırım.
   Arkadaşıma telefon edeyim, sonra çalışırım.
   Bu konuyu nasıl olsa sınıfta iyi öğrendim. Artık çalışmama gerek yok.
   Sınava daha çok var.

Yukarıda saydığımız gerekçeler çalışma(ma) davranışını tetikler. Gerekçeler uydurmak yerine sadece amaca odaklanmalı ve başka bir engelle uğraşılmamalıdır. Öğrenci hedefe odaklanmayı başarabilirse, başarmak için yeterli motivasyona ulaşmış demektir.
Öğrenme, sürece yayılan bir çabanın sonucu olur. Öğrenme işleminin tamamı sınıfta gerçekleşir demek doru olmaz. Sınıfta sadece bir aktarım yapılır. Ama bu aktarımının öğrenmeye dönüşebilmesi için öğrencinin tekrarlar, örnek soru çözümleri, başka kaynakları tarama gibi pratikler yapması gerekir. Öğrenci başarılı olabilmek için mutlaka evde ders çalışmalı ve bunu etkin kılmayı öğrenmelidir. ÖSS hazırlık sürecinde öğrencinin haftalık 21 ile 28 saat arası çalışması uygundur. Bu da günlük 3 ile 4 saatlik bir çalışmayı gerektirir. ÖSS'de başarı için bahsettiğimiz çalışmaların dikkate alınması ve bunların verimli bir şekilde yapılması, sonucu da olumlu kılacaktır.

ÖĞRRENMEKTE BİR EZBERDİR SONUÇTA ...



Kaynaklar :

çeşitli internet Sayfalari
   

Ağaç
Toprağa düşen tohumdan en önce fide meydana gelir. Fide bir yıl sonra fidan hâlini alır. Hücrelerinin çoğalmasıyla dal ve yapraklar, gövde ve kök olarak üç parçadan ibaret bir ağacın küçük bir modeli olur. Her yıl ağacın dallarında ve köklerinde yeni sürgünler çıkarken, gövdede de bir tane yıllık halka meydana gelir. Bu halkalar, ağacın enine büyüyerek yaptığı odun tabakasıdır. Yağışı bol yıllarda, geniş bir halka; kurak geçen yıllarda ise, ince ve küçük bir halka meydana gelir. Bu halkalardan ağacın yaşı kolayca anlaşılabilir.

Gövdesinden enine kesilen bir ağaç incelenecek olursa, en dışta kabuk, sonra yıllık halkaları meydana getiren hücre tabakaları ve en içte de öz kısım görülür.

Bir ağacın gerçekten canlı olan biricik kısmı, kabuğun altında odunun yüzeyindeki ince bir hücre tabakasıdır. Buna katman doku tabakası (kambiyum, soymuk) denir. Bu tabaka ağacı geliştiren ve büyümesini sağlayan tabakadır. Genç bir ağaca çivi çakıldığında veya ağaç bir dal verdiğinde, çivinin ve dalın yerden yüksekliği hiç değişmez.

Bütün canlı varlıklar gibi ağacın da dokularının arasında devamlı bir su dolaşımı olur. Bu su dolaşımının sağlanabilmesi için ağacın devamlı ve yeterli miktarda suya ihtiyacı vardır. Yetişkin bir kayın ağacı, kuru ve sıcak bir günde 250 litre, küçük bir ayçiçeği ise 1 litre su harcar. Okaliptus ağaçları ise günde ortalama 400 litre su harcadıklarından bataklıkları kurutmada faydalıdırlar.

Bazı büyük ağaç türleri, ihtiyacı olan suyu 50 metrenin üzerinde bir yüksekliğe çıkarmak mecburiyetindedir. Bu hadisede önemli olan birinci kuvvet kılcallık olayıdır. Odun boruları demetlerinde 20 metreye kadar etkilidir. İkinci kuvvet ise, kök basıncıdır. Bu basınç ile ağaçta su 30 metre kadar yüksekliğe çıkarılabilmektedir. Bir diğer önemli kuvvet de yapraklardan suyun buharlaşması (terleme) ile meydana gelen emme kuvvetidir. Buna kohezyon gerilimi de denir. Terlemenin (transpirasyon) büyük kısmı gözeneklerle, az bir kısmı da diğer yüzeylerle sağlanır. Kohezyon kuvveti su moleküllerini birbirine bağlar. Bu gerilim, suyun kopmayan bir sütun hâlinde yükselmesini sağlar. 100 metreye kadar etkilidir. Sekoya gibi yüksekliği 100 metreyi bulan dev ağaçlarda su tepelere kadar kohezyon kuvvetiyle yükselir.

Bir ağaç kendi besinini doğrudan doğruya toprak ve havadan güneş ışığı vasıtasıyla üretir. Bu, hiçbir canlı hayvan vücudunun yapamadığı son derece karmaşık bir hadisedir. Yapraklardaki klorofil denilen yeşil madde sayesinde havanın karbondioksitinden, güneş ışığı altında fotosentez denilen olay sonucunda kendisi ve diğer canlılara faydalı besinleri meydana getirir.

Her yaprak, kendini dışarıya karşı koruyacak çok etkili bir tabaka ile sıkı sıkıya örtülüdür. Hava, yaprakların altındaki çok küçük deliklerden stomaya girebilir. Suyun buharlaşması da, yine bu deliklerden (por) sağlanır. Yaprak ihtiyaca göre bu delikleri açar veya kapatır. Ağaç kabuğu çok etkili bir su geçirmez zırhtır. Bir ağaç, başından ayaklarına kadar, su buğusunun dışarı sızmasına karşı sırlanmıştır.

Ağaçlar günlük hayatta çeşitli ve yaygın olarak kullanılırlar. Kâğıt yapımından mobilya yapımına, meyvelerinin besin olarak kullanımından süs ağaçlarına kadar, sayısız kullanım alanı vardır. Ormanlar ise, bir memleketin iklimini ve ekonomisini etkileyecek kadar önemlidir.

Eski jeolojik devirlerde yaşamış, bugün nesli tükenmiş dev ağaçlara dünyanın bazı bölgelerinde nadiren rastlanabilmektedir.

Ağaçların boyları ve yükseklikleri bir hayli değişiklik gösterir. Boyları üç metreden yüz on metreye kadar; yaşları otuz-kırk yıldan beş bin yıla kadar olan ağaçlara rastlanmaktadır. Dünyanın en yaşlı ve yüksek ağaçlarından olan ve ABD'de Sierra Nevada Dağlarında bulunan sekoyalar (Sequoia) yüz on metre yüksekliğe ve 6–9 m çapa erişebilir. Bunların yaşları da dört bin yılı bulmaktadır. Avustralya'da yüksek boylu ormanlar meydana getiren okaliptus ağaçları da yüz metreyi bulmaktadır. Ağaçların yaşı bir hayli farklılık göstermektedir. Son yıllarda dünyanın en yaşlı ağacının higori çamı (Pirus aristata) olduğu belirlenmiştir.

Ağaçların gelişmesi için en elverişli şart olan bol yağmur, tropik iklimlerde bolca görülür. Tropikal iklimlerde kurak bölgelerin cüce bitkileri ağaç hâline gelir.

Fırtınalar, seller, yıldırım, yangın gibi tabii afetler, usulsüz kesimler gibi insanların yaptığı tahripler, bitki hastalıkları, ağaçların en büyük düşmanları olarak sayılabilir.

Orman


Orman, belirli yükseklikteki ve büyüklükteki çeşitli ağaçlar, çalılar, otsu bitkiler, mantarlar, mikroorganizmalar, böcekler ve hayvanlar bütününü içeren, topraklı alanda genellikle doğal yollardan oluşmuş bir kara ekosistemidir.

2000 yılı itibarıyla Dünya'nın toplam ormanlık alanı 3.869 milyon hektar olup ormanlık alanın büyüklüğünün dünyanın toplam kara alanına oranı %29,6 dır.

Ormanların birçok çeşidi olup, hepsinin farklı özellikleri vardır. Bu çeşilere örnek olarak Ekvatoral yağmur ormanları, Mangrov ormanları, Tropik yapraklı ormanlar vs. örnek olabilir.

Orman Çeşitleri

Ekvatoral yağmur ormanı

Dünyanın en canlı, en kuvvetli ve yayılma kabiliyeti en yüksek olan orman tipidir. Orman ekosistemi bu tipte en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Yüksek sıcaklık ve rutubetin bir araya geldiği yörelerde yağmur ormanı teşekkül etmiştir. Yağış miktarı esas itibarıyla 2000-4000 milimetre arasında değişmekle beraber bazı mıntıkalarda 10.000 milimetreye ulaşır. Ortalama yıllık sıcaklık 20-30 °C arasında değişir. En soğuk ayda 18 °C'nin altına düşmez. Mevsim değişmeleri olmadığından tropik yağmur ormanı ağaçlarında, ilkbahar ve sonbahar odunu meydana gelişi görülmez.

Büyük çoğunluğu, daimi yeşil yapraklı ağaçlardan meydana gelen tropik yağmur ormanında ağaçların tepeleri zayıf, dallanma gevşek, gövde şekilleri düzensiz, ağaç kabukları parlaktır. Dallar üzerinde epiphyte denen eğrelti, orkide gibi konuk bitkiler, çeşitli sarılıcı ve tırmanıcı bitkiler, ormanın genel görünüşünde büyük rol oynarlar. Tozlaşma, böcekler ve kelebekler yoluyla olur. Tropik yağmur ormanının bazı ağaçları gövde üzerinde de çiçeklenme yapabilirler. Olağanüstü istila edici bir kuvvete sahiptir. Tedbir alınmadığı takdirde yolları, telefon, telgraf vs. gibi yapıları kısa zamanda kullanılmaz hale getirir.Bu orman ekvator bölgelerinde bulunur.

Endonezya Takım Adalarında, Hindistan'da, Kamerun sahilinde, Amazon mıntıkasında, Brezilya'nın doğu sahilinde, Karayip Denizi sahillerinde ve adalarında yayılış gösterir. Tropik yağmur ormanları; Mangrov tropik iğne yapraklı ormanlar ve bambu ormanları olmak üzere üç grupta toplanır.
Mangrov ormanları

Tropiklerde birçok deniz etekleri, kendine has tipik bir orman formasyonu taşırlar. Denizin ilerlemesi halinde (med), yaklaşık 10 ile 20 m arasında boy yapan ağaçların yalnız tepeleri suyun üzerinde kalır. Çekilmesi halinde (cezir) ise ağaç gövdeleri geniş nefes alma kökleri ile birlikte görülür. Tohumun çimlenmesi ve çimlenmeden sonra meydana gelen fidecikler, tohumlar henüz ağaçta iken gelişirler ve biraz büyüyünce çamur toprağa düşerek köklenirler. Bu bitkiler deniz tuzuna dayanıklı bitkilerdir.
Muson ormanları

Muson iklimi etkisi altındaki ağaçlar daimi yeşil, derimsi yahut tüylü yapraklar taşırlar. Genellikle Muson ikliminin yaygın olduğu bölgelerde yetişirler. Yazları yeşil yapraklıdırlar, kışları ise yapraklarını dökerler. Muson ormanlarının tipik ağacı teak ağacıdır. Bu ağaçlar yazın aşırı suya, kışın da kuraklığa karşı dayanıklı ağaçlardır.
Tropik iğne yapraklı ormanlar

Güneydoğu Asya'da ve Orta Amerika'da, çeşitli çam türlerinin meydana getirdikleri geniş ormanlar, bilhassa dağlık yerlerin fakir topraklarında yaygındır. Ağaç türleri; Pinus caribaea, Pinus merkusii, Callitris podocarpustur.
Tayga ormanları
Bambu ormanı


Taygalar, ormanda alt tabakanın bir kısmını meydana getirirler. Geniş yayılan rizomları sayesinde sürgün vererek çoğalırlar. Dünya üzerinde 60 cinsine dağılan yaklaşık 700 türü vardır. Boyları 0,15 m ile 30 m arasında değişir. Sert karasal iklimin nemli bölgelerinde görülürler.Görüldükleri yerlere en fazla yağış yazın,en az yağış kışın düşmektedir.
Yağmur yeşili yapraklı orman (kış ormanı)

Tropik memleketlerin, yazları periyodik kurak ve çok sıcak, kışları yağmurlu iklim mıntıkalarında görülür. Bu orman şeklinin tipik özelliği, yaprak dökümünün sıcak ve kurak mevsime, esas ve vejetasyon zamanında yapraklı durumla kışa rastlamasıdır. Kış ormanı sonbaharda yeşillenir ve ilkbaharda tekrar yaprağını döker. Ağaçların boyları kısa ve büyümeleri çok yavaştır.

Hindistan, Afrika ve Güney Amerika'nın geniş sahalarını kaplarlar. Maymun, ekmek ağacı ve şemsiye akasyaları bu vejetasyonun tipik ağaçlarıdır. Arka Hindistan ve Doğu Cava ormanlarının en değerli ağacı, yaprakları (30x50) cm büyüklüğünde olan Tik ağacı(Tectona grandis)'dir.
Sert yapraklı orman

Sert yapraklı orman, yazları sıcak ve yağışça fakir, kışları ılıman, fakat yağışça zengin yörelerde yayılış gösterir. Daimi yeşil yapraklı olması, sert yapraklı ormana çok serin zamanlarda hatta kışın bile fotosentez imkânı verir. Bunun yanında yaz mevsiminin kuraklığı sebebiyle bilhassa kuru topraklarda büyümede bir nevi duraklama periyodu hasıl olur.

En tipik ağaç türleri; defne (Laurus nobilis), yabani zeytin (Olea europaea), mantar meşesi (Quercus suber), fıstık çamı"(Pinus pinea)",pırnal meşe (Quercus ilex), kermes meşesi (Quercus coccifera), Eucalyptus, adi servi (Cupressus sempervirens), kızılçam (Pinus brutia), Halep çamı (Pinus halepensis) dir.

Sert yapraklı ormanın ana mıntıkaları, başta Akdeniz iklim bölgesi olmak üzere dar bir şerit halinde Kalifornia ve Şili'dir.

Maki dediği bitki formasyonu da sert yapraklı orman şekli içinde yer alır. Boylu veya bodur çalı görünümündeki maki Akdeniz ve kısmen Karadeniz kıyılarında, denizle dağ etekleri arasında yaygındır. Bulunduğu araziyi örtmesi ve toprağı girift olarak kaplaması erozyonu önleme ve toprak koruması bakımından büyük değer taşır.

Makinin başlıca elemanları: Yabani zeytin, defne, mersin, koca yemiş, sandal, funda, sumak, filarya, sakız, zakkum, laden, katırtırnağı, ardıç, ılgın, Keçiboynuzu tur.
Yazın yeşil yapraklı orman (Yaz ormanı)

Kuzey yarı kürenin belirli derecede serin kışlara sahip olan ve yazlarla kışlar arasında mevsim farkları gösteren enlemlerinde görülür. İnce ve yumuşak olan yaprakların sonbaharda dökülmesi kış soğuğundan ziyade, toprağın donması halinde hasıl olabilecek kuraklık tehlikesine karşı alınan bir tedbirdir. Yaz ormanları bilhassa Orta Avrupa'da, yazları zengin yağışlı mıntıkalarda görülür. Türkiye'de, denizden yüksek olmayan yerlerde yaygındır.

Yazın yeşil yapraklı ormanın ana türleri; kayın (Fagus), meşe (Quercus), akçaağaç (Acer), ıhlamur (Tilia), karaağaç (Ulmus), gürgen (Carpinus), huş (Betula), kısmen de kestane (Castanea), ceviz (Juglans) ve caryadır.
İğne yapraklı (ibreli) orman

Yayılış sahası, Kuzey yarı kürenin kışları sert, düzenli kar ve don mevsimleri gösteren yüksek enlemleridir. Yaz, kış yeşil iğne şeklini almış olan asimilasyon organları, kısa ve vejetasyon devresinde, sıcaktan en yüksek derecede faydalanmayı mümkün kılar. İğne yapraklı ormanların çoğunda gövdeler devamlı, düz ve dalsızdır. Ağır olmayan gövde odunları, bıçkı kerestesi ve yapı ağacı olarak çok kıymetlidir. Bu orman tipi, Kuzey Avrupa ve Asya'dan Kuzey Amerika'nın kuzeyine kadar, 20 enlem genişliğindeki bir şerit halinde yayılış gösterir. dünyadaki igne yapraklı agaçlar(yapragını dökemeyen agaçlar):göknar,sedir,katran,arakorya,andız,ladin,çam,servi,ardıç,şemsiye agacı,lariks(melez),mazı...
Galeri ormanları
Galeri ormanı


Afrika, Güney Amerika ve İç Anadolu'nun yağmurca fakir, kurak mıntıkalarında nehirler boyunca, dar veya geniş şeritler halinde oldukça kuvvetli büyüyen ormanlar meydana gelir ki, bunlara galeri ormanları denir.
Bataklık ormanları

Tropik bölgelerin geniş, sürekli su altında kalan, bataklık bölgelerinde rastlanır. Florida'nın bataklık servisi ormanları bu ormanlara örnek olarak gösterilebilir.
Ormanların yararları
Maddi faydaları
Doğu Karadeniz ormanları

Ormanların yapacak, yakacak ve tali ürünlerle sağladığı değerlerdir. Ormanın ilk bakıştaki faydası, ürünlerin çeşitli iş ve sanayi kollarında hammadde olarak kullanılması veya tüketimi şeklinde göze çarpmaktadır. İnşaatta, kimya ve diğer sanayi kuruluşlarında, madencilik, ulaştırma, bayındırlık gibi ekonomik faaliyetlerde odun hammaddesinin kullanış yerleri gün geçtikçe artmaktadır. Odun hammaddesinin bu derece önem kazanmasının sebebi, sahip olduğu teknolojik vasıflarından ve devamlı üreyebilen; iyi bakıldığı takdirde tükenmez bir kaynağı olmasından ileri gelmektedir.

Teknolojinin gelişmesi ve elektrik enerjisi, petrol, maden kömürü gibi çeşitli enerji maddelerinin bulunmuş olmasına rağmen odun, yakacak maddesi olarak önemini sürdürmektedir. Dünya odun üretiminin hemen hemen % 50'si yakacak olarak kullanılmakta ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu oran % 80'e varmaktadır.

Ormandan elde edilen tali ürünler, parfümeri, boya, ilaç, dericilik, tecrit malzemesi gibi endüstri kuruluşlarının ham maddesini meydana getirmektedir.

Türkiye'de üretilen orman tali ürünlerinin başlıcaları; reçine, sığla yağı, palamut, mazı, defne yaprağı, çam fıstığı, sumak, kestane, ıhlamur çiçeği, mahlep, meyan kökü ve keçiboynuzu vb.dir.
Kolektif faydaları

Ormanın bu yöndeki hizmetleri, maddi faydaları ile ölçülemeyecek kadar fazladır. Bulundukları yerin iklimini, kara iklim tipinden ılıman iklim tipine yöneltirler. Bu sayede don, kuraklık, aşırı sıcaklık, fırtına gibi zararları önlemek ve azaltmak suretiyle faydalı olurlar. Ormanın etkisi altında kalan sahaların nisbi rutubeti fazla olduğu gibi, akarsu ve kaynakların verimi, düzenli ve devamlıdır.

Ormanların tarımı, hayvancılığı, bayındırlık tesislerini koruması; karada ve deniz kıyılarında kumulların teşekkülüne engel olması; bataklıkları kurutmak, havaya saf oksijen vermek, gürültüyü ve hava kirliliğini önlemek suretiyle insan sağlığına yardım etmesi; çeşitli av hayvanlarını barındırıp beslemekle yurdun tabii varlığını ve güzelliğini zenginleştirmesi gibi hususlar kolektif hizmetlerinin başlıcalarını teşkil eder.
Türkiye Ormanları

2012 yılı verilerine göre Türkiye'deki orman alanı 21.678.134 hektar büyüklüğünde olup, bu oran ülke genelinin %27,6’ sini kapsamaktadır. Ormanlık alanların %99,9' u Devlet mülkiyetindeki ormanlardır. Ormanlarda yaklaşık 150 ağaç türü bulunmaktadır. Ormanlarda yayılış alanı olarak ise en fazla Kızılçam (5.854.673 hektar) yayılış göstermekte, ondan sonra alansal büyüklük sırasına göre Meşe türleri (5.152.562 hektar), Karaçam (4.693.060 hektar), Kayın (1.961.660 hektar), Sarıçam (1.479.648 hektar), Göknar (670.390 hektar), Ardıç (575.315 hektar), Sedir (463.521 hektar), Ladin (334.472 hektar), Kızılağaç (141.119 hektar), Kestane (111.044 hektar), Fıstık çamı (89.028 hektar), Gürgen (19.962 hektar), Ihlamur (11.523 hektar), Dişbudak (9.444 hektar), Kavak (6.547 hektar), Okaliptus (2.528 hektar), diğer türler (101.641 hektar) görülmektedir.

   Coğrafi Bölgelere Göre Ormanlık Alan Dağılımları (Hektar)
   (2005 yılı verilerine göre)

Ormanlarımızda Tespit Edilen Ağaç Türleri

Türkiye ormanlarında yaklaşık 150 ağaç türü bulunmaktadır. Bunlar;

   Kızılçam, Pinus brutia
   Karaçam,Pinus nigra
   Sarıçam, Pinus silvestris
   Fıstıkçamı,Pinus pinea
   Halepçamı,Pinus halepensis
   Sahilçamı,Pinus pinaster (maritima)
   Monteri çamı,Pinus radiata
   Günlük çamı,Pinus taeda
   Kazdağı göknarı,Abies equi-trajani
   Uludağ göknarı,Abies bormmülleriana
   D. Karadeniz göknarı,Abies nordmanniana
   Toros göknarı,Abies cilicica
   Doğu ladini,Picea orientalis
   Avrupa ladini,Picea abies
   Toros sediri,Cedrus libani
   Adi ardıç,Juniperus communis
   Sabin ardıcı,Juniperus sabina
   Finike ardıcı,Juniperus phoenicea
   Kokulu ardıç,Juniperus foetidissima
   Boylu ardıç,Juniperus excelsa
   Adi servi,Cupressus sempervirens
   Porsuk,Taxus baccata
   Duglas göknarı,Pseudotsuga douglasi
   Andız,Arceuthos drupacea
   Doğu kayını,Fagus orientalis
   Palamut meşesi,Quercus aegilops
   Saplı meşe,Quercus robur
   Sapsız meşe,Quercus petreaea
   Macar meşesi,Quercus frainetto
   Tüylü meşe,Quercus pubescens
   Mazı meşesi,Quercus infectoria
   Saçlı meşe,Quercus cerris
   Pırnal meşesi,Quercus ilex
   Kermes meşesi,Quercus coccifera
   Doğu Karadeniz meşesi,Quercus pontica
   Istranca meşesi,Quercus hartwissiana
   İspir meşesi,Quercus macranthera
   Kasnak meşesi,Quercus vulcanica
   Çoruh meşesi,Quercus dschorochensis
   Virjinya meşesi,Quercus virgilinia
   Brantii meşesi,Quercus brantii
   Lübnan meşesi,Quercus libani
   Makedonya meşesi,Quercus trojana
   Boz pırnal meşe,Quercus aucheri
   Mantar meşesi,Quercus suber
   Toros meşesi,Quercus haas
   Doğu gürgeni,Carpinus orientalis
   Adi kızılağaç,Alnus glitunosa
   Doğu kızılağacı,Alnus orientalis
   Fırat kavağı,Popolus euphratica
   Kara kavak,Popolus nigra
   Titrek kavak,Popolus tremula
   Anadolu kestanesi,Castanea sativa
   Adi dişbudak,Fraxinus excelsior
   Büyükyapraklı ıhlamur,Tilia platyphyllos
   Kafkas ıhlamuru,Tilia rubra
   Tüylü(Gümüşi) ıhlamur,Tilia tomentosa
   Avrupa ıhlamuru,Tilia cordota
   Ova akçaağacı,Acer campestre
   Kapadokya akçaağacı,Acer cappadocicum
   Çınar yapraklı akçaağaç,Acer platanoides
   Dağ akçaağacı,Acer pseudoplatanus
   Kafkas akçaağacı,Acer trautvetteri
   Tatar akçaağaç,Acer tataricum
   İtalyan akçaağacı,Acer opalus
   Doğu akçaağacı,Acer orientale
   Dişbudak yapraklı akçaağaç,Acer negundo
   İran akçaağacı,Acer hyrcanum
   Üçdilimli akçaağaç,Acer monspessulanum
   Ova karaağacı,Ulmus cempestris
   Hercai karaağaç,Ulmus laevis
   Dağ karaağacı,Ulmus montana
   Asya karaağaç,Ulmus pumila
   Kırmızı karaağaç,Ulmus rubra
   Kayacık,Ostrya carpinofolia
   Akçaağaç yapraklı çınar,Platanus acerifolia
   Batı çınarı,Platanus occidentalis
   Doğu çınarı,Platanus orientalis
   Okaliptus,Eucalyptus camaldulensis
   Sığla(Günlük),Liquidambar orientalis
   Adi fındık,Corylus avellana
   Türk fındığı,Corylus sylvatica
   Ak söğüt,Salix alba
   Badem yapraklı söğüt,Salix amygdalina
   Salkım söğüt,Salix babylonica
   Keçi söğüdü,Salix caprea
   Boz söğüt,Salix cinerea
   Kara söğüt,Salix nigra
   Sepetçi söğüdü,Salix viminalis
   Beyaz huş,Betula alba
   Kara huş,Betula nigra
   Tüylü huş,Betula pubescens
   Adi huş,Betula verrucosa
   Kıbrıs akasyası,Acacia cyanophylla
   Yalancı akasya,Robinia pseudoacacia
   Kiraz,Prunus avium
   Üvez,Sorbus aucuparia
   Ceviz,Juglans regia
   Yabani zeytin,Olea europaea
   Akdeniz defnesi,Laurus nobilis
   Adi Şimşir,Buxus sempervirens
   Ormangülü,Rhododendron ponticum
   Kocayemiş,Arbutus unedo
   Harnup (Keçiboynuzu),Ceratonia siliqua
   Diğer yapraklılar

Türkiye'de yetişen bazı ağaçların yükseklikleri ve gövde çapları:
Ağaç Boyu Çapı
Göknar 75 m 3 m
Ladin 60 m 2 m
Çam 50 m 1 m
Kayın 44 m 2 m
Meşe 53 m 4 m
Dişbudak 30 m 1,7 m
Cinsler

   Abies, Göknar
   Acacia, Akasya
   Acer, Akçaağaç
   Actinostrobus, Servi çamı
   Athrotaxis, Tasmanya sediri
   Aesculus, At kestanesi
   Agathis
   Ailanthus, Kokarağaç
   Albizia, Gülibrişim
   Alnus, Kızılağaç
   Amentotaxus
   Araucaria, Arokarya
   Arbutus, Koca yemiş
   Aucuba, Akuba
   Austrocedrus, Şili sediri
   Berberis, Kadıntuzluğu
   Betula, Huş
   Biota Doğu mazısı
   Broussonetia, Kağıt dutu
   Buxus, Şimşir
   Calocedrus, Su sediri
   Camellia
   Carpinus, Gürgen
   Carya
   Castanopsis
   Catalpa, Katalpa
   Cathaya
   Cephalotaxus
   Celtis, Çitlenbik
   Ceratonia, Keçiboynuzu
   Cercidiphyllum, Katsura ağacı
   Cercis, Erguvan
   Chamaecyparis, Yalancı servi
   Citrus, Limon,Portakal,Greyfurt,Mandalina
   Clematis, Akasma
   Cornus, Kızılcık
   Corylus, Fındık
   Cotinus, Sumak
   Cotoneaster, Dağ muşmulası
   Crataegus, Alıç
   Cryptomeria, Japon çamı
   Cunninghamia, Tırpan ağacı
   Cupressocyparis, Melez servi
   Cupressus, Servi
   Cydonia, Ayva
   Daphne
   Dalbergia, Pelesenk ağaçları
   Diospyros, Trabzon hurması, Abanoz
   Dipteronia
   Elaeagnus, İğde
   Eriobotrya, Malta eriği
   Eucalyptus, Okaliptüs
   Euonymus, Papazkülahı
   Fagus, Kayın
   Ficus, İncir
   Fitzroya Patagonya servisi
   Forsythia, Altınçanak
   Fraxinus, Dişbudak
   Fuchsia, Küpe çiçeği
   Ginkgo, Mabet ağacı
   Gleditsia, Yabani keçiboynuzu
   Hedera, Sarmaşık
   Hibiscus, Ağaçhatmi
   Hippophae, Yalancı iğde
   Hydrangea, Ortanca
   İlex, Çobanpüskülü
   Jacaranda
   Jasminum, Yasemin
   Juglans, Ceviz
   Kalmia
   Keteeleria, Yalancı göknar
   Koelreuteria, Fener ağacı
   Laburnum, Sarısalkım
   Lagerstromeia, Oya ağacı
   Larix, Melez
   Laurus, Defne
   Ligustrum, Kurtbağrı
   Liquidambar, Sığla ağacı
   Liriodendron, Lale ağacı
   Lithocarpus
   Lonicera, Hanımeli
   Maclura, Yalancı portakal ağacı
   Magnolia, Manolya
   Mahonia, Sarıboya ağacı
   Malus, Çiçek elması
   Melia, Tespih ağacı
   Mespilus, Muşmula
   Metasequoia, Su ladini
   Microbiota
   Morus, Dut
   Myrtus, Mersin
   Nerium, Zakkum
   Nothofagus, Yalancı kayın
   Olea, Zeytin
   Osmanthus
   Ostrya, Kayacık
   Paulownia Pavlonya, İmparator pavlonyası
   Phellodendron, Mantar ağacı
   Phillyrea, Akçakesme
   Phoenix, Hurma
   Picea, Ladin
   Pinus, Çam
   Pistacia, Sakız ağacı, Menengiç
   Pittosporum
   Platanus, Çınar
   Podocarpus Taşporsuğu
   Populus, Kavak
   Prunus, Kiraz,Erik,Şeftali,Kayısı
   Pseudolarix, Yalancı melez
   Pseudotaxus Çin yalancıporsuğu
   Pseudotsuga, Duglas göknarı
   Pterocarya, Kanatlı ceviz
   Punica, Nar
   Pyracantha, Ateşdikeni
   Pyrus, Armut
   Quercus, Meşe
   Reklam, Reklam Ağacı
   Rhamnus, Cehri
   Rhododendron, Ormangülü
   Robinia, Yalancı akasya
   Salix, Söğüt
   Sambucus, Mürver
   Sassafras
   Sciadopitys, Japon şemsiye çamı
   Sequoia, Sekoya
   Sequoiadendron, Mamut ağacı
   Sophora, Sofora
   Sorbus, Üvez
   Syringa, Leylak
   Taiwania
   Tamarix, Ilgın
   Taxodium, Bataklık servisi
   Taxus, Porsuk
   Tetraclinis Berberistan mazısı
   Thuja, Mazı
   Thujopsis, Yalancı mazı
   Tilia, Ihlamur
   Torreya
   Tsuga, Suga
   Ulmus, Karaağaç
   Vaccinum, Yaban mersini
   Viburnum, Kartopu
   Washingtonia, Kanarya palmiyesi
   Wisteria, Morsalkım
   Yucca, Avize ağacı
   Zelkova, Zelkova
   Ziziphus, Hünnap

Ağaçlarla ilgili Temel Kavramlar
ağaçlar ile ilgili terimler - bitki sistematiği - bitki dünyasıTek Ağaç :
Ormancılık bilimleri açısından tek ağaç: kök, gövde ve taç (tepe) gibi üç ayrı organa sahip olan ve en az 5 m. yüksekliğe ulaşan çok yıllık odunsu bitkilere Ağaç adı verilmektedir.

Bu tanımı biraz daha açarsak;

Ağaç:
Boyu en az 5 metre, çapı da 10 cm'den aşağı olmayan, dal sürgün ve yapraklarının oluşturduğu tepe tacını tek bir gövde üzerinde taşıyan, her yıl çap artımı yaparak kalınlaşan, sürgün vererek boylanan, hücrelerinin büyük bölümü odunlaşmış olan, uzun ömürlü bitkilere AĞAÇ denir...

Meşcere:
Ormancılık bilimleri açısından meşcere, çok sayıda ağacın geniş bir alanda birbirini etkileyecek sıklıkta ve birarada bulunması halidir.

Orman:

Ele alış biçimi ve ele alan kişinin amacına göre Orman kavramının farklı tanımları ile karşılaşılmaktadır. Bir şairin, yazarın ve ressamın Orman anlayışı ile, geçimini ormandan sağlayan kırsal kesim halkının ormana bakış açıları birbirinden çok farklıdır.

Büyük metropolde yaşayan insan gözünde Orman; temiz hava, kaliteli içme suyu ve türlü rekreaktif etkinliklerin yapılabildiği doğa parçası iken, ormancılık, arıcılık ve hayvancılık yaparak geçimini sağlayan halk gözünde Orman; hayatını idame ettirebileceği iş ve çalışma ortamıdır.

Ormancılığın değişik bilim dalları da uğraş alanlarına ve bakış açılarına göre ormanı farklı şekilde tanımlamaktadır.

Hukukçu gözünde orman:


"Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları, yerleriyle birlikte orman sayılır." Ancak; sazlıklar, step bitkileriyle örtülü yerler, dikenlikler, parkıar, şehir koruluklan, mezarlıklar, yüzölçümü 3 hektardan az olan sahipli arazi üzerindeki ağaçlık alanlar orman tanımı içine girmemektedir (6831 Sayılı Orman Kanunu Madde 1.)

Orman ürün ve hizmetlerinin oluşumunu inceleyen ve bu kaynakların miktarını arttırmayı amaç edinen Orman Hasılat Bilgisi yönünden Orman;

Baskın elemanı ağaç ve ağaççıklardan oluşan otsu ve odunsu bitkilerin diğer mikro ve makro organizmalarla birlikte meydana getirdiği bir yaşam birliğidir.

Çeşitli ormancılık disiplinlerinin kendi yönlerinden yaptığı tanımların ortak özelliklerine dayanarak ormanı;

"Belirli yetişme ortamlarında var olan ve gelişen, ana elemanı ağaç ve ağaççık olmak üzere, diğer bitkisel, hayvansal ve mineral elemanlardan oluşan, bu elemanlar arasında karşılıklı etkileri ve kendine özgü yaşam birliği olan bir doğa varlığı, topluma orman ürünleri ile diğer foknsiyon ve hizmetler sağlayan ulusal bir servet.."

biçiminde tanımlayabiliriz. (ERASLAN, 1983, S.27).

Çalı ve Ağaçcık:
Ömürleri kaç yıl olursa olsun, boyları hiç bir zaman 5 m . yüksekliğe ulaşamayan Sandal, Kocayemiş, Akcakesme , Funda ve Karaçalı gibi odunsu bitkiler çap ve boylarına göre Çalı veya Ağaçcık olarak anılmaktadır .

Çalılar çok yıllık odunsu bitkiler olup ağaçlardan boyunun kısalığı ve uzamayı temin eden bir orta sürgünün olmayışı ile ayrılır.


islamda Kur'an-ı Kerim'in Tarifi Tanımı ve  Önemi Nedir?

Kur'an-ı Kerîm, Allah'ın insanlara indirdiği son Mukaddes Kitaptır. Kur'an, son Peygamber Hz. Muhammede (asm) Cebrâil (as) tarafından vahiy yoluyla indirilmiş ve ondan tevatür yoluyla nakledilerek günümüze kadar gelmiştir.

Kur'an-ı Kerîm ferde ve cem'iyete, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde insan hayatının bütününe, maddî - mânevî bir hidayet rehberidir. Hükûmet başkanından, kumandandan sade vatandaşa ve sokaktaki adama kadar herkes, orada kendisiyle alâkalı olanı bulur. Dünyevî ve uhrevî huzur ve saadeti için gerekli bilgi ve dersleri ondan alır.

Kur'an'ın sâhip olduğu meziyet ve özellikler, âyetlerde ve hadîslerde şu şekilde beyan buyurulmuştur:

   * "İşte bu Kur'an muazzam bir kitabdır. Onu biz indirdik. Çok mübarektir. (Fayda ve bereketi çoktur). Artık buna uyun, emirlerine bağlanın ve Allah'tan korkun. Tâ ki merhamet olunasınız." (En'âm, 6/155).

   * "Şu indirilmiş Kur'an, mübarek ve feyizli bir kitabdır ki elleri önündekini (Tevrat ve İncil'i) tasdik edicidir. Tâ ki onunla Mekke halkını ve bütün çevresindeki insanları korkutsun. Ahirete îman edenler, namazlarına gereği üzere devam ettikleri gibi, Kur'an'a da inanırlar." (En'âm, 6/92).

   * "Onlar, hâlâ Kur'an'ın Allah kelâmı olduğunu ve mânasını düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından olsaydı, muhakkak ki içinde birbirini tutmayan birçok söz ve ifadeler bulurlardı." (Nisâ, 4/82).

   * "O Kur'an, insanları Hakk'a ulaştırır; helâl ile haramda ve din hükümlerinde hakkı bâtıldan ayırır..." (Bakara, 2/185).

   * "Kur'ân-ı Kerîm doğru yol gösterici, mü'minlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir." (Bakara, 2/97).

   * "Bu Kur'an, akıl sâhiplerinin, âyetlerini iyice düşünüp anlamaları ve ders almaları için, sana indirdiğimiz saadet kaynağı bir kitabtır." (Sâd, 38/29).

* Hâris bin A'ver'den rivayet edilmiştir: Bir gün Hz. Ali şöyle dedi:

   "Bakınız, ben Resûlüllah'dan (asm):

   "Yakında fitneler kopacaktır." buyurduğunu işittim. Bunun üzerine,

   "Ey Allah'ın elçisi, bu fitnelerden kurtuluşun çaresi nedir?" diye sordum.

   "Allah'ın kitabı, Kur'an'dır." buyurdular. (Daha sonra Hz. Peygamber, Kur'an'ın özelliklerini şöyle açıkladı: )

   "Onda, sizden öncekilerin tarihi, sonrakilerinin haberi ve aranızdaki mes'elelerin hükmü vardır. O, hak ile bâtılı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür. Her kim hidâyeti ondan başkasında ararsa, Allah onu şaşırtır. O, Allah'ın kopmayan sağlam ipi, kuvvetli fikir kitabı ve doğru yoldur. O, akılların sapıtıp şaşırmamasına ve dillerin karışmamasına yegâne sebebdir.

   Kur'an, ilim adamlarının doymadığı, asla tekrarlanmaktan eskimeyen ve hayret veren üstünlükleri bitip tükenmeyen bir kitaptır. Yine O, öyle eşsiz bir eserdir ki, cinler dahi onu dinlediği zaman, "Biz, doğruluk ve olgunluk yolunu gösteren hârikulâde bir Kur'an dinledik." (Cin 1) demekten kendilerini alamamışlardır. Ona dayanarak konuşan doğru söylemiş, O'nu tatbik eden sevab kazanmış, O'nunla hükmeden adâlet etmiş ve insanları O'na dâvet eden dosdoğru yola yöneltmiş olur." (Tirmizi, Sevabu"l-Kur"an 14, 2908)

   * "Kur'an apaçık bir nur, hakîm bir zikir ve en doğru yoldur."

   * "Kur'an-ı Kerîm, Allah Teâlâ'nın gökten yeryüzüne uzatılmış bir ipidir."

   * "Kur'an'ın sair sözlere üstünlüğü, Rahman'ın mahlûkatına nazaran üstünlüğü gibidir."

   * "Kim Allah'ın kitabından bir âyet okursa, Kıyâmet günü kendisine nûr olur."

   * "Evlerinizi namaz kılarak ve Kur'an okuyarak nurlandırınız."

Kur'an, sadece mânası değil, aynı zamanda lâfızları itibariyle de Peygamberimizin (ASM) kalbine vahyedilmiştir. Kur'an'a vahy-i metlûv denilmesi bundandır. Binaenaleyh Kur'an sadece mâna değil, lâfız ile mânanın bütünüdür. Kur'an, Peygamber Efendimize (asm) toptan gelmemiştir. åyet âyet, sûre sûre nâzil olmuştur.

Kur'an Mu'cizesi

Kur'an, insanlığın hakikî saadetini te'min edecek her türlü îtikad, amel ve ahlâk esaslarını ihtiva eder. Hem lâfzı, hem de mânası itibariyle, en büyük ve ebedi bir mu'cizedir. Peygamberimiz (asm) bu hususta şöyle buyurmuştur:

   "Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki insanların inandıkları kadar mu'cize verilmiş olmasın. Mu'cize olarak bana verilen ise, ancak Allah'ın bana vahyettiği (Kur'an)dır. Bunun için kıyâmet gününde ben, peygamberlerin en çok ümmeti bulunanı olacağımı ümid ederim." (Buhari, Fezailü'l-Kur'an, 1)

Gerçekten de, diğer peygamberlerin mu'cizeleri devirleri geçtikçe bitmiştir. Kur'an mucizesi ise, kıyâmete kadar bâkîdir. Kur'an-ı Kerîm'in muhtelif âyetlerinde Kur'an'ın mu'cize olduğu hususu, ısrarla belirtilir:

   "De ki, bu Kur'an'ın benzerini meydana getirmek için insanlar ve cinler bir araya gelseler ve hattâ birbirlerine yardım da etseler, onun gibisini meydana getiremezler..." (İsrâ, 17/88).

Nitekim, Kur'an'ın lâfzındaki üslûb ve belâgata, şimdiye kadar hiç kimse nazîre getiremediği gibi, bundan sonra da getiremiyecektir... Kur'an, lâfzı gibi, mânası bakımından da mu'cizedir. Peygamber Efendimiz (asm) okuma-yazma bilmezdi. Kimseden bir şey öğrenmemişti. Bu yüzden ümmî sayılıyordu. Böyle olduğu halde, onun ortaya koyduğu kitab, en yüksek hakikatları ihtiva etmekte; ilmin ve tecrübenin yüzyıllarca uğraşarak ortaya koyduğu birçok ilmî gerçekleri on dört asır evvel haber vermektedir. Bu da Kur'an'ın doğrudan doğruya Allah kelâmı olduğunu göstermektedir. Meselâ, Güneşin kendi etrafında dönerek, ayrıca kendine bağlı birçok gezegeniyle birlikte sâbit bir noktaya doğru yol aldığı; ehramların açılıp Firavun'un mumyalarının ortaya çıkarılması gibi ilmî ve arkeolojik keşifler, son asrın keşifleridir.

Halbuki Kur'an bu ve bunun gibi birçok gerçeği, asırlar öncesinden haber vermiştir. İlim ve fen ne kadar ilerlerse ilerlesin, Kur'an'a aykırı düşemez. Bilakis müsbet ve içtimaî ilimlerin ilerlemesi Kur'an'ın tefsîrini ve açıklanmasını kolaylaştırır. Bediüzzaman'ın ifade buyurduğu gibi,

   "Zaman ihtiyarladıkça Kur'an gençleşmekte; ihtiva ettiği hakikatlar daha parlak şekilde ortaya çıkmaktadır."

Kur'an-ı Kerîm'in diğer bir mu'cizelik ciheti de, sonradan olacak birçok şeyleri önceden haber vermesidir. Verdiği haberler, sonradan aynen çıkmıştır.

Kur'an'ın bir çok tarif ve tanımından bazıları:

- Rabbimizi bize târif eden Kur’ân-ı Hakîm; şu kitab-ı kebîr-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi...

Bu kâinat, kudret kalemiyle yazılmış büyük bir kitaba benzetiliyor. Bir risalede âlemdeki varlıklar için ayât-ı tekviniye tabiri kullanılır. Tekvinî ayet, kün emriyle yaratılan ve Allah’ın varlığını, birliğini, esmâ ve sıfatını bildiren ve onlara delil olan demektir. Kur’ân-ı Kerimdeki ayetler Allah’ın kelam sıfatından gelmişlerdir,  kâinattaki ayetler ise kudret sıfatından..

Bu kâinat kitabı bütün ayetleriyle Allah’ı tanıttığı halde insanlar onu okuyamamışlar ve  doğru değerlendirememişlerdir. Yani, o kitabın dilini anlamamışlardır. İşte,  Kur’ân-ı Hakîm; kâinat  kitabını tercüme etmiş, insanlara anlatmış ve o kitabın kâtibi olan Rabbimizi bize tarif etmiştir.  O’nu sıfatlarıyla, isimleriyle, fiilleriyle bizlere bildirmiştir.

- Şu sahaif-i Arz ve Semâda müstetir künuz-u Esmâ-i İlâhiyenin keşşafı...

Müstetir; “perdelenmiş, örtülmüş,  görülmez ve bilinmez hale gelmiş” demektir.  Kur’ân-ı Hakîmin  kâinat kitabını  tercüme etmesi sayesinde,  “arz ve semâda müstetir”  olan esmâ tecellileri müminlerce okunmaya başlanmıştır. Bu ifadede Allah’ın isimleri birer hazineye teşbih edilmiştir. Meselâ, Hâlık ismi bir hazinedir; bütün mahlukat o hazinenin cevherleri gibidir. Muhyi ismi ayrı bir hazinedir;  bütün hayatlar da o hazineden gelmiştir.

- Şu sutûr-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftâhı...

Şu kainat kitabında, her mahluk gibi her hadise de bir kelime yahut bir satır hükmündedir. Onların da doğru okunması gerekir. İşte, hadiselerin altında gizli olan hakikatler ancak Kur’ânın irşadı ve talimiyle doğru okunabilir.

Gece ve gündüz, sıhhat ve hastalık, sevinç ve keder, ihtiyarlık ve ölüm bu kitapta yazılmış birer hakikattirler.  Bunlar içerisinde insan için en önemli hadise ölümdür. Ölümü, “hiçlik, yokluk, kabre girip çürüme ve kaybolma” olarak düşünenler, ölümün hakikatine erememiş, o en önemli hadiseyi yanlış değerlendirmişler demektir. Kur’ânın irşadıyla ölüm hadisesinin hakikati anlaşılır. Doğum ana rahminden dünyaya gelmek olduğu gibi ölüm de dünyadan berzah alemine göçmektir. Onu ba’s denilen son bir doğum daha takip edecek, onunla da kabir âleminden mahşer meydanına çıkılacaktır.

Nur Külliyatında ölümün hakikatiyle ilgili çok geniş açıklamalar yapılmıştır. Bir kaçını hatırlayalım:  Ölüm, “tebdil-i mekândır, vazifeden paydostur, ıtlak-ı ruhtur.” Kabir ise “bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.”

- Şu âlem-i şehadet perdesi arkasındaki âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatat-ı Rahmâniye ve hitâbât-ı Ezeliye’nin hazinesi...

Bu ifadede geçen, âlem-i gaybı,  bu görünen âlemin sevk ve idare edildiği arş-ı azam, her şeyin misallerinin alındığı âlem-i misal, her şeyin yazılıp hıfz edildiği levh-i mahfuz  gibi göremediğimiz gaybî âlemler olarak anlayabiliriz.

İltifat ve hitap kelimeleri birbirini tamamlamakta ve aynı hedefe işaret etmektedirler. Cenab-ı Hakk’ın kullarına hitap etmesi en büyük bir iltifattır. Onlara emir ve yasaklarını bildirmesi, rızasına erme ve cennetine varma yollarını göstermesi insanlar için en büyük bir lütuf ve en ileri bir ihsandır.

- Şu âlem-i mâneviye-i İslâmiye’nin güneşi, temeli, hendesesi...

Başta iman olmak üzere, bütün güzelliklerin, faziletlerin, meziyetlerin, güzel ahlâkın kaynağı Kur’ân güneşidir. Dinimizin temeli Kur’ân hakisatleridir. Kur’ânın  ilk müfessiri olan hadis-i şeriflerle o temel üzerine ebediyete kadar devam edecek bir hidayet ve istikamet binası kurulmuştur.

Hendese kelimesini, büyüyen İslâm binasında ortaya çıkan yeni meseleleri çözmek, yeni ihtiyaçlara cevap vermek üzere Kur’ân ve hadis-i şeriflerin ışığında yapılan içtihatlar, verilen fetvalar olarak değerlendirebiliriz.

- Avâlim-i uhreviyenin haritası...


Kur’ân-ı Kerimde, mahşere çıkışla başlayıp, “vakfe, mizan, sırat, cennet yahut cehennem” şeklinde devam eden âhiret hayatının  yol haritası çizildiği gibi, cennette mazhar olunacak çeşitli saadetler ve cehennemde tadılacak muhtelif azaplar da birer fotoğraf gibi insanın önüne konulmuştur.

- Zât ve sıfât ve şuun-u İlâhiye’nin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhan-ı nâtıkı, tercüman-ı sâtıı...

Allah’ın zâtı, sıfatları ve şuunatı hakkında tek sağlam bilgi kaynağı Kur’ândır. Bu gaybî ve sonsuz hakikatler hakkında  insan aklı ve hayali hiçbir şey yapacak durumda değildir. Allah,  kendisini Kur’ânla anlatmış olduğundan, insanların yersiz tahminlerine ve geçersiz fikirlerine ihtiyaç kalmamıştır.

Biz Kur’ân ayetlerinden ve onları tefsir eden yetkili âlimlerimizden,  “Allah’ın zâtının vacip, ezelî,  ebedî,  mekândan ve zamandan münezzeh olduğunu,  sıfatlarının sonsuz olup ne kadar varlık yaratırsa yaratsın bu sıfatlarda hiçbir değişme ve eksilme düşünülemeyeceğini, zâtı ve sıfatları gibi, merhamet ve gazabının, şefkat ve gayretinin ve sair bütün şuunatının da mahlukatın halleriyle ve kabiliyetleriyle mukayese edilemeyeceğini” ve daha böyle nice hakikatleri öğrenmiş bulunuyoruz.

Kâinattaki varlıklar da Allah’ın varlığını ve sıfatlarını hal dilleriyle ilan etmiş olmakla birlikte, bu  manevî sözlere çoğu zaman kulak verilmediğini, yahut yanlış anlaşıldığını görüyoruz. Onun için bir bürhan-ı natık, yani “konuşan delil” lazımdır. (Bürhan-ı natık ifadesi Allah Resulü (asm.) için kullanıldığında “Kur’ânı insanlara tebliğ eden, anlatan” manasına gelir.)

Tercüman-ı satıı (yüksek tercümanı) ifadesi, kâinat kitabının sözlerini anlamayan insanlık âlemine Kur’ânın bu konuda tercümanlık yaptığını ifade eder ve burhan-ı natık terkibine yakın mana taşır.

Şu âlem-i insaniyetin mürebbisi, hikmet-i hakîkisi, mürşid ve hâdîsi...

Kur’ân, insanların ruhlarını  terbiye etmek, kalplerini imanla, akıllarını ilim ve irfanla kemale erdirmek, onlara hakiki hikmet dersini vermek, beşeriyeti  hatalı yollardan çevirmek ve hidayet yolunu göstermek üzere inzal olmuştur. Hakiki hikmet, yani gerek insanların gerek diğer varlıkların yaratılış gayeleri ve görevleri konusunda en doğru bilgi Kur’ân ayetlerinden alınabilir. Çünkü bu ayetler o varlıkları yaratanın kelâmıdır.

Bilindiği gibi “hikmet” kelimesi felsefe için de kullanılmaktadır. Burada konulan “hakiki” kaydı, felsefenin gerçek hikmet olmadığına da bir işarettir.

Hikmetin birçok tarifi vardır. Bunlardan birisi de “ilimle beraber amel”dir. Yani, bir fikir, insanları güzel amele götürüyorsa hikmetlidir. Yoksa sadece sözde kalan, uygulamaya konulamayan düşünceler şahsî olmaktan öteye geçmez ve insanlar için bir irşat ve hidayet vesilesi olamazlar.

Hem bir kitab-ı hikmet ve şeriat, hem bir kitab-ı dua ve ubûdiyyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir ve mârifet gibi; bütün hâcât-ı mâneviyesine karşı birer kitab ve bütün muhtelif ehl-i mesâlik ve meşârib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin her birinin meşreblerine lâyık birer risale ibraz eden bir “kütübhane-i mukaddese”dir...

Kur’ân-ı Kerim, bütün varlık âleminin yaratılış gayelerini ve görevlerini öğretmesi cihetiyle bir kitab-ı hikmet olduğu gibi, hem şahsî hayatımıza hem de  toplum  hayatımıza dair emir ve yasakları bildirmesi yönüyle bir kitab-ı şeriattır.

Şeriatın birer esası olan “dua, ubudiyet, emir ve davetleri” de bütün yönleriyle içine alır.

Kur’ân-ı Kerim, okunduğunda  her harfine en az on sevap verilen bir zikir olduğu gibi,  Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanıtması yönüyle de bir marifet kitabıdır.

Kur’ân-ı Kerimde bütün hak meslek ve meşreplerin esasları mevcuttur.  Aynı kâinattan her meyve ağacı  kendi istidadına göre farklı bir meyve süzdüğü  gibi, her tefsir âlimi  Kur’ândan farklı manalar sezer, her meşrep sahibi farklı feyiz kapıları bulur ve farklı esmânın tecellilerine mazhar olmakla ayrı bir irşat mesleği  ortaya koyar. Bu yönüyle Kur’ân bir tek kitap olduğu halde bir kütüphane hükmüne geçer.

------------------

Kuran-ı Kerimin islam dininin temel kaynağı olması yönünden önemi nedir?

Güzel ahlakı ve insani bir şekilde yaşanması için terbiye etmesi,yasaklar,sevaplar,müslüman gibi görünüp müslüman olmayanlardan sakınmak, kurallara uyanlara daha iyi bir yaşamı müjdelemesi anlıcan bütün kullarını çok sevdiğini göstermesi.

Allah'ın kelamıdır içinde Allah'ın sözleri yer alır ve son kitaptır.

Kur’an-ı Kerim niçin İslam Dininin Temel kaynağıdır?

Kur’an-ı Kerîm, Allah’ın insanlara indirdiği son Mukaddes Kitaptır. Kur’an, son Peygamber Hz. Muhammed’e (asm) Cebrâil (as) tarafından vahiy yoluyla indirilmiş ve ondan tevatür yoluyla nakl edilerek günümüze kadar gelmiştir. Kur’an-ı Kerîm ferde ve cem’iyete, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde insan hayatının bütününe, maddî – mânevî bir hidayet rehberidir. Hükûmet başkanından, kumandandan sade vatandaşa ve sokaktaki adama kadar herkes, orada kendisiyle alâkalı olanı bulur. Dünyevî ve uhrevî huzur ve saadeti için gerekli bilgi ve dersleri ondan alır.

Hz Muhammed (s.a.s.) Muâz b. Cebel’i Yemen’e kadı olarak gönderirken araların-da şu konuşma geçmişti:
Hz. Peygamber (s.a.s.) O’na sordu: Sana bir dava getirildiğinde ne ile hük-medeceksin yâ Muâz?
- Allah’ın Kitâb’ında bulduğumla hükmedeceğim.
- Onda bulamazsan ne ile hükmedeeksin?
- Peyamberin Sünneti ile hükmedeceğim. Hz. Peygamber tekrar sordu:
- Ya onda da bulamazsan?
- Kendi reyimle İctihâd ederim.
Muâz’ın bu suretle cevap vermesi üzerine Peygamber çok sevinmiş ve Al-lah’a hamdü senada bulunmuştur.

Kur’an-ı kerim İslâm dininin temel kaynağıdır Bir konuyla ilgili olarak İslam dini açısından hüküm verilirken Kur’an başvurulacak olan ilk kaynaktır Kur’an insanlara en doğru yolu gösteren ilâhî bir rehberdir Kur’an’da ALLAH ile insan, insan ile insan ve insan ile evren arasındaki ilişkileri düzenleyen ilkeler yer alır Kur’an iyilik yapanlar için müjdeleyici ve kötülük yapanlar için ise uyarıcıdır.

Kaynaklar :
Sorularla İslamiyet
Bediüzzaman, Sözler,
Bazi internet sayfalari


Çöven Otu – Helvacı Kökü – Sabun Otu Nedir? Nasıl Kullanılır? Faydaları Nelerdir?

Çöven Otu tohumu, çöven otu sabunu ve çöven otu kreması ( kereviç kreması, kerebiç köpüğü ) hakkında bir yazı hazırladık. kıymeti pek bilinmeyen çöven otu ile ilgili bilgi vereceğiz.

ÇÖVEN (GYPOSPHİLA ARROSTİİ)

. (Helvacı otu, Sabun otu)

İÇİNDEKİLER: »Şekerler »Reçine »Saponin

YÂN TESİRİ: Fazlası kusturur.

ŞİFASI:

1) Sivilce: Çöven kökü kaynatılıp sivilcelere losyon yapılır.

2) İdrar söktürücü: Az çöven kaynatılıp balla tatlandırılarak içilmeye devam edilir.

3) Hayız söktürücü:  Az çöven kökü kaynatılıp balla tatlandırılarak içilir.

4) Leke giderici: Çöven, ıhlamur ile beraber kaynatılıp lekelere masaj yapılır.

5) Saç bakımı: Az çöven, kekik ile beraber kaynatılıp saçlar yıkanır.

6) Saçlardaki Kepeklenmenin en iyi ilacıdır, kaynatılıp suyu ile  saçlar son durulama suyunda yıkanır.

TAVSİYE: Çöven, helvacıların, helvayı beyazlatmak için kullandığı bir bitkidir. İçinde saponin bol olduğundan güçlü bir temizleyicidir. Temizlik deterjanı, sabun üretilebilir. Ergenlik sivilcelerine başarıyla uygulanır.


Çöven otu, Türkiye’nin ihraç ürünleri arasındadır. Genel olarak Orta Anadolu ve Doğu Anadolu’da yetişmektedir.

Karanfilgiller familyasında olan bu bitki ve bu bitkiye yakın türler İngilizcede ‘ Baby’s Breath ‘ olarak bilinir. Karanfilgiller ailesine mensup olan çöven otu‘nun kök ve dalları köpürdüğü için sabun otu, sabun çiçeği ve köpürgen gibi isimler verilmiştir. Ayrıca helva yapımında kullanıldığı için helvacı kökü olarak da bilinir. Çöğen olarak da bilinir. Gerçekten de bu bitkinin temizleyici özellikleri şaşkınlık vericidir. Kendisi doğal köpürme özelliği olan bitkisel sabun’dur.

Esasen; bu otun köpürme özelliği içerisinde bulunan ‘ saponin ‘ adlı bir bitkiden kaynaklanmaktadır. Saponin maddesi bazı bitkilerde ve daha çok oranda sabun otunda ( çöğen otu – Saponaria) yüksek miktarda bulunur ve suda köpürme özelliği taşıyan yüksek molekül ağırlığına glikozittir.

Çöven Otu/Sabun Çiçeği  ile Temizlik Malzemesi Yapımı

Bu bitkinin kuru kökleri kaynatılır ve ortaya böylesi temizlik malzemesi çıkar. Daha önceki yazımız olan Sabun Cevizi ile benzer özellikler gösterebilir. Bknz: Sabun Cevizi ile Doğal Temizlik
Çöven Otu; krema yapımında, helva yapımında ayrıca sabun yapımında kullanılmaktadır. Gıda endüstrisinde, çöven ekstresi tahin helvası yapımında kullanılır. Bunun dışında ise lokum imalatı ve Trakya bölgesine has köpük helvası yapımında kullanılmaktadır. Ayrıca, Türkiye’de bazı yörelerde, hellim peyniri imalatında kullanılır.

Kök ve yaprakları ile bitki çayı hazırlanabilir. Ayrıca; çeşitli maksatlar ile sağlık alanında kullanılmaktadır.

Çöven Otu Faydaları Nelerdir?

Çöven otunun faydaları hakkında yazılanların pek çoğu geleneksel kaynaklı olup, bu sebeple pek çok kaynakta, tüketim şekli belirtilmemiştir. Bu sebeple kesin bir şey söylemek zordur ancak çöven otu çayı ile hazırlanan bitkisel çay’ın faydalı olabileceği sorunları belirttik

Ateş düşürücü olup; ter, idrar ve balgam ve adet sökücüdür. Uyuz , egzama gibi cilt sorunları için kullanıldığı bilinmekle birlikte, rahatlatıcı, bronş açıcı bir bitki olarak kullanılmaktadır.

Bunun yanı sıra "www dailymail co uk" adlı sitede yer alan bir habere göre ise  İngiliz Bilim adamlarının yaptığı araştırmada; çöven otu ile lösemi için bilinen ilaçlardan çok etkili bir ilaç yapılabileceği yönünde bilgi vardır.

Çöven otu, belli oranda toksin içermektedir. Bu sebeple çay tüketiminde dikkat etmek gerekir. Doktor tavsiyesi ile kullanılmalıdır. Geleneksel kullanımda; 2 gram çöven otu çeyrek litre su ile bildiğimiz çay demleme usulü ile demlenir. Demleme süresi 5-10 dakika arasındadır. Bu çay günde iki defa sabah ve akşamları yarım fincan doktor önerisi ile içilebilir.

Kurabiyeler için Çöven Kreması ( Kerebiç Köpüğü ) Nasıl Yapılır?

Genelde kerebiç tatlısının üzerine konulan bu krema, kerebiç kreması veya kerebiç köpüğü olarak da bilinir.

Malzemeler:
2 adet çöven otu kökü
5 su bardağı pudra şekeri veya toz şeker
4 su bardağı su

Çöven otu yıkanıp tencereye alınır ve 4 bardak su eklenerek bir gece suda bekletilir. Saba olunca çöven otu 2 saat kaynatılır. Eğer suyu azalırsa; kaynarken 1-1,5 su bardağı su ilave edilebilir.

Kaynayan çöven otu süzülür ve daha sıcak iken şeker ilave edilir ve karıştırılmaya devam edilir. Biraz ılıyınca mikser yardımı ile çırpma işlemi başlar. Kıvam iyice sertleştiğinde kerebiç kreması hazır olmuştur. Çırpma işlemi biraz uzun sürebiliyor. ( 45 dakika – 1 saat kadar çırpılır ara ara mikser durdurulabilir. )

--------------------

çöven otu ile ilgili bilgiler hakkında yazılar çöven otu Saponaria officinalis çöven bitkisi pembe veya beyaz renkte çiçekler açan, kökü kalın, çok yıllık, 30 ila 80 cm boylarında, otsu bir bitkidir. Temizleyici özelliğinden dolayı “sabun otu” olarak da adlandırılır. İçerisindeki en önemi madde saponindir, ayrıca reçine, uçucu ve sabit yağ ile müsilaj içerir. şifalı bitkiler çöven otu nedir kürü hangi rahatsızlığa faydalıdır nelere iyi gelir ne işe yarar hastalık tedavi edici iyileştirici özellikleri ve zararları nelerdir
diger ismi : sabun otu kökü faydaları

çöven otu özellikleri : çöven sabun otu olarakta bilinir çöven otu kökü ve dalları,çöven otu suyu sabun katılmış gibi köpüren, kir temizleyici bir bitkidir. Helvacılıkta, ağdayı ağartmak için de kullanılır. Kökü, büyük ve kalındır. Dışı, hafif kırmızımtıraktır. çöven otu çiçeği pembe, beyaz olup, salkım şeklindedir. Köklerin dövülmesinden çöven elde edilir.

çöven otunun faydaları : İdrar ve ishal yapabilir. Göğsü yumuşatıcı, balgam söktürücü, terletici ve ateş düşürücü etkileri ile özellikle bronşitte faydalıdır. Vücudu rahatlatır. Egzama, uyuz gibi cilt hastalıklarında faydalıdır.
çöven otu neye iyi gelir : İdrar söktürür. Terletir, ateşi düşürür. Vücuda rahatlık verir. Kusturur ve balgam söktürür. Cilt hastalıklarında da faydalanılır. Temizleyici olarak da kullanılır.

çöven otu nasıl kullanılır : çöven bitkisi eczacılıkta çöven otunun öncelikle kökü kullanılır. Ayrıca, bitkinin kurutulmuş yaprakları da kaynatılarak kullanılmaktadır. Tedavi amacıyla kullanımının dışında, bitkisel sabun olarak elbise ve eşyalardaki yağ ve kir lekelerini çıkarmakta da kullanılır.
çöven otu nasıl tüketilmeli : çöven otu çayı nasıl yapılır iki tatlı kaşığı çöven otu kökü kökü demliğe konur ve üzerine 300-500 ml kaynar suyu ilave edilerek 5-10 dakika demlemeye bıraktıktan sonra süzülerek çay olarak içilir.

çöven otu zararları ve yan etkileri : Aşırı dozajda çöven otu kökü çayı mide ve bağırsaklarda tahrişe neden olur. Normal dozajda herhangi bir yantesiri yoktur.

Çöven Üretimi

Tahin helvası üretiminde kullanılan çöven kök ve rizomlarının yongalar halinde bir kapta 4-5 kez kaynatılması ve kaynama sularının ayrı bir kapta tekrar kaynatılması ile elde edilir.

Elde edilen bu çöven suyuna çöven özütü ve çöven ekstraktı denir. Çöven ekstraktı reçine, şeker ve saponinden ibarettir. Tahin helvası şurubunun ağartılmasında çöven içindeki saponinin etkisi rol oynar. Saponin aynı zamanda şekeri yumuşatır. Sünger gibi yapar. Çöven tahindeki susam yağının şekerle karışmasını sağlayan emilgatör görevini de yapar.

Çövenin helva üretiminde kullanım amacını kısaca sıralayacak olursak:

1- Şeker ağdasını beyazlatır.
2- Ağdayı yumuşatır.
3- Ağdayı sünger gibi yapar.
4- Emilgatör etki yapar.

Malt (tahin helvası şurubu) elde edilmesi:

Şeker kaynatma kazanlarının içinde ağırlığının ½ ile 1/3’ ü arasındaki su ile karıştırılarak ısıtılır.

Elde edilen bu ürüne malt adı verilir. İnvertleştirici madde olarak sitrik asit, tartarik asit, malik asit kullanılır. Kullanım oranı % 0,1’dir. 1 kg şekere 1 gr invertleştirmede şekerin % 25-30’u inversiyona tabi tutulur.
                                                           100-125 °C ısı
35 kg şeker(sakaroz) + 15 kg su + 35 gr asit ———————› Malt
                                                               30 dakika

Maltın Beyazlatılması:

Bakır kazanlar içinde elde edilen malt, hemen matı kazanı tabir edilen dibi yarım küre şeklinde olan silindirik kazanlara alınır. Üzerin çöven suyu (100 kg şekere 100 gr çöven ekstraktı olacak şekilde) ilave edilir ve matı kazanı süratle 130-140°C sıcaklığa kadar ısıtılır. Bu kazanlar sonunda malt çöven suyunun etkisiyle beyazlaşır, yumuşar ve sünger gibi bir hal alır. Buradan elde edilen malta Beyazlatılmış Malt adı verilir.

Tahin ve Beyazlatılmış Maltın Karıştırılması:


70-80°C’ye kadar soğutulan beyazlatılmış malt ayrı bir kazandaki aynı sıcaklıkta duran tahin üzerine dökülür. Burada dikkat edilecek husus tahin ve malt karışımında şeker oranının elde edilecek ürünün TS 2590 ‘a uygun olacak şekilde ayarlanmasıdır.

Emülgatör Kullanımı:

Tahin ile maltın karışımından önce, tahine Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğine göre müsaade edilen emülgatörlerden ( E 491 sorbiton monostearat 5 g∕kg, E 471 mono ve di gliserid QS maksimum düzeyin belirlenmediği teknolojinin gerektirdiği miktardan fazla olmamalıdır) birisi katılır ve iyice karıştırılır.

Daha sonra malt ilave edilerek, önce tahta kürekle, sonra da el ile içe dönük bir katlama ile karıştırılır. Gittikçe sertleşmeye başlayan kütle tam karışma sağlanınca kalıplara alınır ve ambalajlanır.

Bilindiği gibi tahin helvası üretiminde el ile temas, oldukça yoğun bir şekilde uygulandığından, mikrobiyolojik açıdan kontaminasyon son derece önemlidir. Eller muhakkak dezenfekte edilerek elle karıştırılmalıdır.

Tahin Helvasının Kimyasal Özellikleri:



Özellik Değer
-Susam yağı                               % (m∕m), en az
-Tahin miktarı                            % (m∕m), en az                        
-Protein                                  % (m∕m), en az                        
-Toplam şeker(sakaroz)             % (m∕m), en çok                        
-Rutubet                                     % (m∕m), en çok                        
-Ham selüloz                              % (m∕m), en çok                        
-Kül                                            % (m∕m), en çok                        
-Peroksit sayısı(özütlenen yağda) mili eşdeğer O2∕kg en çok
-Asitlik (özütlenen yağda) oleik asit cinsinden % (m∕m), en çok
-Oleik asit                                   % (m∕m), en az
-Linoleik asit                               % (m∕m), en az
-Linolenik asit                             % (m∕m), en çok                        
-Palmitik asit                               % (m∕m), en az
-Saponin                                      % (m∕m), en çok                        
-Demir (Fe)                                 % (m∕m), en çok                        
-Arsenik(As)                               % (m∕m), en çok                        
-Bakır(Cu)                                   % (m∕m), en çok                        
-Kurşun(Pb)                                % (m∕m), en çok                        
-Kalay(Sn)                                   % (m∕m), en çok                                   23


Not: Çeşni maddesi olarak kurutulmuş veya yaş meyve şekerlemeleri, kuru meyve katılmış çeşnili tahin helvalarında analizler bu maddeler ayıklandıktan sonra kalan kütlede yapılır.

MODERN İŞLETMELERDE HELVA ÜRETİM AŞAMALARI

HAZIRLIK:

1- Bir miktar şeker, bir miktar sitrik asit, bir miktar glikoz ve bir miktar su şeker hazırlama (macun) kazanına dökülür.
2- Kazanın ısısı açılır ve şeker çözünene kadar karıştırılır.
3- Karışım kaynatma kazanına alınır.

          HELVA KAYNATMA KAZANI:

1- Kazanın ısısı açılır.
2- Karıştırıcı ve aspiratör çalıştırılır.
3- Sıcaklık yeterince yükselince alt ısı kapatılır.
4- Vana açılır ve kazandaki karışım ağartma kazanına aktarılır,

  HELVA AĞARTMA KAZANI:

1- Kazanın çarpma pervanesi çalıştırılır ve alt ısısı açılır.
2- Belirli bir kıvamdan sonra gerekli miktarda çöğen verilir.
3- İstenilen kıvama gelinceye kadar pişirilir.

HELVA YOĞURMA:

1- Karmalara bir miktar tahin ve diğer katkıları ( emülgatör, vanilya, kakao, antep fıstığı) tartılır.
2- Ağartma kazanından her karmaya bir miktar şeker çıkartılır.
3- Şeker (ağda) ile tahinin önce kürekle karışmasını sağlanır.
4- Yoğurma eldiveni ile yoğurulur.
5- Sıcak helva hamuru belirli kıvama geldiğinde karma yere indirilir.

  HELVA TARTIM VE KALIPLAMA:

1- Üretim planında belirtilen helva cinsine göre gerekli kalıplar hazırlanır.
2- Tartım için teraziler hazırlanır.
3- Tartılan sıcak helva hamuru kalıplara sıkı bir şekilde basılır.

HELVA KESİMİ:

1- Hava ve elektrik bağlantıları yapılır.
2- Hidrolik şalteri açılır.
3- Kesilecek helva hazneye yerleştirilir.
4- Hidrolik kolu aşağı basılı tutulur, helva kesim işi bitince bırakılır.
5- Hava piston kolu aşağı doğru basılır.
6- Hidrolik kolu yukarı kaldırılır.
7- Kesilen helvalar tepsi ile alınır.

HELVALARIN SOĞUTULMASI:

1- Doldurulan kalıplar (80 gr, 200 gr, 450 gr) helva soğutma ranzalarına yerleştirilir.
2- 950 gr ve 3000 gr’ lık helva kalıpları paletlere alınır.
3- Paletler helva soğutma odasına alınır ve helvalar soğuyana kadar beklenir.

      HELVA ELLE PAKETLEME:

1- Soğuyan helvalar kalıplardan helva arabalarına çıkarılır.
2- Kalıptan çıkan helvanın cinsine göre ambalaj kağıdı kesilir.
3- Paketleme eldiveni giyilir.
4- Helvalar ambalaj kağıdına sarılır ve yapıştırılır.

    HELVA OTOMATİK PAKETLEME:

1- Ana şalter açılır.
2- Çene ve alt ısıtıcıların rezistansları açılır.
3- Ambalajlanacak helvanın türüne göre makinenin silindirine ambalaj kağıdı takılır.
4- Ambalaj kağıdının boyu ayarlanır.
5- Fotosel ayarı yapılır.
6- Alt ısı 150°C’ye, çene ısıları 135°C’ye gelinceye kadar beklenir.
7- İticilere (banta) helvalar yerleştirilir.
8- Makine çalıştırılır.

HELVALARA TARİH VE PARTİ NUMARASI BASILMASI:


1- Makinenin kapağı açılır ve kapak solventle yıkanır.
2- Kuruladıktan sonra kapak kapatılır.
3- Şartel açılır.
4- Elektrik makineye gelince düğmeye basılır.
5- Kırmızı yanıp sönen düğmenin sönmesi beklenir.
6- Kumandadan tarih ve parti numarası ayarlanır.
7- Ambalajlanmış ürünün bulunduğu bant çalıştırılır.

HELVA KOLİLEME:

1- Kolileme yapılacak helvanın cinsine uygun koli depodan getirilir.
2- Kolilerin üzerine kolilenecek helvaların imal tarihi basılır.
3- Tarihlenen kolilerin altı bantla kapatılır.
4- Kolilerin içi naylonlanır.
5- İnjenkt makinesinden geçirilen helvalar kolilerin içine yerleştirilir.
6- Kolilerin üstü bantlanır.
7- Temiz ve düzgün palet getirilir.
8- Ürün kolileri palete yerleştirilir.
9- Depoya ürün teslim formu düzenleyip ürünleri depoya teslim etmek üzere helva üretim sorumlusuna haber verilir.

HELVA KOLİLERİNİN SHRİNKLENMESİ:

1- Shrink makinesinin bağlı bulunduğu elektrik şalteri 2 konumuna getirilir.
2- Bandın çalıştırma düğmesi, yapıştırma düğmesi ve soğutucu açılır.
3- Makinenin sıcaklığının 240°C’ye gelmesi beklenir.
4- Shrink naylonu yerine takılır.
5- Shrink soğutucuları naylonu basılarak makinenin içine verilir.
6- Makinenin içine verilen naylon, makinenin ısısıyla büzüşür.
7- Makinenin içinden çıkan kolinin kenarları düzeltilir.
8- Koliler palete uygun şekilde istiflenir.
9- Malların geçirilmesi bittikten sonra yapıştırma düğmesi ve ısısı kapalı konuma getirilir.
10- Makine soğumaya bırakılır.
11- Soğuyan makinenin bandı ve soğutucuları kapalı konuma getirilir.
12- Elektrik şalteri kapatılır.



ÇÖVEN ÜRETİMİ AKIŞ ŞEMASI


KÖK VE RİZOMLAR

TEMİZLEME

YONGALAR HALİNDE KESİM

BİRİNCİ KAYNATMA

İKİNCİ KAYNATMA

ÇÖVEN EKSTRAKTI



HELVA YAPIMI dahil olmak üzere herhangi bir GIDA ÜRÜN İMALATI düşünüldüğünde ve bir kaynak arandığında GIDA ÜRÜNLER ANSİKLOPEDİSİ formül içeriği bakımından sizlere yeterli olabilir.Bu ansiklopedi içerisinde gıda ürünlerine ait, yüzlerce ÜRETİM FORMÜLLERİ ve ÜRETİM YÖNTEMLERİ mevcuttur.

Sağlıcakla Kalınız…



--------
Kaynaklar :
1organik com coven-otu-sabun-cicegi-helvaci-koku
sifalibitkilertedavikurleri com coven-otunun-faydalari
bitkilerin-faydalari blogspot com/2015/02 coven-otu-faydalari-coven-ciceginin
hammaddeleransiklopedisi com makale-detay coven-suyu-uretimihelva-yapimiimalat-formulleri

RAŞiT TUNCA

BAŞAĞAÇLI RAŞiT TUNCA
Raşit Tunca

FORUMUMUZDA
Dini Bilgiler...
Kültürel Bilgiler...
PNG&JPG&GiF Resimler...
Biyografiler...
Tasavvufi Vaaz Sohbetler...
Peygamberler Tarihi...
Siyeri Nebi
PSP&PSD Grafik

BOARD KISAYOLLARI

ALLAH

Allah



BAYRAK

TC.Bayrak



WEB-TUNCA


Radyo Karoglan

Foruma Misafir Olarak Gir


Forumda Neler Var


Karoglan-Raşit Tunca - Dini - islami - Dini Resim - FIKIH - Kuran - Sünnet - Tasavvuf - BAYRAK - Milli - Eğlence - PNG - JPEG - GIF - WebButtons - Vaaz - Sohbet - Siyeri Nebi - Evliyalar - Güzel Sözler - Atatürk - Karoglan Hoca - Dini Bilgi - Radyo index - Sanal Dergi




GALATASARAY

G A L A T A S A R A Y


FENERBAHÇE


F E N E R B A H C E


BEŞiKTAŞ

B E Ş i K T A Ş


TRABZONSPOR

T R A B Z O N S P O R


MiLLi TAKIM

M i L L i T A K I M


ETKiNLiKLERiMiZ


“Peygamberimiz Buyurdular ki Birbirinize Temiz ağız ile Dua edin. Bizde Sayfamızı ziyaret edenlerin ve bu bölümü ziyaret edenlerin kendilerinin Ruhaniyetine, geçmişlerinin Ruhuna Yasin Okuyup hediye ediyoruz Tıkla, ya sende oku yada okunmuş Yasinlerden Nasibini Al”
(Raşit Tunca)



MEVLANA'DAN

“ Kula Bela Gelmez Hak Yazmadıkca, Hak Bela Yazmaz Kul Azmadıkca, Hak intikamını, Kulunun Eliyle Alır da, Bilmiyenler Kul Yaptı Sanır."
(Hz. Mevlana)